Yeni iş modelleri işareti önceden vermişti. Buna düşen enflasyon ve rekabetteki artış da eklenince, her sektörde ciddi bir kar sıkıntısı başlamıştı. Ancak, son bir yıldır özellikle bazı sektörlerde...
Yeni iş modelleri işareti önceden vermişti. Buna düşen enflasyon ve rekabetteki artış da eklenince, her sektörde ciddi bir kar sıkıntısı başlamıştı. Ancak, son bir yıldır özellikle bazı sektörlerde “düşüş” devam ediyor. İhracatta kur ve maliyet baskısı, iç pazarda ise aşırı rekabet nedeniyle erime devam ediyor. Bir de buna son dönemde “kredi kartı limitleri”nin dolması eklenince, çok sayıda sektör ve üründe marjlar iyice geriledi. Kar oranını koruyanlar olsa da “sıfır kar” sendromu kendini hissettirmeye başladı.
“Tekstil sektöründe kârlar her geçen gün düşüyor. Bu nedenle işler tatsız. Kâr oranları yüzde 2-3’lere kadar gerilemiş durumda. Banka kredisi kullanmayan şirketler para kazanıyor. Ama parası olmayan şirketler de zarar ediyor.”
Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu’nun bu sözlerini APS Tekstil’in sahibi Osman Benzeş de doğruluyor. Benzeş, “Bu yılın ilk 7 ayında ihracatımız 27 milyon dolar olarak gerçekleşti. İnanın bir kuruş para kazanmış değiliz. 27 milyon dolarlık ihracattan elimize kalan kâr 120 milyar lira. Buna kazanmak denir mi?” diye dert yanıyor. Sadece tekstil sektörü mü sıkıntı yaşıyor? Philips Türkiye Başkanı Fridus Vest’in, “Türkiye genç bir nüfusa sahip olduğu için sektör çok hareketli. Ama bizim için çok kârlı değil. Çünkü, rekabet yüzünden fiyatlar hızla düşüyor. Çok satıyor, ama fazla kazanamıyoruz” sözleri, karlı çalışmanın aslında bütün alanlar için ortak bir sıkıntı olduğunu ortaya koyuyor.
İhracatta cephesinde karlılığı, kurlar ve maliyetlerin yüksek kalması düşürüyor. İç pazara çalışan sektörlerde ise maliyetler, artan rekabet ve tabii ki tüketicinin gelecek dönemlerini ciddi şekilde borçlandırması kârları etkiledi.
Son 1 yılda kâr marjlarındaki düşüş bazı sektörlerde 10 puanı aşarken, bazı alanlarda 1-2 puanla sınırlı kaldı. Bazı şanslı sektörler ise marjlarını korumayı başardı. Özetle, süreç her sektörü etkiledi, ama farklı oranda.
Kârlarda makro etken
Aslında bütün dünyada kâr marjları düşme eğiliminde. Dünya ekonomilerinde yaşanan durgunluk bu sürecin temelini oluşturuyor. Çin ekonomisinin ucuz ürünleriyle dünyaya açtığı savaş, fiyat dengesinin bütün dünyada yeniden gözden geçirilmesine, dolayısıyla marjların düşmesine yol açıyor. Bütün dünya pazarlarında artan rekabet ve arz bu süreci destekliyor. Bu eğilim doğal olarak Türkiye’ye de yansıyor.
Türk ekonomisinin hemen hemen her sektöründe oyuncu sayısı ve buna paralel olarak da rekabet artıyor. Özellikle 2001 krizinden sonra ülke genelinde yaşanan tüketici talebindeki büyük düşüşler, satın alma gücünün önemli ölçüde kaybolması son fiyatlardaki artışları durma noktasına getirdi. Bütün şirketler marjlarından fedakarlık yapmak zorunda kaldı.
Tüketicinin krizle başlayan ve sonraki yıllarda devam eden fiyat konusundaki hassasiyeti şirketleri baskı altında tutmaya devam etti. Enflasyondaki düşüş de fiyatlardaki baskıyı arttırdı. Fiyatlar üzerindeki bu baskı 1980-1990’larda rekabetin ve arzın sınırlı olması nedeniyle kâr marjlarını abartılı düzeyde yüksek tutan bir fiyatlanma davranışını benimseyen iş dünyasını şoka soktu. Yani, iş dünyası yeni döneme bir türlü alışamadı. Alışanlar ise süratle maliyet düşürme ve verimlilik çalışmalarına odaklanarak kârlılıklarını bu şekilde yükseltme çaresine başvurdular.
Taksitler etkisini kaybetti
Kriz sonrasında satışlarını artırmak isteyen ve sürümden kâr etmek isteyen şirketler, iç pazarda indirim, promosyon, taksitli satış gibi çeşitli yöntemlere başvurdu. Ancak, 2005’e gelindiğinde bu yöntemler de artık satış arttırıcı unsur olmaktan çıktı. Çünkü, şirketler bankalarla yaptıkları işbirliği neticesinde yüksek etiketli ürünlerde 36, diğer ürünlerde ise 8-10 aya kadar uzanan vadelerle mal satmaya başladılar. Bu taksitler indirim dönemlerine kadar taşındı.
Orka Group Genel Koordinatörü Osman Arar, “Taksit ve indirimler, satışları canlandırmak veya verimli adete çıkabilmek için kullanılan yöntemlerdir. Bazı firmaların 100 bin, bazılarının ise 200 bin adet satması gerekir. Bu satışlara ulaşamadıkları zaman bırakın kârlılığı işletme sermayesini karşılayamayacak duruma gelirler. Ancak, taksitlerin de suyu çıktı. Bugün artık taksitlerin de satışları hareketlendirmediğini görüyoruz” diye anlatıyor.
Peki taksitler neden artık satışları hareketlendirmiyor? Çünkü, uzun vadelerle alışveriş yapan tüketici, kredi kartlarının limitlerini dolduğu için yeni alışveriş yapamıyor, yani yeniden borçlanamıyor. Ayrıca, düşük faizli kredi avantajı tüketiciyi tasarruf amaçlı gayrı menkul, konut, otomobil gibi yüksek etiketli ürünlere yöneltirken diğer ihtiyaçların ertelenmesine yol açıyor. Dolayısıyla, satışlar düşüyor, kâr marjları bu süreçten olumsuz etkileniyor. Bu etki ise her sektörde farklı yansımalara yol açıyor.
Düşüş trajik oldu
Bazı sektörlerde son bir yılda trajik düşüşler yaşandı. Likit yağ da bu alanlardan biri. Likit yağ genelde düşük marjlarla çalışan bir sektör. Ancak, son 1 yılda bu alanda da marjlarda ciddi bir erozyon yaşandı.
Sektörden üst düzey bir yönetici, imalatçı kârlarının yüzde 5 olarak gerçekleştiğini, bu oranın markalı ve güçlü üreticilerde yüzde 10-12 aralığına yükseldiğine dikkat çekiyor. Yani, sektör geçen yılın marj aralığı olan yüzde 15-20 düzeyinden 10 puanlık bir gerileme ile yüzde 5-10 aralığına indi. Aynı yönetici, “Tüm sektörlerde olduğu gibi likit yağda da enflasyonun aşağı yönlü hareketi ve daha rekabetçi bir ortama geçiş süreci düşme eğilimine yol açtı. Ancak, imalatçı marjlarının yüzde 5’in daha da altına inmesi beklenmiyor. Çünkü, bunun altına inildiğinde şirketler kapanma noktasına geliyor” diye değerlendiriyor.
Mobilya sektörü de likit yağın akıbetini paylaşıyor. Geçen yıl yüzde 18-33 aralığında çalışan sektör, bu yıl yüzde 12-18 aralığındaki marjlarla yoluna devam ediyor. Pazardaki rekabet koşulları düşüşün temel nedeni. Sektördeki haksız rekabet de devam ediyor. Sektörden bir yetkili, “Tüketici gelirlerinin artmayışı, tüketicilerin gelecek dönemlerini ciddi anlamda borçlandırmış olmaları daha rekabetçi pazarlama aktivitelerini gerektiriyor. Bu nedenle düşme eğilimi belki biraz daha devam eder” diye anlatıyor.
5 puan gerilediler
Geçen yıl yüzde 10 marjla çalışan boya üreticileri 2005’te daha fazla fedakarlık yapmak zorunda kaldı. Polisan Boya CEO’su Erol Mizrahi, 2005’in ilk 6 ayında sektörde kâr marjının yüzde 5 gibi bir düzeyde gerçekleştiğini söylüyor. Erol Mizrahi, “Gerilemenin en önemli nedeni, sadece ülkemizde değil tüm dünyadaki hammadde fiyatlarındaki ani yükseliştir. Pazar bu hızlı yükselişe ayak uyduramadı. Bana kalırsa, pazarın bu artışı fiyatlara aynı oranda yedirememiş olması da kâr marjlarının gerilemesindeki önemli etkenlerden biri. Marjlardaki düşme eğilimi devam etmeyecektir. Çünkü, artık fiyatlar artmış durumda” diye değerlendiriyor.
Son 1 yılda marjlarından 5 puan feda eden bir diğer alan da kozmetik oldu. Üreticiler cephesinde ana kategorilerde yaşanan fiyat düşüşleri ve promosyon oranındaki artışlar nedeniyle marjlar yüzde 15-20 aralığına geriledi. Gerilemenin artan rekabet nedeniyle devam etmesi bekleniyor. Buna karşılık perakende kanalları açısından bir değişiklik yaşanmadı. Sektörden bir genel müdür, “Perakende kanallarındaki marjın arttırılmasına yönelik olarak üreticiler üzerindeki baskı devam ediyor. Özellikle büyük müşteri gruplarının konsolidasyonu marj baskısının artacağının göstergesi” diye değerlendiriyor. Bu iki sektör dışında hazır giyim ve makarna sektörleri de son bir yılda marjlarından 5 puanlık bir fedakarlık yaptı.
3 alanda kayıp az
2004 yılında net kâr marjı beyaz eşya sektörü genelinde yüzde 6-7 seviyelerinde gerçekleşti.
2005 yılında bu oranın sektör genelinde yüzde 5,5-6 seviyelerinde gerçekleşmesi bekleniyor.
Sektörden bir yönetici, “Oranda az olsa bir düşüş yaşanıyor. Bunun en büyük nedeni petrol fiyatlarındaki yükselmeye bağlı olarak malzeme fiyatlarında gerçekleşen artıştır. Kâr marjlarında düşüş olmakla birlikte, maliyet fiyatlarındaki artışın bu seviyelerde durması bekleniyor” diye anlatıyor.
Arzum Yönetim Kurulu Başkan Vekili Murat Kolbaşı, beyaz eşya sektöründe olduğu gibi küçük ev aletlerinde de marjlarda bir gerileme olduğuna dikkat çekiyor. Küçük ev aletlerinde de benzer şekilde petrol fiyatlarındaki artışa bağlı olarak girdi fiyatları yükseldi. Fiyat rekabeti ve uzun vadeler de sektörün kârlılığını olumsuz etkiledi. Küçük ev aletlerinde geçen yıl yüzde 7-8 aralığında seyreden marjlar bu yıl yüzde 5-6 aralığına geriledi.
Lojistik de az yara alan sektörlerden biri. Sektörün 2004’te yüzde 10 olan marjı bu yıl 2-4 puanlık bir kayıp yaşadı. Petrol ve mazot fiyatlarının, bakım, vergi, sigorta gibi gider kalemlerinin enflasyonun üzerinde artması sektörü olumsuz etkiliyor. Avrupa’daki yol geçiş ücretlerinin artışı maliyetler üzerinde ciddi bir yük oluşturmaya devam ediyor. Sektörden bir yetkili düşme eğiliminin süreceğini söylüyor.
Marjlarını korudular
2004 yılında yüzde 10 marjla çalışan cep telefonu sektörü, 2005’e şanslı girdi. Tekofaks Komünikasyon Genel Müdür Yardımcısı Serhat Tatlı, 2005’in ilk 7 ayında oluşan kâr marjının 2004’teki gibi yüzde10’lar civarında seyrettiğini söylüyor. Serhat Tatlı marjları şöyle değerlendirdi: “Geçtiğimiz aylarda ÖTV’nin yüzde 6,7’den yüzde 20’ye çıkması fiyatlara aynı oranda yansımadı. Bunun büyük bölümünü üreticiler ve distribütörler kendi kâr marjlarından karşılamış oldu. Ancak, bu durum kısa ve orta vadede bayilerin marjlarında da bir düşüş baskısı yaratıyor. Bu derece düşük marjlar, ancak yüksek hacimli satışlarla bayileri ayakta tutabilir. Fakat, sıkı para politikası izlenen ve talebin kontrol altında tutulmaya çalışıldığı bir ülkede, söz konusu yüksek hacimlere de ulaşmak pek mümkün görünmüyor.”
Enflasyona yenilmemek adına ufak bir fiyat geçişi yapan deterjan sektörü geçen yılın kâr marjları olan yüzde 10-15 aralığını korudu. Sektörden bir yetkili, “Bu marjlar sabit kalmak kaydıyla şirketler daha fazla satış yapma çabası içinde. Pazar paylarını büyütmeye yönelik bir rekabet var. Marjlardaki bu sınır bence en alt seviyeyi oluşturuyor. Daha geri gideceğini düşünmüyorum. Büyükler pazarı büyüterek, pazar paylarını artırarak marjlarını aynı tutup ciroyu büyüterek oradan kâr yapalım beklentisinde” diye anlatıyor. Bunun dışında meyve suyu ve otelcilikte de geçen yılın kâr seviyeleri korundu.
SATIŞ İÇİN KÂRDAN FEDAKARLIK YAPIYORUZ
FİYAT DÜŞME EĞİLİMİNDE Hazır giyimde kâr marjlarımız gerçekten gittikçe azalıyor. 2001’den itibaren özellikle son fiyatlar sürekli geriliyor. Fakat, döviz artmasa bile yüzde 20’ye yakın reel bir enflasyon var. Dolayısıyla bu enflasyon maliyetlere yansıyor. Yani, 4 yılda yüzde 100 artan bir girdi maliyeti söz konusu. Fiyatlar ise bırakın artmayı tersine düşme eğiliminde. Bence bu bir geçiş dönemi.
GEÇİŞ DÖNEMİ YAŞANIYOR Çünkü, 1980 öncesine kadar doğru dürüst bir ticaret yoktu. Pazarlarda fiyat dengesi oluşması, arz talebin hareketlenmesi 1980’den sonra yaşanmaya başladı. Amerika’nın 50 yıl önce yaşadıklarını yaşıyoruz. Talebin fazla, arzın az olduğu yerlerde kârlılık mutlaka yüksek oluyor. Arzın talebi yakaladığı ve geçtiği yerlerde ise satışınızı artırmak için mecburen kârınızdan fedakarlık yapıyorsunuz. Şu anda da Türkiye’de bu durum yaşanıyor.
VERİMLİLİKTEN KAZANACAKLAR İhracatta da ilerleme durdu. Temmuz ayı rakamlarında gördük, yüzde 1,5 geriye düşen bir ihracat var. Türkiye’deki bu üretim potansiyeli bir şekilde satışa dönmek zorunda. Birçok firmanın elinde tek silah kalıyor, o da fiyat indirmek. Bu da marjları etkiliyor tabii. Kâr marjlarındaki gerilemenin devam etmesi halinde bazı firmalar sektörden çıkacaktır. Firmanın kurumsal yapısının gücüne, doğru stratejiler izlemesine paralel olarak marjların yüzde 5’in altına inmeyeceğini düşünüyorum. Bu oranın altında zaten kimse çalışmaz. Artık dünyada da çok büyük kârlılıklar yok. Dolayısıyla sanayiciler verimlilikten kazanmaya çalışacaklar.
TL İLE ALINAN GİRDİLER SÜREKLİ YÜKSELİYOR
TL’nin aşırı değerli olması ihracatçıların kârlılıklarına nasıl yansıyor?
Döviz ve Yeni Türk Lirası arasındaki makas çok açık. İhracatçının üretim yaparken üstelendiği belli girdi maliyetleri söz konusu. Bunları Yeni Türk Lirası olarak satın alıyor. İşçilik, üretim süresinde ödediği vergi, enerji, hepsini YTL olarak alıyor. Dolayısıyla bu girdilerin değeri düşen döviz karşısında değerlenen Türk Lirası olarak sürekli artıyor. Diğer taraftan satışlarını dövizle yapıyor. Elde ettiği döviz gelirlerini her bozdurduğunda eline daha az Türk Lirası geçiyor. Eline daha az Türk Lirası geçip elinden daha çok Türk Lirası çıkması sonucunda ise üretici veya ihracatçının aleyhine bir durum ortaya çıkıyor.
Bunların taşınabileceği belli noktalar var. Ama aradaki makas bu derece açıldığında bunların taşınması pek mümkün olmuyor. Temel sorun bu. Bu sorunu da yaratan kur politikasının kendisi değil. Dalgalı kur politikası üretici ve ihracatçı için de, tüm sistemler için de garanti olarak görülen bir yapı. Ama yüksek reel faiz o kadar büyük bir baskı yaratıyor ki normal dalgalanma yerini, dalganın Türk Lirası lehine yukarı çıktığı, döviz aleyhine de aşağıya doğru baskı yarattığı bir sonuç ortaya çıkıyor. Bütün bu süreç de ise kârlar olumsuz etkileniyor.
KREDİLER KÂRI NASIL ETKİLER?
Banka kredisi ile iş yapmak şirketlerin kâr marjını olumsuz etkiler mi?
ŞİRKETİN NET KÂRINI AZALTIR Ernst&Young Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Can Deldağ’ın yanıtı şöyle: “Bir şirketin kârlılığını ölçerken öncelikle faaliyet kârını göz önüne almak gerekir. Banka kredilerine ödenen faizler şirketin net kârını azaltır, ama faaliyet kârını etkilemez. Türkiye'de enflasyonun düşmesi ile birlikte finansman faaliyetlerinin kârlılıktaki etkileri azalırken verimlilik önem kazandı. Şirketler artık talebi ve üretim maliyetini daha iyi kontrol etmek durumunda. Ancak, ekonomik göstergelerdeki olumlu gelişmenin talebe yansımaması ve YTL’nin değer kazanması faaliyet marjlarının üzerindeki baskıyı daha da arttırdı. Böyle bir ortamda, kayıt dışı ekonomi ve yüksek vergi oranları kârlılıkları ciddi şekilde tehdit ediyor. Talep, yani fiyatlar artmamakta, ancak üretim maliyeti artmaktadır. Ve haksız rekabet hala mevcuttur. Bu durumda, bazı çok özel sektörler dışında, şirketlerden kâr etmeleri beklenmemeli.”
KREDİ KÂRLILIĞI ETKİLEMEZ Profilo-Telra CFO’su Halim Ramazanoğlu ise sorumuza şöyle yanıt verdi:
“Banka kredisi ile kârlılığın düşmesi söz konusu değil. Yeter ki kredi piyasa rayiçlerinin üstündeki değerlerden kullanılmasın. Çünkü sanayide, özellikle de Türkiye’de şirket ortakları için banka kredilerini elemine edecek opsiyonların en başında gelen sermaye her zaman krediden daha pahalıya geliyor. Bundan dolayı banka kredileri bir sanayi şirketinin kârlılığını çok fahiş fiyatlarla kredi kullanmadığı sürece etkileyecek bir unsur değil. Türkiye’deki finansman maliyeti Türkiye’nin ihracatta rekabet ettiği ülkelerin çok üstünde. Türkiye’nin handikabı bu. Şirket Türkiye içinde satış yaparsa problem değil. Ama firmalarımızın ihracatları da çok yüksek.”
EBRU FIRAT
efirat@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?