Talep Faktörü

Yaşanan ekonomik kriz, iş dünyasındaki durgunluk bazı haberleri adeta olağan hale getirdi. Düşen talep, azalan istihdam, kapanan firmalar... Bunlar günlük haberler arasında sıkış kalıyor, etkilerin...

1.06.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Yaşanan ekonomik kriz, iş dünyasındaki durgunluk bazı haberleri adeta olağan hale getirdi. Düşen talep, azalan istihdam, kapanan firmalar... Bunlar günlük haberler arasında sıkış kalıyor, etkilerinin sınırlı kalacağı sanılıyor. Oysa, talepteki düşüş ve kapanan şirketlerin etkisi, sanılanın çok üzerinde. Sektörler arasındaki zincirleme entegrasyon, bu süreci hızlandırıyor, kapanan bir tesisi bile ekonomi için çok hayati kılıyor. 

Türkiye yeni ekonomik program ile birlikte yapısal devrimler yapmaya, iç ve dış borç ödemelerinde yeni düzenlemelere gitmeye hazırlanıyor. Plan uzun vade de Türkiye ekonomisini her açıdan güçlendirmeyi ve atılıma hazır hale gelmesini hedefliyor. Planın bu hedefi ve alınan ilk sonuçlar, toplumun moralini de yükseltiyor.

Türkiye’de hayatın normale dönebilmesi için, imalat sanayine sirayet etmeye başlayan ve işten çıkarmalara yol açan durgunluğun acilen çözülmesi gerekiyor. Durgunluğun aşılabilmesi için ise öncelikle talebin artması gerekiyor. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Öner Günçavdı da, “Kısa vadedeki problemlere çözüm bulmak açısından, talebi artırmalıyız görüşüne katılıyorum. Ancak, Türkiye ciddi bir kaynak sıkıntısı içinde, ülkemizin temel sorunlarından biri, kaynağından fazla tüketmesidir. Uzun vadede bu sorun çözülmelidir” saptamasını yapıyor.

Talep nasıl artacak?

Krizle birlikte talebin düşüşü, öncelikle perakende ticaret, hizmetler, haberleşme, inşaat – çimento, otomotiv, mobilya ve beyaz eşya gibi sektörlere yansıdı. Kimi ekonomi yazarları hali vakti yerinde olan ailelere, “Daha fazla mal ve hizmet satın alın”, yani “Para harcayın” önerisinde bulundular. Krizden çıkış için çare olarak vatandaşlara “Paranız elverdiği ölçüde alışveriş edin. Yoksa ekonomiyi cidden krize sokarız” önerisi yapıldı. Aynı çevreler, ekonomiyi krizden çıkarmak için, kamu kesimine de “tasarruf” çağrısı yaptı.

Devlete “Tasarruf”,  vatandaşa ise “Harcama” önermek birbiriyle çelişkili gibi gözükse de, bu iki öneri de doğru. İktisatta “Tutumlu olmanın çelişkisi” (Paradoks of thriftiness) diye bilinen kavramı tartışan iktisatçılar her iki önerinin de doğruluğunu tespit etmiş.

Peki talep, üretim, istihdam ve gelir arasındaki ilişkinin boyutu nedir? Türkiye’de talebin artışı hangi sektöre nasıl yansıyor? Talepteki 1 milyon dolarlık artış hangi sektörde kaç kişiye istihdam olanağı yaratıyor? Capital olarak bu soruların yanıtladı araştırdık...

1 milyon doların getirdiği canlılık 

Önce işe talep- istihdam ilişkisini incelemekle başladık. Türkiye’de bu konuda çalışmalar yapan Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gazi Özhan, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülay Günlük Şenesen, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Öner Günçavdı ve Yrd. Doç. Dr. Suat Küçükçiftçi gibi değerli akademisyenlerin görüşlerinden ve çalışmalarından faydalandık.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gazi Özhan’ın 1990 yılı ınput- output ( girdi – çıktı) tablolarını esas alarak yaptığı çalışmalarda elde ettiği bulguları bu konuda önemli ipucları veriyor. Araştırmaya göre, mobilya-mefruşat talebindeki 1 milyon dolarlık artış, sektörde 1 milyon 47 bin dolarlık, ekonominin genelinde ise 2 milyon 84 bin dolarlık üretime yol açıyor. Mobilya- mefruşat sektöründeki 1 milyon dolarlık talep artışı ise bu sektörde yılda 12 kişiye, ona tedarikçi ve dağıtıcı olarak mal ve hizmet veren diğer sektörlerde 28 kişiye istihdam yaratıyor... Bir anlamda ekonominin genelinde toplam 40 kişiye iş olanağı doğuruyor.

Binanın gizli gücüne dikkat

Bina inşaatı sektöründeki 1 milyon dolarlık nihai talep artışı sektörde 1 milyon dolarlık, ekonominin genelinde ise 1 milyon 888 bin dolarlık üretime yol açıyor. Bina inşaatı sektöründe üretimin 1 milyon dolar artması ise sektörde doğrudan 40 kişiye, taşımacılık, cam, çimento gibi diğer sektörlerde 30 kişiye, yani toplamda 70 kişiye istihdam yaratıyor.

Motorlu kara taşıtları üretim ve onarımı sektörüne olan talep 1 milyon dolar arttığında ise sektörün kendisinde 1 milyon 278 bin dolarlık bir üretim artışı oluyor. Bu talebin ekonominin geneline etkisi daha yüksek oluyor. Diğer sektörlerdeki katkı da dikkate alındığında, 1 milyon 989 bin dolarlık üretim artışı gerçekleşiyor ve bu talep artışı sektörde 29 kişilik diğer sektörlerde ise 30 kişilik iş olanağı yaratıyor. Motorlu kara taşıtları üretim ve onarımı sektöründe 1 milyon dolarlık talep artışı, ekonominin genelinde toplam 59 kişiye istihdam sağlıyor.

Sektörler arası ilişki arttı

Türkiye ekonomisi her geçen yıl daha entegre ve kompleks bir yapıya bürünüyor. Sektörler arasındaki ilişki yoğunlaştıkça, bir sektörde meydana gelen daralmanın diğerlerine yayılması da daha hızlı oluyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyelerinden Yardımcı ve Doç. Dr. Suat Küçükçiftçi, “Yaptığımız çalışmalarda 1973’ten 1990’a sektörler arasında girdi alışverişinin çoğaldığını tespit ettik. Bu üretimin daha geliştiğini, ekonominin daha iç içe geçtiğini gösteriyor” diyor.

Aynı fakültede öğretim üyesi olan Doç. Dr. Günçavdı bu gelişmenin ortaya çıkardığı sonuçları şöyle açıklıyor:

“Sektörlerin kendi içinde girdi bağımlılığı arttığında, bir sektördeki talep dalgalanması onlarca sektörü arkasından sürükler. Örneğin otomotivdeki talep dalgalanması, metal sektörünü, plastik sektörünü, camı etkiler. Bu sektörlerde de talep daralır.

Sektörler arasındaki mal alma ve satma ilişkileri arttıkça, talebin yükselmesi ve daralması sadece bir sektöre değil, onlarca sektöre yansır.”

Entegrasyonun yararı var mı?

Ekonomik yapının daha entegre bir hal alması ve sektörel arasındaki ilişkilerin, girdi alışverişinin artmasıyla birlikte, hem olumlu hem de olumsuz gelişmeler bir sektörden diğerine çok kolay yansıyabiliyor.

Örneğin, elektrikli makine üretimi sektöründe 100 kişilik bir işletme açıldığında, diğer sektörlerde de 71 kişilik istihdam yaratıyor, toplamda 171 kişi yeni iş olanağına kavuşuyor. Benzer biçimde sebze ve meyve işleme sektöründe 100 kişilik bir işletme farklı sektörlerden 229 kişiye istihdam yaratıyor.

Deri ve kürk ürünleri ana sanayinde açılan 100 kişilik bir tesis ise farklı alanlarda tam 232 kişiyi iş sahibi yapıyor, ekonominin genelinde toplam 332 kişinin istihdam edilmesini sağlıyor.

Hesaplar nasıl yapılıyor?

Nihai talepteki 1 birimlik artışın, o sektörde ve ekonominin genelinde yaratacağı toplam üretim ve istihadam etkisini hesaplayabilmek için, öncelikle “üretim ve istihdam çarpanı” denilen katsayıların hesaplanması gerekiyor.

Bu katsayılar ise input- output (girdi-çıktı) tabloları esas alınarak hesaplanıyor. Input – output tabloları, sektörler arası mal ve hizmet akımlarını toplu olarak gösterir. DİE, son olarak 1990 yılında hazırladığı bu tablolarda, 64 sektör ve bu sektörlerin birbirleriyle ilişkilerine yönelik verileri açıklamıştı.

Tablolarda sütunlar, bir endüstrinin kendi üretimini yapabilmesi için, diğer endüstrilerden satın almak zorunda olduğu ara malları girdisini, satırlar ise kendi üretiminin hangi sektörler tarafından kullanıldığını gösteriyor. Bu yapı içinde sektörler arası doğrudan üretim ilişkileri input katsayı matrisi olarak tanımlanan A matrisi ile belirlenir. Buradan Leontief ters matrisi hesaplanır, bu matrisin katsayıları üretim çarpanı olarak kullanılır. Bu çarpanları kullanarak talepdeki artışın üretime ne ölçüde yansıdığı hesaplanabilir.

İstihdam Matrisi’nin anlamı

İstihadam yaratma veya istihdam çarpanları olarak formüle edilen model ise en basit varsayımıyla sektörel üretim ile sektörel istihadam arasındaki bir sabit oransal ilişkiye dayanmaktadır. İşgücü- üretim oranları vektöründen elde edilen diagonal matris ile Leontief ters matrisi çarpılarak bir K Matrisi elde edilir. K Matrisi’nin herhangi bir kij elemanı j sektöründe bir birimlik nihai talep artışı için i sektöründe gerçekleşmesi beklenen doğrudan ve dolaylı işgücü artışını ölçer. K Matrisi’nin herhangi bir sütunun toplamı ise o sektördeki talep bir birim artarken ekonominin bütününde gerçekleşen yeni istihdam toplamını ölçer.

Capital olarak biz bu çalışmada, Profesör Dr. Gazi Özhan’ın Türk Harb-İş yayınları için hazırladığı,1990 input-output tabloları kullanılarak hesaplanan üretim ve istihdam çarpanlarını kullandık. Günün fiyatlarıyla nihai talepteki 1 milyon dolarlık artışın üretim ve istihdama doğrudan ve dolaylı etkilerini hesapladık.

UZMAN GÖZÜYLE KRİZİN DOLAYLI İSTİHDAM ETKİSİNİN ANALİZİ

Prof. Dr. Gazi Özhan/Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fak.

Profesör Dr. Gazi Özhan, DİE ve DPT’de de çalışmış, talep-üretim- istihdam ve gelir ilişkileri üzerinde çalışan değerli bir akademisyen. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Gazi Özhan’ın, krizin talep ve istihdam üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileriyle ilgili değerlendirmeleri şöyle:

Herhangi bir sektördeki bir ana şirketin kapanması, üretimini düşürmesi veya istihdamını azaltması, diğer sektörleri nasıl etkiliyor?

Sektörel nihai talep artışları veya azalışları, istihdamın artmasına veya azalmasına yol açar. Örneğin, 1990 verilerine göre bankalar, sigorta şirketleri gibi mali kuruluşlarda talebin 1 milyon dolar daralması, diğer sektörlerle birlikte ekonominin bütününde 1 milyon 350  bin dolarlık üretim azalmasına ve 1 milyon 230 bin dolarlık toplam gelir azalmasına yol açacaktır.

1990 yılı değerini kullanacak olursak, bu sektördeki 1 milyon dolarlık nihai talep gerilemesi, sektörde 69 kişinin, diğer sektörlerde 16 kişinin, toplamda ise 85 kişinin işini kaybetmesine yol açacaktır.

Sizce talebin daralması başka hangi sektörlerde şiddetli olarak hissedildi? İstihdama yansıması ne düzeyde gerçekleşti?

Biz de kriz denilen talebin daraldığı bu dönemlerde, dokuma ve giyim eşyası, otomotiv, beyaz eşya ve diğer dayanıklı tüketim mallarına olan talep çok düşer. Firma kapanmaları en çok bu sektörlerde ve bu sektörlere ilişkin alanlarda ortaya çıkar. 

Ekonominin çarklarının dönebilmesi için mümkün mertebe tüketimi kısmayın” mesajının doğruluk payı nedir?

Kriz dönemlerinde ekonomi negatif büyüdüğü için talebin kısılması daralmayı-krizi daha da derinleştirir. Toplam talebin en önemli unsuru özel tüketimdir. Türkiye’de özel talebin, toplam tüketim içindeki payı yüzde 66 düzeyinde. Firma kapanmaları ve işten çıkarmalar, siparişlerin iptal edilmesinin bir sonucudur. Toplam talebin ikinci önemli unsuru kamunun doğrudan nihai mal ve hizmet talebidir. Bunu da düşürmek doğru bir politika olamaz.

Son olarak kamunun sosyal transfer harcamalarını artırmak da gerekir. Böylece özel kesimin yani hane halkının harcanabilir geliri, milli gelir düşerken artacaktır. Derin kriz aşamasında, bütçe fazlası yaratmaya çalışmak doğru bir maliye politikası olarak tavsiye edilmez. IMF üst düzey ekonomistlerinden Joseph Stiglits, Uzak Asya’da birkaç yıl önce yaşanan krizden kurtulmaları için IMF uzmanlarını hükümetlere daraltıcı bütçe politikası uygulamayı tavsiye ettikleri için yerden yere vurmuştu.

“TÜRKİYE’DE ÜCRETLER TALEP UNSURUDUR”

Profesör Dr. Gülay Günlük Şenesen/ İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinden Profesör Dr. Gülay Günlük Şenesen, “Türkiye’de ücretlerin bir maliyet değil, talep unsuru olduğu ispatlanmıştır. Bu nedenle, işten çıkarmalar piyasalar için tehlikeli olabilir” mesajını veriyor. Şenesen, Capital’in bu konudaki sorularını şöyle yanıtladı:

OECD’nin hesaplarına göre büyüme hızındaki bir puanlık düşüş 100 bin kişinin işini kaybetmesine sebeb oluyor. Son durumda 500 – 600 bin kişinin işini kaybettiği öngörülüyor. İşsizlik ve ücretler talep üzerinde ne kadar etkili?

Ücretlerin Türkiye’de şu etkisi var. Bunu Bilkent’ten Erinç Yeldan ve İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Nurhan Yeltürk’de araştırmaları sonucu, ücretlerin Türkiye’de maliyet öğresi olmaktan çok talep öğesi olduğunu buldular.

Normalde, klasik iktisat yaklaşımında ücretlerin arttığı dönemlerde, yatırımları azalması beklenir. Fakat, Erinç Yeldan ve Nurhan Yentürk, bu durumu incelediklerinde, ücretler ve yatırımların birbirine paralel seyrettiğini, yani ücretler arttıkça, yatırımlarında çoğaldığını buluyor.

Bunun arkasında yatan sebep de şu; Hem mark-up fiyatlama yoluyla fiyatı belirleyebiliyorlar hem de döviz kuru düşük tutulduğu için, ara girdilerde düşük maliyet kazançları oluyor ve dolayısıyla ücret artışlarını göze alabiliyorlar. Çünkü, ücret artışları ve ücretler talebi canlandıran tek unsur.

“Ücret maliyet öğesidir, işçilerin ücret ve sosyal sigorta maliyetleri çok yüksek” gibi söylemler yarım aslında. Bir açıdan baktığımızda bu söylem doğru görünüyor. Ama diğer taraftanda bu ücretliler aynı zamanda büyük bir alıcı kitlesini oluşturuyor.

Türkiye’nin en büyük 500 sanayi firmasında farklı sektörlerde işgücü maliyetleri incelendiğinde çoğunda işgücü maliyetlerinin yüzde 8 ile 12 oranında olduğu görülmüş...

Büyük firmalardaki o oranlar, bu tezi tamamlıyor. Piyasanın sürekliliği açısından bence işçi çıkarmamak gerekiyor.

Türkiye’de talebin düşmesi durumunda istihdam açısından etkilenen sektörlerin kentsel alanlara daha çok hitap eden zorunlu ihtiyaçların dışında olan otomotiv, dayanıklı tüketim malları- beyaz eşya, tekstil ürünleri, eğlence harcamaları gibi alanlar olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Benim gözlemim bu. Bunlar ertelenebilecek, çok kolay vazgeçilebilecek ihtiyaçlar. 1990 sonrası inanılmaz bir tüketim çılgınlığı başladı. Milli gelirimiz 3 bin dolar seviyesinde. Dünya ülkeleri arasında orta gelirli ülkelerin ortalarında bir yerlerdeyiz. Beşeri gelişme düzeyimiz, okullaşma oranımız düşük. Ortalama ömür düşük. Etimiz budumuz bu. Şimdi bu yeni tüketim alışkanlıklarından, cep telefonlarından filan vazgeçmek piyasada daralma olarak algılanıyor.

İŞSİZLİĞİN İLACI: YERLİ MALI KULLANMAK

Hüsamettin Kavi/İstanbul Sanayi Odası Başkanı

İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi, talepdeki daralmanın, imalat sanayinde 300 bin kişiyi işsiz bırakabileceğini söylüyor. İstihdam yaratmak için yerli ürünlerin kullanımına ağırlık verilmesi gerektiğini belirten Kavi’nin son duruma ilişkin tespitleri şöyle:

Türkiye’de son yaşadığımız krizde talebin düşüşü istihdamın gerilemesine yol açtı. Sizce talepteki gerilemenin istihdama yansıması ne düzeyde gerçekleşti? 

Bilhassa son kriz ile yaşanan talep düşüşlerine bağlı olarak istihdam daralmasından birinci derecede etkilenen sektör tekstildir. 1999 depremlerini de takiben yoğun istihdam gerilemesinin yaşandığı diğer bir sektör ise inşaat oldu. 

Toplam talebin yüzde 5 oranında gerilemesi,  Türkiye’de kaç kişiyi işsiz bırakıyor,  ne kadar şirketin kapanmasına yol açıyor?

Bilindiği gibi, 1999 yılında GSMH yüzde 6,1 ve GSYİH da yüzde 4,7 oranında küçülmüştür. Sanayi sektörü de aynı yılda yüzde 5.0 oranında küçülmüştür, aynı sektörde istihdamda yüzde 9.0 oranında küçülme gerçekleşmiştir. Sanayi sektöründe ücretle çalışanlar toplam sayısı yaklaşık 3 milyon kişi olunca, 3 bin kişi açıkta kalmıştır.

2001 yılı için de, 1999 yılındaki performansın benzerinin gerçekleşeceği düşünülürse sektörde en az 300,000 kişinin işsiz kalması olasıdır. İş dünyası, ilke olarak yıllardır işleri birlikte yürüttükleri çalışanlarını kaybetmemek için her türlü çabayı göstermektedir.

Sanayi sektörü dışındaki ekonomik faaliyetler için elde yeterli ve sağlıklı veri bulunmadığından bir tahminde bulunmak çok zordur. Yalnız, görünen odur ki, sanayi sektöründe bu boyutta istihdam azalması ekonominin diğer faaliyet kolları için de söz konusu olacaktır.

İç talepteki canlanma sanayinin çarklarının dönebilmesinde ne kadar etkilİ olacak?

Tüketim harcamaları milli gelir içerisinde çok büyük bir yer tutmaktadır. Özellikle bu büyüklük, gelişen ekonomilerde daha da fazladır. Tüketim harcamaları yavaşladığı için milli gelirdeki büyüme de zaman içinde yavaşlar. Bunun sonucu olarak, yatırımlar da yavaşlamaya başlar. Böylece ekonomi soğutulmuş olur. Bu nedenle, tüketimdeki yavaşlama artırılırsa, yatırımlara ayrılacak kaynak da artacaktır.

Yalnız iç talep yavaşlarken, dış satım artırılabilirse ekonominin büyümesi sağlanıp yatırım harcamaları hareketlendirilebilir. Nitekim, son zamanlarda yaşadığımıza benzer kriz ortamlarından en az zararla çıkan firmalar ihracat yapan firmalar olmuşlardır. 

İSO olarak Türkiye’de üretilen ve satılan 23 otomobilin en az yılda üç kişiye istihdam yarattığı, 200 bin yerli üretim buzdolabının yılda 2 bin kişiye istihdam yarattığı hesaplanmıştınız. Buradan hareketle kriz dönemlerinde yerli üretime yönelmek çözüm olabilir mi?

Kaynakları kıt olan ekonomiler tasarruflarını artırıp, yatırım harcamalarını çoğaltıp, kalkınmalarını sürdürmek zorundadırlar. Bu nedenle her dönemde harcamalarını yaparken yerli üretimi tercih etmeleri gerekmektedir. Yabancı mal kullanımında dikkatli davranıldığında tasarruf edilebilecek ve döviz rezervlerimiz ülkedeki yatırımlara harcanabilecektir.

 


 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz