Kürşad Tüzmen / Dış Ticaret Müsteşarı Dış Ticaret Müsteşarı Kürşad Tüzmen, ihracatta önemli mesafeler alındığındı, ilk aylarda ciddi artışlar yaşandığını söylüyor. 2001 yılında ihracatta “psikolo...
Kürşad Tüzmen / Dış Ticaret Müsteşarı
Dış Ticaret Müsteşarı Kürşad Tüzmen, ihracatta önemli mesafeler alındığındı, ilk aylarda ciddi artışlar yaşandığını söylüyor. 2001 yılında ihracatta “psikolojik seviye”nin aşılacağını, konfeksiyondaki duraklamaya çözüm bulanacağını belirtiyor. Ona göre, bunun yanı sıra, otomotiv, elektronik, toprak ürünleri, altın ve yazılım gibi sektörlere de önem verilecek. Bunun için teşvikler artırılacak, komşu ülkeler üzerine odaklanılacak. Hedef ise 30 milyar doları aşmak. Tüzmen, “Önce konfeksiyonda, daha sonra da yıldızı parlayan sektörlerde marka-kalite projeleri geliştirilecek” diyor.
Türkiye’nin 1999 yılı sonunda uygulamaya koyduğu Enflasyonla Mücadele Programı´nda dış ticaretin, özellikle ihracatın neredeyse hiç yeri yok gibiydi. Oysa, yeni programda dış ticaret ağırlıklı bir yer kaplıyor. Özellikle kurda dalgalı sisteme geçilmesinin getireceği avantaj nedeniyle de, ihracat konusuna ayrı bir önem veriliyor, bu cepheden gelecek gelire yönelik beklentiler artıyor.
Tablo böyle olunca, ihracatın patronuna, Dış Ticaret Müsteşarı Kürşad Tüzmen’e de da büyük iş düşüyor. O da 2001 yılına umutla bakıyor.
İhracatta psikolojik sınırın bu yıl geçileceğini söyleyen Tüzmen, konfeksiyon sektöründeki duraklamaya dikkat çekiyor ve alınması gereken önlemleri sıralıyor. Bursa Bölgesi´nin Detroit gibi bir otomotiv bölgesi olabileceğini anlatan Tüzmen, komşu ülkelere yönelik ihracatı artırma stratejisinin sonuçlarının alınmaya başlandığını söylüyor.
Tüzmen, “İhracatta artık kalite ve marka konseptlerine öncelik verilecek, konfeksiyonu ihmal etmeden yeni sektörler üzerindeki çalışmalara yöneleceğiz” diyor.
Dış Ticaret Müsteşarı Kürşad Tüzmen’in Capital´in sorularına verdiği yanıtlar şöyle oldu:
Siz komşu ülkelerle ihracata büyük önem veriyor, bu nedenle de zaman zaman çıkarmalar yapıyorsunuz. Bunun sonuçları alınmaya başlandı mı?
Çok önemli sonuçlar almaya başladık. Yıllarca ihmal ettiğimiz sınır komşularımız ihracatımız açısından önemli bir noktaya gelmeye başladı. İngiltere ve Fransa gibi ülkeler ticaretlerinin yüzde 80´ini komşu ülkelerle yaparken, bizde bu oran yüzde 5 düzeyinde.
Bunun nedenleri nedir?
Yanlış politikalardan kaynaklandı... 21´inci yüzyılda artık dış ticaret, dış siyaseti yönlendirecek. Bütün ülkelerden gelen sinyaller bu şekilde. 1900’lerde dış siyaset, dış ticareti yönlendiriyordu, şimdi tersine döndü. Bunun gereğini yerine getirmemiz lazım. Çünkü, ticaret karşılıklı menfaat ilişkisine dayanıyor. Siyaset de bunu takip ediyor. Bunu çok önceden fark etmemiz gerekirdi. Biz şimdi bu stratejinin sonucunu yeni alıyoruz. Önemli olan doğru kararları anında vermek.
Kur politikası değiştikten sonra haziran ayının ihracat açısından önemli olduğunu söylemiştiniz. Konjonktürel değerlendirmeniz nedir?
Ben o zaman dış ticaret dengesinde iyileşme olacağını söylemiştim. Mart ayında ithalat yüzde 24 düştü, ihracat yüzde 8 arttı. Bu trend devam ediyor. Kurun etkisi aslında mayısın ikinci yarısında ortaya çıkabilen bir etkidir. Kurun ihracatı artırıcı etkisi var ama bu bize geçici avans sağlar.
Şimdi avansı iyi kullanabileceğimiz bir devreye giriyoruz. Haziran ayından sonra üretim artışının da bu avansı desteklemesi gerektiğini söylemiştik. Çünkü, ihracat stok boşaltıyor. 1 Ocak-22 Mayıs arasında ihracat yüzde 13 arttı. Güzel bir gösterge ama ihracatın ana motorlarından biri olan konfeksiyonda yerinde sayma var. Artış yüzde 1 düzeyinde.
Konfeksiyonda sorun var ama yıldızlaşan sektörler hangileri?
Bizim daha önce strateji çizdiğimizde yıldızlaşacak dediğimiz sektörlerin gerçekten yıldızları parladı. Otomotiv ve yan sanayii, elektrikli ev aletleri, elektrik-elektronik, toprak ürünleri. Otomotivde yüzde 84´lük ihracat artışı, sadece iki markanın ihracat atağıyla oldu.Bu iki markanın ihracatı durduğunda risk var. O yüzden bu tür ihracatları kalıcı ve sürdürülebilir kılmaya çalışıyoruz.
Avrupa´nın göbeğine elektronik satışlarımız var. Örneğin televizyon...Bu sektörler konfeksiyonun yerini mi alıyorlar?
Açık söylemek gerekirse, konfeksiyonun ağırlığı azalmak zorundaydı. Türkiye artık kaliteli ürünleri, pahalı fiyata satarak ayakta kalacaktır. Ama bu geçişi planlı yapmak zorundayız. Etraftaki zorlamalar nedeniyle değil... Tekstil-konfeksiyon, Türkiye´nin vazgeçebileceği sektörler değil. Şu anda transformasyon yapmak zorunda ama bunun sağlıklı olması şart.
O zaman konfeksiyon gibi sektörlere ayrı bir büyüteç tutmak gerekir değil mi?
İşadamlarımız şu anda yurt dışına, orada daha iyi iş imkanı buldukları için gidiyorlar. Bunu engelleyemeyiz. Maliye, gümrük gibi konuları öyle bir ayarlamak gerekir ki, içerde ihracatçının yanında olduğunuzu gerçekten göstereceksiniz. İhracatçı hala vergi iadelerini almakta zorluk çekiyor.
Diğer ülkelerde ise gayet rahat bir günde şirket kuruluş izni alıyorlar, bürokrasi azaltılmış. Finansman açısından büyük destek veriyorlar. Bizde ise finansman maliyeti yüksek, bankacılık işlemlerinde büyük sıkıntı yaşandı. Faizlerden herkes şikayetçi.
Bu ortamda hangi sektörlerde kalıcı olabileceğine bakıyor, başka hangi ülkelerde üretim yapabileceğini düşünüyor ve gidiyor. Resmin bir parçası bu... Diğer parçası ise AB´ye giriş takvimi henüz belli değil. Aday ülkeyiz ama ne zaman alınacağımız belli değil. İşadamı şunu düşünüyor: 40 yıldır AB politikası yapılıyor. AB bize karşı her zaman değişik standartlar kullanıyor. Biz de gider AB´nin içinde daha önceden yer alabilecek ülkelerde tesislerimizi kurarız. Buradan AB ülkelerine daha rahat ihracat yaparız.
İkincisi Amerika bu ülkelere kota uygulamadığı için Litvanya, Polonya gibi ülkelerdeki üretimimi Amerika´ya rahatlıkla satarım''. O zaman ben istihdam sorunuyla başbaşa kalıyorum. Bugün bilgisiz insanların çok fazla konuştuğu, insanların susmaya zorlandığı bir ortamda bu tür gelişmeler gözden kaçıyor. Sizin de dediğiniz gibi bu sıkıntılara büyüteç tutulmalı.
Plan, konfeksiyonu ihmal etmeden yıldızlaşacak sektörleri desteklemek olarak özetlenebilir mi?
Büyüme modellerinden biri “nakit ineği” modeli. İneğin devamlı memesini sağar, sütünü alırsınız. Bir de “doglar” var. Beslersiniz, ürün alamazsınız. Bunlar KİT’ler, bankalardır. Bunlar star olamadı tersine, dog haline geldiler. Yıldızlaşan sektörler son aşamada “inek” haline gelirler.
Türkiye´yi, Bursa´nın etrafını bir Detroit yapabilirsiniz. Türkiye bu şekilde ürün paylaşımını komşu ülkeleriyle halledip, kendi imalatının bazı parçalarını oralarda ürettiği zaman korkunç bir entegrasyon sağlamış olur. Bu bölgeye siz kumanda edeceksiniz, ajandasını belirleyeceksiniz, diğer ülkelerde tamamlayıcı endüstri kurulmasını teşvik edeceksiniz. Sizin üretiminizle bu gelişmeler birleşince son derece iyi ve ucuz üretimle dünya pazarlarına hitap edeceksiniz. Bunu yavaş yavaş yapmaya başlıyoruz. Romanya , Bulgaristan´daki endüstriler bir şekilde tamamlayıcı özelliğe sahip. Bence şu sıralarda ihracatçıya ağırlımızı öylesine vermeliyiz ki ihracatçı devleti yanında görmeli.
Destekten kastettiğiniz, finansman maliyetlerini biraz olsun düşürmek mi?
Finansmanı çok iyi vermemiz gerekir. İkincisi Eximbank, en önemli enstrümanımız. Eximbank kaynaklarının çok kuvvetlendirilmesi gerekir. Bunun dışında dünya normlarına göre verebileceğimiz pek fazla bir şey yok. Şu sıralarda girdi ucuzlatmak da mümkün değil. Çünkü, Türkiye´nin yapısal sorunları var. Uzun vadede ihracat bütün sektörlerin çarklarını yağlayacak bir sektör. Yabancı sermaye filan diyorsunuz ama Türkiye kendi sermayesini dışarıya kaçırırken, yabancı sermayeyi nasıl çekecek? En önemlisi birinci önceliği ihracata vermek.
Eximbank´a kaynak aktarımı devam ediyor mu?
Devam ediyor ama bizim istediğimiz ihracatçının duymak istediği, önceliğin onlara verildiğini görmek. Gümrükten, sanayiye, tarıma kadar top yekun bir hareket lazım. Ben burada vaktimin yüzde 50´sini diğer kuruluşlarla ihracatçının sıkıntısını çözmek için, çalışma yaparak harcıyorum.
Konfeksiyon sektöründe göç süreci ne zaman başladı?
2000´de iyice belirgin hale geldi. 1998-99 krizleri arkasından bankacılık krizi tuz biber ekti. Türkiye artık kaliteli ürünleri satarak, moda marka yaratarak, Pakistan, Çin´in hitap ettiği pazarlara değil de, diğer kalite arayan pazarlara satış yapacak. Yani kaliteyi doğru fiyata satacak. Türkiye dünya markalarıyla çalışıyor ama kendi markasını henüz yaratmış değil.
Teşvik miktarlarını artıracak mısınız?
Artırmayı planlıyoruz. Kaynak sorunu var ama ben şöyle bakıyorum; herkesin ağladığı bir dönemden geçiyoruz. Ama kişi başına milli geliri 2 bin 500-3 bin dolar olan ülkelerde bu böyledir. Türkiye 5 bin dolara geldiğinde sıkıntıları aşacak ve kısa zamanda 10 bin doları görecektir. Herkes işini iyi yaparsa bu sıkıntılı ortamları rahat aşarız.
Eskiden bizim güldüğümüz, profesörü bile şu paraya çalıştırıyorlar dediğimiz ülkelerin seviyesine geldik neredeyse. Halbuki kaliteli adamlarla iyi iş yapılır.Bunun yolu ihracattan geçiyor, ihracat güçlenirse diğer sektörler hızla ayağa kalkar. Devlet olarak iç kârlılığı yüksek projelere öncelik vereceksiniz. 15 yılda değil, 1-2 yılda kendisini ödeyen projeler öncelikli olmalı ki diğer yapısal sıkıntılar da ondan sonra ortadan kalksın.
Türkiye dönem dönem kalkınmayı yaşadı ama bunu sürekli hale getiremedi, kesintiler oldu seçimler oldu, hükümetler değişti, bürokrasi hafızasını kaybetti. Şimdi işini iyi yapan ve idealleri olan insanlara ihtiyaç var. Biz acı çeken bir kuşağız ama sıkıntıları hep beraber aşmalıyız. Bunun yolu işimizi iyi yapmamızdan geçiyor.
Yılın ikinci yarısındaki planınız nedir?
Komşu ülkelere olan ihracat çıkarmalarımızın dönüşü çok iyi. Bu ülkelerle ihracata ağırlık vereceğiz. Çünkü, Doğu ve Güneydoğu´nun kalkınması için bu husus çok önemli. Biz önce sınır komşularımıza ticaret heyetleri düzenledik, ardından ikinci halka denilen biraz daha uzak komşulara yöneldik. Şimdi Bulgaristan, Romanya, Gürcistan, Azerbaycan, Yunanistan, Suriye gibi ülkelere gideceğiz. Müteahhitlik sektörü ihracat için çok önemli.
Bunun için Olimpiyatları göz önüne alarak, Yunanistan´da temaslarda bulunacağız. Körfez ülkelerinde çalışma yaptık. O arada ihracatımızın artacağı Amerika, İngiltere, Güney Afrika gibi ülkelere odaklandık. Bu sayede Amerika´ya yüzde 30, İngiltere´ye yüzde 16 ihracat artışı kaydettik. Biz artık işi çok iyi öğrendik, planı yapıyoruz, odaklanıyoruz ve sonuç alıyoruz.
Yıldızlaşan ve geleceği olan sektörleri tam olarak sıralar mısınız?
Otomotiv ve yan sanayii, elektrik-elektronik, toprak ürünleri, altın ve yazılım. 1999´da ihracat stratejisini çizerken bu sektörleri söylemiştik. Bir müsteşarın en önemli hazzı, öngördüğü gelişmelerin olmasıdır. Bunlara ağırlık vereceğiz ama diğer sektörleri ihmal etmeyeceğiz.
Artık değişkenleri kontrol edebiliyoruz ama bir dolar-euro paritesini herkes gibi biz de ıskaladık. O tip tahminleri de artık yapabilmemiz lazım. Altında Amerika´nın ikinci tedarikçisiyiz. Amerika bizim ürünlerimizi alıp başka ülkelere satıyor. Ben ihracatçımıza çok güveniyorum bu ülkenin ihracatçısını sırtlayıp koşması lazım. Ben bunu yıllardır söylüyorum ama bir ara baktım ki bu işi sahiplenen sadece biz kaldık. Artık bürokrasi ihracatçıya, ihracatçı bürokrasiye güvenmeli ve bu ayrım kalkmalı.
“İŞADAMI VE SANAYİCİ İHRAÇ ETMEYE BAŞLADIK!”
Konfeksiyon bizim ihracatımızın yaklaşık üçte biri ve en çok istihdam emen sektörlerden biri. Tekstil ihracatında ise yüzde 12 artış var. Eskiden konfeksiyon daha fazla tekstil daha az artış gösterirdi. Neden böyle bir tersine dönüş var?
Çünkü, Türkiye’nin ihraç ettiği kalemlerin başında işadamı ve sanayici gelmeye başladı. Sanayiciler Türkiye´deki çalışma iklimini yetersiz buldukları için, özellikle konfeksiyon alanında Romanya, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti‘ne gitmeye başladılar. Türkiye´den tekstil alıyorlar orada üretiyorlar. Türkiye Çin´e, Hindistan´a tekstil satıyor. Bunlar planlı yaptığınızda güzel gelişmeler. Amerika planlı olarak kendi üretim tesislerini Çin´e kaydırdı. Biz bunu planlı yapmadık.
Türkiye´de işletme maliyetlerinde sıkıntı var. Verimlilik açısından işgücü pahalı ama genel baktığınızda işgücü o kadar da pahalı değil. Biz de girdi maliyeti, finansman maliyeti çok yüksek. Bu ortamda işadamı kaybediyorsunuz. Demek ki birinci neden maliyetler ikinci neden karşı tarafın verdiği teşvikler. İşçi başına 11 bin mark destek, 5 yıl vergi muafiyeti... Serbest bölgelerde bizim verdiğimiz destekleri bu ülkeler genel olarak veriyorlar ve dünyadaki işadamlarını kendilerine çekiyorlar.
“İTHALATIN PAHALANMASI İHRACATI OLUMSUZ ETKİLEYEBİLİR”
Merkez Bankası´nın yeni para programıyla ihracat artışında umudunuz arttı mı?
Biz ihracatta kaynakların mümkün olduğunca çok ve hızlı artırılması gerektiğini söylemiştik. Aslında bu tür sıkıntılarda yılın ikinci yarısında alınan kaynak, birinci yarısında alınan kaynak kadar değerli olmuyor. Türkiye´nin şu andaki üretim ve istihdam sorununu aşabilmesi için ihracatın artırılması gerekiyor. Bunu yapmaya çalışıyoruz.
1999 yılı programında ihracat pek yoktu ama son programda dış ticaret bütün ağırlığıyla var. Kimse Türkiye´ye bilerek kötülük etmek istemedi ama bir dönem yanlış yapıldı. İhracat artışında artık yavaşlama olmaması lazım. İkinci yarıda ihracat üretimle desteklenmezse yavaşlar. Kur desteğini haziran, temmuz aylarını tamamlarız ama üretimin arkadan gelmesi lazım. Türkiye ithal ettiğini üreten satan bir ülke olduğu için, ithalatın pahalanması bir süre sonra ihracatı olumsuz etkileyebilir.
“YAZILIM SEKTÖRÜNE ÖNEM VERECEĞİZ”
Yazılım sektöründeki umudunuz nereden kaynaklanıyor?
Silikon Vadisi´ne gittim. Orada 25-30 yaşlarında 200-250 Türk işadamı çalışıyor. Türkiye´de uygun bir iş ortamı olunca dönebilecek gönüllü insanlar. Daha önce gelmişler ama şimdi beklemedeler. IQ seviyeleri çok yüksek. Oturup konuşunca dünyada değil, uzayda ufuk turu yapabilirsiniz bu insanlarla. Bu değerleri Türkiye´nin kullanması lazım. Bunlar 2 bin dolara Ankara´da, 4 bin dolara İstanbul´da 8 bin dolara Amerika´da çalışıyorlar.Bunu tersine çevirmeliyiz.
Bu beyinleri teşvik etmenin birinci yolu vergileri düşürmek. İhracatta vergileri düşüreceğiz ki vergi iadesiyle filan uğraşmayalım. Vergileri düşürünce daha fazla vergi toplama imkanımız olur. Ben bunu bütün bakanlara da söylüyorum. Şimdi denetimden sorumlu olanlar yönetime gelmeye başladı. Belki de bu faydalı olur da denetimdekiler yönetimin nasıl olduğunu, bazı konularda nasıl esnek olunması gerektiğini anlayabilirler.
Deneme yanılma Türkiye´nin kullandığı en pahalı metod ama ne yapalım. Ben 1984´deki Serbest Bölgeler Kanunu´nu şimdi savunmaya çalışıyorum. Diyorlar ki neden buralardan vergi alınmıyor. Ben serbest bölgelerden ayrılmış firmaları Dubai´de görüyorum. Vergiyle, finansman zorluğuyla engelleyince onlar da Polonya´ya , Romanya´ya Bulgaristan´a yerleşiyorlar.
“OTOMOTİV İHRACATINDA SÜREKLİLİK SAĞLANMALI “
Otomotiv ihracatında süreklilik için ne yapmak gerekiyor?
Kümeleşme çok önemli. İhracatı ben yönlendiriyorum ama yatırım teşviklerini Hazine veriyor. Eğer otomotiv sektöründe ihracat daha da artacaksa, Türkiye´de yassı çelik üretiminin artması lazım. Halbuki yassı çelik üretimi yüzde 20, uzun çelik üretimi yüzde 8. Bu tablonun tersine dönmesi lazım. Bu entegrasyonu yakalamaya başladık.
İthalattaki öngörüleriniz neler?
İthalat bu yıl düşecek. İthalat kompozisyonuna bakınca ara malı ve sermaye malı girişindeki azalma Türkiye ihracatına olumsuz etki yapar. Bunun ayarlanması lazım. Biz bunu tek başına yapamayız.
İhracat ve ithalat projeksiyonunuz nedir?
İhracatta psikolojik 30 milyar dolarlık sınırı bu yıl aşacağız. İthalat 44 milyar dolar civarında olur. İhracatın ithalatı karşılama oranı açısından güzel bir oran tutturacağız. Yüzde 52´lik oran yüzde 75 seviyesine gelecek.Yalnız ithalattaki azalma ihracatın azalmasını sağlayacak şekilde gelişiyorsa bu konuda bir şeyler yapmak lazım. Ama artık bunu yakından takip edebiliyoruz, gelişmelerin arkasından koşmuyoruz.
“TURK QUALITY İÇİN ÜNLÜ MODACILAR DEVREDE”
Turk Quality projesi hangi aşamada?
Bu proje biraz ağır gidiyor gibi, düşünebilirsiniz ama Türkiye´de projelerin ayaklarının yere basması, herkesin aynı bilgi eşiğine gelmesi çok vakit alıyor. Para Kredi Kurulu´na mevzuatını sevk ettik.El attığım bir işi hiç yarım bırakmadım ama herkes aynı bilgiye sahip olmayınca sıkıntı olabiliyor. Ben de küsmüyorum. Başka ülkelerde 1 ayda olabilen şeyleri biz defalarca anlatıp, iknaya çalışıyoruz. Turk Quality´nin patenti bana ait ama ben Dış Ticaret Müsteşarlığı´na mal ettim. Türk ürünüyle kalitenin birleştiği bir kavram olan Turk Quality projesiyle gurur duyuyorum. Irak´taki fuar açılışında konuştuğum bakanların hepsi Türk ürünlerinin kalitesinden söz ettiler.
Eskiden yaptığımız özellikle Rusya ve komşu ülkelerde yaptığımız hataları artık tekrarlamıyoruz.
Türkiye artık otomotivin merkezine otomobil ihraç ediyor. Elektroniği Avrupa´dan aldık oraya ihraç eder hale geldik. Türkiye´de çok önemli potansiyel var bunu ancak kaliteyle iyi işleyebiliriz.
Turk Quality Projesi sadece konfeksiyonda mı uygulanacak?
Önce konfeksiyonda uygulayacağız. Türkiye´nin dünyaca ünlü modacılarıyla Atıl Kutoğlu, Hüseyin Çağlayan, Rıfat Özbek, Esin Maraşlıoğlu gibi modacılarla görüşüyoruz. Türkiye´de aslında bürokraside bir şey geliştirmek mucizedir ben bu projenin etrafını iyi dekore etmeye çalışıyorum. Bu projede birliklerin desteği olacak ama esas devlet desteğine ihtiyacımız var. Çünkü New York, Londra, Paris gibi moda merkezlerinde en önemli köşeleri almayı hedefliyoruz.
Buralarda mağazalarımızın olması için de hakikaten moda marka yaratabilecek vasıfta ürünlerimizin olması gerektiğini düşünüyoruz. 40 ambar işi olmayacak, ihtisas sahibi isim olmuş ama marka olabilecek bir iki firma ile çalışacağız. Markayı oralara taşıyacağız. Markanın tanıtımı sırasındaki sıkıntıları da devlet desteğiyle aşacağız. Zaten dünyada bir ülke akla gelince 5-10 değil 3-4 marka akla gelir. Marka çoğu zaman ürünün önüne geçer. Turizm ve marka bir ülke için birbirini tamamlayıcı unsurlar.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?