Ekonomide sağlanan iyileşme, IMF ile anlaşma ve hepsinden önemlisi Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlayacak olması, Türkiye’nin önünde yeni bir fırsat penceresi açtı. Ortaya çıkan yeni tablo, Tü...
Ekonomide sağlanan iyileşme, IMF ile anlaşma ve hepsinden önemlisi Avrupa Birliği ile müzakerelerin başlayacak olması, Türkiye’nin önünde yeni bir fırsat penceresi açtı. Ortaya çıkan yeni tablo, Türkiye’de “değer hesabı”nın yeniden yapılmasını da beraberinde getirdi. GSMH’deki büyüme ve refah artışı ile bir yandan ülkenin değeri artarken, diğer yandan da yabancıların ilgisi nedeniyle şirketlerin de değerleri yükseliyor. Türkiye’nin değerinin 2, bazı sektörlerde şirket değerlerinin ise 4 kata kadar arttığı hesaplanıyor.
Önde gelen yönetim danışmanlığı şirketlerinden birinin üst düzey yöneticisi, “Son 1 yılda Türkiye’de müthiş bir değer artışı yaşanıyor. Bazı sektörler başta olmak üzere şirket değerleri artıyor. Birkaç sektörde değer artışları, iyi şirketlerde 4 katına kadar ulaştı” diye konuşuyordu. Aynı yöneticiye göre, bunu fırsat bilen işadamları, halka arz ve yabancı ortaklık için danışman şirketlerin kapılarını aşındırmaya başladılar. Hedef, yükselen değeri realize etmek.
Değer artışını, rakamlardan, özellikle büyüyen ekonomi, artan refah ve İMKB’deki şirketlerin piyasa değerlerinden de görmek mümkün. Rakamlar her şeyi açıkça ortaya koyuyor. 2001 yılında yüzde 9.5 oranında küçülen Türk ekonomisi, sonraki yıllarda büyüme trendi içine girdi. 2004 yılında ise yüzde 9.9 gibi müthiş bir oranı yakaladı.
Türkiye’nin ihracatı 2001’de 31 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2004’te bu rakam 63 milyar dolara ulaştı. Bu yıl ki hedef ise 71 milyar dolar. 2001’de yüzde 88,6 olan üretici fiyat endeksi, geçen yıl yüzde 15,3’e düştü. Faizlerde de ciddi bir iyileşme yaşandı. Merkez Bankası’nın gecelik faizleri 2001 Şubat ayı ortalamasında yüzde 364,53 olarak gerçekleşmişti. Haziran 2005 ortalamasında ise yüzde 14,32 oldu. Kriz yılında 2 bin 139 dolar olan kişi başına düşen milli gelir 2004’te 4 bin 265 dolara yükseldi. Bu gelişmeler yabancıların ilgisini çekti, Türkiye’nin cazibesi arttı. Bu cazibe 2005’in ilk 6 ayında 10 milyar doların üzerinde bir miktarda yabancı sermayeyi Türkiye’ye kazandırdı.
Rakamlardan da görüldüğü gibi 2001’den bugüne Türkiye büyüdü, zenginleşti. Bu büyüme Türkiye’nin ekonomik varlıklarını da etkiledi. Sektörler ve şirketler değerlendi. Ancak, bu doğal olarak her sektöre aynı ölçüde yansımadı.
Bankacılık, enerji, telekomünikasyon gibi son dönemlerin yükselen sektörleri diğer alanlara göre daha fazla değer kazandı. Artış bu alanlardaki kadar yüksek olmasa da çimento, lojistik, elektronik gibi alanlara da yansıdı.
Uzmanlar, ekonomideki iyileşmenin devam etmesi koşuluyla sektörlerdeki değer artışının devam edeceğini düşünüyor.
Türkiye’nin rating’i iyileşiyor
Yazının girişinde verdiğimiz temel ekonomik göstergelerdeki iyileşme kuşkusuz Türkiye’nin ve sektörlerin değerlenmesinde baş rolü oynadı. Ancak, bunu sağlayan diğer etkenlerden de bahsetmek gerekiyor. Türkiye’nin rating’inin yükselmesi de bu etkenlerden biri.
17 Aralık 2004’te AB’nden müzakere tarihi alınması Türkiye’ye olan güveni artırdı. Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan yaptığı bir açıklamada bu gerçeğe şöyle dikkat çekti:
“17 Aralık'tan sonra Türkiye'nin rating'i yükseldi ve dünya tarafından mercek altına alındı. Artık Türkiye'nin iç gündemi diye bir şeyin fazla olmadığını göreceksiniz. Türkiye'nin gündemi, Avrupa'nın gündemi olacak, hatta bazı konularda dünyanın gündemi olacak.''
Türkiye’ye olan güvenin arttığı uluslararası derecelendirme kuruluşlarının yaptığı derecelendirmelerden de görülüyor. Türkiye, 2001’e göre bu konuda da önemli ilerleme kaydetti. Önemli uluslararası derecelendirme kuruluşlarından biri olan Fitch, 2000 Nisan ayından 2001 Şubat’ına kadar Türkiye’nin derecesini BB- olarak belirlemişti. Bu derece 2001 Şubat ayında B+’ya indirildi. Takip eden yıllarda ülke notu B-’ye kadar düşürüldü. Ülke notu Eylül 2003 itibariyle yükselmeye başlayarak Ocak 2005’te tekrar BB- oldu.
Tabii bu noktada reel faizlerdeki düşüşe de dikkat çekmek gerekiyor.
Finansinvest Yönetim Kurulu Başkanı Sarper Volkan Özten, “Reel faizler 2003 yılı başındaki yüzde 20 civarındaki seviyesinden tek haneli yüzde 8-9 seviyelerine geriledi. Bunun sonucunda şirketlerin, dolayısıyla sektörlerin de değerleri hızla yükseldi” diye anlatıyor.
Türkiye 2 kat değerlendi
Ernst&Young Kurumsal Finansman Bölüm Başkanı Can Deldağ, Türkiye’nin değerinin 2-3 yıl öncesine göre yükseldiğine dikkat çekiyor. Son birkaç yılda siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanmasının bu sürece olumlu yansıdığını söylüyor. Ona göre, Türkiye alıcı bir konumdan satıcı bir konuma yükseldi.
Bu görüşü PDF’ten Levent Bosut da destekliyor. Peki Türkiye bu zaman zarfında ne kadar değer kazandı? Aslında ekonomik varlıkların ederi gelecekte yaratılacak nakit akımların, riski yansıtan bir iskonto oranıyla bugüne indirgenmesi ile bulunabiliyor. Levent Bosut, bu hesaplama yöntemine bağlı kalarak aşağıdaki şekilde Türkiye’nin değerinin ne kadar arttığını hesapladı:
Hızlı teorik bir yaklaşımla çok kaba bir hesaplama yapılabilir. Türkiye’nin ileri yıllarda beklenen ortalama büyüme oranını yüzde 3 alalım. İskonto oranını ise yüzde 10 olarak hesapladığımızda ülke değeri, GSYİH’nin yaklaşık 14 katı çıkar. Halbuki aynı hesabı 3 yıl önce yapsaydık, iskonto oranı risk yansıtan yüzde 15, daha düşük bir büyüme beklentisi olarak da yüzde 2 alsaydık bu 7.7 kat olarak ortaya çıkacaktı.
GSYİH’nin, bu dönem boyunca yüzde 25-30 büyüdüğünü hesaba katarsak Türkiye’nin değerinin son 3 yılda, 2 katından fazla arttığını söyleyebiliriz. Bu kaba hesaba göre, 1.6 trilyon dolardan, 4.3 trilyon dolara çıktı. Bu yükselmenin bir kısmı dolardaki kayıptan kaynaklandığından reel artış, 2 mislinden biraz fazladır.
Beklentiler olumlu olarak gelişiyor. Aynı şekilde iskonto oranı da ülkemizdeki riskin azalmasıyla küçülüyor. Büyüme oranındaki bir puanlık artış veya riskin azalmasıyla faizlerdeki ve dolayısıyla iskonto oranındaki bir puanlık azalış ülke değerinde yüzde 17’lik bir yükseliş yaratıyor.
En çok bankacılık etkilendi
Ernst&Young’tan Can Deldağ, Türkiye’nin değerlenmesinin bütün sektörlere olumlu yansıdığına dikkat çekiyor. Ancak, ona göre, bankacılık, telekomünikasyon, enerji gibi alanlar bu yansımayı daha çok hissetti.
Can Deldağ, “Eskiden bankaların piyasa fiyatları, defter değerlerinin 1 katı iken bu oran 2 kata kadar yükseldi” diye anlatıyor. Aslında, son bir yılda Yapı Kredi Bankası’nın Koçbank Unicredito, Dışbank’ın Fortis ve TEB’in BNP Paribas ile yaptığı evlilik de bu artışın bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen, 2003 yılı başından bu yana İMKB’de banka sektör endeksine ve banka değerlerine bakıldığında dolar bazında artışın yaklaşık yüzde 400 olduğuna dikkat çekiyor. Ergun Özen, “Yükselişteki temel neden enflasyon ve faiz oranlarındaki kalıcı düşüş sonucu Türkiye ekonomisinin uzun vadeli ve kalıcı büyüme trendine başlamasıdır” diyor.
Perakendecilik sektörü de bankacılık kadar olmasa bile bu süreçten olumlu etkilenen bir başka alandı. Perakendecilikte halka açıklık oranı oldukça düşük. Ancak, büyük oyuncuların önemli bir bölümünün halka açık olması sektör geneli için ip ucu veriyor. Migros, Gima, Tansaş, Kipa İMKB’de işlem görüyor. Bu dört şirketin, Ocak 2002 ile Temmuz 2005 arasındaki piyasa değerlerindeki artışın ortalama yüzde 45 olduğunu görüyoruz. Ancak, hemen ekleyelim söz konusu tarihler arasında en yüksek kazanım Kipa’da yaşandı. Tesco’ya satılan şirketin piyasa fiyatı bu dönemde yüzde 239 yükseldi.
Çıkış 2 yıl daha sürecek
Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı Erhan Kamışlı, çimento sektörünün değerinin son 3 yılda en az yüzde 60-100’ün üzerinde yükseldiğini düşünüyor. Erhan Kamışlı’ya göre, bu değerlenmenin ana nedenini ekonomideki gelişmeler, faizlerin düşmesi ve istikrarla birlikte dünya ekonomisindeki genel iyi gidiş oluşturdu. Ayrıca, dünyadaki son birkaç yıllık faiz düşüşlerinin de önemli etkisi olduğunu düşünüyor.
Erhan Kamışlı, “1999-2004 arasında yaşanan sıkıntılar bu süre zarfında kısmen telafi edilmeye çalışıldı. Ayrıca, Irak'taki geçici talep buna yardımcı oldu. Çimentoda değerler 2 yıllığına yükselir, sonra tekrar 3-4 yıl bozulur” diye anlatıyor.
Demir çelikte de benzer bir hareketlilik yaşanıyor. Arcelor, Mittal ve Corus gibi dünya devlerinin Erdemir’e gösterdiği ilgi bile hareketliliği anlatmaya yetiyor. 2003 başından bu yana İMKB’de şirketlerin piyasa değerlerine baktığımızda dolar bazında yaklaşık yüzde 385 artış yaşandığını görüyoruz. Kardemir Genel Müdürü Osman Kılavuz artışın nedenini şöyle değerlendiriyor:
“Demir çeliğin milli gelir içindeki payı yüzde 3’lere çıktı. Son 5 yılda üretimde yüzde 100’den fazla değer artışı söz konusu. Ülke risklerinden dolayı sektör birkaç yıl önceye kadar hak ettiği ilgiyi görmüyordu. Ülkenin rating’inin yükselmesi ile sektöre olan yabancı ilgisi yükseldi. Bu ilginin çoğalarak devam edeceğini düşünüyorum.”
Elektronikte trend yukarı
Elektronik sektörünün değer kazanıp kazanmadığını anlamak için aslında İMKB’ye bakmak yeterli oluyor. Çünkü, TV pazarının yüzde 50’sinden fazlasına sahip olan iki şirket, Beko ve Vestel borsada işlem görüyor. İki şirketin 2001 yılında İMKB’deki ortalama piyasa fiyatı 467 milyon dolar civarındaydı. Bu, takip eden yıllarda istikrarlı bir şekilde arttı. 2002’de 503, 2003’te 626 ve 2004’te ise 842 milyon dolar olarak gerçekleşti. Sektörün son üç yıldaki değeri ise yüzde 55 yükseldi.
Sektör fiyatının yükselmesinde neler etkili oldu? Bu soruyu Beko Elektronik Genel Müdürü Yağız Eyüboğlu’na yönelttik. Eyüboğlu, sektördeki oyuncuların son 5 yılda gerçekleştirdikleri önemli büyüme hamlelerinin buna neden olduğunu söylüyor. Sektör oyuncularının büyümeleri ise Avrupa pazarından kaynaklandı. Türk üreticilerin 2001’de yüzde 18 olan Avrupa pazar payı 2004’te yüzde 44’e yükseldi.
Yükseliş trendinin devam edip etmeyeceğini ise Yağız Eyüboğlu şöyle anlattı:
“2005 sektörün geneli için oldukça sorunlu bir yıl. Tüplü TV’den düz ekran TV’lere geçiş, artan Çin rekabeti tüm oyuncuları dünya genelinde zorluyor. Ancak, bu yılın sonuna doğru gerçekleşecek IFA fuarını takiben, 2006 yılındaki Dünya Kupası’nın da etkisiyle satışlarda ciddi bir artış olacağını bekliyoruz. Dolayısıyla piyasadaki daralmanın son bulmasıyla trendin yukarı doğru devam etmesini bekliyor ve umuyoruz.”
Lojistikte artış yüzde 25
Lojistik Yönetim Danışmanı Atilla Yıldıztekin, sektörün son 6 yıldır hızla değer kazandığını söylüyor. Ona göre, şirketlerin hem ölçekleri hem fiyatları artıyor. Atilla Yıldıztekin’in aktardığı bilgiye göre, sektörde ilk 5’e giren şirketlerin ciroları her yıl yüzde 20-30 oranında yükseliyor. Şirket kârlılıkları da ölçek büyümesi paralelinde gelişiyor.
İlk 25 şirket içinde cirosu 100 milyon doları aşanların son 3 yılda yüzde 25 değer kazandığı tahmin ediliyor. Cirosu 50-100 milyon dolar arasındaki 10 şirkette de kârlılık ve büyüme yüzde 15-25 arasında yükseldi. Atilla Yıldıztekin, bu şirketlerdeki değer artışın yüzde 20 olduğunu tahmin ediyor. Geriye kalan ve cirosu 50 milyon dolara yakın 10 firmanın ise ciro ve kârlılıkları ise yüzde 10-20 arasında yükseldi. Ona göre, bu şirketlerin fiyatları ise en az yüzde 15 arttı.
Atilla Yıldıztekin sektörün çıtasının nasıl yukarı taşındığını ise şöyle yorumluyor:
“Outsource oranı fazlalaştı. GSMH yükseldi. Lojistik son yıllarda daha iyi tanınan bir iş haline geldi. Ayrıca, şirketlerin başarıları, piyasada ölçeklerin büyümesi ve yabancı kuruluşların devreye girmesi değer artışında etkili olan nedenlerdi. Outsource oranı son 5 yıl içinde yüzde 20’den yüzde 30’lara yükseldi. Önümüzdeki dönemde şirketlerin outsource oranı yükselmeye devam edecek. Ayrıca, ciroların, kârların ve bunlara paralel olarak da şirket fiyatlarının daha da artacağına inanıyorum” diye anlatıyor.
Tekstilde markalılar şanslı
Zorlu Holding Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın da Türkiye’nin değerlendiğini düşünen yöneticilerden biri. Servis sektöründe, üstün teknoloji kullanan sanayi kurumlarında, turizmde, gayri menkulde şirket fiyatlarının artığını düşünen Aydın, tekstil sektörünün genelinde hızlı bir kayıp yaşandığını düşünüyor. Ona göre düşüş yaşayanlar sektörün yüzde 80-85’ini oluşturuyor. Vedat Aydın’ın tahminine göre, tekstil sektörü genel ortalamada son üç yılda yüzde 30-40 değer kaybetti. Ancak Aydın parantez açıp, sadece kuvvetli marka ve dağıtım kanallarına sahip olan tekstil şirketlerinin fiyatının yükseldiğini belirtiyor. Aydın’ın tahminine göre, son 2-3 yılda güçlü tekstil markalarının değeri 3-4 kat yükseldi. Daha zayıf olan ve potansiyeli az olan markalarda ise artış yüzde 30-50 civarında kaldı.
Vedat Aydın sektördeki kaybı şöyle yorumladı:
“Uzakdoğu, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkeler tekstilde hızla söz sahibi oluyorlar. Yani, 15 yıl önce Türkiye’nin içinde bulunduğu durum yaşanıyor. Türkiye’deki gibi değer kaybı bazı kuvvetli tekstil üreticisi olan AB ülkelerinde de yaşandı ve alınan tedbirlerle durduruldu. Hatta tekrar artış sağlandı. Mesela İspanya ciddi bir tekstil sanayi envanteri çıkarttı. Teknik ve ticari bilgisi kuvvetli olan üreticilere destek vererek onları rekabet koşullarına hazırladı. Bu kararlı tutum sayesinde şu anda İspanyol tekstilciler birçok gelişmiş pazarda söz sahibi.”
YABANCILAR SERMAYE BİRİKİMİNİ TAMAMLAYACAK
TÜRKİYE ZENGİNLEŞİYOR Bir şehirde yeni bir fabrika kurulduğunda, şehirde yeni iş kolları geliştiğinde şehrin hayat standardı, kiralar, gayri menkul fiyatları artar. Yerel yönetim daha iyi vergi toplar, şehir zenginleşir, değeri artar. Aynı şekilde bir şehre yurt dışından zengin yabancılar akın ettiğinde de buradaki emlak fiyatları artar ve bu şehri direkt zenginleştirir. Türkiye’de de her iki duruma benzer bir zenginleşme ve değer artışı görülüyor. Ekonomideki iyileşme ile insanımız daha zenginleşecek, çevresi de değerlenecek. Yabancı sermaye girişi ülkede eksik olan sermaye birikimini tamamlayacak, büyümeye müthiş bir ivme kazandıracak. Bu sadece sıfırdan üretim tesisi kuran, teknoloji getiren değil, tüm sermaye girişleri için geçerli.
3 YILLIK PERFORMANS İYİ Dolayısıyla Türkiye’nin rating’inde, riskinde ve beklentilerinde son 2-3 yılda kesinlikle bir iyileşme söz konusudur. Rahatlıkla ülkemizin değeri artıyor diyebiliriz. 2001 yılındaki derin krizden sonra, istikrarlı bir politik ortamda gerçekleştirilen ekonomik ve sosyal reformların sonucunda Türk ekonomisi son üç yılda çok iyi bir performans gösterdi. Uzun yıllardır başarılamamış özelleştirmelerdeki momentum, artan verimlilik, kuvvetlenen piyasa ve talep koşulları, AB’ye katılım sürecindeki olumlu gelişmeler, iyileşen yasal koşullar, hepsi ülkenin ekonomik istikrarını olumlu etkiledi.
İMKB’DE DE ÇITA YÜKSELDİ Kronik enflasyonda ve faizlerde düşüş sağlandı. Enflasyon ve faizlerin iniş çıkış riskindeki azalma ve paradan 6 sıfır atılma operasyonu ile göreceli olarak yerel para birimimiz stabilize oldu. Sıkı mali politikalar sonucunda kontrol altında tutulan bütçe açığı ve borç, dolayısıyla kontrol altındaki faizler, verimlilik ve rekabetçilik artışı ile kuvvetlenen ihracatımız sayesinde ekonomi ciddi bir şekilde büyüdü. İMKB’de işlem gören hisse senetlerimizin, gayri menkullerimizin fiyatı yükseldi.
BANKALARDA YÜKSELİŞ DEVAM EDECEK
BÜYÜME POTANSİYELİ VAR Türk bankacılık sektörü düşük penetrasyon nedeniyle son derece güçlü bir büyüme potansiyeline sahip. Yıllardır süren yüksek enflasyon, kamu açıkları ve yüksek reel faiz sarmalı bu potansiyelin hep baskı altında kalmasına neden oldu. Son 2-3 yılda ekonomide gerçekleşen yapısal değişimler sonucu bu potansiyelin artık gerçekleşmesi için uygun ekonomik ortam ortaya çıktı. Bunu bir fırsat olarak gören yabancı bankaların Türk bankalarına duydukları ilgi arttı.
PENETRASYON ETKİLİ OLACAK İMKB bankalarının piyasa fiyatları artmaya devam edecek. Çünkü, Türkiye’de hala oldukça düşük olan bankacılık ürünleri penetrasyon oranları önümüzdeki yıllarda bankacılık ürünlerine duyulan talebin yüksek kalmaya devam edeceğini gösteriyor. Örneğin mortgage ürünleri, sektörün büyümesinde katalizör etkisi yaratacak ürünler arasında. Bankacılık sektöründeki yüksek büyüme potansiyeli nedeniyle, özellikle özel bankalar aktiflerini ve öz sermayelerini önümüzdeki yıllarda da büyütmeye devam edecekler.
YABANCILARIN İLGİSİ SÜRECEK Türkiye ekonomisindeki yapısal değişimlerle faiz oranlarındaki düşüş devam edecek. Aynı zamanda Türkiye’nin risk primi azalacak. Bu bankaların piyasa fiyatlarını daha da yüksek seviyelere itecek. Yabancı bankaların yüksek büyüme potansiyeline sahip Türk bankacılık sektörüne ilgisi sürecek ve sektöre girme isteği devam edecek.
PİYASA FİYATI DEFTERİN 2 KATI Dünyada diğer gelişmekte olan ülkelerdeki bankalarla karşılaştırıldığında Türk bankalarının piyasa fiyatlarındaki artış potansiyeli hala oldukça yüksek. Şu anda İMKB bankalarının piyasa fiyatı defter değerinin 2 katı kadar. Buna karşın Doğu Avrupa ve Latin Amerika’daki bankalarda bu oran 2.5-3 kattır.
ŞİRKET PERFORMANSLARI BEKLENENİN ÇOK ÖTESİNDE
SEKTÖRLER BÜYÜMENİN MOTORU 2001 krizinin ardından Türkiye’de şirketler ivme kazandı. Kriz nedeniyle, reel ücretlerdeki gerileme ve işgücü kaybı şirketlere uzun dönemli maliyet ve rekabet avantajı kazandırdı. Kriz sonrasında otomotiv, makine teçhizat, kimya, demir çelik gibi sektörlerde çok hızlı verimlilik artışı yaşandı ve bu sektörler ekonomik büyümenin motorunu oluşturdu. Dolayısıyla, şirket performansları makro ekonomik performans paralelinde çok güçlü ve beklenenin çok ötesinde gerçekleşti. Birçok şirket 2005’te 2003’te olduğundan çok daha ileri konumda.
İMKB 2 YILDA 2 KAT OLACAK 2003 yılı başlarında 9.000 seviyelerinde bulunan İMKB-100 endeksi iki yıl içinde yaklaşık iki kat değer kazanarak 2005 başlarında 28.000 seviyelerine kadar yükseldi. Makroekonomik kırılganlıkların azalması ve Türkiye’nin yüksek büyüme potansiyeline bağlı olarak önümüzdeki dönemde borsadaki şirket fiyatlarının uzun vadede artmaya devam etmesini bekliyoruz. Önümüzdeki dönemde ekonomik büyümenin Türkiye’nin orta uzun vadeli potansiyel büyüme potansiyeli olan yüzde 5 civarında bir platoya oturmasını bekliyoruz.
ŞİRKET BAZLI HAREKET YAŞANACAK Ancak, bu konjonktür içinde makroekonomik alandaki gelişmelerin ve yapısal reformların borsadaki şirket değerlemelerine etkisinin geçmişe göre daha yumuşak olacağını düşünüyoruz. Bu nedenle, borsadaki keskin dalgalanmaların göreceli olarak azalmasını bekliyoruz. Borsadaki şirketlerin tümünün birlikte hareket ettiği 2001 kriz sonrası ortamına göre, önümüzdeki dönemin şirket değerlemeleri açısından aşağıdan yukarıya diyebileceğimiz ve özellikle şirket bazlı hareketlerin ağırlık kazanacağı bir dönem olacağı kanısındayız.
YÜKSEK CARİ AÇIĞA DİKKAT ! Türkiye, yüksek cari açık nedeniyle uluslararası piyasalardan göreceli olarak hala önemli ölçüde fon kaynağına ihtiyaç duyuyor. Gelişmekte olan ülke piyasalarına yönelik toplam fon akımının ve bu piyasalara ilişkin beklentiler Türkiye üzerinde önümüzdeki dönemde de etkili olmaya devam edecek. Dolayısıyla global faizlerin düştüğü bir ortam Türkiye’yi olumlu etkilemeye devam edecek. Ancak, ters yöndeki gelişmeler Türkiye’yi ve sermaye piyasalarını olumsuz etkileyecek.
EBRU FIRAT
efirat@capital.com.tr
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?