Yarının rekabeti nasıl olacak?

Ekonominin gelişiminde kritik rol oynayan konut, AVM, medya, ulaşım ve faktoringin bugününü ve geleceğini sektörünün önemli isimleri anlattı.

1.06.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yarının rekabeti nasıl olacak?
Konut sektörü nereye gidiyor? AVM’ler perakendenin gelişiminde nasıl bir rol oynuyor? Sosyal medya ve internet, medya sektörünü nasıl şekillendiriyor?

Türkiye’nin büyümesinde lojistik sektörüne düşen görevler neler? Türkiye ekonomisinin gelişiminde kritik rol oynayan konut, AVM, medya, ulaşım ve faktoringin bugününü ve geleceğini sektörünün önemli isimleri anlattı. İşte Vuslat Doğan Sabancı, Aziz Torun, Ali Ağaoğlu, Avni Çelik, Lucien Arkas ve Zafer Ataman’ın değerlendirmeleri...

“MEDYANIN GELECEGİ MARKA OLMAKTIR”
Hürriyet Gazetecilik Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı, medyanın geleceğine yönelik tahminlerini şöyle aktarıyor:
“Medyanın geleceği nerededir sorusunu kime sorarsanız sorun cevabı direkt internet oluyor. Bu cevabın içini doldurmak lazım. İnternet yayıncılığında başarılı olanlarla başarısız olanların neler yaptığına çok iyi bakmalıyız. Başarılı ve yaratıcı bir fikriniz varsa internette başarılı olma olasılığınız yüksek. Giriş sermayesi de çok fazla değil. Girişin kolay olduğu, dağıtım kanallarının herkese açık olduğu, fakat sürdürülebilir kalıcılığı elde etmenin zor olduğu bir işkolu. İlerleyen aşamalarda ise pazarlama faaliyetlerinin, markayı kalıcı kılmanın maliyetleri çok yükseliyor. Türkiye dahil 9 ülkede internet yayıncılığı yapıyoruz. Özellikle Doğu Avrupa’da, fikrin dahi olsa pazarlama yatırımı çok yoğun bir şekilde yapılmalı. Dolayısıyla gereken yatırımın yönü ve şekli değişiyor. Medyanın geleceğini medyada aramak, öncelikli konu olmuyor böylelikle. İnternet ve teknoloji medya için bazı değişiklikler getirdi. Her ikisi de mecralar arasındaki kalın duvarları yıktı. Televizyon, gazete, dergi olarak bir ayrım vardı. Bugün bakıldığında bütün bu mecraların iç içe girdiğini görüyoruz. Hürriyet denildiğinde ilk önce gazete akla gelir. Derinlemesine bakıldığında Hürriyet Gazetesi, yaklaşık 2   milyondan fazla kitleye ulaşıyor. İnternet sitesi 2,2 milyonluk bir kitleye erişiyor ve gazete ile internet sitesinin ulaştığı ortak kitle oranı sadece yüzde 15. Bunların yanına son 2 senedir sosyal medya kültürü eklendi ve Hürriyet’i orada takip eden kitle de 1,5 milyona ulaştı. Mobil olarak 400 bin, iPad olarak da 150 bin kişilik bir kitlemiz var. Toplam olarak 5 milyona yaklaşan bir kitleden bahsediyoruz. Günde 30- 40 video üretiliyor ve 1,5 milyon kişi Hürriyet’in videolarını izliyor. Sınırlar kalkmış durumda. Yani tüm bunlar demek oluyor ki medyanın geleceği marka olmaktır. Markaları dijital dünyada oluşturmak hiç de kolay değil. Sadece televizyon izliyorum ya da sadece gazete okuyorum, radyo dinliyorum gibi tanımlara yer yok hayatımızda. Bunların hepsi bir arada yapılıyor. Ancak iyi bir marka bunları sağlayabilir. Güçlü markaların sürdürülebilirliği diğer bir önemli konu. Teknoloji bu konuda da çok büyük bir yardımcıdır.~
Teknoloji kuruluşları çok büyük bir yükü üzerimizden alıyor. Apple, güzel örnek. Apple, bizim için dağıtımı yapıyor ve bizden tek beklenen içeriğin kaliteli olması. Bu, bizlere bir mesaj. İşinize geri dönün, içeriğinizi kaliteli ve sürdürülebilir bir şekilde geliştirin. Teknoloji bunu zaten arz edecektir mesajı bu. Burada da içerik çok önemli. Yani her yerde olan içerik pek işlevsel değil. Değer yaratmak, kimsede olmayanı üretmekle başlayacak. Tabii ki de güncel haberler, son dakika haberleri vazgeçilmez bir konudur, ama kimsede olmayan, gündeme yön verecek işler yapmak, marka olma yolunda, markanın sürdürülebilirliği yolunda sizi öne çıkarır.

“AVRUPA BİZDEN DAHA HIZLI REFLEKS GÖSTERİYOR”

Sinpaş Yönetim Kurulu Başkanı Avni Çelik’in, yabancılara konut satışında Türkiye’nin Avrupa ülkelerinin gerisinde kaldığına düşünüyor. Çelik’in sektöre ilişkin görüşlerinin detayları şöyle: “Geleceğin sektörlerinden konuştuğumuzda standart bakış açılarının dışına çıkmalıyız. Kendi sektörüm için baktığımda Avrupa’nın bizden daha hızlı refleks gösterdiğini söyleyebilirim. Avrupa ve Amerika, değerlerini dünyaya satmaya başlamış. Cambridge Üniversitesi bir araştırma yapmış ve çıkan sonuçlardan görülüyor ki Londra’da 2007-2011 yılları arasında 70    milyar Euro’luk ofis pazarı oluşmuş ve Londra bunun yüzde 66’sını dışarıya satmış. Bu, inanılmaz bir rakam. 1867’de bizde bir kanun çıkarılmış. Tebaayı Ecnebiyenin Emlake Mutasarruf Olmaları Hakkında Kanun, sonra Tebaayı Ecnebiye’nin istimlakine dair bir hüküm eklenmiş. 1924’te bunlara yasak getirmişiz, köylerde yabancılar ev edinemez diye. 1934’te mütekabiliyet esastır kararı verilmiş. Bizde gelişim zaten geçmişte korkulardan dolayı engellenmiş. Fransa güney sahillerini pazarlıyor, oldukça da başarılı bu konuda. Tabii bu satışlar konusunda ulaşım altyapısını da ortaya koymuş. İspanya ise Malaga’dan başlayıp Cadiz’e kadar devam eden şeritte, 1950’lerden sonra 1 milyon konut satmış. Ortalama satış fiyatı 178 bin Euro ve bu demek oluyor ki kasalarına yaklaşık 178 milyar Euro sokmuşlar. Paris havaalanına 60 milyon insan geliyor. İspanya’da sahilde 17 havaalanı var ve bunlardan sadece Malaga’nın hacmi 12 milyon kişi. Buna karşın Dalaman Havaalanı’na 3 milyon 700 bin kişi geliyor. Bu rakamlar, altyapının aslında sektörümüzü dışa karşı nasıl etkilediğini gösteriyor. Dubai için ise bu rakam 47 milyon kişi. Dubai yılda 27 bin konut satıyor. Baktığınızda tarihi yok, tabiatı Türkiye ile kıyaslanamaz, kültürel özelliği seçme sebebi değil ama altyapı olanakları o kadar yüksek ki konut satışı konusunda bir tercih noktası olabiliyor. Bu bahsettiğim hareketlilikle sadece konut satışı gerçekleşmiyor, çünkü bu bir ihracattır ve ithal ikamesi sıfıra yakındır. Cari açığa direkt olumlu katkı yapabilecek bir sektör konumundayız. Dubai, Fransa, İspanya örneklerine bakıldığında değerlerini satma becerisi görülüyor. Ülkemizdeki değerlerle yurtdışı değerleri kıyasladığımızda konum itibariyle kabul edilemez farklar var. Marmaris ki tam bir tatil alanı, orada evlerin metrekare fiyatı 618 Euro iken, İspanya’da sahillerde 11-12 bin Euro’lar konuşuluyor. Baktığınızda, Türkiye’nin yabancıya pazarlayabileceği yerlerden ilki İstanbul. Bodrum ayrı bir değer olabilir. Marmaris ise ulaşım açısından güçlendirildiğinde çok başarılı sonuçlar alınabilecek bir nokta.”~

“10 MİLYON KONUT YIKILIP YENİLENMELİ”

Ağaoğlu Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Ali Ağaoğlu, faaliyet gösterdikleri 3 sektörün geleceğini şöyle değerlendiriyor: “Türkiye 2023 hedefleri çerçevesinde çok güçlü bir potansiyele sahip, yokuşun başında yükünü almış durumda. Yalnız hedeflerimize ulaşmamızın önünde tek bir şey var: O da kendimiziz. Bize sadece biz mani olabiliriz. Kontrollü bir şekilde, bu vizyonu yönetenlerin ne yaptıklarını bilerek yokuştan aşağı hızını alarak giden Türkiye’yi kontrol etmesi gerekiyor. Türkiye hedeflerine ulaşırken mutlaka sorunlarla karşılaşacak. Türkiye’de yaklaşık 17-18 milyon konut stoku var, ama bunların büyük bir kısmı depreme dayanıklı değil. Bu bağlamda kentsel dönüşümle ilgili girişimleri hızlandırmamız ve insanlarımızı 2023’e sağlıklı konutlarda taşımamız lazım. 10 milyon konut yıkılıp yenilenmeli. Bunun için de 400 milyar dolarlık yatırım gerekiyor. Türkiye’de bu rakamları karşılayarak kentsel dönüşümü sağlayabilecek güç var, hatta kendi kaynağını kendi içinde yaratabilir. İnşaat konusunda deneyimlerimiz dünyada sayılı değerlerdendir. Biz bu dönüşümü başlattığımızda, yaklaşık 1 trilyon dolarlık bir hacim oluşacaktır ve bu hacimde en manidar olan nokta yüzde 95’inden fazlasının iç unsurlar yapılarak oluşturuluyor olmasıdır. Yani cari açığa kesinlikle negatif yönde etki etmeyecektir. Biz 2023’e kadar 500 bin konutu yurtdışı yatırımcıya satmalıyız. Bu da asgari 150 milyar dolarlık getiri demektir ve cari açığı bırakın negatif etkilemeyi cari açığın kapatılmasında büyük etkisi olacağı kanısındayım. Enerji de diğer bir ilgi alanımız. Biz enerjiye en geç giren gruplardanız. Rüzgar panelleriyle 147 megavat üretimimiz ve bu alanda 600 megavatlık bir lisansımız daha var. HES konusunda 200 megavatlık, termik enerjide de 350 megavatlık lisansımız var. Türkiye cari açığının 50-55 milyar dolarlık kısmı enerjiden geliyor. Türkiye’nin 230 milyar kilovat/saatlik bir tüketimi var, ama 2023 için hedeflenen 500 milyar kilovat/saat. Biz bu konuda milli kaynaklarımızı sonuna kadar kullanmalıyız. Bu süreçte bürokratik sorunlar düzeltilmeli.Türkiye’nin turizm potansiyeli de çok yüksek. Akdeniz’de en güzel sahillere biz sahibiz ve bunun içine kongre turizmini de eklediğimizde Türkiye’nin hizmet kalitesini artırarak, kontrollü fiyat politikası uygulayarak dünyada rekabet edebileceği en önemli sektörlerden bir tanesinin turizm olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Yalnız turizm algısı değişmeli, sadece güneş ve kum anlayışından artık çıkılmalı. İstihdam sağlaması ve cari açığa yoğun katkıda bulunmasından dolayı turizm sektörü, Türkiye için çok önemli bir değer taşıyor.”

“DEĞERİ ARTIRMANIN YOLU PERAKENDEDEN GEÇİYOR”

Torunlar GYO Yönetim Kurulu Başkanı Aziz Torun, AVM’lerin perakendenin gelişiminde çok önemli bir rolü olduğunu söylüyor. Torun, AVM’lerin geleceğine ilişkin şunları söylüyor: “Perakende sektörüyle ilgili geçmişe gittiğinizde bakkal zihniyetiyle karşılaşırsınız. Ben o dönemi ‘yok satma dönemi’ olarak nitelendiriyorum. Eskiden bazı ürünler yoktu ama senin için ayırdım deyip müşteriye verebiliyorduk. Filtreli sigara için geldiklerinde var demeniz müşteri için çok değerliydi. O zamanlar satıcı açısından gerçekten de yok satma diye adlandırılabilir. Çünkü ürünler çok kısıtlıydı. 80’li yıllarda da “İstersen al” derdi satıcı. 90’lı yıllarda artık satmak için yeni pazarlama şekilleri bulunmaya başlandı, promosyonlar yapıldı. 2000’li yıllar müşteri memnuniyetinin dikkate alındığı ve müşterinin velinimet olduğunun anlaşıldığı dönemdi.~
Son sürece baktığımızda veri madenciliğiyle müşterinin cebinden daha fazla parayı nasıl alırız çalışmaları yapılır oldu, reklam tanıtım bütçeleri büyüdü. Perakende yıllar içerisinde kabuk değiştirdi ve çok ciddi bir değer kazandı. Yerli markalar yabancı firmalarla mücadele edebiliyor. Turizm için hedefler koyabiliyoruz ama bunun nasıl olması gerektiği konusunda detayları atladık ki o da şehir turizmine daha fazla önem verilmesi konusudur. Şehirlerde kalma süresini 2,8 günden 7 güne çıkarmaya çalışmalıyız. Bu konuda sürenin uzatılması noktasında perakende sektörü çok önemli. Dubai’de Dubai Mall’a giren insan sayısı yaklaşık 55 milyon. Fakat dünyanın en önemli kentlerinden New York’a giden turist sayısı 50 milyon. Bu bize perakendenin yani alışveriş olanaklarının sunulmasının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Alışveriş merkezleri yeni trendlerde alışverişin tapınakları olarak adlandırılabiliyorsa bizim de alışveriş merkezlerinin sayısının ve kalitesinin artırılması konusunda destekleyici işleri gündemimize getirmemiz ve hızlandırmamız gerekiyor. Türkiye’de perakende, genç nüfusu, özellikle kadın istihdamını yüksek tutan bir sektör. Marka olma konusunda çok büyük yatırımlar gerektirmiyor. Dolayısıyla değerlerimizi artırabilmenin bir bakıma yolu perakendeden geçiyor. Genç nüfus, her zaman harcama eğilimlidir ve gelişen ülkelerin ortasında bulunan Türkiye, perakende sektörü açısından lokasyonunda turizmle ilgili ortaklığı sağlayarak, kendi bünyesindeki genç nüfusun yanı sıra bölgesine de hitap ederek çok büyük girdiler sağlayabilir.
Alışveriş merkezleri, bu bağlamda perakende için artık can damarıdır. Türk perakendesi alışveriş merkezleri öncülüğünde çok hızlı gelişmiştir. Rekabetten gelen gelişme, modanın, teknolojinin, kısacası yaşamın her alanının olduğu alışveriş merkezleri perakendede gelişimin ana yoludur. Ticaretin doğası gereği başarısız olanlar da olacaktır ama bu ticaretin doğasıdır. Biz de Torunlar GYO olarak Mall of İstanbul ile birlikte alışveriş merkezi kapsamına müzeyi dahi ekledik. 2023 hedeflerinde perakende sektörü destekleyici ve önem verilmesi gereken bir konudur.”

“TÜRKİYE ULAŞIM AĞINI REVİZE ETMELİ”
Arkas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Lucien Arkas, ulaşımın Türkiye’nin gelişiminde çok önemli bir rolü olduğunu düşünüyor. Bu konudaki fikirlerini ise şöyle anlatıyor: “Ulaşım bizim gizli atardamarımız. Ulaşım olabildiği için globalleşme olabildi. Türkiye 2023 hedeflerine ulaşabilmek için Anadolu’dan başlayarak ulaşım ağını revize etmeli. Globalleşme eğer başarılı olduysa deniz sektörünün, konteynırcılığın başarılı olmasındandır. Eğer bugün Asya’dan eski gemilerle kasa üzerine kasa koyup mal taşısaydık kırmaktan dökmekten mal satamazdık. Konteynır artık gelişmiş ülkelerin yüzde 85’ine kadar pay almaya başladı ama Türkiye henüz yüzde 50’lerin altında. 6,5 milyonluk rakamımızla övünüyoruz ama bizim bunu 2,5 katına çıkmamız lazım ki henüz bunu kaldırabilecek limanımız yok. Eskiden tek pazar Avrupa’ydı, çünkü ulaşım kolaydı. Afrika’ya bir gemi malı toplayıp göndermek kimsenin aklından geçmezdi, çünkü imkanlar yetersizdi. Artık bir konteynıra koyup 18 ton ürünü yollayabiliyorsunuz, 20 günde vermezse kızıyorsunuz. Türkiye’nin konteynırcılıktaki yerine baktığımızda tek eksiğinin nehirlerinin olmaması gösterilebilir.~
Avrupa, şehirlerini deniz ve nehir kıyısına yapmış ki ulaşım kolay olsun. Her şeyin de bizde olmasına gerek yok. 1.700 km’yi kamyonla gitmek de bunun çözümü değil. Mersin’e gemi geldi ve ürünler Erzurum’a gidecek. Bunun en ucuz yolu ne olmalı? Erzurum’daki yatırımcı ürünü işleyip yine rekabetçi fiyatlarla nasıl satabilecek? Fabrikayı alıp sahile mi yerleştirecek? Bu, çözüm değil. Demek ki Anadolu’nun gelişmesi, sadece teşvikle olmuyor, oradaki ulaşımın maliyetinin düşürülmesi gerekiyor ki bunun yolu demiryoludur. 10 yıldır demiryoluna acilen yatırım yapılması gerektiği konusunda beyanlarım var. Bizim Arkas Anadolu isimli bir projemiz var. Projenin özeti ulaşımın bütünleştirilmesi. Limana gelen ürün demiryoluyla direkt devam edecek. Demiryolu sektörüne girişler de serbestleşmeli. Havayollarının serbestleşmesiyle THY dünya markası oldu. Diğer havayolu şirketleri de rekabet yaratarak gelişim sağlandı. Unutulmaması gerekir ki havaalanları devlet inisiyatifiyle inşa edilebilir. Ulaşımda devletin regülatörlüğü son derece önemli. Altyapıyı sağlayıp işletmesini bırakmalı. Bunlar olunca görülecek ki Anadolu değişecek, 2023 hedeflerine ulaşmada büyük katkı sağlayacak. Sadece sahil şeridiyle hedeflerimize ulaşamayız.”

“100 MİLYAR DOLARLIK CİRO YAKALANABİLİR”
Faktoring Derneği Başkanı Zafer Ataman, sektörün geldiği noktayı ve geleceğe ilişkin görüşlerini şöyle aktarıyor:
“Dünyada gelişmiş ülkelerde başlamış olması sebebiyle faktoring uygulamasının daha çok Avrupa ve Amerika üzerinden Türkiye’ye aktarıldığını görüyoruz. Yakın gelecekte de Uzakdoğu üzerinden Batı Asya’ya geçeceğini öngörüyoruz. Dünya faktoring cirosu senelere bağlı olarak yüzde 12 büyürken Türkiye faktoring
cirosu yüzde 42’lik bir ortalama ile hızlı artıyor. Bu da faktoringe ait bir farkındalığın olduğunu gösteriyor. Dünyada faktoring cirosu yaklaşık 2,5 trilyon dolar, Türkiye cirosu ise 71 milyar dolar. Bu sadece faktoring işlemlerinin cirosu, yani bu rakama bankalar dahil değil. Bankacılık dışındaki finansman sektöründe yüzde 81 pay ile en büyük paya sahip ki bu oran yasalardan ve düzenlemelerden yoksun bir sektör için çok önemli bir başarı göstergesi. Faktoring, bankacılığı tamamlayan yan bir sektör olarak da düş��nülebilinir. Derneğimize üye kuruluşların yaklaşık 70 bin müşterisi var ve bu kuruluşların her müşterisinin 4-5 tane borçlusu olsa bugüne kadar 350 bin müşteriye ulaşılmış demek oluyor. GSMH’den aldığı pay yüzde 5 seviyesinde ve dünya ortalaması yüzde 10 seviyesinde. Bizde de orta vadede yüzde 10’luk penetrasyon seviyesi yakalanabilecek gibi gözüküyor. Bununla birlikte de 100 milyar dolarlık bir ciro yakalanabilir. İhracat işlemlerine yaptığımız aracılık işlemlerinde 2’nci sıradayız. Bu konuda birinci Çin ve onları yakalamak oldukça zor.Dünyada belirsizlik arttığı sürece faktoringe olan ihtiyacın artacağını düşünüyoruz. Türkiye açısından en önemli faktör, batıdaki bilginin doğuya aktarımı konusunda köprü olma hususudur. Yakın gelecekte Türkiye’de faktoring konusunda çok fazla gelişmeler görülecektir.”




Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz