Küresel sistem ekonomide, jeopolitik alanda
ve finans düzeninde alarm sinyalleri vermeye
başladı. Geleneksel demokrasiye inanç azalıyor.
Radikal çözümler, öneriler getiren otoriter,
popülist liderler halkın çoğunluğunun oylarıyla iktidara
yürüyor. Sadece ülkemizde değil dünyanın hemen her
köşesinde geleceğe dönük beklentiler ciddi kaygı, korku
ve umutsuzluk yaratıyor. Güç kayması, dağılması, yeni
devlet dışı aktörlerin kontrol edilemez boyutlarda büyümesi,
teknolojinin sevap ve günahları yeni küresel bir
“büyük oyun”u tetikliyor. Böyle bir ortamda, biz ya eski
düzenin önemsiz, “taşeron” oyuncusu olarak kalacağız
ya da yenisinin yaratılmasına katkı sağlayıp en azından
bölgemizde “esas” oyuncu olacağız.
Seçenekler ortada ve nihai seçim aslında önemli
ölçüde bizim elimizde. Ülke içinde bütünlüğü, insanların
ortak paydalar etrafında birleştirilmesini, adalet ve
istikrarın tesisini sağlamadan, etnik ve dini temelli hastalıkları
tedavi etmeden, ekonomik refahı yaratıp geniş
kitlelere yaymadan yeni dünya düzeninde bir oyuncu
olmak ham bir hayal. Haklı olarak kaygı duyuyoruz,
yaşanmakta olan güç kaymasının neresinde konumlanacağımız
konusunda.
NESNEL KONULARDA GÜCÜNÜZ OLMALI
Biliyoruz ki uluslararası toplum tarafından ciddiye alınmak
için gücün belli nesnel, “olmazsa olmaz” unsurları
vardır. Onlara sahip değilseniz ağzınızla kuş tutsanız
esameniz okunmaz. İnsan sermayesi zenginliğiniz, coğrafi
konumunuz, GSMH büyüklüğünüz, rekabet gücünüz,
yaratıcılık, tasarım, markalaşma ve inovasyon kabiliyetleriniz,
etkin askeri gücünüz, akıllı diplomasiniz, istihbaratınız,
ulaşım, iletişim ve enerji altyapınız gibi nesnel
konularda gücünüz yoksa ciddiye alınmazsınız.
En önemlisi de tüm bu unsurları etkin şekilde kullanabilen,
yönetebilen demokratik, hukukun üstünlüğüne
inanan, şeffaf ve yetkin hükümetiniz, girişimcileriniz,
tüccarlarınız, sanatçılarınız, sporcularınız olmalı.
Elbette ki dünyanın en değerli ve münhasır bir gayrimenkulün
üzerinde yaşıyoruz. Elbette ki zengin bir tarih,
kültür ve insan sermayesi birikimine sahibiz. Elbette ki
geleceğimiz sadece ne Batı’da ne de Doğu’da. Elbette ki
epey tırpanlanmış da olsa dünyanın en güçlü sekizinci
silahlı kuvvetleri bizde. Ama unutmayalım; Türkiye, 193
ülkenin yer aldığı küresel sistemde sadece orta sıklet
bir ekonomik güç. 2016 itibariyle dünya ekonomisinin
büyüklüğü yaklaşık 78 trilyon dolar; bunun 19,2 trilyonu ABD, 19 trilyonu AB (yakında arka kapıdan çıkacak olan
2,9 trilyonluk İngiltere dahil), 12,2 trilyonu Çin, 1,3 trilyon
doları ise Rusya’yı temsil ediyor.
DÜNYA LİGİNDE TÜRKİYE’NİN YERİ
Türkiye’nin GSMH’si 791 milyar dolar yani dünya ekonomisinin
yüzde 1’i civarında bir büyüklüğümüz var.
Aynı şekilde dünya nüfusu, yatırımları, ticaret hacmi,
teknoloji üretimi ve benzeri göstergelerde de yüzde 1
civarında seyrediyoruz. BM İnsanı Gelişme Endeksi’ndeki
yerimiz ise 185 ülke arasında 72’nci sırada. Transparency
International’ın son rüşvet algı liginde ise 2016’da, bir
önceki yıla kıyasla 9 basamak birden inerek, 75’inci
sıraya düşmüşüz. OECD’nin 65 ülke için gerçekleştirdiği
Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı sonuçlarına
göre, fen bilimlerinde 44, okuma becerileri alanında ise
32’nci sıradayız.
“2066’da nerede olacağız” sorusuna cevaben Economist
dergisi, GSMH açısından dünyanın en büyük 20’nci
ekonomisi olacağımızı öngörüyor. Yani, halihazırdaki
17’nci büyük ekonomi konumundan daha geride.
AKILLI LİDERLİK DAHA GÜÇLÜ KILAR
Lütfen şunu kafalarımıza kazıyalım. Dünyanın yüzde 1’lik
bir ülkesi olarak iyi bir insan sermayeniz, diplomasiniz,
coğrafi konumunuz, tarihi bağlarınız, eski imparatorluk
DNA’nız varsa akıllı bir liderlik altında dünyanın yüzde 2,
en iyimser bakışla yüzde 3’lük ülkesi gibi hareket edebilirsiniz.
Göğsümüzü yumruklayıp ne kadar önemli ve güçlü
olduğumuzu bağırmaya ya da “karanlık dış güçler”in bizi
yolumuzdan alıkoymaya çalıştığını bağırarak tekrarlayıp
durmaya hiç gerek yok.
Tüm objektif ekonomik, askeri, coğrafi ve tarihi
kıstaslar gereğince zaten Rusya’dan Suudi Arabistan’a,
Çin’den Almanya’ya uzanan geniş coğrafyanın yegâne
bölgesel süper gücüyüz. Ancak dünyadaki her biri farklı
coğrafya, siyasi sistem, ekonomik, etnik koşullar altındaki,
çoğunluğu yoksul 1,6 milyar Müslümanın “hami”si rolüne
soyunursak dış dünyada tebessüm, gücümüzle orantısız
niyetlerimiz konusunda da kaygı yaratırız, yaratıyoruz da.
Hiçbir aşağılık kompleksine kapılmaya gerek yok.
Çok az ülkeye nasip olacak imkanlarımız, konumumuz
var. Ancak ayağımızı yorganımıza göre uzatmaz, olmayacak
maceracı hayallere dalarsak hüsrana uğrayabiliriz.
Dahası, hiçbir yarar elde edemeden, tam aksine ciddi
kayıplar vererek, küresel şeytani güçleri de üzerimize
çekme riski yüksek.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?