Doğu Akdeniz’deki doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesi, taşınması, pazarlanması ve jeopolitik çekişmelere konu olmaya devam ediyor. Bu tablo da hem yatırımcıları düşündürüyor hem de bölgenin sularını ısıtmaya devam ediyor. Türkiye’nin bölgesel yeni dinamikleri ve menfaatlerini de hesaba katarak bugüne kadarki güç kullanım tehdidine dayalı Doğu Akdeniz politikasını gözden geçirmesi gerekiyor.
Bölgede ciddi doğal gaz rezervleri Shell, BP, ExxonMobil, Total, Novatek, ENİ, Qatar Petroleum gibi dünyanın önde gelen şirketlerini çekiyor. Bu devler yıllardır İsrail, Güney Kıbrıs, Mısır ve Lübnan’a üretim ve Ar-Ge için yatırım aktarıyor. Ancak bu fırsatın zamanlaması pek iyi değil galiba. Doğu Akdeniz doğal gaz geliştirilmesi kendisine rakip olabilecek Türk Akım, Kuzey Akım, TANAP, yeni yüzer LNG, depolama tesisleri, ABD kayagazı LNG hamlesiyle aynı zamana denk geliyor. Daha dünya gaz bolluğunu arttıracak Avustralya, Kanada, Tanzanya, Mozambik gibi yeni oyunculardan bahsetmedik bile. Fiyat olarak da Doğu Akdeniz üreticileri diğerlerine kıyasla ciddi bir avantaj sunmuyor. Yani bölgede fırsat olduğu bir gerçek, ama ondan daha büyük ve yönetmesi kolay olmayan risklerin, çekişme ve meydan okumaların varlığı da yadsınacak gibi değil.
İsrail’in Lübnan ile ihtilaflı deniz sınırına yakın Tamar sahası üretime geçti. Daha ziyade iç tüketim ve Ürdün’e ihraç için kullanılıyor. Güney Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi ile sınır paylaşan rezervleri daha zengin Leviathan sahası tamamen ihracat için geliştiriliyor ve 2019 sonunda üretime başlaması öngörülüyor. Şimdilik Ürdün ve Mısır ile satış anlaşmaları imzalandı. Bunlara paralel olarak Türkiye ve (bence gerçekleşmesi Nabucco’ya benzeyecek 1700 km’lük 7 milyar dolara mal olacağı hesaplanan Doğu Akdeniz Boruhattı ile) AB pazarlarına bağlanma umudu hala canlı tutuluyor.
Bugün 1.9 milyon Filistinliye ev sahipliği yapan (Kıbrıs'ın güneyi ve Suriye'den İsrail kıyılarına kadar olan alandaki) Gazze, İsrail'in siyasal ve ekonomik hedeflerine ulaşmasında engel teşkil ediyor. Yaklaşık 700 milyar metreküp (mmk) doğal gaz barındıran Leviathan sahasındaki rezervlerin bir bölümü de Gazze açıklarında.
Lübnan açıklarında da doğal gaz potansiyelinin ihmal edilemez boyutta olduğu biliniyor. Total’ın önderliğindeki konsorsiyumda Rus Novatek ve İtalyan ENI de yer alıyor. İran’ın yakın müttefiki Hizbullah Beyrut’ta vazgeçilmez bir siyasi güç olduğu için Lübnan’ın İsrail ile ihtilafının görünür gelecekte çözümlenmesi çok zor.
Genel kanaat o ki, Doğu Akdeniz’de asıl büyük oyuncu, mevcut ve geleceğe dönük projeksiyonlar ışığında, Mısır. ENI ve BP tarafından devreye alınan devasa Zohr sahası, bu yıl 28 mmk düzeyinde üretime ulaştı. Zohr’dan daha büyük potansiyele sahip olduğu söylenen Noor sahası da devreye girerse daha büyük üretim rakamlarına ulaşılabilir. Güney Kıbrıs’ın Afrodit ve İsrail’in Leviathan sahalarından üretimin boruhatları ile Mısır’a taşınıp halen büyük ölçüde atıl olan Damiatta ve İdku LNG tesislerinden ihracının sağlanması halinde Mısır bölgesel bir doğal gaz ticaret merkezi olacaktır.
Bu arada, bölge dışı güçler olarak Rusya, ABD, AB ve Çin de bölgenin hem jeopolitik hem de enerji denklemleri bağlamında Doğu Akdeniz'i şekillendirmeye çalışıyorlar. Kanaatimizce, bölgesel enerji merkezi olma iddiasında ısrarlı olan ve doğal gaz gereksiniminin yüzde 98’ini ithal etmek zorunda olan Türkiye, Doğu Akdeniz’deki mevcut stratejisini, çatışmacı, tehditkar üslup ve eylemlerden kaçınarak soğukkanlı, uzun vadeli menfaatleri gözeten daha akılcı, yapıcı bir çizgiye çekmek zorunda.
Türkiye, bölgedeki bazı sondaj çalışmalarına ve anlaşmalara kendi münhasır ekonomik alanı ve Kıbrıs Türklerinin hakları ihlal ediliyor gerekçesiyle tutarlı bir şekilde karşı çıkıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin onay vermediği hiçbir projenin oldu bittiye getirilmesine izin vermeyeceğiz, KKTC’nin adil pay almadığı bir sisteme geçit vermeyeceğiz” sözleriyle Ankara’nın tepkisini dile getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da daha sert bir üslupla, “Kıbrıs ve Ege’de haddini aşanları ikaz ediyoruz. Bunların efelikleri bizim uçaklarımızı görene kadardır. Bizim için Afrin ne ise Ege’deki, Kıbrıs’taki haklarımız da odur” diyor.
Hiç kuşkusuz, ulusal menfaatlerimizi kıskançlıkla koruyalım, haklarımızdan taviz vermeyelim. Ama yapıcı, güven arttırıcı bir lisan kullanmadan, Mısır ile diplomatik ilişkileri yeniden ihdas etmeden, Filistin sorunundan bağımsız olarak İsrail ile enerji diyaloğunu geliştirmeden Doğu Akdeniz’de ağırlığımızı yeterince hissettiremeyiz. Güney Kıbrıs’taki yatırımcılarla irtibatı korumadan, etkin arka kapı ve özel sektör diplomasisini kullanmadan sadece askeri pazularımızı kullanarak Doğu Akdeniz’de gerçek anlamda bir güç olamayız.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?