Kemal Derviş, Washington D.C.’de Kasım 2015’te
beraber katıldığımız “Trilateral Strategy Group”
toplantısında, “İyi ki petrolümüz yok, ekonomimizin
gelişmişliği ve uluslararası rekabet gücümüz
bu sayede sanayimizin, tarımın ve insan sermayesinin
becerisine dayalı” diyordu. Kaynak sahibi ülkelerde
yaşanan “Hollanda hastalığı” ya da “kaynak laneti” gibi
belalardan uzak durabildiğimizi vurguluyordu.
Ama enerjide dışa bağımlığımız nedeniyle başka bir sendrom,
“yumuşak karın”, bizi için için kemiriyor.
Elektriğimizin yüzde 40’ından fazlasının üretiminde
ve kullandığımız doğalgazın (konut ısınması, taşımacılık,
endüstri imalatı ve benzeri alanlarda) yüzde 98’i oranında
ithalata bağımlıyız. İthal ettiğimiz doğalgazın yüzde 55’ini de
Rusya’dan temin ediyoruz.
YA VANALARI KAPATIRSA?
Türkiye ile Rusya arasında Suriye yüzünden yaşanılan, daha
da derinleşeceği anlaşılan gerilim, “Ya Rusya kış ortasında
gaz vanalarını kapatırsa” sorusunu gündeme getiriyor. Gelecekte
belki de bir Azerbaycan-Ermenistan çatışması ya da
Kazakistan’a Nazarbayev sonrası dönemde olası bir Moskova
müdahalesi de söz konusu olabilir.
Sadece doğalgazda değil bağımlılığımızda yeni bir halka
daha var: Rus Rosatom tarafından “anahtar teslim” inşasına
başlanılan Mersin Akkuyu’daki ilk nükleer enerji santralimiz.
Petrolde, kömür ithalinde, kimyasallarda ve daha birçok
doğal kaynakta da Rusya’ya bağımlıyız.
BAĞIMLILIK KARŞILIKLI
Bu bağımlılık karşılıklı. Kimine göre, ticaret hacminin 33
milyar dolardan 100 milyar dolara doğru tırmanması hedeflenen
Rusya, doğalgazda ikinci en büyük müşterisi olan
Türkiye’nin gazını kesmeyi göze alamaz. Keserse de kendisini
topuğundan vurmuş olur.
Tabii ki kriz durumuna gelinirse sadece enerji değil, diğer tüm yeteneklerimiz ve imkanlarımız seferber edilir. Arz güvenliği çözümü mutlaka bulunur. Unutmayalım, 1974 ve 1979 petrol krizlerinden sonra mecburen geliştirilen teknolojiler sayesinde, dünya o evreye kadar yaptığı her işi, kullandığı enerjinin yarısını kullanmak suretiyle yapabileceğini idrak etmişti. Siyasi kaynaklı kesinti ortaya çıkarsa tabii ki açığı öncelikle LNG takviyesiyle de kapamaya çalışırız. Gerekiyorsa diğer ülkelerden aldığımız gaz miktarını da artırırız. TANAP’ı ve Kürt gazını daha hızlı devreye sokarız. Elektrik üretiminde doğalgazın payını belirgin bir şekilde azaltır, pahalı da olsa diğer yakıt türlerine ya da kömüre yükleniriz.
ENERJİ DİPLOMASİSİ
Ama tüm bunlar, en azından şimdilik, yeni kaynaklar ve seçenekler devreye girene kadar, doğalgazda karnımızın yumuşak olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Onun içindir ki yakıt temininde sadece fiyata saplanıp kalamayız. Hidroelektrik, kömür, rüzgar, güneş ve jeotermal gibi yerli kaynaklara daha fazla yaslanma politikasından taviz veremeyiz. Aynı anda değişik yerlerde çıkan yangınları söndürmeye çalışan değil, onları zamanında öngören, yeni denklemler oluşturabilen, müttefik ve ortaklarımızı belli bir çizgiye sürükleyebilen bir diplomasi kurumuna ihtiyaç var. ABD yönetiminin, tıpkı eleştirdiği Putin gibi enerjiyi silah olarak kullanması, hem ülke içinde hem de dışında eleştiri bombardımanına neden oluyor. Avrupalılar, özellikle de Almanya ile İtalya, Washington’un Moskova’ya yönelik oyununa pek sıcak bakmıyorlar. Menfaat bağları ve tarihi işbirliği kanalları çok farklı. Moskova’yı kızdırmaya iştahları da yok tahammülleri de.
YUMUŞAK GÜÇ POLİTİKASI
Bizim gibi hem ithal enerjiye göbeğinden bağımlı hem kaynak ülkelere transit güzergah olma iddiasında hem de teknolojisini, finansmanını uluslararası kaynaklardan sağlayan ülkelerin enerjiyi silah olarak kullanma lüksü yok. Güven telkin eden, sözünün eri, içişlerine karışmaktan ve çatışmalardan mümkün mertebe uzak duracak bir ülke olarak temayül etmemiz enerji diplomasimizin başarısının ön şartı. Bizim gibi hızlı ve sürdürülebilir büyümeye ihtiyacı olan ülkeler, enerji ikmal güvenliği, bölgesel enerji merkezi olma hedefleri, enerji ticareti, yatırımı ve borsası gibi girişimleri nedeniyle sadece yumuşak karınlarını kollamayı değil aynı zamanda “yumuşak güç” diplomasisi izlemeyi de öğrenmek zorunda. Aksi taktirde, ağzımızla kuş tutsak kimse yüksek değerli pazarları hedefleyen enerji akışlarını bizim keyfimize teslim etmez.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?