Darbe girişimi sonrasındaki dönemde Batı’nın
dayanışma ve empati eksikliği nedeniyle duyduğumuz
yalnızlık çemberini kırmak için Ankara
bir dizi yeni stratejik adımlar atıyor.
Ağustosta Rusya ve İran ile yakınlaşma çerçevesinde
atılan adımlarda enerjinin “havuç” olarak kullanıldığını
gördük. Ankara’dan “enerjik” tavizler bekleniyor.
İsrail ile henüz TBMM’den geçmiş olan ilişkilerin normalleşmesi
sürecinde de enerji özel bir konuma yerleştirildi.
Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rus lideri
Putin arasındaki son görüşmede Moskova, ilişkilerin “aşamalı”
olarak iyileşeceğine vurgu yaparken ve doğalgaz
fiyatı indiriminde bağlayıcı bir taahhütte bulunmadan
“Türk Akımı” ve 20 milyar dolarlık Akkuyu Nükleer Santral
Projesi’nde istediklerini elde etmiş görünüyor. Suriye
konusunda da öyle.
Tahran da hem doğalgazda kaybettiği arbitrasyon
tazminatını düşürme hem de ilave gaz satma konularında
Ankara’nın daha önceki katı pozisyonunu yumuşatmış gibi.
GELECEĞIN GÖRÜNÜMÜ
Rusya, tabii ki enerji işbirliğinde ülkemizin “süper güç” ortağı.
Putin ile Erdoğan’ın Saint Petersburg’daki görüşmesinde
Suriye, enerji projeleri, bölgenin gelecekteki görünümü,
NATO ve ikili ilişkiler bakımından kritik kararlar alındı.
Özellikle Moskova cenahından bazı sembolik mesajlar
da verildi. Putin, bir zamanlar ağır ifadelerle suçladığı konuğunu
Konstantin Sarayı’nın kapısında ya da en azından
odanın girişinde karşılamak yerine bulunduğu yerden
kımıldamadı, onun koltuğuna kadar gelmesini bekledi.
“Türk Akımı”nın ilk ayağı, Ukrayna ve Balkanlar
üzerinden ülkemize gelen 14 milyar metreküp kapasiteli
Batı Hattı’nı ikame edeceği için pek sorun olmayacak. Asıl
sorun, Avrupa’ya yeniden ihracı söz konusu olan ikinci
ayakta. Bu hattın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinde hem
AB’nin “Üçüncü Enerji Paketi” yaklaşımı hem Ukrayna’nın
2019’dan itibaren devre dışı bırakılıp bırakılmayacağı hem
de Kuzey Akım 2 projesinin geleceği belirleyici olacak.
Avrupa pazarına çıkamayıp ikinci hattın Türk iç piyasasını
hedeflemesi ihtimali bizim için çok ağır sonuçlar doğurabilir.
Hükümetin böyle bir seçeneğe geçit vermeyeceğine
inanıyorum.
İlave gaz akımı, Rusya’ya halihazırda yüzde 55 civarında
olan bağımlılık derecemizi AB’nin Moskova’ya bağımlılık
düzeyine yani yüzde 30’lara indirme politikamıza zarar
verebilir. Ayrıca bu durumun Azerbaycan, Kürt, İran, Doğu
Akdeniz ve LNG gazıyla çeşitlendirme politikamıza da
darbe vuracağı kuşku götürmez. TAŞLAR YERİNDEN OYNUYOR
Rusya’nın elde ettiği önemli bir diğer taviz, 20 milyar dolarlık
Mersin Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşası sürecinde,
Ankara’nın başından bu yana ayak dirediği “stratejik yatırım”
statüsüne kavuşması. Toplam enerji üretim kapasitesi ise 4800
megavat gücünde olacak bu santral ile Rus gazının yanı sıra
nükleer yakıtına ve teknolojisine de bağımlılığın büyümesi
söz konusu. Dahası, Akkuyu’nun ömrünün 60 yıl olduğu
göz önünde bulundurulursa yaklaşık 77 milyar dolarlık bir
taahhüt altına giriyoruz.
Bölgede taşlar yerinden oynuyor. Putin ile Erdoğan arasındaki
görüşmeden üç gün sonra Ankara’ya gelen İran Dışişleri
Bakanı Cevad Zarif, “Elektrik, doğalgaz ve enerji konusunda
işbirliğine hazırız. Doğalgaz, elektrik alanında yatırım yapılmasına
öncelik vereceğiz” müjdesini verirken Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu “Daha fazla doğalgaz almak istiyoruz, fiyatı da
konuştuk” diyordu.
Moskova ve Tahran ile Ankara’nın görüşmelerinden önce
13 Nisan 2016’da Ermenistan, Rusya, İran ve Gürcistan enerji
bakanları, “Kuzey-Güney Enerji Koridoru” projesinin yol haritasını
imzalamak ve için Yerevan’da bir araya geldi.
Ardından, Putin’in Erdoğan ile görüşmesinden bir gün
önce de Bakü’de Rusya, İran ve Azerbaycan liderleri Kuzey-
Güney Enerji Koridoru, Kuzey-Güney demiryolu projeleri
konularını ele aldı. Putin, sözlerine “Bugün ilişkilerimizde yeni
bir sayfa açıyoruz ve üçlü formatta işbirliğine start veriyoruz”
diye başladı. Aldığımız bazı sinyallere göre, belki de Karabağ
sorunu çözüme kavuşturulacak Rusya’nın öncülüğünde.
RISKLI SONUÇLAR DOĞABILIR
Tüm güvenlik risklerine rağmen Irak’ın Kürt bölgesinde petrol
üretimi ve Ceyhan üzerinden dünya pazarlarına ihracatı
devam ediyor. Türk-Suriye sınırında ABD desteğinde Kürtlere
Doğu Akdeniz’e açılacak bir koridor yaratılması çabaları sıcak
çatışmaların genişlemesi ihtimalini artırıyor.
Tüm bunlar olup biterken Brexit, doğalgazda Ukrayna’nın
devre dışı bırakılması, Rusya ile Almanya arasında Baltık
Denizi altından Kuzey Akım 2 hattının inşası, ABD’den gelen
kaya gazı ithalatı, nükleerin geleceği, yenilenebilir için yüzde
27 hedef belirlenmesi gibi onlarca konu Brüksel’i ve AB
başkentlerini meşgul etmeye devam ediyor.
Türkiye’nin darbe girişimi sonrası dönemde Batı’daki siyasi
sıkışıklığı ve tecriti kırmak amacıyla başlattığı yeni adımların
uzun vadeli sonuçları olacağını unutmayalım.
Fazla hesap etmeden, müzakereye girmeden ve “yararzarar”
dengesi tam oturtulmadan enerjide atılacak yanlış
adımların ve siyasi getirisi pek uzun sürmeyecek atılımların
ceremesini on yıllar boyunca ödemek zorunda kalabiliriz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?