Bugün enerjide değişen en önemli olgu, sürat. Eskiden 15-20 yıla yayılan gelişmeler teknolojideki ilerlemeler, finans sektörünün kıvrak hareket etmesi, düzenleyici süreçlerin rasyonel hale getirilmesi ve gereksinimler nedeniyle artık birkaç yıla sığabiliyor. Enerji sektörünün hem diğer sektörlerle ve teknolojiyle bağlantısı güçleniyor hem de çevreden rekabete vergiden sanayi politikasına uzayan geniş menzilde entegre bir çerçevede görülmesi zorunluluğu doğuyor. Bu dönüşümlerin ve dinamikleri anlamadan ne hükümetler politika yapabilir ne de iş dünyası sağlıklı kararlar alabilir. Enerjide kıtlıktan bolluk dönemine geçtik. Hala dünyanın üçte biri ticari enerjiye ulaşamasa bile en azından görünür gelecekte hem elektrikte hem de tüm yakıtlarda talepten fazla arz var. Ekonomik büyümenin canlanması, orta sınıfın palazlanması, taşıma teknoloji ve araçlarının gelişmesi sayesinde enerji talebinin bugün ile 2040 arasında yüzde 30 civarında artarak zirve yapması (elektrik talebi yüzde 60’ın üzerinde büyüyecek), daha sonra tedricen düşmesi bekleniyor.
YENİLENEBİLİR ENERJİ YARIŞI
Yenilenebilir enerjinin ağırlığı giderek artmakla birlikte görünür geleceğimiz hala fosil yakıtlara dayalı olmak zorunda. Güneş ve rüzgar enerjisi tüm beklentileri alt üst eden bir süratte gelişiyor, maliyetleri düşüyor. Güneş enerjisinin maliyetleri 2014-2017 arasında yüzde 50 oranında azaldı. Bu sayede güneş, enerjiye tahsis edilen sermayenin çok önemli bir bölümünü çekiyor.
Halihazırda dünyada elektriğin 5’te 1’i yenilenebilir enerjiden üretiliyor. 160 GW’ın üzerinde temiz enerji üretiliyor. Yeni kapasitenin neredeyse yarısı güneşten. Onu yüzde 30 oranında rüzgar ve yüzde 15 oranında hidroelektrik enerji izliyor.
ABD, petrol ve doğal gazda lider konumuna yükselirken yenilebilir enerji yarışında hem enerji açığı, dışa bağımlılığı yüksek hem de vahim çevre sorunlarıyla karşı karşıya. Üstelik yenilenebilir maliyetlerini inanılmaz boyutlarda düşürmüş olan Çin ve Hindistan gibi yükselmekte olan ekonomiler de bu yarışta öne geçiyor. AB’de bugün yeni kapasitenin yüzde 80’ini yenilenebilir enerji oluşturuyor. 2030’da ise rüzgar enerjisi başlıca elektrik kaynağı haline gelecek.
2060’a dek uzanan senaryolarda dünyada yenilenebilirin elektrik üretimindeki payının yüzde 40’a yükseleceği öngörülüyor. Fosil yakıtlar 1970’ten bu yana sadece yüzde 5 pay kaybederek yüzde 86’dan yüzde 81’e geriledi ve 2060 senaryolarında hala yüzde 50-70 menzilinde görünüyorlar. Bugün dünyada 2 milyon elektrikli otomobil var. Bu sayının hızla artarak 2040’ta 300 milyona ulaşması öngörülüyor.2025’e dek yeni araç filo kapasitesinin dünyada yüzde 15’i, AB ülkelerinde ise yüzde 25’i elektrikli araçlardan oluşacak. Bu da petrol talebinde önemli düşüş yaratabilir.
ENERJİDE BÜYÜK DEĞİŞİM
Dünya enerjisinde sadece oyun değil oyuncular da değişiyor. ABD, dünyanın petrol ve doğal gazda tartışmasız lideri olma yönünde ilerliyor. Çin hükümetinin “enerjide devrim” ve “kirlilikle mücadele” çağrılarıyla daha hizmet ağırlıklı bir ekonomik modele geçişi, enerji sektörünün ilerleme yönünü de değiştiriyor. Rusya, doğal gazda üstünlüğünü yeni oyunculara kaptırma niyetinde değil. LNG’de Avustralya ve Doğu Afrika’da yeni üreticiler Katar’ın üstünlüğünü aşındırıyor. Çin, Kore, Rusya gibi oyuncular nükleer enerji piyasasında geleneksel oyunculardan daha etkin hale geliyor. Gelişmekte olan ülkelerin enerji firmaları Batılı rakiplerine kıyasla pazularını daha güçlü şişiriyor. Jeopolitik risklerin 2018’de 2008 finansal çöküşüne benzer sonuçlar yaratmasından korkuluyor. Körfez’de Suudi-İran çekişmesi, Irak ve Suriye’deki çatışmalar, Kuzey Kore’nin nükleer çılgınlık potansiyelinin hala gündemde olması, Karadeniz ve Hazar’da ihtilafların kızışması, Rusya’nın yeni yaptırımlar yüzünden daha sert politikalara yönelmesi hepimizi kaygılandırmalı. Bu gelişmelerin enerji sektörüne kapsamlı etki yaratacağını öngörmek için de falcı olmak gerekmiyor. Böylesi devrimci dinamikler enerji sektörünü dönüştürürken Türkiye ikmal güvenliği, sermayesi, teknolojisi dış dünyaya aşırı ölçülerde bağımlı bir ülke olarak enerjide geleceğini teminat altına almak zorunda. Bu çerçevede, hem küresel dinamikleri hesaba katmak, hem enerji ve onunla ilişkili altyapıya, büyük çaplı sınır ötesi projelere yatırımcı çekmek için doğru stratejilerle hareket etmeliyiz. Ayrıca dünya enerjisinin yönetim kurulunda kendimize yer açmak için enerji yönetişiminin, hukuki düzenin ve kurumsal yapıların iyileştirilmesi de şart. Dış politikada ve enerji transitinde oyunculara güven aşılanması, ülkeye, politikalara ve liderliğe küresel düzlemde inancın güçlendirilmesi de “olmazsa olmaz” bir gereklilik
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?