Yeni oyunu iyi okumalı oynamalıyız

8.01.2016 11:33:030
Paylaş Tweet Paylaş
Yeni oyunu iyi okumalı oynamalıyız
Ne olduğu muamma olan “Yeni Türkiye”yi inşa etmeye öylesine kapandık ki kendi iç dinamiklerimizi de derinden etkileyen dış dünyadaki, hala yazılmakta olan yeni oyunu okumada, anlamada, yanıtlar geliştirmede yetersiz, geç kalıyoruz. Ülkemizde ortak hedefleri, heyecanı, aklı ve dinamizmi ayağa kaldırabilecek iken sadece masa başı hedeflere odaklanan “2023 Türkiye Vizyonu” artık unutulmaya yüz tuttu. Dahası, her şeyi ebattan ibaret sanan, başka bir “metrik” olabileceğini aklına dahi getiremeyen vizyon nedeniyle bazı kavramlar önemini yitirmiş görünüyor. Örneğin özgürlükler, haklar, eğitim, adalet, yaşam kalitesi ve bunları esas alan BM İnsanı Gelişmişlik Endeksi’nde kaç basamak atlayacağımız pek önemli görünmüyor. Yine de hayallerimizin çıtası olarak göz önünde tutulması, hedeflere varılması çabalarında kamçı vazifesi görmesi açısından önemli. “Bizden Habersiz Ortadoğu’da Yaprak Kımıldamaz” diye böbürlenirken 3 milyona yakın mülteciyi kucağımızda bulduk. İran ve Rusya tarafından Suriye denklemi dışına sürülüyoruz. Mezhep çatışmalarına, toplumsal kutuplaşmaya, teröre kurban veriyor, istikrarsızlıklara odaklanmak zorunda bırakılıyoruz. Manevra sahamız daraltılıyor, daha da içe kapanıyoruz. Bu arada, yeni “Büyük Oyun” sahneye konuluyor. 19’uncu yüzyılda İngiltere ve Rusya arasında Avrasya’da oynanandan daha farklı ve şiddetli. 1915’te İngiliz ve Fransızların çizdiği Sykes-Picot düzenlemesinden bile daha kapsamlı. Bretton Woods’un zincirlerini kıracak ve soğuk savaş sonrası düzenini de sarsacak bir oyun. Yeni ekonomik süper güç Çin, üç kıtayı, 65 ülkeyi ve 4,6 milyar nüfusu birbirine karadan ve denizden bağlayacak yeni “İpek Yolu” girişimini uygulamaya koyuyor. Xi’an’dan başlayıp Orta Asya ve Hint Okyanusu üzerinden Anadolu’ya ulaşacak bu girişim için yüz milyarlarca dolar harcamaya başladı bile. Çünkü kendi “2050 vizyonu”nu aşama aşama hayata geçirmek istiyor. Bu da “gizli gündemi” iyi anlaşılamadığı için çevresindeki ülkelerde korku ve endişe yaratıyor. Rusya, yıpranan ulusal gücünü onarmaya, küresel düzende “Hala ben de varım” söyleminin içini doldurmaya çalışıyor. Hem Batı yaptırımları hem de düşük petrol, doğal gaz ve emtia fiyatlarıyla ekonomisi derinden sarsıldı ama Ukrayna’nın doğuşunu, Kırım’ı, Trans-Dinyester’i, Suriye’yi, Kazakistan’ı, Ermenistan’ı kendi hallerine ve Batı’nın münhasır nüfuz sahasına terk etmeye yanaşmıyor. İran, yaptırım prangalarını 2016 basında çıkarttıktan sonra, şayet bizim 24 Ocak 1980 reformlarına benzer adımları da atarsa, bölgemizde gerçek anlamda bir “oyun değiştirici” haline gelecek. Körfez Bölgesi ve Ortadoğu’nun kalan bölümleri daha on yıllar sürecek istikrarsızlık denizi içinde dalgalarla boğuşmaya devam edecek. Bu coğrafyada sadece ve sadece tıpkı AKP iktidarının ilk döneminde olduğu gibi “yumuşak güç” olarak hareket etmemiz halinde kazançlı çıkmamız mümkün. Dünyanın daha canlı ve enerjik bir Batı’ya ihtiyacı olduğu her geçen gün daha çok ortaya çıkıyor. Her ne kadar eleştirsek de yeni küresel düzen için demokrasi ve anayasal hükümetleri kucaklayan, serbest piyasacı ve bu değerleri yayan ABD, Avrupa ve Japonya’dan oluşan bir Batı; hepimize gerekli. Oysa her ikisi de rekabet gücünü kaybetme, yaşlanan nüfus, aşırı düzenleyicilik, himayecilik, ırkçılık gibi hastalıkları kapmış durumda. Dünya sahnesinde kabadayılık yapan, meydan okuyan ülkeler değil bütünleştirici, yaratıcı, uzlaştırıcı,
teknoloji yaratan, bilgi ve katma değeri yüksek hizmetler sunan, yumuşak gücünü mobilize eden ülkeler ön sıraları tutuyor. Bizim öyle Kapalı Çarşı, Sirkeci, Kasımpaşa, Kayseri zekasıyla üstesinden gelemeyeceğimiz yeni bir “Büyük Oyun” bu. Tren kaçarsa yeniden yakalanması on yıllar sonraki başka bir konjonktüre kalabilir. Yeni düzendeki yerimizi esasen tepeden inmeci devlet politikaları değil yaratıcı, esnek, özgür bireyler, şirketler ve sivil toplum kuruluşları tanımlayacak. Hükümetlerin görevi, gerekli çerçeve koşullarını oluşturmanın, olumsuz dış gelişme ve baskıların etkisini en aza indirmenin, küresel açılıma zemin taşı döşemenin, altyapı ve eğitime yatırım yapmanın ötesine geçemez, geçmemelidir de. Aksi takdirde, dışarıdan empoze edilecek çözümlere ve başkalarının çıpalarına sarılmak, “oyuncu” değil “figüran” olmak kaçınılmaz hale gelebilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz