HÜSEYİN ÖZDİLEK, hiç kuşkusuz Türkiye’nin en
hızlı büyüyen sanayi gruplarından birinin sahibi.
Sanayinin ardından perakendede büyük başarı
kazanan Özdilek, şimdi de açtığı AVM’lerle adından
sıklıkla söz ettiriyor. Bu alanda attığı adımları riskli
bulanlar da var. Özdilek bu yorumlara, “Doğru işi, doğru
adamla doğru zamanda yapan herkes başarılı olur”
diyerek karşılık veriyor. Grup bünyesinde AVM’lerin
cirodan aldığı pay yüzde 70’leri bulmuş olsa da
sanayiciliği asla bırakmayacağına değiniyor.
45 yıldır Türk iş dünyasında başarılarıyla ön plana çıkan
Hüseyin Özdilek’le büyüme ivmesini, sürekli kârlı büyümeyi
nasıl başardığını ve son dönemde girdiği AVM işinin
başarısını konuştum. İşte kendi ağzından detaylar…
Biz başından beri kendi özsermayemizle büyüyen bir grubuz. 1971 yılında bir evi satıp sermayesiyle havlu üretimi işine girdim. İlk bu işe başladığımda işin gereğinin ne olduğuna çok dikkat ettim. Bir kere girişimcinin çalışanlarına yönelik yükümlülüklerini harfiyen yerine getirmesi çok önemli. 10 bin kişi de olsanız, 5 kişi de olsanız görev tanımının da hiç değişmemesi gerekiyor. Ticaret hayatında sürdürülebilir şekilde ilerlemek istiyorsanız, ölçek atlamak diye bir şey olmadığını kabul etmeniz lazım. Şans diye bir şey de yok. Biz de önümüzdeki merdivenleri basamak basamak çıktık. Ancak büyük fırsatları değerlendirmek konusunda cesaretliydik. Devlet Malzeme Ofisi’ne havlu satmak için ihaleye girdik mesela. Buna cesaret edemeyenler de vardı. Sümerbank 1976 yılında 400 mağazasında havlu satmak istedi. Herkes fatura kesmekten imtina ederken biz keseriz dedik. O yıllarda yüzde 40-60 arası enflasyon vardı, kurumlar vergisi de yüzde 40’tı. Biz de 10 satarken artık 40 satacağız, 10’un yüzde 20’sini kazanmak yerine, 40’ın yüzde 20’sini kazanmak çok daha anlamlı diye düşündük. Devlet Malzeme Ofisi’ne kendi üretimimizi sattığımız gibi pazardan da mal alıp fason yaptırıp diğer arkadaşların da mallarını sattık.
“RİSKİ DAĞITTIK”
Libya ihracatı da bizim için önemli bir dönüm noktasıydı. Rahmetli Ecevit’le Kaddafi’nin dostluğundan dolayı 400 milyon dolarlık mal alındı Türkiye’den. Özdilek 1 yıllık bir süre için 4 milyon 50 bin dolarlık anlaşma yaptı. Bu dönemden sonra anladık ki yurtdışına mal satmak istiyorsak teknolojimizi yenilememiz gerekli. Devlet de o sırada 3 yıl ödemesiz 7 yıl vadeli kredi veriyordu. 4 milyon dolar kredi aldık. Bu parayla 1984 yılında entegre bir havlu fabrikası kurduk. Bunu da ilk yapanlardan birisi biziz. Bu yatırım sayesinde kalitemizde önemli bir standarda kavuştuk. Panton rengini artık numarasına göre boyamaya başladık. Konfeksiyon yaparken 2,5 santimde 15 vuruş vardır, bizde 18 vuruş oldu. Daha sonra tasarıma da dikkat ettik. Tüm bunların sonucunda da ilgi görmeye başladık. Malımızın tamamını Amerika istiyordu. 24 tezgahımız, 1200 ton kapasitemiz vardı. Ancak biz malın tamamını Amerika’ya satmak istemedik. Çünkü iç piyasa da kaliteli ürün konusunda açtı. Biz de üretimimizin yarısını iç piyasaya satıp yarısını ihracat yaptık. Bu sayede de riski dağıttık. “VERİMLİLİĞİ ARTIRDIK”
1987 yılında kapasiteyi 2 bin 800 tona ulaştık. Bizim kalitemizi yakalayamadıkları için fason üretimleri satmayı bıraktık. 1995 yılında da iplik fabrikasını kurduk. Kendi hammaddemizi üretmek de avantaj sağladı. 1996 yılında havluda 10 bin ton kapasiteye çıktık. Üretimdeki bu ivmeyle eşzamanlı olarak organizasyonel yapımızı kuvvetlendirdik. Hizmet içi eğitim vermeye başladık, pek çok kalite belgesi aldık, müşteri şikayetlerini de göz önünde bulundurduk. Kurumsal kimlik çalışmalarına hız verdik. Özdilek Akademi diye bir yapı oluşturduk. Tüm bunları da bir plan dahilinde gerçekleştirdik. En önemlisi işe göre adam aldık. Güvendik çalışanlarımıza. Bunlar verimliliğimizi artırdı. Pazar payımız da arttı tabii, havluda yüzde 25’lere ulaştık. “RAKİPLE DOST OLDUK” Kaliteyi sağlamak için benchmark yaptık. Yurtdışındaki gelişmeleri inceledik, İngiltere’deki teknolojiyi aynen uyguladık. Düğüm adetleri, ilmek adetleri, dokuma şekilleri, kenar bordürlerdeki dokuma şekilleri gibi konuların hepsini biz de Avrupa standartlarında yapmaya başladık. Danışmanlık aldık. 25 yıl içinde her sürecimizi kurumsallaştırdık. Kurumsallaşırken zayıf ve güçlü yönlerimiz neler analiz ettirdik ve bunların raporlarını aldık. Sadece rapor almakla kalmadık, tüm sonuçların içini doldurduk. Bir şirketin başarı için rakibini iyi gözlemlemesi de çok önemli. Rakibin üstün ve kötü yönlerini tespit etmek gerekli, rakiple dost olmak önemli. Sonuçta düşmanlıkla rekabet olmaz. Dost olursanız rakibinizden bir şeyler de öğrenebilirsiniz. Bu dostluk piyasada fiyat oluştururken de çok önemli. Ben markayım diye rakibin çok üstünde fiyatla ilerlerseniz eninde sonunda rakip sizi geçer. Tüm bu konular sermayeden daha güçlüdür. Her şeye kâr amaçlı bakmamak gerekli. Doğru motivasyonla çalışan insanlar bünyenizde yer almazsa ancak talebin bol olduğu yerde iş yapmak mümkün olur. Oysa asıl arzın bol olduğu yerde iş yapabilmek önemlidir. FİYAT AVANTAJI
Biz pek çok uluslararası ve yerli rakibin arasından lider marka olmayı başardık. Ürettiğimiz kadar pazarlamaya da çok önem verdik. Stratejileri çok doğru tespit ettik, dağıtım kanallarını doğru ilerlettik. Şu anda Türkiye’de 1000 noktada varız. Yurtdışında da Özdilek mağazalarımızla Kazakistan, Türkmenistan, İran ve Dubai’de yer alıyoruz. Bunun dışında ABD’ye ve Avrupa’ya 35-40 milyon dolarlık ihracatımız var. Satış fiyatımız marka olmayanlarla aynı. Bu da rekabet avantajı sağlıyor. Biz markayız diye fiyatımızı artıramayız. Artırırsak bu kadar hacimde mal satmamız mümkün değil. Amacımız toplumun tamamına hizmet etmek. Kaliteli ürün demek pahalı ün demek değildir. Kaliteli ürünü verimli üretirseniz fiyatınız da uygun olur.
“LEVENT RİSKLİ DEĞİLDİ”
1987 yılında Türkiye’deki ilk AVM’yi biz açtık. O dönemde Türkiye çok hızlı gelişiyordu. İstihdam artmaya başladı, sanayi gelişti. Aynı zamanda ihtiyaçlar da değişti. Zamandan kazanma çok önemliydi. Bu nedenle herkes tüm ihtiyaçlarını tek bir yerden karşılayacağı yerlere yöneldi. Gelen yabancı rakipler de bizi örnek aldı. Hatta bizden elaman aldılar. Daha sonra Güneşli ve Kozyatağı’nda AVM açtık. Benim için bu yatırım risk değildi, ülke benim ülkem sonuçta. Ben perakendeden gelen bir insanım. Perakende satışta müşterinin beklentilerinin neler olduğunu biliyorum. Yeniliklere de açığım. Aynı zamanda niteliği de görüyordum. Zaman içinde cironun yüzde 70’ini AVM’ler oluşturdu. Kârlılığın da yüzde 80’i buradan geliyor. Daha sonra dikkat çeken Levent’deki AVM’miz oldu. Biz Levent’te alışveriş merkezi açmayı hiç riskli görmedik. Doğru işi, doğru zamanda, doğru yerde yaparsanız başarılı olursunuz sonuçta.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?