ERDAL AKSOY, enerji sektörünün önemli isimlerinden biri. Farklı sektörlerde yaptığı pek çok ilkle ön planda olan bir işadamı… Türkiye’nin ilk özel akaryakıt dağıtım şirketi Türkpetrol’ü kurdu. 1973 yılında Türkiye’nin en büyük armatörlerinden birisiydi. 1985’te ise o zamanlar Türkiye’nin en büyük otellerinden olan Conrad Otel’i, IFC’yle ortaklık yaparak oluşturdu. En büyük hamlesini ise 2006 yılında Shell’le birleşerek hayata geçirdi. Erdal Aksoy’la tüm bu alanlarda yakaladığı başarıları, en önemlisi uluslararası devlerle yaptığı önemli ortaklıkları ve onları nasıl ikna ettiğini konuştuk. İşte kendi ağzından detaylar...
Ben iş hayatımın başından bu
yana girdiğim iş segmentlerinin
normalden farklı olmasına özen
gösterdim. Bu düşünceyle uluslararası
şirketlerle işbirliğine girmek
için hep arayış içinde oldum. İlk işe
başladığım zaman da bu düşüncedeydim.
Mobil Oil bayiliği alarak
akaryakıt sektöründe faaliyete başladım.
Aldığım iyi eğitim nedeniyle
farklı bir iş yapmam gerektiğini her
zaman biliyordum. Ailem de ticaretle
uğraşmıştı, benim onlardan farklı
başka kapıları açmam gerekiyordu.
Bu da uluslararası bir kapı olmalıydı.
Bu nedenle içeride ve dışarıda
her zaman gözlem yaptım. Batı ülkelerinde
işlerin nasıl yapıldığını araştırdım.
Uluslararası ortaklarımdan
aldığım bilgileri, onlarla yaptığım
çalışmaları Türkiye’de sektörümüzü
geliştirmek için kullandım. Hiçbir
zaman, ‘Rakiplerim ne yapıyor’ diye
bakmadım.
Biz enerjide faaliyete başladığımızda
Türkiye’de enerji sektörü
yoktu. Bu pazarın liberalleşmesi için
de önemli hizmetler verdim. ORTAKLIK ZORDUR
Yabancı şirketlerle ortaklıklarda
bencil olmamak gerekli… Takım
çalışmasına müsait olmanız şart. Bu
şirketlere bir teklifle gittiğiniz zaman
o teklifin elle tutulur olması lazım.
Benim iyi yaptığım noktalardan biri
de budur. Uluslararası şirketlere her
zaman seviyeli bir teklifle giderim.
Daha sonrasında ise itibarınız önem
kazanıyor. İhtiyacı doğru görmek de
çok önemli… Kazan-kazan stratejisiyle
ilerlemek şart. Ben hiçbir zaman
bir ortağımdan para kazanmayı
düşünmedim. Birlikte daha fazla
kazanmayı amaçladım. Uluslararası
şirketleri ikna etmekte zorlandığım
olmuştur, ancak bağlantıya geçtiğim her oyuncuyu da sonunda ikna
etmişimdir. Azerbaycan Devleti’ni
ikna ettim örneğin. Socar’ı buraya
getirdiğim zaman en aşağı birkaç
milyar dolarlık yatırım yapacağız
demiştim. Oysa herkes 50 milyon
dolarlık bir yatırım bile yeterli diye
düşünüyordu. Bugün 20 milyar dolarlardan
konuşuyoruz. Sonuçta bir
kişi bu işi takip etti, bir kişi Socar’ı
ikna etti ve buraya getirdi.
ARMATÖRLÜK MİZACIMA
UYMADI
1973 yılında nakliye sektörüne girdik.
14 tanktan oluşan bir filoya ulaştık.
Türkiye’deki en büyük nakliye
şirketlerinden birisi haline geldik.
Ancak 1980 yılında filomuzu sattık.
Bu satışın arkasında iki neden vardı:
Birincisi dünyada konjonktür bozulmuştu.
İkincisi armatörlük o günün
şartlarında benim mizacıma uygun
değildi. Büyük ve sofistike gemilerin
her birini o zaman ben getirdim
Türkiye’ye. Örneğin, Türkiye’ye ilk
Ro-Ro ve kimya madde gemilerini
biz getirdik. Ancak o günün şartlarında
gemiler sofistike hale geldikçe
yetişmiş personel açığı oluşuyordu.
Bir de maalesef gemi personeli çok
maceraperest oluyordu. Bu nedenle
kimi zaman taahhütlerimizi yerine
getirmekte bile zorlanıyorduk. O
günkü armatörler muazzam otoriter
liderlerdi. Ben ise çımacıma bile
‘Bey’ diye hitap ediyordum. Anladım
ki o personeli benim mizacımla
randımanlı şekilde çalıştırmaya
imkan yok. Üstelik kendi itibarımı
sıkıntıya da sokuyordum. İlerisini
görmediğim için bu işten çıktım.
IFC’Yİ ORTAK YAPTIM
1985 yılında Türkiye’nin en büyük
oteli olan Conrad otelini yapmak için yola çıktım. O dönemde bu alanda
yabancı sermaye yoktu. Hatta
otel diye bir şey de yoktu. Benim
tecrübelerime göre bu oteli yapabilmemin
de tek bir yolu vardı. Eğer
Dünya Bankası’nın özel sektör kolu
IFC’yi ikna edebilirsem ve uzun
vadeli kredi alabilirsem bu oteli yapabilirim
diye düşündüm. IFC’den
de o güne kadar özel sektör olarak
doğru dürüst kredi almış hiç kimse
yok. Bankalarla konuştuğum zaman
da bana, ‘Çıldırmışsın’ dediler. Ben
ısrarla Amerika’ya gittim, IFC’yi ikna
ettim. Farklı formüller yaratarak
ilerledim. O günün parasıyla 120
milyon dolarlık bir otel yapacaktım.
IFC bana Türkiye’nin riskli bir bölge
olduğunu ve paranın yarısını benim
koymam gerektiğini söyledi. Pazarlıklarla
bu oranı yüzde 40’a indirdik.
Bu durumda da hemen IFC’ye
gelin siz de bana ortak olun dedim.
Adamlar şaşırdı. IFC ve Conrad’ı
kendimize ortak yapıp sermaye teşekkül
ettirerek bu işi bitirdik. Ondan
sonra hepsinden hisseleri geri
aldım.
DÜNYA DEVİNİ
NASIL İKNA ETTİM?
Turcas olarak 2006 yılında da dünya
akaryakıt devi Shell’le bir ortaklığa
gittik. Shell de böyle bir ortaklığı
dünyada ilk kez Türkiye’de yaptı.
Ben bu görüşmelere 2001 yılında
başladım. Sonuçta dev şirketleri hareket
ettirmek çok zordur. Ancak
biz 6 yılda, büyük bir inançla olmaz
denileni yaptık.
O zamanlar sektör kötü durumdaydı.
Herkes akaryakıt işinden çıkıyordu,
aynı bugünkü gibi… Ben
de Shell’e Türkiye’de güçlü devam
etmelerinin kendilerinin menfaatine
olduğunu söyledim ve ikna ettim. Onlara çok farklı ve kârlı bir model
sundum. O günkü şartlarda Türkiye’den
çıkma aşamasında olan bir
şirketi burada tutmayı başardım.
Anlaştığımız sırada bizim de onların
da 700’er adet istasyonu vardı.
Bunları birleştirip, verimsiz olanları
konsolide edip 1.200 istasyona inmeyi
planladık.
Benim bakış açım şuydu: Benim
700 adet istasyonumun Shell markası
altında potansiyelini ortaya
çıkaracağını biliyordum. Bu potansiyelin
büyük bir kısmını da Shell’e
vererek hem kendi gelirimi hem
Shell’in gelirini artırdım. Ayrıca bu
birleşmeyle tüm altyapı entegre olduğu
için müthiş bir verimlilik de
elde ettik. Tüm bunlardan muazzam
bir değer çıktı. Ben bu değerin
çoğunluğunu da Shell’e verdim.
Shell, 1 kuruş bile para koymadan
bu anlaşmayı yaptı ve iki taraf da
kazandı.”
AKSOY HOLDİNG&GELECEK
Bizim görevimiz, Türkiye’nin potansiyelini meydana çıkaracak kurumsal yapıları yaratmak. Biz işe başladığımızda çok küçük seviyeler mevcuttu. Artık çok büyük ölçeklerden söz ediyoruz. Ben çocuklarım açısından da çalışma arkadaşlarım açısından da çok şanslıyım. İşimizi ben buralara getirdiysem, onlar çok daha fazlasını yapacaktır. Benim o günkü imkanlarım bugünkü gibi değildi. Türkiye’nin potansiyeline de çok inandığım için Aksoy Holding’in gelecekteki yerini çok iyi görüyorum.
"İDDİALI BİR İŞ İNSANI OLMADIM"
Ben çok agresif bir insan değilim, iş hayatında iddialı bir tip de değilim. “Şu olacağım” diye bir kompleksim hiç olmadı. Her zaman gelmem gereken en iyi noktaya gelmeye çalıştım. Gelemediğim noktayı da demek ki ben bu kadarmışım diye kabul ettim. Belirli zamanların adamı hiç olmadım, hep belli bir düzen içinde ilerledim. Döneme göre farklı alanlara girmedim. Bu nedenle kaçırdığım bir fırsat olduğunu düşünmüyorum. Ben çalışarak yaptım her şeyi. Bana havadan fırsat gelmedi hiç.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?