Ferit Şahenk, genç kuşak iş adamlarının en önemli temsilcilerinden
biri. 15 ay önce kendisiyle söyleşi yaptığımızda, krizin ilk ağır
belirtileri ortaya çıkmış, Lehman Brothers gibi devler batmıştı.
Bugün gelinen noktada dünyanın hala krizin içinde yüzdüğünü
düşünüyor. Ona göre kriz, dünyadaki iş yapış şekillerini ve ekonominin
akışını değiştirdi. Bu değişim, yeni bir ekonomik düşünce, yeni
kurallar, yeni şartlar, yeni yönetim tarzları, yeni müşteriler
oluşturacak.
İşte bu kritik nokta da ise yeni dünyaya ayak
uydurmak gerekiyor. Yeni dünyada rekabet, ölçek ekonomisi, verimlilik,
inovasyon, marka gibi olgular, artık olmazsa olmazlar arasında yer
alacak. Ona göre bazı sektörlerde bölgesel ligler ortaya çıkacak.
Bölgesel güç diyeceğimiz ülkeler de oluşacak, belli sektörlerde
bölgesel güç konumuna geçecek kurumlar da olacak. İşte bu noktada
Türkiye’yi şanslı gören Şahenk, yabancıların Türkiye’yi bir yatırım
merkezi olarak kullanacaklarına inanıyor. “Bence Doğu Avrupa’da yapılan
büyük sanayi yatırımlarının birçoğu
Türkiye’ye gelebilir. Türkiye’nin potansiyeli var” diyen Şahenk,
Türkiye’nin, uzun vadeli bir çalışmayla bu bölgede hangi sektörlerde
liderliğe soyunacağı, hangi sektörlerdeki yatırımın getirilip bölgeye
satabileceğini ortaya koyması gerektiğine inanıyor.
Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, krizde gelinen
noktayı, gelecek fırsatlarını, risk konularını anlatırken Türkiye’nin
ve Doğuş’un yol haritasını da çıkardı. İşte Şahenk’in gözünden
yaşananlar…
KRİZİN NERESİNDEYİZ?
Krizin yarattığı yaraların sarılma dönemindeyiz. Bence
dünyadaki kırılganlık dönemi halen devam ediyor. Şahsen 2 yıldır alınan
yaraların yüzde 100 resminin otoriteler tarafından görüldüğünü
düşünüyorum; fakat piyasaya yüzde 100 aktarıldığına inanmıyorum.
Diyeceksiniz ki hatalılar mı? Hayır. Bunun tedavisinin zamana
bırakılması önemli. Piyasa bazen, bazı gerçekleri yakından izliyor,
odaklandığı rakamlar ve gerçekler değişik olabiliyor; ama bir anda
bakmadığı şeyleri de izlemeye başlayabiliyor.
Dünyadaki finans sektörünün ve genel sermaye piyasalarının almış
olduğu yaranın tedavi edilmesi ve kurumların yüzdürülmesi için
devletler, hem sermayedarlık yaptı hem de piyasaya ve direkt~ finans
oyuncularına likidite enjekte etti ki sistematik problem dünyaya
yayılmasın. Tabii bunun bir yan etkisi de oluşuyor. Bu, yavaş yavaş
ekonomiyi çevirmek için verilen paranın enflasyonist bir ortamı
doğurmaya doğru gitmesi ve yardım paralarının da devletlerin makro
dengelerini bozmasıdır. Yani 2000 yılından evvelki Türkiye’nin haline
yavaş yavaş gelmeye başlamaları, hatta bazılarının geçmesi.
Likiditeyi verelim, dünyayı yüzdürelim durumu yaşanırken hepimiz
devletlerin borçlanacağını, bir gün bu likiditenin çekileceğini
konuşuyorduk ki daha oraya gelmedik.
Şimdi piyasalar bir anda şunu
görmeye başladı: Ya Yunanistan çok borçluymuş. İspanya çok borçluymuş.
Bunu otomatikman rating kuruluşları hissediyor ve notlarında
değişiklikler yapıyorlar. Fakat gerçek şu ki dünya, daha bu krizin
içinde yüzmeye çalışıyor.
DENGE NE ZAMAN OLUŞUR?
Dünyadaki gayrimenkul sektörü ve fiyatları, belirli bir dengeye
gelmediği; Avrupalı ve Amerikan bankalarının bilançoları daha şeffaf,
daha güven tazeler, devlet yardımı olmadan ekonomiyi çevirir hale
gelmediği sürece, dünyanın bir hamle yapabilmesini ben şahsen zor
olduğunu düşünüyorum.
Küreselleşme var diyorsak sadece Çin’in büyüme motoru olmasıyla
dünyanın ekonomik ve sosyal refaha ulaşmasını beklemenin yanlış
olduğunu düşünüyorum.
Dengenin oluşması ise zaman alacak. 2010’un ortasından sonra
yavaş yavaş dengeler yerine oturmaya başlar. Bu arada yardım alan
bankalar, bunları kısmen geri ödemeye başlayacak. Yani boyunduruk
altından çıkmış bir konuma kendilerini getirecekler. Şu anda birçok
Amerikan bankası, aslında defacto Amerikan hükümetinin bir parçası gibi
görünüyor. Sermaye yeterlilik rasyolarını artıracak şekilde dengeli bir
fon bulabilme imkanı da bulabilecekler.
TİCARİ GAYRİMENKULLERE DİKKAT!
Dünyada yeni bir risk var: Ticari gayrimenkullerin bence bugüne
kadar dayak yememesi bir sürpriz. Yani şahısların gayrimenkulleri dayak
yemişken, bu kadar insan işten çıkarılmışken, insanlar küçülürken bazı
kullandıkları gayrimenkullerin kredileri bittiği zaman yavaş yavaş
bunları terk edecekler. Genellikle finansmanını mortgage kredisi olarak
alan birçok insanın bu bonoların arkasındaki gelir mekanizması ölmüş
olacak. Bu~ değişik
satışlara, değişik dengesizliklere yol açacak. Arz talebin gerçeğiyle
ticari mekanların fiyatları düşmeye başlayacak. Düştüğü zaman bunlara
kredi vermiş müessesler, bilançolarındaki bu mortgage kıymetlerini
yeniden fiyatlamak zorunda kalacak. Bu, yeni bir sermaye açığı ve yeni
bir fon ihtiyacı oluşturacak. İşte bütün bunlar sırayla yaşanacak. Bu
süreçte bazen bildiğimiz gibi cereyan eden, bazen sürpriz gelişmelerle
dünyada bütün bunlar teker teker çözülecek.
YENİ DÖNEMİN GERÇEKLERİ
Yeni dönemde büyüme, eskisi gibi bir tenis topunun yere vurup
sıçraması gibi atiklikte, enerjide olmayacak. Çok daha yavaş
hazmedilerek olacak. Bunun nedenlerinden biri, hem fon alanların hem
fon verenlerin dilinin yanmasıdır. İkincisi, finans piyasalarının
üzerindeki baskılarla, dünyada regülasyon değişimi yaşanacak ki ümit
ediyorum inovasyonu bozmadan olur. Bunların getireceği yeni limitler,
yeni kısıtlamalar, yeni standartlar bankacılık yapma esaslarındaki
dengeleri değiştirecek, müşterilerin de eskisi kadar kolay fonlara
sahip olduğu bir durumdan uzaklaşılacak.
Dünyada bu değişim olurken Türkiye’nin kendisini buradan
soyutlama imkanı yoktur. Bu döneme biz Türk bankacılığı olarak çok iyi
bir formasyonda girdik.
Son zamanlarda Türk bankalarının çok iyi
para kazandığı konuşuluyor. Evet, almış oldukları varlıkların
faizleriyle piyasada oluşan faizler arasındaki farklılıktan dolayı
bankalar, kağıt üzerinde ağırlıklı kâr yazdı. Bunun tersini biz 2001’de
yaşadık. O gün bize niye kaybettiniz diye sorulmuyorsa bugün niye
kazanıyorsunuz diye sorulmaması gerekir. Ekonomi küçüldükçe, işsizlik
arttıkça bu tüketimi azaltıyor. Tüketim azaldıkça cirolar azalıyor;
cirolar azaldıkça işsizler çoğalıyor, şirketlerin bilançoları
bozuluyor. Şunu kabul etmek lazım ki bankalar da ancak kendi
müşterileri kadar iyi olabilir. Son 8-9 aydır müşteri portföylerinde
problematik bir durum yaşanıyor. Türk bankaları bu sorunlu kredileri
çok güzel, bazen çaktırmadan çok başarılı bir şekilde yapılandırıyor.
YENİ FIRSATLAR VAR
Geçen yıl Lehman Brothers’ın batışı ile başlayan likidite ve
güven krizi, aslında Türkiye’de hissedilmedi. Fakat~ Türkiye’de aktif
olan ve ana menşei yabancı olan bazı bankalarda biraz daha
konservatifleşme durumu oldu. Bu, bazı Türk bankalarına çok güzel,
kaliteli kredi müşterisi oluşturma fırsatını da getirdi. Çünkü çok arz
bir marjla oralara giden müşteriler, bu sefer kalıcı olarak piyasayı ve
onları tanıyan Türk bankalarına döndü ve onlar da bu vakumu doldurdu.
Bunu doldururken sadece fonlamakla kalınmadı, buna ek olarak
kredilerden bazılarının uzatılması, yeniden yapılandırılması anlamında
uygulamalar yapıldı. Kriz devam ettiği sürece bankalar bunu yapmaya
devam edecek. Aslında şunu çok samimiyetle söylemek lazım ki yapılan
kârların birçoğu, müşteriye yönelik uygulamalarda, yapılandırmalarda ve
fonlamalarda kullanılıyor.
Bankacılık sektörünün yeni regülasyonlara uyması nedeniyle artık kredi
alan müesseselerin de rating, şeffaf bilanço, denetim gibi olgulara
uzak durmaması gerekiyor. Çünkü, sermaye yeterlilik rasyosu baskısı,
bankaların kredi verme prosedürlerini de etkileyecek. Burada
ben en fazla KOBİ’leri düşünüyorum. Çünkü, dünün şartlarıyla çalışan
KOBİ’ler, bu yeni gelişen dünyaya bir an önce ayak uydurmak zorunda
kalacak ki bankalarla daha rahat çalışmaya devam edebilsinler. Artık
kurallara göre oluşan bazı limitler olacak ki bunlara hepimiz ayak
uydurmak zorundayız. Rekabet, ölçek ekonomisi, verimlilik, inovasyon,
marka gibi olgular artık konuşulan değil, olmazsa olmazlar olacak.
BÖLGESEL LİGLER OLUŞACAK
Bugünden sonra dünyadaki iş yapış şekilleri ve ekonominin
akışındaki değişimle birlikte yeni bir ekonomik düşünce, yeni kurallar,
yeni şartlar, yeni yönetim tarzları, yeni müşteriler oluşacak.
Müşterinin aldığı ürünlerin büyüklüğü, lojistikte müşterinin zamanı
nasıl ayarladığı önemli olacak. Yani eskiden büyük siparişler verilir,
3-6 ay beklenilirdi; şimdi belki her ay bölünerek siparişler verilecek.
Bu, üretimin de şeklini değiştirecek.
Piyasaların daralmasıyla rekabet değişik bir hal alıyor. Belki
bazı sektörlerde bölgesel ligler oluşacak. Bazı~ sektörler kendi
kendine belki çok yerel hale gelecek.
Bölgesel güç diyeceğimiz
ülkeler de oluşacak. Bölgesel güç diyeceğimiz belli sektörlerde
kurumlarda oluşacak. Ben şunu görüyorum ki Türkiye’deki müşteriyi, Türk
bankacısını bizim yönettiğimiz gibi, yani Türk ortaklı bankalar gibi
tek başına gelen yabancılar tanıyamıyor. Yani piyasaya ve müşteriye
yakınlığınız önemli, bu bir. İkincisi, herhangi bir şekilde yurtdışında
olan bir hasardan dolayı Türkiye’ye ağırlığını vermeyen bir banka,
bazen Türkiye’yi ikinci plana atabiliyor.
TÜRKİYE’NİN AVANTAJI
Bence Türkiye, bu bölgenin bir yatırım merkezi olmaya aday.
Yaşlanan bir Avrupa’nın yatırım yaptığı, bence halen komünist düşünceyi
ve o hantallığı atamamış bir Doğu Avrupa var. Hele şu dönemde Avrupa
bankalarının çok zorluk çektiği bir Doğu Avrupa söz konusu. Yalnız
kalmış ve yurtdışına açılmak için çalışan bir Rusya var. Bunlara
karşılık Ermenistan’la açılım yapan, Türk Cumhuriyetleri’ne direkt
ihracat ve yatırım yapabilecek, inşaattan tekstile kadar çok değişik
sektörlerde liderlik yapabilecek bir Türkiye’den bahsediyoruz artık.
Türkiye büyük açılımlar yaptı. Bunların ekonomik, politik ve sosyal
etkileri de gelecek dönemde çok daha net görülmeye başlanacak.
Türk kurumları gelişen Irak, Suriye, Türk Cumhuriyetleri, hatta
Doğu Avrupa gibi yerlerde çok güzel marka işler yakalayacak. Bu gerçeği
yabancı yatırımcılar da görüyor. Türkiye’yi bir yatırım merkezi olarak
kullanacaklar ve oralarda senelerce yatırım yapmış Türk kuruluşlarıyla
birlikte hareket edecekler. Bu, bizim sermaye çekmemize de yardım
edecek. Bence Doğu Avrupa’da yapılan büyük sanayi yatırımlarının
birçoğu Türkiye’ye gelebilir. Yeter ki biz bunları stratejik olarak
düşünmeye vakit ayıralım. Türkiye’nin potansiyeli var. Ancak
Türkiye’nin, uzun vadeli olarak bu bölgede, hangi sektörlerde liderliğe
soyunacağı, hangi sektörlerdeki yatırımın getirilip bölgeye
satabileceğini araştıran bir çalışmaya ihtiyacı var.~ ŞANSLI SEKTÖRLER HANGİLERİ?
Zaten belli bir noktaya gelmiş olan bankacılık ve finans
sektörü, inşaat ve taahhüt bu alanlardan bazıları. Türkiye, hizmet
sektöründe ve bilhassa turizmde çok şanslı diye düşünüyorum. Türkiye,
artık her şeyi, her durumda satabilecek bir memleket haline geldi.
Teknolojide doğru ortaklıkları artık Türk kurumları yapabiliyor. Ama
sadece Türk kurumlarına bırakmamak lazım. Devletin de belirli
sektörlerdeki teknolojiyi Türkiye’ye getirmek için o yatırımcılara
destek çıkacak projeleri ve ortamı sağlaması lazım.
Servis sektöründe olduğu gibi sanayide de Türkiye, dünyaya
satılacak birçok malın üretildiği bir merkez haline gelebilir. Artık
ben sektör olarak da genellemek istemiyorum.
Tekstilin durumunu
konuşuyoruz ama burada da çok aktif olacak şirketler olacaktır.
Bankacılıkta her kurum gidebilir. Ama benim bildiğim 2-3 tane banka var
ki buralarda rahatlıkla rekabet içinde koşturabilir. Önemli olan
Türkiye’nin güçlü olması, anlaşılması, bir ağabey gibi bu bölgede
sosyal, kültürel, medeni ilişkileri olan bir ülke olmasıdır ki bu,
arkasından ekonomik gücü, ilişkileri getirecektir.
Dünya için önemli olan enerji koridorlarından biri Türkiye’den
geçmektedir. Türkiye’nin bu anlamda limanlarına çok iş düşecek. Türkiye
artık sadece malın transit geçtiği değil, enerjinin transit geçtiği bir
yere dönüşmüştür. Lojistik de çok önemlidir. Bu anlamda Türkiye’nin
değişik misyonları var. Gelişiminde tarımı da çok önemli görüyorum.
Maalesef tarım unutulmuş bir alandır. Toprağımız, suyumuz, güneşimiz,
tarımı seven insanımız var, sadece hatırlatmak lazım. Çok iş yapılır.
BİR DEVİR KAPANDI
Artık Türkiye’de sübvanse etme, sübvanse edilme devri
bitmiştir. Dünya gerçekleri ve standartları uygulanmaya başlandığından
dolayı benim görüşüm, bu dönemde bazı sektörlerden istesek de istemesek
de bazı kurumlar çıkacak.
Her sektörde müthiş bir rekabet oluşacak. Yalnız şöyle bir fırsat var:
Düne kadar biz Çin’le rekabet etmekte zorlandığımız fiyat
mekanizmasında artık bazı kurumlar, Çin’den daha az sipariş verecek.
Çünkü, stok seviyesini daha az seviyede tutuyorlar; daha sık ama daha
az. Bu, Türkiye gibi ülkelere piyasalara yakınlık bakımından bir
avantaj da sağlayacak. Yani Avrupa’ya biz, Çin’den daha rekabetçi bir
şekilde bir malı satabilir hale gelebiliriz.~
Bunları
incelememiz gerekir. Bunlar hep günü kurtarmak için yapılabilecek
şeyler. Ama Türkiye’nin esas karşısında duran şey şudur: Dünya, bu
devirden çıkarken devletlerin bütçe açıklarının finansmanını yaptıkları
piyasada biz de varız ve biz gelişen bir pazar olarak varız. Bizim
standartlara harfiyen uymamız lazım. Bugün bakmazlar yarın bakarlar.
Türkiye’nin borçluluk oranı 2-3 yıl önceki gibi değil, çok değişti.
Mali kural gibi gerçeklerin artık standart olarak yerleşmesi lazım.
Bütçe kalemlerinin, bütçe disiplininin devamlılığı çok önemli.
“SANAYİLEŞMİŞ BİR TARIM SEKTÖRÜ İSTİYORUM
TARIMA GİRİLECEK Mİ?
Biz,
biraz da sosyal sorumluluk ilkesine yönelik olarak da bunu yapmak
istiyoruz. Hedefimiz Niğde’de bir tarım fakültesi açmak. İç Anadolu’da
tarımın A’dan Z’ye eğitimini yapmak istiyoruz. Hatta Türk tarımını
ileri noktalara taşıyacak politikaları tasarlayan, hükümetlerimizle
beraber çalışacak ekibi oluşturan, uygulaması olan ve ileride de GAP
gibi yerlere yatırım yapılırken buradan çıkacak gençlerle oralarda
tarımın değişik alanlarında yatırım yapmak istiyoruz. Bu bizim için çok
önemli. Türkiye’nin tarımı yanlış yaptığına dair benim bir hissiyatım
var. Biz sanayileşmiş bir tarım sektörü istiyoruz.
TAKVİM OLUŞTU MU?
Şu
anda beraber çalışacağımız danışmanlık şirketleriyle görüşüyoruz.
Beraber bir çalışma yapılacak. Türkiye’nin bir tarım envanteri ve
gerçeğinin resmi çekilecek. Dünyadaki standart ortaya konulacak. Bu
konularda dünyada kimse en iyi, oraların hocaları gelecek. Oralarda
nasıl bir lüks varsa Niğde’de bunu sağlayacağız. Yeter ki Niğde bize
tarıma dönük bir ziraat fakültesi imkanı versin. Buna yatırım yapmayı
düşünüyoruz. İlk başta bunun kişi başına istihdamı da artıracağını
düşünüyoruz. Sonra daha sanayileştikçe yeni sahaları, yan sanayileri de
getirecek.~ “TAKİPTE OLDUĞUMUZ FIRSATLAR VAR”
-15 ay önce sizinle görüştüğümüzde Avrupa’da fırsatlar çıkacak,
biz de gideceğiz bakacağız demiştiniz. Baktığınız böyle bir fırsat oldu
mu?
Oldu tabii. Sibenik’teki marinayı Hırvat ortağımızla satın aldık.
Romanya’da bankacılık lisansımızı aldık. İlk günden itibaren 50 şubeli
bir banka olarak başlıyoruz. Bonus ismini Romanya’ya taşıdık.
Büyüyoruz.
-Takipte olduğunuz bir fırsat var mı?
Evet var. Yani bizim son dönemde otomotiv grubumuz biraz da bölgesel
büyüme stratejisiyle Lozan’da çok güzel bir show room açtı. İsviçre’de
Porsche’un bayiliği bize verildi. Yine İsviçre’de değişik yerlerde
büyüme gibi bir durumumuz var. Zaten bu yaptığımızı görünce büyümemiz
yolunda bize destek olmaya başladılar. ABD’de bazı yerleri bize teklif
ettiler kabul etmedik, sindirerek gitmek lazım. Ama yine İsviçre’de
veya Almanya’da bize böyle bir görev verilirse gönül rahatlığıyla
yaparız.
Yurtiçinde Göçek Marina’yı ve Maris Select’i satın aldık. Medyada Kral
Grubu’nu bünyemize kattık. Şimdi de aldıklarımızı adam edip belirli bir
bilanço yapılarına getirmek istiyoruz. Arkadaşlarım Hırvatistan’dan
Türkiye’ye olan sahil boyunda marinalara bakıyor.
HÜSNÜ AKHAN/DOĞUŞ HOLDİNG CEO’SU
"2010'DA YÜZDE 20 BÜYÜRÜZ" YENİ SEKTÖR YOK 2009’u,
8,4 milyar dolar ciro, konsolide bazda 28 milyar dolar toplam aktif,
1,1 milyar dolar EBITDA ile bitireceğiz. Dolayısıyla gerçekten 2009’u
çok iyi kapattık. Grup olarak yüzde 20 büyümeyle 2009’u kapatıyoruz.
2010’da ise yüzde 20 civarında bir büyüme öngörüyoruz. Şu anda grup 7
sektöre odaklanmış durumda. Bu alanlarda organik büyüme, bazı
sektörlerde ise fırsatlara paralel olarak inorganik büyümeyi
hedefliyoruz. İlave başka bir sektör, önümüzdeki 5 yıl içinde
planlarımızda yok.
BANKA DOMİNANT 2009’da banka lokomotif oldu; aktif
toplamında, EBITDA ve net kâr toplamında yüzde 80-85 gibi bir ağırlığı
var. Ciro bazında ise finansın yüzde 55’lik bir payı söz
konusu.~Önümüzdeki dönemde ciroda sanıyorum yüzde 50 şeklinde başa baş
bir dağılıma ulaşırız. Ama kârlılık, EBITDA, aktif büyüklük olarak
baktığımızda finansın önümüzdeki 5 yılda da dominant durumu devam eder.
Garanti Bankası, bölgesel güç olmaya en yakın aday ki o doğrultuda
çalışmalar devam ediyor.
İNŞAATTA FIRSATLAR
İnşaat
grubumuzun elindeki toplam 5 milyar dolarlık proje içinde sadece bize
ait olan payımız 3 milyar doların üzerinde. İnşaat grubumuz, 2009’da
500 milyon dolarlık bir ciroyu yakalayacak. 2010’da alınmış 2 projenin
devreye girmesiyle bu rakamın daha fazla artacağını düşünüyoruz. Doğuş
İnşaat, müteahhit olarak bulunduğumuz 5 ülkede faaliyetlerini artırmaya
çalışıyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde oluşacak fırsatlara
bakmaya devam edecek.
MARİNADA BÜYÜME
Turizmde, 5 bin yatak kapasiteli 5
adet 5 yıldızlı otel, 2 tatil köyümüz var. Bu yıl turizm grubumuz, 110
milyon Euro civarında bir ciro yaptı.
Marina işinde D Marin markamız kapsamında Turgutreis ve Didim var.
Port Göcek’i bu çerçevede satın aldık. Onay mekanizmaları sürüyor.
Dalaman projesine başlayacağız. Hırvatistan’da aldığımız marinadan
aşağılara, Ege kıyılarına doğru zinciri tamamlamamız lazım. O çerçevede
potansiyel 1-2 marinaya da bakacağız. İşletmecilik bazında marinalarla
ilgimiz olabilir. Hırvatistan’daki marinanın yanına yaklaşık 65 megayat
büyüklüğünde yeni bir marina inşaatına başlayacağız. Yine onun
arkasında 50 dönümlük bir alanda otel, AVM ve 25-28 villadan oluşan bir
kompleks inşa edeceğiz. Orada bir yaşam merkezi oluşturacağız.
OTOMOTİVDE HEDEFLER
Otomotiv, bizim için bölgesel
güç olmaya aday bir alan. İsviçre’de yapılanmamız oldu. Diğer
fırsatlara bakıyoruz. Bir yandan Krone ve Meiller ile ilk kez üretim
deneyimi yaşamaya başladık. Dünyadaki otomotiv sektörünün nasıl
yapılanacağına bağlı olarak bizde de üretim anlamında farklı bir
yapılanmaya gidebilir. Otomotivde yüzde 11-12 civarında bir paya
sahibiz. 2009’u 45 bin adet satış, yaklaşık 1,8-2 milyar dolar ciroyla
kapatacağız. 2010 için toplam pazarda yaklaşık yüzde 20-25’lik bir
artış öngörüyoruz. Bu da 55-60 bin civarında bir satış hacmini 2010’da
yakalarız diye düşünüyoruz.~
ENERJİDE PLANLAR
Enerjide önümüzdeki 5 yıllık
süreçte, konsorsiyum olarak Türkiye’nin toplam enerji üretiminin yüzde
10’undan fazla bir pay almak istiyoruz. Şu anda kurulu güç 42 bin
megavat civarında. 5 yıllık bir zaman diliminde 4-5 bin megavatlık bir
üretim bazına otururuz.
EMLAK DEĞERLENDİRME
Gayrimenkulde şu anda esas
olarak kendi gayrimenkullerimizi değerlendirme hedefindeyiz. Kartal’da
bir konut projemiz olacaktı. Ancak kriz nedeniyle ruhsatları aldık, ama
durduk. Maslak’ta 2 ofis projesine başlamayı planlıyoruz. Kendi
portföyümüzdeki emlakları değerlendirmeyi planlıyoruz. Gebze’deki AVM
yatırımı devam ediyor. Aynı komplekste bir otel projemiz var. Onun da
inşaatına başlayacağız.
MEDYADA GENİŞLEME
Medyada stratejimiz devam ediyor.
Ortaklık yaptık ve ilk dergimizi önümüzdeki martta çıkaracağız ve
devamı gelecek. Kral TV’nin alınması ve buna ilişkin yatırım, dergiler
ve kitap genişlemesi devam ediyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?