Üçüncü çeyrekte büyüme oranının beklenenin çok altında ve yüzde 1,5’te kalması, ekonomide resesyon ve durgunluk endişelerini bir kez daha gündeme getirdi. Türkçe’de bu iki kavram nedense eşanlamlı ...
Üçüncü çeyrekte büyüme oranının beklenenin çok altında ve yüzde 1,5’te kalması, ekonomide resesyon ve durgunluk endişelerini bir kez daha gündeme getirdi. Türkçe’de bu iki kavram nedense eşanlamlı olarak kullanılsa da bizce aralarında çok önemli bir farklılık var. Kelime anlamı da zaten geri çekilme olan resesyon (recession) ABD’de ekonominin iki çeyrek üst üste negatif büyüme göstermesi olarak tanımlanıyor. İngilizce’deki esas karşılığı stagnation olan durgunluğu ise Türkiye için ekonomideki büyüme hızının yüzde 0-2 arasında kalması olarak yorumlayabiliriz. Dolayısıyla üçüncü çeyrekteki büyüme oranı nedeniyle öncelikle resesyon değil durgunluk alarmı verilmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ekonomide 2006 yılının üçüncü çeyreğinde başlayan dönemi, tam bir yıl önce Ocak 2007 tarihli sayımızın Konjonktür bölümünde, yavaş büyüme dönemi diye tanımlamıştık. Çünkü o zaman elimizde olan veriler 2006’nın ilk yarısında yüzde 6’nın üzerinde olan büyüme oranının üçüncü çeyrekte yüzde 3,4’e indiğini gösteriyordu. Bu da bizim yavaş büyüme olarak adlandırdığımız yüzde 2-4 arasındaki eşiğe denk geliyordu. Fakat daha sonra yapılan revizyonlar bu dönemin daha çok normal büyüme dönemi olarak adlandırılabileceğini bize gösterdi. Çünkü eldeki son veriler 2006’nın üçüncü çeyreği ile 2007’nin ikinci çeyreğinde büyümenin normal büyüme eşiği (yüzde 4-5 arası), 2006’nın dördüncü çeyreği ile 2007’nin ilk çeyreğinde ise hızlı büyüme eşiği (yüzde 5 ve üstü) içinde yer aldığını gösteriyor. Bu durumda 2007 yılının üçüncü çeyreğinde birden normal büyüme döneminden durgunluk dönemine geçiş mi yaptık sorusu ortaya çıkıyor.
Durgunluk Başladı mı?
Ekonomide bir durgunluk döneminin başladığını söyleyebilmemiz için dördüncü çeyrekte de üçüncü çeyrektekine benzer bir büyüme oranı görmemiz gerekiyor. Fakat bu döneme ilişkin olarak şu ana kadar yayınlanan veriler büyüme oranının üçüncü çeyrektekinden daha yüksek olabileceğini düşündürüyor. Yani ekonomi henüz bir durgunluk dönemine girmiş gibi görünmüyor.
Dördüncü çeyrekte büyümenin üçüncü çeyrektekinden daha yüksek olabileceğine işaret eden en önemli gösterge, sanayi üretiminin ekim ayında yıllık bazda yüzde 7,9 oranında artış göstermesi. Her ne kadar bu yüksek oranlı artışta 2006 yılının ekim ayında hafta içine denk gelen Ramazan Bayramı tatilinin bu kez hafta sonuna denk gelmesinden kaynaklanan bir baz etkisi mevcutsa da, ekim ayında sanayinin performansında görülen bu yükseliş önemli. Bu baz etkisinin ortadan kalkacağı kasım ve aralık aylarında büyük ihtimalle sanayi üretimindeki artış yine düşük olacak. Fakat ekim ayındaki yüksek oranlı artışın etkisiyle dördüncü çeyrekteki sanayi üretimi artış oranı yüzde 4-5 arasında çıkabilecek.
İç Talep Gelişmeleri
Dördüncü çeyrekte büyümenin üçüncü çeyrektekinden daha yüksek olabileceğine ilişkin bir sinyali de iç talep göstergelerinde üçüncü çeyrekte başlayan toparlanmanın hala sürmesinden alıyoruz. İkinci çeyrekte yüzde 1,8 geriledikten sonra üçüncü çeyrekte yüzde 9,8 artış gösteren CNBC-e tüketim endeksi, ekim ayında yüzde 13,8, kasım ayında ise yüzde 11,8 yükseldi. 2006’nın üçüncü çeyreğinden itibaren dört çeyrek üst üste gerileme gösterdikten sonra 2007’nin üçüncü çeyreğinde yüzde 12.4 artış gösteren otomobil satışlarında da ekim ayında yüzde 53,4, kasım ayında yüzde 30,1’lik yükseliş görüldü. İkinci çeyrekte yüzde 1,5 geriledikten sonra üçüncü çeyrekte yüzde 21,6 yükselen tüketim malı ithalatın��n ekim ayında yüzde 52,2’lik bir artış daha göstermesi de iç talepteki toparlanmanın sürdüğüne işaret ediyor. Bu göstergeler, ikinci çeyrekteki yüzde 0,7 gerilemeden sonra üçüncü çeyrekte yüzde 3,6 yükselen özel tüketim harcamalarındaki artışın yılın son çeyreğinde daha da yükselebileceğini ve büyümeye olan katkısının artabileceğini gösteriyor.
Toparlanmanın ikinci çeyrekte başladığı yatırımların da büyümeye olan katkısı dördüncü çeyrekte de sürecek gibi. Bunu sermaye malı ithalatının ekim ayında yüzde 41,3 artış göstermesine dayanarak söylüyoruz. Ayrıca şirket kuruluşlarındaki artışın ekim ve kasım aylarında hızlanması da bu yönde sinyal veriyor.
İhracat Performansı
Dünya ekonomisindeki olumsuz beklentilere rağmen, dördüncü çeyrekte ihracatın da büyümeye katkısı artarak sürecek. Ekim ayında ihracattaki artış yüzde 43,5 olarak gerçekleşti. Ekim ayındaki bu yüksek oranlı artışta, sanayi üretimindeki artıştan bahsederken söz ettiğimiz baz etkisinin rolü var. Fakat Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) verileri kasım ayında da yüzde 29,1 gibi yüksek oranlı bir ihracat artışının gerçekleştiğini gösteriyor. Dahası, TİM’in aralık ayının ilk 24 gününe ilişkin verileri de yüzde 30 civarında bir ihracat artışına işaret ediyordu. Bu da ilk üç çeyrekte yüzde 24 civarında seyreden ihracattaki artış oranının dördüncü çeyrekte yüzde 30’un üzerine çıkacağını ve de büyümeye daha fazla katkı yapacağını gösteriyor. Fakat ihracatla birlikte ithalat da yükselişe geçtiği için, net ihracatın büyümeye katkısının yine negatif olabileceğini de buraya ekleyelim.
İç talepteki toparlanmaya rağmen, üçüncü çeyrekte hizmet sektörlerindeki büyüme ikinci çeyreğe göre düşmüştü. Bu düşüş özellikle en önemli hizmet sektörü olan ticarette epey belirgindi. İç talepteki toparlanmanın daha da güçlendiği son çeyrekte hizmet sektörlerinde böyle olumsuz bir gelişme olmayacağını umuyoruz. Ticaret sektöründeki büyümenin bu kez daha yüksek gerçekleşeceğini düşünüyoruz.
Tarımın Etkisi
İnşaat ve tarım sektörlerinin büyümeye negatif etkisi ise sürecek gibi. Konut talebinin giderek düşmesi, inşaat sektöründeki büyümenin bir süre daha çift haneli sayılardan uzak kalacağına işaret ediyor. Tarımda da kuraklığın etkisi dördüncü çeyreğe de sirayet edebilecek gibi görünüyor.
Fakat tarımın büyümeye etkisiyle ilgili olumlu bir nokta, dördüncü çeyrekte ekonomideki payının düşecek olması. Normalde tarımın ekonomideki payı yüzde 10 civarında bulunuyor. Fakat birçok üründe hasat mevsimi üçüncü çeyreğe denk geldiği için, bu dönemde tarımın ekonomideki payı yüzde 20’ye yaklaşıyor. Bu da haliyle üçüncü çeyrek dönemlerde tarımın büyümeye etkisinin maksimum seviyeye çıkmasına neden oluyor. Dördüncü çeyrekte tarımın ekonomideki payı yeniden yüzde 10 civarına düşecek. Bu da tarımsal üretimdeki düşüş sürse bile bunun büyüme üzerindeki olumsuz etkisinin azalmasına yol açacak.
2008’e Bakış
Ekonominin 2008 yılında bir durgunluğa sürüklenme ihtimali olup olmadığına baktığımızda ise bunun büyük ölçüde dünya ekonomisinde yaşanacak gelişmelere bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Dünya ekonomisinde ABD kaynaklı olarak beklenen resesyon kapıyı çalarsa, bundan bizim de etkilenmemiz kaçınılmaz. Fakat içeride siyasi gerginlikten uzak durmamız ve de hükümetin reform sürecine yeniden sarılması halinde, dünya ekonomisinde resesyon yaşanması halinde bile durgunluktan yakamızı sıyırmamız mümkün. Bu basireti gösterdiğimiz takdirde, dünya ekonomisindeki bu çalkantılı dönemi Türkiye’de bir yavaş büyüme dönemiyle atlatabiliriz.
2008 için şimdiden görünen bir husus, geçen yılın ilk çeyreğinde yüksek bir büyüme yaşandığı için bu yılın aynı döneminde büyümenin yine düşük kalması ihtimali. Fakat ikinci ya da üçüncü çeyrekte baz etkisi sayesinde büyümede kayda değer bir yükseliş yaşanabilir.
Hükümetin 2008 yılı büyüme hedefi yüzde 5,5 düzeyinde. Uluslararası kuruluşların tahminleri de genelde yüzde 5-6 arasında. Yani şu an için 2008’de Türkiye’de bir durgunluk ya da resesyon yaşanacağına yönelik bir beklenti yok. Biz de böyle bir beklentiye sahip değiliz. 2008 yılında yüzde 5 civarında bir büyümenin mümkün olduğu görüşündeyiz.
Ekonomi Üçüncü Çeyrekte Yerinde Saydı
Ekonomi üçüncü çeyrekte beklentilerin çok altında bir büyüme gösterdi. Beklentiler bu dönemdeki büyümenin yüzde 4’ün üzerinde çıkacağı yönündeydi ama gerçekleşme yüzde 1,5’te kaldı.
Ekonominin üçüncü çeyrekte beklenenin çok altında büyüme göstermesinin nedenlerinden biri, tarımda kuraklıktan kaynaklanan rekolte kayıpları. Üçüncü çeyrekte tarımsal üretim yüzde 7,8 oranında geriledi. Bu, milli gelir verilerinin üçer aylık dönemler itibariyle hesaplanmaya başladığı 1987 yılından bu yana üçüncü çeyrek dönemlerde görülen en büyük tarımsal üretim düşüşü. Türkiye’de tarımsal üretimin yarısından fazlası üçüncü çeyrekte gerçekleştiriliyor. Diğer dönemlerde yüzde 10 dolayında olan tarımın ekonomideki payı da üçüncü çeyrekte yüzde 20’ye yaklaşıyor. Bu nedenle üçüncü çeyrekte tarımsal üretimde görülün büyük düşüşün büyüme üzerindeki olumsuz etkisi de büyük oldu. Hesaplarımıza göre, tarımsal üretimdeki düşüşün beklenenin ötesine taşması üçüncü çeyrekte büyüme üzerinde yaklaşık 1 puanlık bir olumsuz etki yaptı.
Özel tüketimde yaşanan toparlanmaya rağmen hizmet sektörlerinde işlerin kötüye gitmesi de üçüncü çeyrekte büyümeyi beklentilerin altına çeken nedenler arasında. Örneğin en önemli hizmet sektörü olan ticarette ikinci çeyrekte bile yüzde 3,4 olan büyümenin üçüncü çeyrekte yüzde 1,3’e inmesi bizi şaşırttı. Ticaret sektöründeki bu beklenmedik durgunluk, büyüme üzerinde 0,5 puanlık olumsuz bir etkide bulundu.
2 yıldır çift haneli düzeyde seyreden inşaat sektöründeki büyümenin üçüncü çeyrekte yüzde 5,4’e inmesi de büyümeyi 0,5 puan kadar geriye çekti.
Harcamalar yöntemiyle milli gelir verilerine baktığımızda ise büyümeyi olumsuz etkileyen temel faktörün net ihracatın katkısının ortadan kalkması olduğu görülüyor. Geçen yılın üçüncü çeyreğinden itibaren ihracatın ithalattan daha hızlı artış göstermesi büyümeyi pozitif etkilemişti. Üçüncü çeyrekte ise ithalattaki artış ihracattaki artışın iki katını bulunca net ihracatın büyümeye etkisi negatif oldu.
Yatırımların ikinci çeyrekteki kadar hızlı artış göstermemesi de üçüncü çeyrekte büyümeyi sınırlayan faktörler arasında yer alıyor.
2008 Yılının Ekonomi Takvimi
Üçüncü Enflasyon Seferi
Ocak
* Açık enflasyon hedeflemesinde üçüncü yıla giriyoruz. İlk iki yıl pek iyi geçmedi, bakalım üçüncü yılda neler olacak? 2006 yılında hedef yüzde 5 iken gerçekleşme yüzde 9,7 olmuştu. 2007 yılında ise hedef yüzde 4 iken, gerçekleşme kasım sonu itibariyle yüzde 8,4 düzeyindeydi. Merkez Bankası, bu yıl da enflasyonu yüzde 4’e indirmek için uğraşacak. Hedefe giden yolda enflasyonun mart sonunda yüzde 7,1, haziran sonunda yüzde 6,5, eylül sonunda yüzde 6,3 olması bekleniyor. Bu hedeflerin etrafında yine 2’şer puanlık belirsizlik aralığı olacak. Enflasyon bu aralığın dışına düştüğü takdirde Merkez Bankası hükümete, bunun nedenlerini ve enflasyonu tekrar hedefe yaklaştırmak için ne gibi önlemler alınması gerektiğini içeren bir açık mektup yazacak.
* 3 Ocak’ta 2007 yılı enflasyon oranları açıklanacak. 2007’nin enflasyon hedefi yüzde 4’tü ama kasım sonu itibariyle yüzde 8,4’lük bir enflasyon söz konusuydu. Yani enflasyonun 2007 yılını hedefin iki katından daha yüksek bir düzeyde kapatması kesin gibi görünüyor.
* Kamu çalışanları ile özel sektör çalışanlarının büyük bir bölümü ücret zamlarını alacak. Bu zamların iç talebe bir miktar olumlu yansıması olabilir.
Şubat
* 31 Ocak’ta 2007’nin aralık ayına ve dolayısıyla yılın tamamına ilişkin dış ticaret verileri açıklanacak. Dış ticaret açığında kırılan yeni rekor, şubat ayının ilk günlerinde ekonomideki tartışma gündemini oluşturacak. Ay ortasında açıklanacak ödemeler dengesi verilerinde de cari açıkta rekor görülmesi, bu tartışmanın uzamasına yol açacak.
* 4 Şubat’da yeni yılın ilk ayına ilişkin enflasyon oranları açıklanacak. Elektrik ve doğalgazda beklenen zamlar gerçekleştirilirse enflasyon 2008’e yükseliş eğilimiyle girebilecek. Bu durum yıl sonuna ilişkin yüzde 4’lük hedefin gerçekçiliğini bir kez daha tartışmaya açacak.
* 8 Şubat’da 2007’nin aralık ayına ait sanayi üretimi verileri yayınlanacak. Bu açıklamayla birlikte dördüncü çeyrekte ve dolayısıyla 2007 yılının tamamında büyümenin ne kadar olduğu konusunda sağlıklı tahminler yapılmaya başlanabilecek.
* Aralık ayına ve dolayısıyla 2007 yılının tamamına ilişkin bütçe uygulama sonuçları da şubat ayı içinde belli olacak. Böylece geçen yılki seçimin ve ekonomideki yavaşlamanın bütçede ne kadar hasara yol açtığı ortaya çıkacak.
Mart
* 31 Mart’ta 2007 yılının dördüncü çeyreğine ve yılın tamamına ilişkin milli gelir verileri yayınlanacak. Eğer önceki dönemlere ilişkin verilerde ciddi revizyonlar yapılmazsa, bu açıklamayla birlikte ekonomide beş yıl süren hızlı (yüzde 5 ve üstü) büyüme döneminin 2007’de sona erdiği ortaya çıkacak. Dördüncü çeyrekteki büyüme üçüncü çeyrekteki düzeyinin (yüzde 1.5) üzerinde çıkacak gibi ama yüzde 5’lik hedefin tutması için gerekli yüzde 8,5’lik orana ulaşması da biraz zor görünüyor. 2007 yılındaki büyümenin yüzde 4-4,5 arasında gerçekleşmesini bekliyoruz.
* Ekonomideki yavaş büyüme eğilimi 2008’in ilk çeyreğinde de sürecek. Kış koşulları nedeniyle ekonomideki faaliyet hacmi zaten düşük olacak. Bu ortamda 2007’nin aynı döneminde yüzde 6,8’lik büyümeye yol açan faaliyet hacminin üzerine çıkmak zor olacak.
IMF Anlaşmasının Sonu
Nisan
* 3 Nisan’da mart ayı enflasyon verileri açıklanacak. Merkez Bankası’nın hesaplarına göre mart sonunda yıllık enflasyonun yüzde 7,1 düzeyinde olması gerekiyor. Fakat bu oranın etrafında 2’şer puanlık belirsizlik aralıkları da var. Bu durumda üst belirsizlik aralığı yüzde 9.1 ediyor. 2007 yılını yüzde 8-9 arasında kapatmasını beklediğimiz enflasyonun normal şartlarda mart sonunda bu üst belirsizlik sınırının dışına taşması pek olası görünmüyor. Yani Merkez Bankası 2008’in ilk çeyreğini enflasyon konusunda hesap vermek zorunda kalmadan kapatabilecek gibi görünüyor.
* 2008 yılında dünya ekonomisi için en büyük tehdit olarak ABD’de bir resesyon yaşanması olasılığı görüldüğü için, gözümüz kulağımız bir yandan da bu ülke ekonomisinde olacak. Üçüncü çeyrekte mortgage krizinin etkisini hissetmeden büyümeyi sürdüren ABD ekonomisinin dördüncü çeyrekte ciddi ölçüde yavaşlaması bekleniyor. Bu yavaşlama 2008’in ilk çeyreğinde de sürerse resesyon endişeleri iyice güçlenecek. ABD’de 2008’in ilk çeyreğine ilişkin ilk milli gelir verileri nisan ayı sonunda açıklanacak.
Mayıs
* IMF ile sürdürülen son stand-by anlaşmasının süresi mayıs ayında doluyor. Eğer 2008’in ilk aylarında yeni bir anlaşma yapılmamış olursa, 8 yılın aşan bir ilişki sona erecek. Bunun iyi mi yoksa kötü mü olacağı tartışma konusu. Şu sıralarda Türkiye’nin mali açıdan IMF’ye ihtiyacı yok gibi görünüyor. Fakat dünya ekonomisinde 2008 yılına yönelik belirsizlikler nedeniyle, bazı iktisatçılar, IMF ile yeni bir anlaşma yapılmasında yarar olduğunu savunuyor.
* Turizmde yaz sezonu açılacak. 2006’yı turizmde kötü geçiren Türkiye 2007 yılında işleri toparlamıştı. Bu toparlanma devam ederse 2008 yılında turizmde rekorlar dönemine geri dönülebilecek.
* Tarımdaki kuraklık 2007 yılında büyüme üzerinde önemli bir negatif etkide bulunmuştu. Türkiye’de tarımın hava koşullarına aşırı bağımlılığı var. 2008 yılının tarımsal üretimi üzerinde nisan ve mayıs aylarındaki yağış düzeyi belirleyici olacak. Türkiye’de tarımsal üretim genelde sonu tek sayıyla biten yıllarda geriliyor, çift sayıyla biten yıllarda ise artıyor. Bu tek-çift etkisi devam ederse, 2008 yılında tarımsal üretimde artış görülebilir.
Haziran
* Aylık enflasyon yılın en düşük düzeyine inecek. Yüzde 4’lük yıl sonu hedefinin tutabilmesi için, bu en düşük düzeyin negatif işaret taşıması gerekiyor. Ayrıca hedefin tutması için temmuz ve ağustos aylarında da eksi enflasyon yaşanması şart görünüyor.
* 2008 yılının ilk çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verileri 30 Haziran’da açıklanacak. Bu dönemde ekonominin yavaş büyümeye devam etmesini bekliyoruz. Fakat 2008 yılının yüzde 5,5’lik hedefinin tutabilmesi için ilk çeyrekteki büyümenin yüzde 2-3’ün altına da inmemesi gerekiyor. İlk çeyrekteki büyüme daha düşük çıkarsa, büyüme konusundaki tartışmalar yoğunlaşacak.
* ABD’de de ilk çeyrekteki büyümeye ilişkin nihai veriler haziran ayı sonunda belli olacak.
Büyümede Yol Ayrımı
Temmuz
* 3 Temmuz’da haziran ayı enflasyon oranları açıklanacak. 2008 yılının hedefle uyumlu patikasına göre, haziran sonunda yıllık enflasyonun yüzde 6,7 düzeyinde olması gerekiyor. Enflasyon haziran ayına kadar bu düzeye iner mi bilmiyoruz ama, 2008’in ilk aylarında olağanüstü gelişmeler olmazsa, yüzde 8,7’lik üst belirsizlik sınırının içinde kalınması ihtimali yüksek görünüyor. Yani Merkez Bankası 2008 yazını da enflasyon konusunda hesap vermek zorunda kalmadan atlatabilir.
* Kamu çalışanları maaşlarına yarıyıl zamlarını alacak. Ancak bu zam yüzde 2 düzeyinde olacağı için iç talep üzerinde bir etkisi olmayacak. Özel sektörde enflasyonun tek haneye düşmesinden bu yana ücret zamlarını genelde yılda bir kez ve yılbaşında gerçekleştirme uygulaması geliştiği için, oradan da iç talebe bir katkı gelmeyecek.
* Bütçede yılın ilk yarısına ilişkin uygulama sonuçları ay içinde belli olacak. Bu sonuçlar hedeflere uygun olursa sorun çıkmayacak. Tersi durumda hedeflerin tutturulması için yine ek önlemler konuşulmaya başlanacak. Bu önlemler vergi artışlarını da içermesi halinde Merkez Bankası’nın enflasyonla savaşta işi iyice zorlaşacak.
Ağustos
* İlk yarıyıla ait dış ticaret verileri temmuz ayının son gününde, ödemeler dengesi verileri ise ağustos ayının ortasına doğru açıklanacak. Bu nedenle bu dönemde cari açık ve döviz kuru konulu tartışmalar yoğunlaşabilecek.
* Tarımda 2008 yılının nasıl geçeceği büyük ölçüde ağustos ayında yaşanacak gelişmelerle belli olacak. Çünkü birçok üründe hasat mevsimi üçüncü çeyrek döneme ve özellikle de ağustos ayına denk geliyor. Tarımsal üretimin yarısından fazlası üçüncü çeyrekte gerçekleştiriliyor. Tarımdaki tek yıl-çift yıl olgusu 2008’de hasat mevsiminin iyi geçebileceğini düşündürüyor. 2007’nin üçüncü çeyreğinde tarımsal üretimde büyük bir düşüş gerçekleşmesi de, bu yıl üretimin normal düzeye dönmesi halinde, yüksek bir büyümenin yaşanmasına imkan verecek.
Eylül
* Aylık enflasyonda yaz rehaveti sona erecek ve yükseliş başlayacak. Eğitim harcamalarının başlaması ve giyimde kış sezonu ürünlerinin vitrinlere çıkması fiyatları ateşleyecek.
* 5 Eylül’de bitkisel üretime ilişkin birinci tahmin sonuçları açıklanacak. Böylece tarımda nasıl bir yıl geçirmekte olduğumuza ilişkin ilk veriler elimize geçmiş olacak.
* 10 Eylül’de ikinci çeyrek döneme ilişkin milli gelir verileri yayınlanacak. 2007’nin ikinci çeyrek döneminde büyüme nispeten düşük (yüzde 4,1) çıktığı için, eğer ekonomi normal büyüme temposuna geri dönerse, ikinci çeyrekte yüksek bir büyüme oranı görülebilir.
* 2008’de büyümenin ne kadar olacağı konusunda üçüncü çeyrekte yaşanacak gelişmeler daha belirleyici olacak. 2007’nin üçüncü çeyreğinde büyüme sadece yüzde 1,5 olmuştu. Bu baz etkisi 2008’in aynı döneminde yüksek bir büyümenin gerçekleşmesine imkan verebilir. Eğer böyle bir gelişme olmazsa 2008 için de hızlı büyümeden umut kesilecek. Yavaş büyümenin kalıcı hale gelip gelmediği konusunda tartışmalar başlayacak.
Merkez’in Hesap Vakti
Ekim
* 3 Ekim’de eylül ayı enflasyon oranları açıklanacak. Hedefle uyumlu patikaya göre eylül ayında yıllık enflasyonun alması gereken değer yüzde 6,3. Bu değerin haziran sonu için belirlenen değere göre sadece 0,2 puanlık bir düşüş içermesi, Merkez Bankası’nın üçüncü çeyrekte enflasyonun yatay bir seyir izlemesini beklediğini gösteriyor. Eğer olağanüstü bir gelişme olmazsa, enflasyon eylül ayında da yüzde 8,3’lük üst belirsizlik sınırının içinde kalabilir. Yani bu dönem için de Merkez Bankası’nın enflasyon hesabı verme ihtimali düşük.
* Anayasa’nın ilgili hükmü gereğince 2009 yılı bütçe tasarısı en geç 17 Ekim tarihine kadar TBMM’ye sunulacak. 2009 yılı bütçe tasarısı hazırlanırken, temel makroekonomik göstergelere ilişkin 2008 yılı gerçekleşme tahminleri ve 2009 yılı hedefleri de belirlenecek. Bu tahmin ve hedefleri içeren 2009 Yılı Programı ekim ayı sonuna doğru ya da kasım ayında Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında yayınlanacak. Hükümetin 2009 yılı hedeflerinin belli olması özel sektöre de gelecek yılın planlarını yapma açısından yardımcı olacak.
Kasım
* Merkez Bankası, enflasyonda 2008 yılına ilişkin hedefle uyumlu patikayı belirlerken bütün umudunu yılın son çeyreğine bağladı. Yılın ilk üç çeyreğinde yıllık enflasyonda nisbeten yatay bir seyir beklenirken, son çeyrekte 2,3 puanlık düşüş bekleniyor. Bu beklentinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda 3 Kasım’da açıklanacak olan ekim ayı enflasyon oranları belirleyici olacak. 2007 yılında enflasyonu hedeften iyice uzaklaştıran gelişme ekim ve kasım aylarındaki sıçrama olmuştu. Aylık enflasyon ekim ayında yüzde 1,8, kasım ayında ise yüzde 2 olarak gerçekleşmişti. Bu yıl son çeyrekte Merkez Bankası’nın öngördüğü düşüşün olabilmesi için bu kez ekim ve kasım aylarında enflasyonun yüzde 1 dolayında kalması gerekiyor.
* Özel sektörde 2009 yılına yönelik değerlendirmeler son aşamasına gelecek. Bu değerlendirmeler olumlu olursa yeni yatırım kararları alınacak ve bu da büyümeye olumlu yansıyacak. Özel sektörün yatırım konusunda beklemede kalmayı tercih etmesi halinde ise ekonomide işler zorlaşacak.
Aralık
* 3 Aralık’ta kasım ayı enflasyon oranları açıklanacak. Bu verilerin açıklanmasından sonra yılın hangi düzeyde bir enflasyonla kapanacağı aşağı yukarı belli olacak. Enflasyonda yine hedeften büyük bir sapma olursa bu kez enflasyon hedefinin değiştirilmesi gündeme gelebilir. Enflasyonun belirsizlik aralıkları içinde kalması halinde ise 2009 yılı para ve kur politikasında son üç yılda uygulanan politikalara göre fazla bir değişiklik olmayacak.
* 15 Aralık’ta üçüncü çeyrek döneme ilişkin milli gelir verileri açıklanacak. Bu veriler de 2008 yılının aşağı yukarı hangi düzeyde bir büyümeyle kapanacağı konusunda fikir verecek. Beklediğimiz gibi üçüncü çeyrekte ekonomide bir atak başlarsa, yüzde 5.5’lik hedefin tutması imkan dahiline girecek. Aksi takdirde büyüme konusu enflasyonla birlikte ele alınarak yoğun tartışmalara yol açabilecek.
* TBMM’deki 2009 yılı bütçe tasarısına ilişkin görüşmeler sona erecek. 2009 yılı bütçe yasası, 31 Aralık 2008 tarihine kadar Resmi Gazete’de yayınlanacak ve yılbaşında yürürlüğe girecek.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?