Ekonomide yavaşlama zamanı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre Türkiye ekonomisi 2010'un ilk çeyreğinde 11,7 büyüdü.

1.08.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Ekonomide yavaşlama zamanı
2010 yılının ilk çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verileri, haziran ayının son gününde, dergimiz baskıdayken yayınlandı. Bu nedenle kör noktamıza denk gelen bu çok önemli veriyle ilgili değerlendirmemizi biraz gecikmeli olarak şimdi yapabiliyoruz. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı bu verilere göre ilk çeyrekte Türkiye ekonomisi, geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 11,7 büyüdü. Öte yandan yine TÜİK’in yaptığı mevsimsel düzeltmeye göre ilk çeyrekte önceki çeyrek döneme göre yaşanan büyüme ise sadece yüzde 0,1 olarak gerçekleşti. Hükümet, yıllık bazdaki çift haneli büyümeyi dikkate alıp kutlama yaparken ekonomik kamuoyunda ise çeyreklik bazdaki bu sıfıra yakın büyümeye dikkat çekip kutlama yapılacak bir şey olmadığını söyleyenler oldu. Sonuçta ekonominin ilk çeyrekteki performansı siyasi bir polemik konusu haline geldi, işin içinden çıkmak güçleşti. Yazımızın başlığından belki öyle gibi görünüyor ama bizim niyetimiz bu siyasi polemiğin içine girmek değil. Başlıkta bahsi geçen ekonomideki yavaşlama zamanı, ilk çeyrek dönemi ya da yılın ilk yarısını değil, şu anda içinde bulunduğumuz dönemi tanımlıyor. Öncü göstergelerden aldığımız sinyaller ve yaptığımız hesaplar, ilk çeyrekte çift haneyi bulan yıllık bazdaki büyümenin, ikinci çeyrekte de yüzde 8-9 gibi yüksek bir oranda gerçekleşmiş olabileceğini gösteriyor. Mevsimsel düzeltilmiş verilerin de ikinci çeyrekte, önceki çeyrek döneme göre yüzde 2-3 gibi bir büyümeye işaret edeceğini tahmin ediyoruz. Ancak yılın ilk çeyreği de ikinci çeyreği de artık gerilerde kaldı ve bize şu anda ekonomideki tablo çok farklı bir hal aldı gibi geliyor. Yılın ikinci yarısında ekonominin yavaşlamasını bekliyoruz. Eğer gerekli önlemler alınmazsa bu yavaşlama önümüzdeki yıla da sarkacak gibi görünüyor.

BAZ ETKİSİNİN SONU

Esasında yılın ikinci yarısında ekonomide yavaşlama beklememiz yeni bir şey değil. Üç ay önce büyümenin 2010 yılında izlemesini beklediğimiz rota üzerine değerlendirme yaparken de buna dikkat çekmiştik (bkz. “Büyüme Patikası”, Capital Mayıs 2010). O yazıda yıllık bazda ilk çeyrekte yüzde 11, ikinci çeyrekte yüzde 8,5, üçüncü çeyrekte yüzde 5 ve dördüncü çeyrekte ise yüzde 3,5 dolayında büyüme beklediğimizi söylemiştik. Yani yılın ikinci yarısında ekonominin yavaşlamasını beklediğimizi o zaman da beyan etmiştik. İlk çeyrekteki büyümenin beklentimize yakın çıkması, çizdiğimiz bu rotanın gerçekçi ve de hala geçerli olduğunu ifade ediyor.
Yılın ikinci yarısında ekonominin yavaşlayacak olmasının ilk ve en başta gelen nedenini, ilk yarı yılda büyümeyi hızlandıran “baz etkisi”nin zayıflayacak olması oluşturuyor. Hatırlanırsa geçen yılın ilk çeyreği, 2008-2009 resesyonunun en derin dönemiydi ve ekonominin üretim hacmi normal seviyesinin çok altına inmişti. Bu resesyonun geçen yılın ikinci yarısında sona ermeye başlamasıyla birlikte ekonominin üretim hacmi yavaş yavaş normal seviyesine doğru yönelmişti. İşte ekonominin üretim hacminin normal seviyesine doğru yönelmesi, bu yılın ilk çeyreğinde çift haneli büyümeyi getirdi. Bu baz etkisi, ikinci çeyrekte de büyümenin yüksek çıkmasını sağlayacak.  Ancak üçüncü çeyrekten itibaren baz etkisi yavaş yavaş ortadan kalkacak ve büyümeyi hızlandırmak gibi bir etkisi olmayacak.

İHRACAT SORUNU

Bu konuyla ilgili önceki yazımızda, baz etkisinin zayıflayacağı yılın ikinci yarısında, hızlı büyümenin devam edebilmesi için hükümetin ekonomide geleceğe güveni artıracak tedbirler alması gerektiğini söylemiştik. Fakat hükümet siyasi sorunlar nedeniyle ekonomiyi ekonomik pilota bırakmış gibi göründüğü için bu konuda pek bir adım atmadı. Üstelik geçen ay bu konudaki tek dişe dokunur adım olan Mali Kural Yasa Tasarısı’nın TBMM’de görüşülmesi de sonbahar dönemine atıldı. ~
Böyle olunca da ekonomi, yaşanan dışsal şoklara göre kendi kendine yön tayin etmek durumuyla karşı karşıya kaldı. Maalesef son dönemde yaşanan dışsal şoklar da pek olumlu yönde değil. Yunanistan’da geçen yılın sonlarında patlayan borç krizinin diğer Avrupa ülkelerine de yayılabileceği korkusu, aylardır finansal piyasaları hop oturup hop kaldırıyor. Avrupa’daki bu borç krizinin küresel ekonomiyi yeni bir resesyona sürükleyebileceğini iddia edenler bile var. Bu ihtimal şimdilik uç bir senaryo olarak görülüyor, ama söz konusu borç krizi Avrupa’yı uzun bir süre düşük büyüme oranlarına mahkum edecek gibi. Bilindiği gibi bu bölge en önemli ihracat pazarımızı oluşturuyor. Halen ihracatımızın yarısına yakınını Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yapıyoruz. Avrupa’nın yavaş büyümesi bu bölgeye mal satmakta zorlanacağımız anlamına geliyor. Bu ise ihracattan büyümeye gelen desteğin azalacağını ifade ediyor. Henüz TÜİK’in yayınladığı dış ticaret verilerine yansımadı, ama Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) yayınladığı öncü gösterge niteliğindeki ihracat verilerinde yavaşlama sinyalleri var. TİM’in verilerine göre önceki üç ayda yüzde 25’in üzerinde olan ihracattaki yıllık artış oranı haziran ayında yüzde 13,1’e indi. Yine TİM’in verilerine göre temmuz ayında da ihracattaki performans pek iyi değildi. Biz bu yazıyı yazdığımız sırada, temmuz ayının ilk 20 gününe ilişkin veriler ihracattaki yıllık artışı yüzde 11,5 olarak gösteriyordu.

SEÇİM DÖNEMİ

Avrupa’daki borç krizi ve bunun yavaş yavaş ihracatımıza yansıdığının görülmeye başlaması, ekonomik birimlerin geleceğe güvenini olumsuz etkiliyor. Tüketicinin güveni zaten hala iyimserlik seviyesine ulaşabilmiş değil. Yılın ilk aylarında aşırı iyimserliğe kapılan reel kesimde ise son dönemde bu iyimserlik azalmaya başlamış durumda. Bu gelişmeler tüketim ve yatırım kararlarının yeniden ertelenmeye başlamasına ve ekonomiye iç talep cephesinden de yavaşlatıcı bir etki gelmesine neden olacağa benziyor. Baz etkisinin ortadan kalkmasına ve ihracat pazarlarımızdaki sorunlara ek olarak siyasetin ekonomiye olumsuz etkisinin artabileceği bir döneme giriş yapmamız da büyümenin yavaşlayacağı beklentimizi besliyor. Türkiye önümüzdeki bir yıllık dönemde iki kez seçim sandığıyla karşılaşacak. Seçim sandığı ilk olarak 12 Eylül’de yapılacak Anayasa değişikliği referandurumunda karşımıza gelecek. Ondan sonra da gelecek yıl yapılacak genel seçimin atmosferine gireceğiz.  Gerek referandum gerekse genel seçim sürecinde siyasi gerginliğin artması, ekonomik birimleri karar alırken iyice temkinli davranmaya sevk edebilir.  Özellikle genel seçimden nasıl bir sonuç çıkacağı, iktidarın el değiştirip değiştirmeyeceği, gelebilecek yeni iktidarın ekonomide ne tür politikalar uygulayacağı gibi konularda ne kadar çok belirsizlik olursa ekonomik birimlerin tüketim ve yatırım kararları da bundan o kadar olumsuz etkilenecek.

ÖNLEM ZAMANI

İşte bu gerekçelerle yılın ikinci yarısında ekonominin yavaşlamasını ve bu yavaşlamanın gelecek yıla da sarkmasını bekliyoruz. Bu nedenle şimdi ilk çeyrekteki hızlı büyümeyi kutlama değil, söz konusu olası yavaşlamanın önüne geçmek için önlem alma zamanı olduğunu düşünüyoruz. Önlem almak için bu yavaşlamanın rakamlara yansıması beklenirse çok geç olabilir. Çünkü büyümeye ilişkin veriler epey gecikmeli olarak geliyor ve bizim bahsettiğimiz yavaşlamanın rakamlara yansıması yılın son aylarını bulacak. O zaman önlem alınmaya kalkıldığında ise iş işten geçmiş olacak. Ekonomideki bu yavaşlamanın önüne geçmek için ne tür önlemler alınabilir sorusuna geldiğimizde ise işin pek kolay olmadığını kabul etmemiz gerek. ~
Ancak bu zorluğa rağmen yapılabilecek bir şeyler mutlaka var. Öncelikle Avrupa’daki sorunların ihracatımıza olan olumsuz etkisini azaltmak için alternatif pazar arayışlarına hız verilmesi gerekiyor. Daha sonra da Mali Kural Yasa Tasarısı’nı bir an önce yasalaştırmak şart. Bu yasaya ek olarak mikro reformları içeren yeni bir ekonomik paket de ortaya çıkarılırsa hem yurtdışında hem de yurtiçinde Türkiye ekonomisine ilişkin güvenin artması sağlanabilir. Ayrıca önümüzdeki seçim sürecinin, siyasi gerginliklerin had safhaya çıkarılmadan atlatılması için çaba harcanması da şart görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz