“En Yiğit” Lider Kim

Meşhur atasözünü hepimiz biliriz; “Borç yiğidin kamçısıdır”... Son 20 yılda Türkiye, kaynak ihtiyacı için başta iç borç olmak üzere, borçlanmaya başvurdu. Neredeyse her lider bu kaynaktan yararland...

1.09.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Meşhur atasözünü hepimiz biliriz; “Borç yiğidin kamçısıdır”... Son 20 yılda Türkiye, kaynak ihtiyacı için başta iç borç olmak üzere, borçlanmaya başvurdu. Neredeyse her lider bu kaynaktan yararlandı. Ancak, muhalefete geçenler, geçmişi unutup, “borç batağı” eleştirisini tercih ediyor, kendisi partisini dışarıda tutuyor. Capital’in bu araştırması, “En çok borcu kim yaptı” sorusuna açık yanıt veriyor.

 

Türkiye’nin 2001 yılında yaşadığı kriz sırasında en çok tartışılan konu iç borçların nasıl çevrileceğiydi. Kriz atlatıldıktan sonra bu konu gündemde arka sıralara düştü ama iç borçları çevirme korkusu hala giderilemedi.

 

Her siyasi gerginlikte ve her olumsuz gelişmede ilk gündeme gelen konuyu, yine iç borçların çevrilmesi oluşturuyor. Hazine’nin iç borcu normal yollardan ödeyemeyecek duruma düşmesi halinde olabilecekler, ekonomiyle ilgilenen herkesi dehşete düşürüyor.

 

Aslında iç borcun çevrilmesi sorunu yeni bir şey değil. Bu konudaki tartışmalar 10 yıl önce de vardı. Hazine, vadesi gelen mevcut borçları yeni alınan borçlarla ödemeye dayanan “Kastelli Modeli” uygulamasına 1990’lı yılların başında start vermişti. Bu uygulamanın sonunu iyi görmeyen bazı ekonomistler, daha o dönemde konuya dikkati çekmeye çalışmıştı.

 

Ancak, iç borçlanmada rakamlar bugünkü gibi astronomik düzeylere ulaşmadığı için kamuoyu o dönemde bu konuya yeterli ilgiyi göstermedi. Bu konunun gündemde ilk sıralara taşınması 1994 krizinden sonra gerçekleşti.

 

Liderlerin borç defteri

 

Türkiye’de hükümetlerin yoğun olarak iç borçlanmaya gitmesi 1980’li yıllarda oldu. Para ve sermaye piyasalarının gelişmiş olmadığı 1980 öncesinde bütçe açıklarının finansmanında Merkez Bankası’nın kaynaklarından yararlanılıyordu. Daha açık bir anlatımla, “açıklar”, para basılarak kapatılıyordu.

 

1970’li yıllarda yaşanan enflasyonun önemli nedenlerinden biri olarak bu uygulama gösterilince, 1980’lerde para basılmasından büyük ölçüde vazgeçildi. Ancak, bütçede açıklar sürüyordu. İşte bu aşamada açıkların finansmanı için yeni bir sihirli çözüm olarak iç borçlanma bulundu. İç borçlanmanın gerçekleştirilebilmesi için de para ve sermaye piyasalarının geliştirilmesine yönelik düzenlemeler yapıldı.

 

Hazine’nin yoğun olarak iç borçlanmaya gittiği son 20 yıllık dönemde başbakanlık koltuğuna 7 kişi oturdu. Biz iç borcun sorun haline gelmesinde bu 7 liderin ne kadar sorumlulukları olduğunu anlayabilmek için bir araştırma yaptık. Her lider için ortaya bir borç defteri çıkardık.

 

Kaymağı Turgut Özal yedi

 

İç borçlanmayı bir finansman aracı olarak kullanma yöntemini ilk geliştiren Turgut Özal idi. İç borçlanmanın kaymağını yiyen de Özal oldu. Esasında daha sonra başbakanlık yapanlar içinde Özal’dan daha çok iç borç alanlar mevcut. Ancak, bu liderlerin çoğu aldıkları borcun büyük bölümünü eski borçları ödemek için kullanmak zorunda kaldı. İç borcu harcamaları finanse etmekte kullanmak konusunda Özal’a sadece bir tanesi yaklaşabildi.

 

Turgut Özal, başbakanlık koltuğunda Aralık 1983’ten Kasım 1989’a kadar kaldı. Dönemin dolar kurlarını kullanarak yaptığımız hesaplara göre, söz konusu dönemde Hazine 56.9 milyar dolar tutarında iç borçlanma gerçekleştirdi. Aynı dönemde yapılan anapara ve faiz ödemeleri düşülünce, Özal’ın eline kamu harcamalarında kullanmak için 27.9 milyar doların kaldığı görülüyor.

 

Özal’ın aldığı borcun anapara ve faiz ödemelerine oranı yüzde 96.4’ü buluyor. Özal, aldığı her 1 dolarlık borcun 49 sentini cari ve yatırım harcamalarında kullanma olanağı buldu.

 

Yılmaz’a sefa değil cefa

 

Özal’ın ardından 1.5 yıl başbakanlık yapan Yıldırım Akbulut ise aldığı borcun büyük bölümünü eski borçları ödemek için kullandı. Akbulut’un iktidarda olduğu dönemde Hazine’nin aldığı iç borç miktarının dolar olarak karşılığı 18 milyar dolardı. Aynı dönemde yapılan anapara ve faiz ödemeleri ise 15.5 milyar doları bulmuştu.

 

1991 yılının ortasında Akbulut’u kongrede yenerek hem ANAP’ın başına hem de başbakanlık makamına geçen Mesut Yılmaz da iç borçlanmada sefa değil, cefa ile karşılaştı. Yılmaz, Haziran 1991-Kasım 1991, Mart 1996-Haziran 1996 ve Haziran 1997-Ocak 1999 dönemlerinde olmak üzere son 10 yılda 3 kez başbakanlık yaptı. Yılmaz’ın iktidarda olduğu bu dönemlerde yapılan iç borçlanmanın tutarı 99.3 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ancak, aynı dönemlerde ödenen anapara ve faiz tutarı 94 milyar doları bulduğu için, Yılmaz’a iç borçlanmadan harcayacak pek fazla para kalmadı.

 

Baba da kaymağı kaptı  

 

Yukarıda iç borçlanmayı eski borçları ödemekten çok harcamaları finanse etmekte kullanma konusunda Özal’a yaklaşan tek lider olduğundan söz etmiştik. Bu lider, Kasım 1991-Haziran 1993 döneminde yedinci kez başbakanlık yapan Süleyman Demirel’den başkası değildi.

 

Demirel, Özal’ın 6 yılda yaptığına yakın iç borçlanmayı 2.5 yıla sığdırdı. Onun döneminde Hazine 45.9 milyar dolar tutarında iç borçlanma yaptı. Aynı dönemdeki anapara ve faiz ödemeleri 32.5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Böylece ödemelerden sonra Demirel’e 13.3 milyar dolar kalmış oldu.

 

Demirel’in aldığı iç borcun ödemelere oranı yüzde 40.9’u buluyor. Bu durum Özal kadar olmasa bile Demirel’in de iç borçlanmanın kaymağını yediğini gösteriyor. Demirel, aldığı her 1 dolarlık iç borcun 29 sentini harcamalarda kullanma imkanını elde etmişti.

 

Çiller, ustasına yetişemedi

 

Demirel’in Çankaya’ya çıkmasından sonra iktidara geçen Tansu Çiller ise tüm çabasına karşın iç borcun kaymağını yemekte ustası kadar başarılı olamadı. Çiller’in iktidarda olduğu Haziran 1993-Mart 1996 döneminde 104.7 milyar dolar tutarında iç borçlanma yapıldı. Anapara ve faiz ödemeleri düşüldükten sonra Çiller’in eline harcamalarda kullanmak için 17.3 milyar dolar kaldı. Çiller, her 1 dolarlık iç borcun sadece 17 sentini harcamalarda kullanma imkanını elde edebildi.

 

Haziran 1996-Haziran 1997 döneminde başbakanlık yapan Necmettin Erbakan da iç borçlanmadan fayda görmedi. Erbakan’ın döneminde 53.8 milyar dolarlık borçlanma, 49.5 milyar dolarlık da ödeme yapıldı. Erbakan’a “ağır sanayi hamlesi”nde kullanabilmek için sadece 4.3 milyar dolar kaldı. Birbiri ardına açtığı kaynak paketlerinden de umduğunu bulamayan Erbakan, ekonomide iz bırakamadan geldi geçti.

 

Faturalar Ecevit’e kaldı

 

1999 yılının başından bu yana iktidarda bulunan Bülent Ecevit ise bugüne kadar en çok iç borç alan başbakan konumunda. Hazine 1999 yılı başından bu yılın haziran ayı sonuna kadar tam 334.5 milyar dolarlık borçlanma yaptı.

 

Ancak, iç borçlanmada görülen bu sıçramanın nedeni Ecevit’in yeni yatırım hamlelerine girişmesi değil, iç borçların yıllardır birikerek iyice dağa dönüşmüş olması. Geçen yıl kamu bankalarının görev zararlarının tasfiyesi ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) devredilen bankaların finansman sorunlarının halledilmesi de gerekince bu tablo ortayı çıktı.

 

Bu nedenlerle Ecevit gelmiş geçmiş en çok borç alan başbakan olmasına rağmen iç borçlarda en az yararlanan liderlerden de biri oldu. Ocak 1999-Haziran 2002 döneminde Hazine 315.5 milyar dolarlık anapara ve faiz ödemesi yaptı. Böylece Ecevit’e harcamak için 19 milyar dolar kaldı. Ecevit, aldığı her 1 dolarlık borcun sadece 6 sentini harcamalarda kullanma imkanını elde edebildi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz