Konjonktür

Ekonomide Yön Analizi İkinci çeyrek döneme ilişkin milli gelir verileri geçen ay Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlandı. Böylece bizim daha önce tahminlerimiz doğrultusunda sizi ha...

1.10.2007 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Ekonomide Yön Analizi

İkinci çeyrek döneme ilişkin milli gelir verileri geçen ay Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayınlandı. Böylece bizim daha önce tahminlerimiz doğrultusunda sizi haberdar etiğimiz ikinci çeyrekte ekonominin yavaşladığı gerçeği herkes tarafından öğrenilmiş oldu. İkinci çeyrekte ekonominin yavaşladığının öğrenilmesi ekonomik kamuoyunda bir karamsarlığa yol açtı. Deneyimli iktisatçılar bile, ekonomideki yavaşlamanın yılın ikinci yarısında da süreceği görüşünden hareketle, 2007’nin yüzde 5’lik büyüme hedefinin artık tutmasının imkansız olduğunu söylemeye başladı.

Fakat bizim bu konudaki inceleme ve gözlemlerimiz pek o yönde değil. Biz ikinci çeyrekte yavaşlayan ekonominin üçüncü çeyrekte yeniden hızlanmaya başladığını düşünüyoruz. Bu hızlanma belki büyümeyi son beş yılda alıştığımız düzeylere çıkaracak ölçüde olmayacak. Fakat öyle sanıyoruz ki 2007’nin yüzde 5’lik büyüme hedefi rahatça tutacak.

hed

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İkinci Çeyrekte Neler Oldu?
Bu yazıda bu görüşümüzün gerekçelerini açıklayacağız. Fakat isterseniz öncelikle ikinci çeyrekte ekonomide neler olduğuna kısaca bir göz atalım. Maddeler halinde sıralar isek, ikinci çeyrekte ekonomide yaşananları şöyle özetleyebiliriz:

1) İkinci çeyrekte, bizim Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki (GSYİH) değişim olarak tanımlamayı tercih ettiğimiz ekonomideki büyüme hızı epey yavaşladı. Birinci çeyrekte yüzde 6.9 olan büyüme hızı ikinci çeyrekte yüzde 3.9’a düştü.

2) Büyüme hızındaki bu yavaşlamanın temel olarak iki nedeni var. Birincisi, geçen yılın üçüncü çeyreğinden beri çok yavaşlasa da artmayı sürdüren özel tüketimin bu kez gerilemesi. İkincisi ise önceki üç çeyrekte özel tüketimin boşluğunu dolduran net ihracatın bu kez aynı işlevi sürdürememesi. Esasında ihracattaki yüksek performans ikinci çeyrekte de devam etti. Fakat bu arada ithalattaki artışın yükselmesi net ihracatın büyümeye katkısını törpüledi.

3) İkinci çeyrekte büyümenin daha da yavaşlamasının önüne ise yatırımlardaki toparlanma geçti. Son iki çeyrekte yüzde 5’in altına düşmüş olan yatırım harcamalarındaki reel artış ikinci çeyrekte yüzde 10’a yükseldi.

hed

 

Seçim Ekonomisinin Etkisi

4) Hükümetin seçim ekonomisi uygulaması da ikinci çeyrekte büyümenin daha da yavaşlamasına engel olan faktörlerden biri. Seçim ekonomisi uygulaması daha çok kamu yatırımları yoluyla büyümeyi destekledi. Fakat kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı çok yüksek olmadığından, seçim ekonomisi uygulaması ekonomiyi coşturacak ölçüde bir etkide bulunamadı.

5) Tüketici talebinde yaşanan gerileme ekonominin iki büyük sektörü olan sanayi ve ticarete büyüme oranlarının ciddi ölçüde yavaşlaması olarak yansıdı. Diğer önemli sektörlerden ulaştırma-haberleşme ile finansta yavaşlama makul ölçülerde kaldı. Son üç yılda temeli atılan konutların yapımının sürmesi inşaat sektöründeki hızlı büyümenin aynen devam etmesini sağladı. Tarım sektöründe ise kuraklığın ilk etkileri ikinci çeyrekte görülmeye başladı.

Üçüncü Çeyreğin Görünümü
İkinci çeyrekte yaşananlara ilişkin bu özetten sonra ekonomide üçüncü çeyreğin görünümüne geçelim.

Çeyrek dönemlere ilişkin milli gelir verileri genelde ilgili oldukları dönemin üzerinde 2-3 aylık bir süre geçtikten sonra yayınlanıyor. Biz milli gelir verileri üzerine değerlendirmeler yaparken aradaki bu kör nokta olarak kalan dönemde neler olduğuna da mutlaka bir göz at��yoruz. Bunun için ekonominin üretim, tüketim ve yatırım cephelerinde neler olduğu konusunda bize bilgi verebilecek bazı göstergeleri düzenli olarak takip ediyoruz.

İşte bu göstergeler bize ikinci çeyrekte yavaşlayan ekonominin üçüncü çeyrekte yeniden hızlandığını düşündürüyor. İsterseniz şimdi de, Konjonktür’ün ikinci sayfasındaki tabloda görebileceğiniz, bu göstergelerdeki duruma kısaca bir göz atalım:

hed

 

 

 

 

 

 

 

1) Ekonominin üretim cephesine ilişkin göstergelerimiz sanayi üretimindeki değişim, imalat sanayiindeki kapasite kullanım oranı ve ara malı ithalatı. Temmuz ayında sanayi üretimindeki yıllık değişim yüzde 3.5 oldu. Bu oran sanayi üretiminde ikinci çeyrekte yaşanan artış oranından çok yüksek değil. Fakat bunun nedeni geçen yılın ilk yarısında görülen yüksek baz etkisinin temmuz ayına da sarkmış olması. Geçen yıl ağustos ayından itibaren ise sanayi üretimindeki artış çok yavaşlamıştı. Bu durum bu yıl ağustos ayından itibaren bir düşük baz etkisinin devreye girmesine neden olacak. Bu nedenle ağustos ayından itibaren sanayi üretimindeki artış oranının yükselmesini bekliyoruz. Ağustos ayında kapasite kullanım oranının geçen yılki seviyesinin epey üzerine çıkması bu görüşümüzü destekliyor. Bu arada ara malı ithalatındaki artışın temmuz ayında hızlanması da ekonominin üretim hacminde bir yükseliş olacağının sinyalini veriyor.

İç Talep Toparlanıyor
2)
Ekonominin tüketim cephesine ilişkin göstergelerimizi ise CNBC-E tüketim endeksi, otomobil satışları, beyaz eşya satışları ve tüketim malı ithalatı oluşturuyor. Bu göstergelerin hepsi üçüncü çeyrekte bir toparlanmanın yaşandığına işaret ediyor. İkinci çeyrekte gerileyen CNBC-E tüketim endeksinin değeri temmuz ve ağustos aylarında önemli ölçüde yükseldi. Geçen yılın üçüncü çeyreğinden beri gerileme eğiliminde olan otomobil satışları temmuz ve ağustos aylarında yükselişe geçti. Beyaz eşya satışlarında temmuz ayında düşüş oldu ama bu düşüş ikinci çeyrekte görülen orana göre çok düşük. Son üç çeyrektir gerileyen tüketim malı ithalatının da temmuz ayında yüzde 15.7 gibi yüksek bir oranda yükseldiği görülüyor.

hed

3) Yatırım cephesine ilişkin göstergelerimizde de ikinci çeyrekte başlayan toparlanmanın sürdüğüne ilişkin işaretler var. Yatırım cephesine ilişkin en önemli göstergemiz sermaye malı ithalatı. Geçen yılın ikinci yarısında yavaşlama eğilimine girdikten sonra bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.3’e kadar düşen yatırım malı ithalatındaki artış oranı ikinci çeyrekte yüzde 8.1’e çıkmıştı. Temmuz ayında ise bu oran yüzde 18.6’ya tırmandı. Yatırım cephesine ilişkin ikinci göstergemiz olan şirket kuruluşlarında ise ikinci çeyrekte düşüş yaşanmışken temmuz ve ağustos aylarında giderek hızlanan bir yükseliş görüldü.

4) Son olarak dış talebe ilişkin bir gösterge olarak kabul ettiğimiz ihracata da bakalım. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, geçen yılın ikinci yarısından itibaren iç talep durgunlaşırken ihracattaki performansın yükselmesi ekonomideki yavaşlamanın sınırlı boyutta kalmasını sağlamıştı. TÜİK’in temmuz ayına ve Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) ağustos ayına ait verileri ihracattaki yüksek performansın sürdüğünü gösteriyor. Bu da ihracatın büyümeye destek vermeye devam edeceği anlamına geliyor. Tabii bu arada ithalattaki artış da yükseldiği için net ihracattan büyümeye gelecek olan katkının sınırlı olacağını unutmamak gerekiyor.

Üç Gözlem
Buraya kadar rakamları konuşturduktan sonra isterseniz şimdi de biraz gözlemlerimizi aktaralım. Yılın ikinci yarısında büyümeyi etkileyebilecek faktörlere ilişkin olarak üç gözlemimiz var:

1) İlk gözlemimiz tarımsal üretimle ilgili. Bu yıl daha çok büyük şehirlerdeki su sıkıntısı ile gündeme gelen kuraklık tarımsal üretimi de olumsuz etkiliyor. Zaten ayrı bir kutuda ele aldığımız bitkisel üretime ilişkin ilk tahminler de bunu yansıtıyor. Kuraklığın bitkisel üretimde getirdiği rekolte kayıpları bu yıl tarımda büyüme yaşanmasının zor olduğunu gösteriyor. Pek çok üründe hasat mevsimi üçüncü çeyreğe denk geldiği için tarımsal üretim özellikle bu dönemdeki büyüme üzerinde etkili oluyor. Bu nedenle tarımdaki bu olumsuz tablonun üçüncü çeyrekte büyümeyi sınırlayıcı bir etki yapacağını tahmin ediyoruz.

2) İkinci gözlemimiz kamu harcamalarına yönelik. İkinci çeyrekte ekonomideki yavaşlamanın dramatik boyutlara ulaşmamasında hükümetin seçim ekonomisi uygulaması nedeniyle kamu harcamalarına gaz vermesinin de etkisi olduğunu yukarıda belirtmiştik. Hükümet bu seçim ekonomisi uygulamasını bütçedeki ödeneklerin bir kısmını zamanından önce kullanarak finanse etti. Bunun bütçe hedeflerine ulaşılmasını engellememesi için ise seçim sonrasında bazı ödeneklerde blokaj uygulamasına gideceğini ilan etti. Hükümetin bu uygulaması hayata geçerse yılın ikinci yarısında kamu harcamalarındaki artış yavaşlayacak. Bu da büyüme üzerinde negatif bir etki yapacak.

3) Üçüncü gözlemimiz ise ağustos ayında finansal piyasalarda başlayan global dalgalanmayla alakalı. ABD’deki mortgage krizinden kaynaklandığı artık genel kabul gören bu dalgalanmanın bu dev ekonomide bir resesyona yol açmasından korkuluyor. Bunun da tüm dünya ile birlikte Türkiye ekonomisini de olumsuz etkilemesi bekleniyor. Bu konuda şunları söyleyebiliriz. Birincisi, henüz bu krizin ABD ekonomisini resesyona sokacağı kesin değil. Geçen ay faiz indirimine giden FED (Federal Reserve; ABD Merkez Bankası) buna engel olmak için elinden geleni yapıyor. İkincisi, bizim ABD ile dış ticaret ilişkilerimiz yoğun olmadığı için bu ülkedeki bir resesyon bizi ancak en önemli ticari partnerimiz olan AB’ye (Avrupa Birliği) yansıdığı ölçüde etkileyecek. Üçüncüsü, bu tür bir etkilenme olsa bile bu artık 2008 yılına kalacak. Dördüncüsü de global dalgalanma finansal piyasalar aracılığıyla Türkiye’de bir hasara yol açmadığı, faiz ve kurları yükseltmediği için, yılın ikinci yarısında büyüme üzerinde çok fazla bir negatif etkide bulunmayacak.

hed

Sonuç
İşte biz bütün bu bilgi ve gözlemlerimizi bir araya getirdiğimizde, ikinci çeyrekte yavaşlayan ekonominin üçüncü çeyrekte bir miktar hızlanacağını düşünüyoruz. Dahası bu hızlanma eğiliminin yılın son çeyreğinde de devam etmemesi için de bir neden göremiyoruz. Yılın ikinci ve üçüncü çeyreği için şimdilik yüzde 5 civarlarında bir büyüme öngörüyoruz. Yılın ilk yarısındaki büyüme ise yüzde 5.3 olmuştu. Bu durumda 2007 yılının tamamında yine yüzde 5 civarında bir büyümeyle karşılaşma olasılığımız yüksek görünüyor.

Enflasyonda Dönüm Noktasına Geldik

Yıllık enflasyonda nisan-temmuz döneminde yaşanan hızlı düşüş ağustos ayında sona erdi. Fakat ağustos ayında enflasyon beklenenin üzerine de çıkmadı. Bu da enflasyonda olumlu gidişatın devam ettiği izlenimini verdi.

Ağustos ayında enflasyon yüzde 0.02 olarak gerçekleşti. Beklentiler de sıfır dolayında bir enflasyona işaret ediyordu. Fakat enflasyon geçen yıl ağustos ayında mevsim normallerinin çok altında ve yüzde -0.44 olarak gerçekleşmişti. Bu negatif oranın hesaptan çıkıp yerine daha yüksek bir oranın girmesi yıllık enflasyonu yukarı çekti. Temmuz sonunda son 37 yılın en düşük değeri olan yüzde 6.9’a kadar inmiş olan yıllık enflasyon, ağustos sonunda yüzde 7.39’a yükseldi.

Ağustos ayında enflasyonun yüksek çıkmasına neredeyse tamamen gıda fiyatlarındaki artış neden oldu. Gıda fiyatlarındaki bu artış da daha çok kuraklığın getirdiği rekolte kaybının ve bununla ilgili spekülasyonların yol açtığı meyve-sebze fiyatlarındaki yükselişten kaynaklandı. Alkollü içecek ve çeşitli mal ve hizmet gruplarında da enflasyona fazla etkide bulunmayan fiyat artışları yaşandı. Diğer tüm harcama gruplarında ise fiyat hareketleri enflasyonu düşürücü yönde gelişti.

Eylül’ün Önemi
Ağustos ayında enflasyonda bu şekilde bir yükseliş yaşanması zaten bekleniyordu. Bu nedenle de bir endişe yaratmadı.

Fakat eylül ayında enflasyonun ne olacağı konusunda bu kadar net beklentiler yok. Geleneksel olarak eylül ayı, okulların açılması ve kış hazırlıklarının başlaması nedeniyle, fiyatların hareketlendiği bir ay olarak biliniyor. Bu yıl kuraklığın etkisi de devreye girdiği için eylül enflasyonuna ilişkin endişeler daha bir yoğun.

Eylül ayında enflasyon muhakkak önceki aylara göre yükselecek ama önemli olan bu yükselişin ne kadar olacağı. Geçen yıl eylül ayı enflasyonu yüzde 1.29 olarak gerçekleşmişti. Eğer bu yıl da buna yakın veya daha yüksek bir enflasyon oranı karşımıza çıkarsa yıllık enflasyondaki düşüş eğiliminin durduğu ortaya çıkacak. Eylül ayında yüzde 1 dolayında veya daha düşük bir enflasyon oranının çıkması durumunda ise yıllık enflasyondaki düşüş eğiliminin devam ettiği anlaşılacak.

Eylül ayı enflasyonu genelde yılın kalan dönemindeki enflasyon oranı açısından da fikir verir. Ekim ayı enflasyonu genelde eylüldekine yakın çıkarken, yılın son iki ayında yavaş yavaş düşüş eğilimi belirir. Bu nedenle eylül ayında yüzde 1 dolayında bir enflasyon çıkarsa bu enflasyondaki düşüşün sonraki aylara da taşınması ihtimalini güçlendirecek. Böyle bir gelişme de enflasyonun yılı yüzde 6-7 arasında bir yerde kapatmasına imkan verecek.

Bu arada 14 aydır sabit tuttuğu gecelik faizleri eylül ayında indiren Merkez Bankası’nın indirim sürecine devam edip etmeyeceği de büyük ölçüde eylül enflasyonu görüldükten sonra belli olacak.

Bitkisel Üretimde Rekolte Kaybı Büyük

Bu yıl büyük şehirlerdeki su sıkıntısı nedeniyle gündemden düşmeyen kuraklık esas tahribatı tarımda yapıyor. Geçen ay açıklanan bitkisel üretime ilişkin ilk tahminler birçok üründe büyük rekolte kayıplarına işaret ediyor.

Tahminlere bakılırsa en büyük rekolte kayıpları tarla ürünlerinde yaşanacak. Buğday, arpa, mısır gibi ürünlerden oluşan tarla ürünlerinde yüzde 7.5’lik üretim düşüşü beklentisi var. Önemli tarla ürünlerine baktığımızda en büyük kaybın arpada olacağı görülüyor. Buğdaydaki rekolte kaybı beklentisi de büyük. Buğdaydaki bu kayıp şimdiden fırıncıların ekmeğe zam isteklerini gündeme getirdi. Pamuk ve ayçiçeğindeki rekolte kayıpları da önümüzdeki aylarda enflasyona olumsuz yansıyabilir.

Tarımdaki rekolte kaybının enflasyona olumsuz yansımasını, tarla ürünlerinden evvel meyve ve sebzede gördük. Ağustos ayında enflasyonun geçen yılki seviyesinden yüksek çıkmasına neredeyse tek başına meyve ve sebzedeki fiyat artışları neden oldu. Biz bu fiyat artışlarında basında oldukça yoğun yer alan kuraklık haberlerinin getirdiği spekülasyonun da etkisi olduğunu düşünüyoruz ama bu ürünlerde gerçekten rekolte kayıpları da var.

Sebze üretiminde beklenen üretim düşüşü yüzde 2.9 düzeyinde. Önemli sebzelere baktığımızda bu düşüşün özellikle kavun ve karpuz gibi meyvesi yenen sebzelerden kaynaklandığı görülüyor. Sofralarımızda en çok yer alan sebzelerden olan domates ve hıyarda ise üretimde düşüş beklentisi yok.

Meyve üretiminde ise toplam olarak bakıldığında bir rekolte kaybı yok gibi görünüyor. Fakat bu durum daha çok üretim düzeyi düşük olan kiraz, nar, ayva gibi meyvelerden kaynaklanıyor. Üretim düzeyi yüksek olan meyveler içinde sadece elmada yüksek bir üretim artışı beklentisi var. Üzüm, portakal ve fındık gibi diğer önemli meyveler ile bu grupta yer verilen zeytinde üretimin düşmesi bekleniyor.

Tarımsal üretimin büyük bölümü üçüncü çeyrekte gerçekleştiriliyor. Bitkisel üretime ilişkin ilk tahminler üçüncü çeyrekte tarımın büyümeye epey bir negatif etki yapacağını düşündürüyor.
Türkiye’de bitkisel üretime ilişkin tahminler yılda üç kez yapılıyor. 2007 yılındaki bitkisel üretime ilişkin ikinci tahminler kasım ayında, üçüncü ve son tahminler ise 2008 yılının mart ayında yapılacak.

Bütçe Açığı Revize Hedefe Şimdiden Ulaştı

Maliye Bakanlığı, yılbaşında 16.8 milyar YTL olarak belirlenen 2007 yılı bütçe açığı hedefini temmuz ayında 8.5 milyar YTL olarak revize etmişti. Fakat bütçe yılın ilk sekiz ayında 8.4 milyar YTL açık verince bu revize hedefe şimdiden ulaşılmış oldu.

Ocak-ağustos döneminde tahsil edilen bütçe geliri 127.4 milyar YTL olurken, giderler 135.8 milyar YTL’yi buldu. Giderler içinde özellikle faiz dışı harcamalardaki artış oldukça yüksek. Gelirlerde ise vergi tahsilatındaki artışın düşük olduğu dikkati çekiyor. Vergi gelirlerindeki artış düşük kalırken bütçede işlerin büsbütün sarpa sarmasını ise, büyük ölçüde özelleştirmelerden gelen, vergi dışı gelirlerdeki artış sağlıyor.

Geçen yıl ilk sekiz ayda bütçe açık değil, 474 milyon YTL gibi düşük bir miktarda da olsa fazla vermişti. Yani geçen yılla karşılaştırma yaparsak bütçe dengesinde büyük bir bozulma var. Fakat biz geçen yılki performansın özelleştirmelerden kaynaklanan olağanüstü bir durum olduğunu bildiğimizden bütçedeki gelişmeleri bu yıla ilişkin hedeflerle karşılaştırıyoruz. Bu karşılaştırma bize bu yıl bütçe açığının yılbaşında belirlenen orijinal hedefi aşmayacağını düşündürüyor. Fakat temmuz ayında belirlenen revize hedefin tutması pek olası görünmüyor.

Konut İnşaatında Toparlanma Yok

Geçen yıl faizlerin yükselmesinden sonra konut talebinin hız kesmesiyle düşüşe geçen konut inşaatında bu yıl da işler iyi gitmiyor. Geçen ay açıklanan ikinci çeyrek döneme ilişkin veriler, yapımına yeni başlanan konut sayısındaki düşüşün devam ettiğini gösteriyor.

İkinci çeyrekte yapımına yeni başlanan konut sayısı 163 bin 229 adet. Bu sayı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7’lik bir düşüşe işaret ediyor.

Bu düşüşle birlikte dört çeyrek dönemdir konut inşaatında düşüş yaşanmış oluyor.
Fakat yapımına yeni başlanan konut sayısı düşerken yapımı tamamlanıp iskana açılan konut sayısında artış var. Bu artış son üç yılda yapımına başlanan konutların artık tamamlanmaya başlamasından kaynaklanıyor.

Faizlerin yüksek seviyesini sürdürmesi ve konut talebinde bir canlanma belirtisi görünmemesi, konut inşaatında işlerin yılın ikinci yarısında da pek iyi olmayacağını düşündürüyor. Fakat geçen yılın ikinci yarısındaki düşüşün getirdiği düşük baz etkisinin devreye girmesiyle belki bir toparlanma görülebilir. Bu sektörde esas düze çıkış ise konut kredisi faizlerinin yeniden yüzde 1’in altına düşmesi halinde mümkün olacak gibi görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz