Nesef Nefese

Aslında bir maraton gibi... Bütün atletler, yani bütün ülkeler aynı tarihte, aynı çizgiden start aldılar. Ülkelerin gücü neredeyse benzer düzeydeydi. Ancak, 1970’de koşuya birlikte başladığımız ülk...

1.08.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Aslında bir maraton gibi... Bütün atletler, yani bütün ülkeler aynı tarihte, aynı çizgiden start aldılar. Ülkelerin gücü neredeyse benzer düzeydeydi. Ancak, 1970’de koşuya birlikte başladığımız ülkelerden bazıları inanılmaz eforla, arayı müthiş açtılar. Güney Kore, Portekiz ve Yunanistan bir yana, Afrika’dan Botswana bile geldi geçti. Uzmanlara göre, maraton devam ediyor, ancak yarışın bu hale gelmesinde istikrar ve insana yatırım büyük rol oynadı.
 
Mevcut refah düzeyimizi geçmiş yıllarla karşılaştırdığımızda, belirli bir ilerleme görüyoruz. Gerçi son 10 yılda refah düzeyimiz pek artmadı ama en azından babalarımızdan daha iyi koşullarda yaşıyoruz. 1970 yılında sadece 400 dolar olan kişi başına milli gelirimizin, 2000 yılında 3 bin 100 dolar olarak gerçekleşmesi bu görüşümüzü kanıtlıyor.

Ancak, bir kuşağın yetişmesi için gerekli 30 yıllık sürede aldığımız yolu, diğer ülkelerin aldıkları yolla karşılaştırdığımızda hayal kırıklığına uğramamak mümkün değil. Çünkü, bu karşılaştırma refah düzeyimizi artırma yolundaki performansımızın vasatın altında kaldığını gösteriyor. Bu gerçeğe bir atletizm yarışması olarak bakarsak, aynı anda, aynı çizgiden start alan atletlerden, bir bölümü uzak ara giderken, diğerlerinin performansının çok düşük kaldığı ortaya çıkıyor. Türkiye de benzer durumda. Aynı anda start aldığı ülkelerden bazılarına, üstelik Afrika ülkelerine bile geçildi...

Refah yarışında son tablo

Refah liginde 30 yıl önce gerimizde yer alan ülkeler arasında şu anda önümüze geçmiş olanlar var. 30 yıl önce refah düzeyine yetişme umudu taşıdığımız bazı ülkelerle aramızdaki fark ise iyice açılmış durumda.

Tabii beterin beteri de yok değil. 30 yıl önce refah düzeyi bize yakın veya bizden yüksek olan bazı ülkeler, şimdi epey gerimizde bulunuyor.

Biz Türkiye’nin son 30 yılda refah yarışında nasıl bir performans gösterdiğini anlayabilmek için, ülkemizi 9 ülke ile karşılaştırdık. Bu karşılaştırma için, öncelikle 30 yıl önce refah düzeyi bize yakın olan Suriye, İran, Malezya, Zambia ve Brezilya’yı seçtik. Yunanistan ve Portekiz’i, o sıralarda refah düzeyine yetişmeyi amaçladığımız ülkeler oldukları için araştırmamıza dahil ettik. 30 yıl önce epey gerimizde bulunan Botswana ve Güney Kore’yi ise aradan geçen sürede gösterdikleri olağanüstü performans nedeniyle incelememize aldık.

Türkiye’yi kimler geçti?

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Türkiye’nin kişi başına milli geliri 1970 yılında 400 dolardı. Dünya Bankası’nın verilerine göre, 1999 yılında kişi başına milli gelirimiz 2 bin 900 dolar olarak gerçekleşti.

Artık bir kalkınma efsanesi haline gelmiş olan Güney Kore’nin refah düzeyi 30 yıl önce bizim epey gerimizdeydi. Bu ülkenin kişi başına milli geliri 1970 yılında sadece 270 dolar düzeyindeydi. 1999 yılında ise Güney Kore’nin milli gelirinin 8 bin 490 dolar olarak gerçekleştiğini ve artık gelişmiş ülkeler kategorisinde yer aldığını görüyoruz.

Son 30 yılda mucizevi bir kalkınma gösteren ülkelerden biri de Botswana. Bu Afrika ülkesi, 1970 yılında dünyanın en yoksul ülkeler arasında yer alıyordu ve kişi başına milli geliri sadece 130 dolardan ibaretti. 1999 yılında ise Botswana kişi başına milli gelirini 3 bin 240 dolara yükseltti ve bizi geride bıraktı.

Malezya, 30 yıl önce hemen hemen Türkiye ile aynı refah düzeyine sahipti. 1970 yılında Malezya’nın kişi başına milli geliri 390 dolar civarında seyrediyordu. 1999 yılında ise bu ülkenin kişi başına milli geliri 3 bin 400 doları buldu ve bize 500 dolarlık fark attı.

Yetişemediklerimize dikkat...

Son çeyrek yüzyılda bizden daha hızlı kalkınan bir ülke de Portekiz. Bu ülkenin kişi başına milli geliri, 1970 yılında 700 dolardı. Aradan geçen sürede Portekiz farkı daha da açtı ve 1999 yılında kişi başına milli gelirini 10 bin 600 dolara çıkardı.

Hep rekabet içinde olduğumuz komşumuz Yunanistan’ın kişi başına milli geliri, 1970 yılında 1.170 dolardı. Aslında son çeyrek yüzyılda biz Yunanistan’dan daha hızlı kalkındık. Ancak, performansımız, aradaki refah farkını kapatmaya yetmedi. 1999 yılında Yunanistan’ın kişi başına milli geliri 11 bin 770 dolara kadar çıktı.

Daha hızlı kalkındığımız halde yetişemediğimiz ülkelerden biri de Brezilya. Bu ülkenin kişi başına milli geliri 1970 yılında 450 dolar düzeyindeydi. Brezilya’nın kişi başına milli geliri 1999 yılında da bizimkinden daha yüksek ve 4 bin 420 dolar olarak gerçekleşti.

Daha da kötüleri var!

Zambia’nın kişi başına milli geliri 1970 yılında bizimkinden daha yüksek ve 440 dolar düzeyindeydi. Afrika’nın kara yazgılı bu ülkesi, son 30 yılda ilerlemek yerine geri gitti. 1999 yılında kişi başına milli geliri 320 dolara düşen Zambia, refah liginde bizim çok gerilerimizde kaldı.

Komşumuz İran’ın refah düzeyi 30 yıl önce bize çok yakındı. 1970 yılında İran’ın kişi başına milli geliri 380 dolardı. İran’ın refah düzeyi, artan petrol gelirleri sayesinde 1980’li yıllarda gelişmiş ülkelere yaklaşmıştı. Ancak, petrol gelirlerinin azalması ve siyasi karışıklıklar, son 15 yılda İran ekonomisini geriletti. 1985’de 4 bin 210 dolara kadar çıkan İran’ın kişi başına milli geliri, 1999 yılında 1.760 dolar olarak gerçekleşti.

Yine komşumuz olan Suriye’nin refah düzeyi de 30 yıl önce bize yakındı. 1970 yılında Suriye’de kişi başına milli gelir 350 dolardı. Suriye 1980’lerde bir ara refah liginde bizi geride bırakmıştı. Ancak, daha sonra Suriye ekonomisi de gerilemeye başladı. 1999 yılında Suriye’nin kişi başına milli geliri 970 dolarda kaldı.

Performansımız neden düşük?

Son 30 yılda kalkınma hızımızın vasat düzeyde kalmasının en büyük nedeni, yeterli yatırım yapmamamız oldu. Türkiye’deki yatırımların milli gelire oranı yüzde 24 dolayında. Son 30 yılda bizden daha hızlı kalkınan 4 ülkede ise bu oran daha yüksek.

Sorun sadece fiziki yatırımlarda da değil. Son 30 yılda insan kaynağına da yeterli yatırım yapmadık. Devletin eğitim için harcadığı paranın milli gelire oranının düşüklüğü, bunun en önemli kanıtı.

Türkiye’de devletin eğitim harcamalarının milli gelire oranı yüzde 2.2 düzeyinde kalıyor. Bu oran Zambia’nınkiyle aynı. Refah yarışında en yakın rakiplerimizi oluşturan diğer 8 ülkede ise devletin eğitime ayırdığı kaynak tutarının milli gelire oranı yüzde 3.1 ile yüzde 8.6 arasında değişiyor.

İnsana yatırım çok önemli

İnsan kaynağına yeterince yatırım yapmadığımızı okullaşma oranlarında da görmek mümkün. İlköğretimde bir sorun yok ama ortaöğretimde okullaşma oranımız çok düşük. Türkiye’de 1980’de yüzde 42 olan ortaöğretimdeki net okullaşma oranı, 1997’de ancak yüzde 58’e yükselebildi. Aynı sürede ortaöğretimdeki okullaşma oranını Botswana yüzde 42’den yüzde 89’a, Portekiz yüzde 45’den yüzde 90’a yükseltti. 1980’de ortaöğretim çağındaki her 100 öğrenciden 76’sına bu eğitimi veren Güney Kore’de ise bugün söz konusu çağdaki tüm öğrenciler ortaöğretime devam ediyor.

Üstelik Türkiye’de ortaöğretim ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda eleman yetiştirmekten çok, üniversitelere öğrenci hazırlama fonksiyonunu görüyor. Kapasite yetersizliği nedeniyle ortaöğretimden mezun olanların hepsi üniversiteye devam edemedikleri için de işgücü piyasası eğitimli ama vasıfsız elemanlarla doluyor.

İstikrarsızlık nasıl etkiliyor?

Refah yarışında performansımızın düşük kaldığı son 30 yıllık dönemin yüksek enflasyona sahne olması da dikkat çekiyor. Söz konusu dönemin büyük bölümünde hem ekonomik hem de siyasi istikrarsızlık yoğun olarak yaşandı. Ardı ardına açılan istikrar programları ekonominin büyüme hızını düşürüp kalkınma yolunda yara almamıza yol açtı.

Türkiye ekonomisi 1960-70 döneminde yılda ortalama yüzde 5.6 oranında büyümüştü. Siyasi ve ekonomik karışıklıkların yaşandığı 1970-80 döneminde büyüme oranı yüzde 4’e düştü. Nispi bir istikrarın sağlandığı 1980-90 döneminde yıllık ortalama büyüme oranı yeniden yükseldi ve yüzde 5.2 olarak gerçekleşti. Geçmiş yılların birikimiyle sorunların büyüdüğü 1990’larda ise yıllık ortalama büyüme oranı yüzde 3.5’e kadar geriledi.

Refah yarışında daha fazla geri kalmamak için, ekonomideki mevcut sorunları bir an önce aşmamız gerekiyor. Söz konusu sorunları aşıp 2000-2010 döneminde yüzde 8’lik bir ortalama büyüme oranı yakalarsak, 10 yıl sonra kişi başına milli gelirimiz 7.000 dolara yaklaşacak. Böylece refah liginde biraz ilerleyebilecek ve cumhuriyetin 100’üncü yılında gelişmiş ülkeler arasına katılma şansını da elde edebileceğiz.

Aksi takdirde ise son 30 yılda Güney Kore, Botswana ve Malezya’nın yaptığı gibi başka ülkelerin de bizi geçtiğine ve tur bindirdiğine tanık olacağız.

REFAH YARIŞINDA ÇEYREK YÖZYILIN BİLANÇOSU

Ülkeler arasındaki refah yarışındaki gidişatı cari dolar değerleriyle ölçmek doğru değil. Çünkü, milli paraların dolar karşısında aşırı değer kazanması veya kaybetmesi, dolar cinsinden milli gelirdeki değişimi olduğundan fazla veya eksik gösterebiliyor. Bu nedenle refah değişimini, sabit fiyatlarla kişi başına milli gelirlerdeki değişimle ölçmek gerekiyor.

Yandaki grafikte gördüğünüz gibi, bu ölçümde de refah yarışında Güney Kore, Botswana, Malezya ve Portekiz’in gerisinde kaldığımız ortaya çıkıyor. Türkiye’nin kişi başına milli geliri, 1975-99 döneminde reel olarak yılda ortalama yüzde 2.1 arttı. Toplam artış yüzde 64.7 olarak hesaplanıyor.

Aynı dönemde Güney Kore’deki toplam artış yüzde 353.3, Botswana’daki yüzde 230, Malezya’daki yüzde 168.4, Portekiz’deki ise yüzde 98.6 oldu.


  
 
        

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz