Sürdürülebilir Büyüme Mümkün Mü?

Profesör Daron Acemoğlu, “sürdürülebilir büyüme” konusunda uzman. Amerikan Ekonomi Derneği tarafından 40 yaş altındaki en iyi ekonomistlere verilen “John Bates Clark Ödülü”ne layık görüldü. Acemoğl...

1.09.2005 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

hedProfesör Daron Acemoğlu, “sürdürülebilir büyüme” konusunda uzman. Amerikan Ekonomi Derneği tarafından 40 yaş altındaki en iyi ekonomistlere verilen “John Bates Clark Ödülü”ne layık görüldü. Acemoğlu, Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme performansını yakalayabilmesi için “teknoloji geliştirme”, “işgücünün eğitimi” ve “sermaye yatırımları” konularına öncelik vermesi gerektiğini söylüyor. Ona göre, bu 3 alanda iyileşme sağlanırsa, yüzde 7’lik büyüme temposunu yakalamak mümkün.

Ekonomi profesörü Daron Acemoğlu dünyanın önde gelen üniversitelerinden MIT’de öğretim üyesi. Amerikan Ekonomi Derneği tarafından her iki yılda bir, ABD'nin 40 yaş altındaki en iyi ekonomiste verilen John Bates Clark madalyasını aldı. Akademik çevrelerde Acemoğlu’nun yakın gelecekte Nobel Ödülü’ne de güçlü bir aday gösterilebileceği konuşuluyor.

Daron Acemoğlu, özellikle sürdürülebilir büyüme üzerine yaptığı çalışmalarıyla öne çıkıyor. Türkiye’yi de yakından izleyen Acemoğlu, sürdürülebilir bir büyüme yakalanabilmesi için gereken üç unsuru ise şöyle özetliyor: “Teknolojik gelişme, işgücüne yatırım ve sermaye yatırımları.”

Acemoğlu, bunun yanında ekonomik reformlara da ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor. Özellikle de iş hukuku konusunda yapılabilecekler olduğunu belirtiyor.  Acemoğlu, “Yeni şirketlerin pazara girişi ile ilgili zorlukların da ortadan kaldırılması gerekiyor” diye konuşuyor.

Yabancı yatırım da Türkiye için son derece önemli bir ekonomik unsur olarak öne çıkıyor.

Acemoğlu, küreselleşen bir ülkede en önemli avantajlardan birinin yabancı yatırımın ya da yabancı teknolojinin Türkiye’ye ya da gelişmekte olan herhangi bir ülkeye çok daha hızlı gelebilmesi olduğunu belirtiyor. Türkiye’nin şu anda hala yabancı yatırıma yeterince yol açmadığını söylüyor ve ekliyor: “Bundan birkaç yıl öncesine kadar yabancıların Türkiye’de şirket kontrol etmesi, mülkiyet almaları çok zordu. Bu tür zorlukların ortadan kalkması gerekiyor”.

Capital, Daron Acemoğlu’yla, sürdürülebilir büyümenin unsurlarını, sektörlerin sürdürülebilir büyüme kriterlerini, olası AB üyeliğinin yaratacağı etkileri ve şirketlerin sürdürülebilir büyümeyi nasıl yakalayabileceklerini konuştu.

Sürdürülebilir büyümeye katkısı olan unsurlar neler? Türkiye’de bu unsurların hangilerine daha fazla önem ve destek vermek gerekiyor?

Sürdürülebilir büyümeye destek olan unsurları üçe ayıralım. Bunlar içinde  “teknolojik gelişme”, “işgücünün yetenekleri ve bilgisine olan yatırımlar” ve “genel sermaye yatırımları” var. Yani Türkiye’nin sürdürülebilir bir büyüme yakalayabilmesi için bu üç unsurun da kesintisiz olarak devam etmesi gerekiyor.

Şu anda çok daha küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz. Türkiye giderek hem yurtdışından daha fazla teknoloji alıyor, hem de yurtdışında kendi gelir düzeyinde olan ülkelerle rekabet içinde… İki unsur için de Türk işgücünün eğitim, genel yetenek ve bilgi düzeyinin arttırılması gerekiyor. Birincisi hem fabrika işçilerinin hem de daha üst düzeydeki çalışanların, yöneticilerin eğitim ve bilgi düzeyleri artmalı.

İkincisi, Çin, Endonezya, Hindistan, Pakistan gibi ülkelerin küreselleşme süreci içinde dünya ekonomisinin bir parçası haline geldiler ve bu yüzden Türkiye’nin bundan önce daha düşük maliyetle üretip ihraç ettiği mallardan umudu kesmesi gerekiyor. Çünkü bu konularda Çin’le, Endonezya’yla, Pakistan’la ve Hindistan’la rekabet edemiyoruz.

Bu durumda Türkiye’de ne yapılmasını öneriyorsunuz?

Türkiye’nin bir üst düzeydeki ürünlere geçmesi gerekiyor ve bunun için de yine eğitim ve bilginin çok önemi var.

Türkiye’de iş adamlarının daha fazla yatırım yapabileceği bir ortam yaratılmalı. İşgücü kendi eğitimine ve bilgisine yatırıma teşvik edilmeli ve devlet bu insanların eğitimlerini sürdürebilecekleri bir ortam yaratabilmeli. Bu saydıklarım sürdürülebilir büyümeyi destekleyen temel etkenler. Bu temel etkenlerdeki gelişmeler ekonomik ve siyasi kurumların daha iyi işlemesini sağlayacak.

Çünkü, Türkiye hala bir işadamının çok rahat bir şekilde iş yapabileceği, yatırım yapabileceği bir ortam sağlamış değil.

Tüm bu gelişmelerin ardından Türkiye’de esen ekonomik iyimserlik havası gerçekçi mi sizce? Ne düşünüyorsunuz?

Evet bu iyi ve çok önemli. Bu iyimserlik havası, reformların gerçekleştirilmesine uygun bir ortam yaratıyor. Aslında bunun tam tersi de olabilirdi. Ben bu reformlara çok güveniyordum ama örneğin ilk iki yılda işsizlik çok daha fazla artabilirdi.

Türkiye aslında şanslı bir dönemden geçiyor. Bu önemli reformları yaparken aslında krizin sonu olması ve daha birçok nedenden dolayı ekonomisi şu anda yüzde 10’a yakın bir hızla büyüyor. Bu gerçekten halkın reformlara olan güvenini arttırıyor. Reformların yarattığı bu fırsatın iyi kullanılması gerekiyor.

Sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için Türkiye’ye özgü önlemlerden söz edilebilir mi?

Elbette. Aslında yapılması gereken şeyler çok karmaşık değil. Ekonomi kurumlarında hukuki reforma ihtiyacımız var. Özellikle iş miktarları ufak olduğu zaman bunu çok hızlı bir şekilde yapabilecek bir hukuki sistemin olması lazım. İki tarafın da avukat tutup yıllarca birbirleriyle tartışacakları yere hakimin hemen karar vermesi gerekir ve bu ekonomiye çok büyük bir dinamizm getirir.

Bundan çok daha önemlisi yeni şirketlerin girmesi ile ilgili olan zorlukların ortadan kaldırılmasıdır. Şu anda Türkiye’de, aynen ABD’de olduğu gibi, isteyen her insanın 2 günde şirket açabilmesi gerekiyor.

Üçüncüsü ise banka reformudur. Bankalarımızda büyük gelişmeler oldu ama hala gereken yerde değiliz. Banka reformunun öyle bir yere gelmesi gerekiyor ki bankaların küçük üreticilerle ve tüketicilerle yakın ilişki içinde olması ve bu insanları en önemli müşterileri olarak görmeleri gerekiyor. Tabii devlet tahvillerinin öneminin azalmasından sonra bu konuda çok önemli gelişmeler oldu.

Dördüncü olarak da şu ana kadar çok değinmediğimiz ama çok önemli olan yabancı yatırım konusu geliyor. Küreselleşen bir ülkede en önemli avantajlardan biri yabancı yatırımın ya da yabancı teknolojinin Türkiye’ye ya da gelişmekte olan herhangi bir ülkeye çok daha hızlı gelebilmesidir. Tabii ki bu teknolojinin getireceği yararlar ortada. Türkiye şu anda hala yabancı yatırıma yeterince yol açmıyor. Bundan birkaç yıl öncesine kadar yabancıların Türkiye’de şirket kontrol etmesi, mülkiyet almaları çok zordu. Bu tür zorlukların ortadan kalkması gerekiyor.

Olası AB üyeliğinin ya da AB üyelik sürecinde yaşanacak olumlu gelişmelerin sürdürülebilir büyümeye katkısı ne olur?

Bence Türkiye için en önemli olan şey AB’ye girmek değil, giriş süreci. Dediğim gibi, Türkiye’nin ekonomik kurumlarda büyük reformlara ihtiyacı var. Bu reformların gerçekleştirilebilmesi için de politikamızı, ekonomimizi düzeltmemiz ve eski sistemin çalışmadığını anlayıp yeni bir sisteme doğru yol almamız, büyük bir siyasi reformdan geçmemiz lazım.

AB Türkiye için içten, tabandan gelen bir reform süreci başlattı. Bu reform sürecinin büyük faydalarını ve katkılarını görebiliriz. Bu nedenle ben AB sürecine azimli bir şekilde devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Ülkelerin, şirketlerin ve ekonomilerin artık ucuz işgücü ve ucuz maliyetle rekabet şansı kalmadığını söylüyorsunuz. Rekabetin yeni koşullarını nasıl tanımlıyorsunuz? Türkiye’nin ne yapması gerekiyor?

Bunu 3 kelimeyle özetleyebiliriz: Teknoloji, eğitim ve bilgi. Teknolojimizi arttırmamız lazım ki marka ya da daha niş ürünleri üretebilelim. Bilgimizi arttırmamız lazım ki bu tür ürünleri üretebilelim, tasarlayabilelim. Eğitimimizi arttırmamız lazım ki bunları üretecek olan işçilerimiz gerçekten dünyadaki en iyi teknolojiyi kullanabilecek hale gelsin. Bugün ABD’de otomobiller robotlarla yapılıyor. İşçiler bir makineyi programlıyor ve denetliyorlar. Bunu yapabilmek için çok kalifiye ve eğitimli işçilerimiz olması lazım.

Enflasyonun gerileme trendinde olması sürdürülebilir büyümenin yakalanması için bir işaret, önemli bir etken midir?

Çok büyük bir etken. Öncelikle gerçekten enflasyonun yüksek olduğu bir ekonomide büyük bir belirsizlik vardır ve bu belirsizlik yatırımı köstekler; ücretlilerin ücretleri azalır, insanlar ne tür ekonomik ilişkilere gireceklerini bilemezler.

Bu konuda AB ve IMF çerçevesinde başlayan reformlarla çok önemli adımlar atıldı. Bu önemli adımlardan en büyüğü de Merkez Bankası’nın bağımsızlığıdır. Dünyanın her yerinde de merkez bankalarının bağımsız olması gerektiğine inanılıyor. Türkiye bunu çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdi ve Süreyya Serdengeçti’nin bu nedenle kutlanması gerekiyor. Merkez Bankası’nın Türkiye ekonomisindeki rolünü belirledi ve bu role sıkı bir şekilde sadık kaldı. Hem para politikasının izlenmesinde hem devletin açığı olduğunda, bunu para basarak kapatmayı kabul etmemekte başarılı oldu. Bu açılardan da enflasyon Türkiye için gerçekten çok çok önemli bir sembol. Eğer enflasyondaki gerileme eğilimini ve para politikasının bağımsızlığını koruyabilirsek, bu bizim modern bir ekonomi olma yolunda büyük adımlar attığımızı gösterir.

Türkiye’nin sürdürülebilir büyümeyi yakaladığının göstergeleri ne olacak?

Bugün dünyadaki hiçbir ülkenin gerçek anlamda sürekli devam eden bir büyümesi yok. Her ekonomi durgunluğa giriyor. Sürdürülebilir büyüme dediğimiz zaman kendi içinde bir krize yol açacak dinamikleri olmayan bir büyümeden bahsediyoruz. Türkiye’nin buna varabilmesi için yabancı sermayeye, yeni şirketlere daha fazla açık olması, bankacılık sektörünün tüketicilere, orta ölçekteki üreticilere daha fazla kredi vermesi ve en önemlisi makroekonomik ve siyasi istikrarı yakalaması gerekiyor.

Bunlar gerçekleştiğinde sürdürülebilir büyüme için bir ortam hazırlamış olacağız. Bence bunları yaparsak gelecek 5-6 yıl içinde Türkiye’nin yüzde 7 gibi bir büyüme hızına ulaşması çok mümkün. Türkiye gibi bir ülkenin bu oranda büyümesi de büyük bir başarı olur.

Türk ekonomisinde sürdürülebilir büyümeye engel olabilecek karakteristik özellikler var mı? Riskler neler?

En büyük riskler siyasi istikrarsızlık ve tekeller. Hala Türk ekonomisi çok rekabetçi ve büyük bir ekonomi değil. Büyük şirketler en üretken şirketler olmalarına rağmen aynı zamanda tekelleri de var. Türkiye’deki otomobillerin Avrupa’dakilerden iki kat pahalı olmasının nedeni tekeldir. Bu tekelin de kırılması gerekiyor. Aynı zamanda reformların yapılmaması, bankacılık sisteminin oynaması gereken rolü oynamaması ve Türkiye’deki tekel durumunun kırılamaması sürdürülebilir büyümenin önündeki en önemli engeller arasında.

YIKICI YARATICILIK DÖNEMİ BAŞLIYOR

YARATICI YIKICILIK EKSİK Burada da yine “yaratıcı yıkıcılık” konusuna geleceğim. En sağlıklı büyüme, bir açıdan yaratıcı yıkıcılıktır. Eski teknolojilerin ortadan kaldırılıp bunların yerine yenilerinin gelmesidir. Bunun en normal ve uzun yolu, bazı şirketlerin ortadan kalkıp yerine yenilerinin gelmesidir. Ama azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sermaye eksikliği ve gelir dağılımının bozukluğu yüzünden ekonominin çoğu büyük şirketler tarafından kontrol ediliyor. Böyle olunca ilk tür yaratıcı yıkıcılık çok zor oluyor.

SÜREKLİLİK İÇİN NE YAPILMALI? Bu durumda Avrupa ya da ABD’de gerçekleşen, şirketlerin kapanmasıyla sonuçlanan şeylerin Türkiye’de belki de şirketlerin içinde yapılması lazım. Eski teknolojisi olan şirketin yerine, yeni teknolojisi olan bir şirketin gelmesindense aynı şirket içindeki eski teknolojiyi atıp yerine yeni teknolojiyi getirmek söz konusu olabilir. Tabii bu ilk tip yaratıcı yıkıcılık kadar verimli olmayabilir. Çünkü, aynı şirket içinde yeni şeyler yapmak zor ama olanaklı. Türkiye’de de bunu görüyoruz. 1980’lerin kötü otomobillerini yapan şirketler bugün yabancılarla birlikte iyi otomobiller yapıyorlar.

KURUMSALLAŞMA DİNAMİZM GETİRİR Bu durumda bu bize yeni bir şey getiriyor; şirketlerin nasıl yönetildiği, yani kurumsal yönetişim. Bence Türkiye’deki en büyük sorunlardan biri de hala aile şirketlerinin olması. Aile şirketleri olması sorun değil ama bu şirketlerin biraz da dışardan denetlenmesi gerekiyor. Aile şirketlerinde, aynı ABD’deki şirketlerde olduğu gibi, hissedarlar olması, onlara “Biz bak doğru kararları veriyoruz. Doğru kararları vermezsek bizi atın ya da bize verdiğiniz parayı azaltın” gibi şeyler demeleri lazım.

Örneğin Koç Holding bunu yavaş yavaş yapmaya başladı. Biraz da Doğuş Holding bu uygulamayı gerçekleştiriyor. Diğer aile holdinglerinin de aynı şekilde ilerlemeye başlamaları gerekiyor ki şirket içi dinamizm gelsin.

TEMEL SEKTÖRLERİ NELER BEKLİYOR?

TEKSTİLDE KAN KAYBI Türkiye’nin tekstilde kan kaybetmesi çok normal. Çünkü, tekstil sektöründe Çin’le, Endonezya’yla, Pakistan’la, Hindistan’la rekabete gireceğiz. Biz bu ülkelerin düşük ücretleriyle rekabet edemeyiz ve etmememiz de lazım. Eğer bu ülkelerin düşük ücretleriyle rekabet edersek bu bizim GSMH’mızın da Hindistan ya da Pakistan düzeyine gerilemesi anlamına gelir.

“YENİ NİŞ” ALANLAR BULMALI Tekstil içinde daha niş, daha ileri teknoloji kullanan, Türkiye’nin rekabet avantajının daha yüksek olduğu yerler bulmamız lazım. Sürdürülebilir büyüme aynı basamakta kalıp da orada biraz daha iyi yapmakla olmaz. Sürekli bir üst basamağa çıkmak ve küreselleşen dünyada bu basamakları daha hızlı çıkmak gerek. Çünkü altta olan insanlar daha hızlı koşmaya başlıyorlar.

PERAKENDEDE ÖLÇEK ÖNEMLİ Perakende sektöründe de Türkiye’yi başka ülkelerle karşılaştırdığımızda verimlilik çok düşük. Çünkü, bu sektör, Türkiye’de hala çok küçük çaplı şirketler tarafından yürütülüyor. Bu şirketlerin üretkenliği çok yüksek değil, hiçbir teknoloji kullanmıyorlar. Ölçek ekonomisinden yararlanmıyorlar. Bu sektörde yeni teknolojileri ve ölçek ekonomisini kullanan yeni şirketler ortaya çıkıyor. Bu Türkiye için büyük bir fırsat aslında.

VERİMLİLİK ÇOK DÜŞÜK Şu anda Türkiye’de perakende, oto yedek parçası, gıda gibi sektörlere baktığınızda birkaç tane çok yüksek verimlilikte şirket olduğunu görürsünüz. Ama sektörün çoğu verimliliği düşük olan şirketler tarafından oluşturuluyor.

TURİZMDEKİ RİSKLER Turizmde siyasi riskler, sürekli büyüme eğilimini tehdit edebilecek en büyük unsur. Bugün Türkiye’nin güneyindeki oteller ve turizmciler gerçekten teknolojiyi çok iyi kullanan, Türkiye’nin güzelliklerini turistlere çok iyi bir şekilde tanıtan kurumlar. Ama bir siyasi istikrarsızlık olursa bu yatırımların potansiyelleri kullanılamayacak. Türkiye’nin kurumsal yapısını çok kuvvetlendirmesi gerekiyor.

VERİMSİZ ŞİRKETLERİN YERİNİ YENİ DİNAMİK ŞİRKETLER ALACAK

YENİ DÖNEME DOĞRU  Türkiye yavaş yavaş kompozisyonunu daha düşük verimliliği olan bakkallardan ve ufak üreticilerden daha büyük üreticilere geçiriyor. Bu süre içerisinde de elbette üretkenlik artacak çünkü bir taraftan bir işçiyle 10 lira üreten bir şirketi ortadan kaldırıp bir işçiyle 20 ya da 30 lira üreten bir şirketi getiriyorsunuz.

KAYBOLMAYA BAŞLAYACAKLAR Bu bizim reallocation (yeniden tahsis) dediğimiz süreç sayesinde Türkiye’nin gelecek 10 yıl içinde yüzde 7-8 gibi inanılmayacak bir hızla büyümesi mümkün. Bunun nedeni yoğun değil, kapsamlı büyümedir. Daha düşük üretkenliği olan şirketlerin ortadan kalkması ve daha büyük üretkenliği olan şirketlerin ortaya çıkmasıdır.

Benim düşüncem, biz bunu yavaş yavaş yapmaya başladık ve bu süreç devam edecek. BÜYÜKLERE NE OLACAK? Bakkallar, terziler azalacak ve onların yerine daha profesyonel, kitle üretimine giden üreticiler gelecek. Ama aynı sürecin sadece küçük şirketlerin ortadan kalkıp büyük şirketlerin gelmesi şeklinde değil, büyük şirketlerin ortadan kalkıp yerlerine, daha yeni ve dinamik şirketlerin gelmesi şeklinde de işlemeli. Ben bu sürecin yaşanıp yaşanmayacağından emin değilim. Çünkü, Türkiye’deki büyük şirketler hem ekonomik hem de politik açıdan çok güçlüler. Bu güçleri sayesinde de kendilerini çok iyi koruyabiliyorlar.

N. ASLI TEKİNAY
[email protected]

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz