Dr. W. Klaus Wellershoff, dünyanın önde gelen yatırım bankalarından UBS’in başekonomisti. Mayıs ayında dünya piyasalarında yaşanan dalgalanmaları “yeni bir dönüm noktası” olarak d...
Dr. W. Klaus Wellershoff, dünyanın önde gelen yatırım bankalarından UBS’in başekonomisti. Mayıs ayında dünya piyasalarında yaşanan dalgalanmaları “yeni bir dönüm noktası” olarak değerlendiriyor. “Çok güçlü bir büyümenin yaşandığı 3 harika yıl geçirdik. Şimdi normale dönüşe yaşıyoruz. Bu tür dönüm noktalarında ciddi bir volatilite yaşanması normaldir” diye konuşuyor. Türkiye’nin yeni bir krize girme ihtimalini çok düşük gören Wellershoff, önümüzdeki dönemde dünya ekonomisine dair beklentilerini Capital’e anlattı.
10 Kritik Soruda Global Ekonomi
1) Dünya Ekonomisi Nereye Gidiyor?
Mayıs ayı içerisinde yaşadıklarımız, dünya ekonomisinde yeni bir dönüm noktası. Çok güçlü bir büyümenin yaşandığı, 3 harika yıl geçirdik. Yaşananlar, bir genişleme politikası üzerine oturuyordu. Sanayileşmiş ülkelerde mali politikalarda büyük açıklar verildi. Dünya ekonomisi, 2004’te son 20 yılın en iyi dönemini geçirdi. 2005 biraz daha az iyi olmasına rağmen yine oldukça iyi bir yıldı.
Şimdi merkez bankaları faizlerde bir politika değişikliğine gidiyor. Talep birçok ülkede çok genişledi. Şu anda, dünya ekonomisi bir yıl geriye giderek daha yavaş bir gelişme hızı içine giriyor. Finans piyasalarında beklentilerin de bu doğrultuda değişmesi gerekiyor. Bundan sonra iyimserlik yerini gerçekçiliğe bırakmalı.
Bu gelişmeleri en iyi tarif edecek söz, normale dönüş. Bu tür dönüm noktalarında ciddi bir volatilite yaşanır. Çünkü, kimileri bir çöküşün başladığını, kimileri resesyona doğru yol alındığını, kimileriyse hiçbir sorun olmadığını söyler. Bu açıdan, dünya borsalarında yaşanan dalgalanmalar aslında şaşırtıcı değil.
2) Abd’de Yaşananlar Ne Kadar Etkili?
Mayıs ayında piyasalarda yaşananlar, ABD ekonomisiyle yakından ilgili. Dünya ekonomisi en son resesyona ABD öncülüğünde girmişti. Yine resesyondan çıkış, ABD öncülüğünde oldu. Büyük politika değişikliklerine genellikle ABD yön veriyor. ABD’deki politika yapıcılar, 3-4 yıl önce açıkları kapatmak adına durgun bir ekonomi istemediklerine karar verdiler. Bunun yerine, ekonominin cari ve ticari açıklarla birlikte büyümesini tercih ettiler. Gerçekten de ekonomi büyüyor, fakat açıklar da öyle. Bu da bizi endişelendiriyor. Şu anda özel tüketim harcamalarının milli gelire oranı, tarihsel olarak en üst seviyelerinde. Tasarruflar, 1933 yılındakinden sonra en düşük seviyede. Ekonominin talep yönü gerçekten de bir aşırılık sergiliyor.
Aşırılıklar uzun süre devam edemez. Politikalar da bunu desteklemiyor. FED’in faiz artırımları, kuşkusuz talepteki bu hızı biraz kesecek. ABD ekonomisi ciddi şekilde soğuyacak. Hatta sanırım, insanların öngördüğünden daha fazla soğuyacak.
Gelecek yıl için büyümenin yüzde 2,9 olacağı yönünde bir fikir birliği var. Bizim tahminimiz ise yüzde 2. Piyasalar bu fikre alışıncaya kadar ABD piyasalarındaki türbülans sürecek. Dünya çapında mali piyasalar hayli entegre olduğu için aynı sıkıntı tüm dünya için geçerli olacak.
3) Bundan Sonra Neler Olacak?
ABD ekonomisinin yavaşlayacağı kesin. Geçtiğimiz haftalarda yaşanan türbülansın FED’in faiz artırımlarına devam edeceği korkusuna bağlayanlara inanmakta zorluk çekiyoruz. Enflasyon kaygısı ise doğrulanmış oldu. Enerji fiyatlarındaki artışın, tüketici fiyat endeksini artırdığı doğru. Fakat bu durum geçici. Enerji fiyatlarındaki artışın diğer tüketici fiyatlarına yansıması görece küçük oldu. Enflasyon uçup gitmeyecek. İnsanların FED’in bu ekonomik büyümeyi baltalayacağından korkmasına gerek yok. Biz, bunun zaten kendi kendine gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Bize göre piyasalar, yanlış nedenlerle satışa geçti. Oysa, fazla iyimser olmamak için iyi nedenler var.
İnsanlar daha öncesinde ABD tüketicisinin ne kadar sıkı bir tüketici olduğunu yeterince anlayamadı. Emlak piyasasının tüketim finansmanındaki etkisini öngöremedi. Son 1.5 yılda mortgage kredilerinde büyük artış oldu. Ev fiyatları şimdi biraz daha yavaş bir hızla artıyor. Şimdi emlak piyasasında bir yavaşlama gözlenecek. Bu, 2008 yılında olmayacak. Şu anda gerçekleşiyor.
Yılın ikinci yarısında yüzde 2’de kalan bir büyüme hızı göreceğiz. İlk çeyrekteki yüzde 5’lik büyüme hızından 2’ye düşüldüğünde, insanlar bir resesyonun başlayıp başlamadığını tartışacak. Biz bir resesyonun başlayacağını düşünmüyoruz. Zaten FED bu yıla düşük faiz oranıyla başladı. Ancak bu tartışma, finans piyasaları için çok zararlı olabilir.
4) Avrupa Ve Japonya’da Neler Yaşanacak?
ABD’nin tersine, Avrupa ve Japonya’da genişlemenin devam edeceğine dair sinyaller olumlu. Özellikle Japonya ekonomik etkinliğin çok düşük olduğu bir dönem yaşadı. Faiz oranları hayli düşük ve yen hem dolar hem Euro karşısında epeyce zayıf. Bu nedenle ihracat iyi bir performans göstermeye devam edecek. Yatırım harcamaları ve tüketimde de bir sorun gözükmüyor. Japonya’da beklentiler son bir buçuk yıl içinde hayli olumluya döndü. Bu nedenle, Japonya ekonomisinin önümüzdeki dönemde de iyi bir performans göstereceğini düşünüyoruz.
Bu kadar güçlü olmasa da aynı şeyler Avrupa için de geçerli. Avrupa, son yıllarda iyi bir gelişme gösterdi. Son 2 yılda özel tüketim harcamaları düşük bir seviyede seyrediyor. Neredeyse, tüketimde hiç artış yok. Bu, potansiyel olarak iyi bir başlangıç noktası olabilir. Şu anda birçok ülke ekonomisinde gözlenen büyüme ihracata dayalı. Klasik bir şekilde ihracat artışının ardından tüketim artışı da gelebilir. Birkaç yıl boyunca iyi bir büyüme seviyesi yakalanabilir.
Avrupa, Japonya’ya göre ABD ekonomisindeki gelişmelere karşı daha zayıf. Dolayısıyla, ABD ekonomisi kötüye giderse, bu Avrupa’ya da yansır. İyimser senaryoda ise, Avrupa’da özel tüketim harcamalarının hızlı bir şekilde toparlanacağını söyleyebiliriz. Avrupa’ya dair beni en çok endişelendiren nokta, haklı temellere dayanmayan bir iyimserliğin söz konusu olması. Son 7 yıl boyunca birçok iktisatçı yılın ikinci yarısında Avrupa’nın şaha kalkacağını iddia etti fakat asla böyle olmadı.
5) Yükselen Piyasalardaki Dalgalanma Bitecek Mi?
Yükselen piyasalardan bazıları son dalgalanmalardan ciddi şekilde etkilendi. Buna rağmen, bu ekonomilerdeki düzelmelerin çoğunun kalıcı olduğuna dair yaklaşımımız sarsılmamalı. Türkiye de dahil olmak üzere bunların çoğu önemli adımlar attı ve bu adımlar kalıcı adımlar. Çok önemli yapısal dönüşümler gerçekleştirildi. Benzer bir trend yükselen piyasaların çoğu için geçerli. Kurumlarda, şeffaflıkta, kurumsal yönetimde yavaş fakat kesin bir gelişme yaşanıyor. Bu ülkelerdeki tablo, 5-10 yıl öncesiyle kıyaslanamayacak kadar iyi. Biz bu trendin devam edeceğine inanıyoruz. Bu nedenle, son dönemde dönüşüm yaşayan yükselen piyasalara bakışımız çok olumlu.
Elbette yalpalama dönemlerinde aşırı iyimser ve aşırı kötümser bakış açıları olacaktır. Birçok kişi sonraki senaryonun ne olacağına dair farklı şeyler söyleyecektir. Merkez bankalarının likidite sağlama konusunda daha dikkatli olduğu ve faiz oranlarıyla oynadığı dönemlerde, yükselen piyasalar volatiliteye daha açık olacaktır. Bu ülkelere, yükselen piyasalar adını vermemizin nedeni tam da bu.Buradan hareketle felaket senaryoları yazılmamalı.
6) Türkiye Yeni Bir Krize Girer Mi?
2001 krizinin daha 5 yıl önce yaşandığını unutmayın. İnsanların hafızasından o günler silinmedi ve geleceğe bakarken o günleri hatırlıyorlar. Birçok kişinin Türkiye, Brezilya ve bazı diğer ülkelerin geleceği konusunda kötümser senaryolar ortaya atması bu nedenle anlaşılır. Ben ise böyle düşünmüyorum ve fazla iyimser olduğumu da sanmıyorum. Benim işim realist olmak. Şu anda ağırlıklı olarak kötümser bir bakış açısının hakim olduğunu görüyorum ve bunu yanlış buluyorum.
Bu türbülans sizi fazla rahatsız etmemeli. Uluslararası kamuoyunun bakacağı şey, ekonomideki türbülanstan çok siyasette neler olduğu. Siyasi sinyaller çok önemli olacak. Seçim dönemlerinde politikacılar uluslararası camianın ne düşüneceğini pek önemsemezler. Daha çok içe dönük mesajlar verirler. Ancak, insanlar olup biteni yakından izleyecek.
Türkiye, yavaş fakat kesin bir şekilde Avrupa Birliği yolunda ilerliyor. IMF’yle yapıcı bir işbirliği içindesiniz. Uluslararası camia bunlara bakacaktır.
Seçimlere bir yıl kaldığı düşünülürse, insanlar daha çok politika cephesindeki sinyallere bakacaktır. Ekonomide sıkıntılar olabilir, fakat bunları çözeceğinizi düşünüyorum. Bunların çözüleceğine dair iyimser bir bakış açısı olması gerektiğini de düşünüyorum. Sanayileşmiş ülkeler kulübüne katılma perspektifi Türkiye’de çok güçlü. Bu da açıkçası bir şans.
Diğer yandan, Türkiye iş dünyasını, ekonominin güçlenmesini desteklemeleri nedeniyle kutlamak lazım. Düşük katma değerli ürünlerden daha yüksek katma değerli ürünlere geçiş de başarılı bir şekilde sürüyor. Bu devam ederse Türkiye ekonomisinin çok iyiye gideceğini düşünüyorum.
7) 2007’de Ekonomi Ne Kadar Büyüyecek?
Dünya ekonomisi yılın ikinci yarısında biraz ivme kaybedecek. Bu, ağırlıklı olarak ABD ekonomisinden kaynaklanacak. Çünkü, Japon ekonomisi gücünü koruyacak ve Avrupa ekonomisinin de iyi bir seyir izleme ihtimali yüksek. ABD ekonomisi için bu yılki büyüme tahminimiz yüzde 3 civarında. Gelecek yıl için tahminimiz ise yüzde 2. Avrupa ekonomisinin ise hem 2006’da hem de 2007’de yüzde 1,5-2 aralığında büyüyeceğini düşünüyoruz. Japonya ise yüzde 2,5-3 aralığında bir ekonomik büyüme sergileyebilir. Bu biraz istisnai çünkü Japonya’da nüfus artmıyor ve çalışan kişi sayısı azalıyor. ABD ekonomisinin gelecek yıl yüzde 2 büyüyeceğini varsayarsak, dünya ekonomisinin büyüme açısından bir miktar hız keseceği sonucuna ulaşabiliriz.
Enflasyon rakamları konusunda kesin tahminler yapmak ise zor. Çünkü, enerji fiyatlarının nereye gideceği çok belirsiz. Yine de birçok ülkede enflasyonun gelecek yıl bu yılki seviyenin bir hayli altında olacağını söyleyebiliriz.
Dünya ekonomisi bu büyüme hızını korursa, petrolde arz tarafında bir kısıtla karşılaşabiliriz. Dünya çapında petrol talebi çok yüksek. Büyümenin biraz daha az olması da bu tabloyu değiştirmez çünkü stoklar da çok fazla değil. Uzunca bir süre petrol fiyatları 70-75 dolar aralığında kalacak gibi gözüküyor.
8) Siyasi Riskler Ne Kadar Geçerli?
Birçok kişi dünya çapındaki politik risklerden bahsediyor. Bu riskler gerçekten de var. Üstelik 3 yıl öncekine göre daha fazla. Hatırlarsanız, 2003 yılında insanlar bir resesyon riskinden bahsediyordu. 2003 yılı başlarında herkes petrol fiyatlarının 40 dolara gideceğinden endişeliydi! Bunu bir resesyonun izleyeceği düşünülüyordu. Ancak, hiç de böyle olmadı. Elbette, bu konuda çok spekülasyon yapılacak fakat petrol fiyatlarının yüksek olması büyük ölçüde ekonominin hızlı büyümesiyle bağlantılı. Bunun bir sonucu.
İran’daki durum bence çok ciddi ve insanlar bunun ne kadar ciddi olduğunu henüz kavramıyor. Önümüzde farklı senaryolar var. Bunlardan biri de İran hükümetinin elindeki nükleer silahları kullanması. Biz, ABD’nin Irak’ta olduğu çapta, temel bir müdahaleye yöneleceğini düşünmüyoruz. Bu, bir ölçüde ABD’nin kendi içine dönük politikasıyla ilgili. George W. Bush’un ülke içinde böyle bir müdahaleye destek bulması kolay gözükmüyor. 2008 yılında gerçekleşecek seçimlerde kuşkusuz, demokratlar Irak müdahalesinin çok yanlış olduğu tezini öne sürecekler. Ayrıca, ABD’nin İran’a müdahale konusunda uluslararası camiadan destek alması da kolay değil. Birleşmiş Milletler’de önemli tartışmalar olabilir ve bu da finansal piyasalara yansıyabilir. Bu da volatiliteyi artırabilir.
9) Euro/Dolar Paritesi Nereye Gidecek?
UBS olarak kura dair tahmin yaparken çok dikkatli davranıyoruz. Çünkü, bu konularda tahmin yürütmek gerçekten hayli zor. Daha çok bir para biriminin ucuz ya da pahalı olup olmadığı konusunda görüş bildiriyoruz. Buradan hareketle önümüzdeki süreçte nereye gidebileceğini tahmin ediyoruz. Bunun daha profesyonelce olduğunu düşünüyoruz çünkü yapamayacağınız bir şeyi yapıyor gibi davranmanın doğru olmadığına inanıyoruz. Deneyimlerimizden hareketle de, hiç kimsenin doğru nokta tahminler yapamadığını görüyoruz.
Şu anki Euro/dolar paritesine baktığımızda, kurun Atlantik’in her iki yakasındaki ihracatçıların adil bir şekilde rekabet edebileceği bir seviyede olduğu görülüyor. Hiç kimse doların çok güçlü, Euro’nun çok zayıf olduğundan ya da tam tersi bir durum yaşandığından yakınmıyor. Bu elbette iyi bir gösterge.
Tabii ki geleceğe dönük tahmin yaparken çok dikkatli olmalıyız. Yine de ABD ekonomisinin yavaşlayacağını ve FED’in mevcut politikasını sürdüreceğini varsayarsak, doların daha fazla güç kazanacağını söylemek çok zor. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde daha zayıf bir dolar ve daha güçlü bir Euro öngörebiliriz. Euro/dolar paritesi yüzde 10-15 yükselebilir. Bu konuda kesin konuşmak mümkün değil fakat önümüzdeki 6-12 ay içinde Euro’nun güçlenme potansiyelinin yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
10) Çin Para Birimini Serbest Bırakacak Mı?
Çin’in para birimini serbest bırakacağına dönük argümanlar arttı. Oysa bu ülke kendi para biriminin değerini dünyanın geri kalanına dikte etme durumunu sürdürecek. Yuan’ın değerini bellibaşlı para birimlerinden oluşturdukları bir sepete göre ayarlıyorlar. Bu seviye de ihracatın bir hayli lehine. ABD bu durumun daha fazla farkında. Avrupa için ise aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bir taraftan ucuz ithalat yapmaktan memnunlar, diğer taraftan belli sektörlerde çok güçlü bir rekabet ile karşı karşıyalar.
Çinlilerin bu politikadan vazgeçeceğini düşünmek gerçekçi değil. Bu politikayı sürdürerek ticari fazla sağlamaya devam edecekler. Bu, yükselen bir piyasa için çok akılcı bir yaklaşım. Böylelikle, dünya ekonomisinde olup bitenlerden de daha az etkileniyorlar. Bu nedenle, önümüzdeki yıllarda para birimlerini tamamen serbest hale getireceklerine inanmıyoruz. Bunun yerine yuan’ın oldukça yavaş bir hızda değer kazanmasına izin verecekler.
Çin’in para birimini dalgalı hale getirmeyi istememesinin bir nedeni daha var. Bu ülkede oldukça cesur bir nüfus var ve hükümetin isteyeceği en son şey Çin’in spekülatif bir toplum haline gelmesidir. Çin yuan’ı serbest hale getirse, birçok kişi bu para biriminin çok hızlı bir şekilde yüzde 20-25 oranında değer kazanmasını bekleyecektir. Bu da büyük bir volatiliteye neden olacaktır, ki hükümet buna izin vermez. Bu mali yapıyı çökertir.
Nihal Köz
[email protected]
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?