Yastık Altı Ekonomisi

Atalarımız yola “Kara gün akçesi” olarak çıkmışlardı. Zor günleri için ayırdıkları parayı, “yastık altında” tutmakla başlayan alışkanlık, giderek büyük bir boyut kazandı. Şimdi ise milyarlarca dola...

1.08.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Atalarımız yola “Kara gün akçesi” olarak çıkmışlardı. Zor günleri için ayırdıkları parayı, “yastık altında” tutmakla başlayan alışkanlık, giderek büyük bir boyut kazandı. Şimdi ise milyarlarca dolarlık döviz ve altını kapsaması nedeniyle, ekonomik güç haline geldi. Bazı uzmanlar 25 milyar dolar, bazıları ise 100 milyar dolar olduğunu tahmin ediyor. Ancak, açık tahminler, devasa gücü ortadan kaldırmıyor. Üstelik, kriz sırasında daha da artıyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi...

Aslında işin başında “Kara gün akçesi” olarak ayrılırdı. Yaşlılar ise farklı bir yaklaşım getirip, “Kefen parası” olarak adlandırırdı. Ancak, zamanla, işin boyutu değişti, “yastık altı” faktörü büyüdü. Zor günler için ayrılan para miktarı ve yaygınlığı arttı. Nedenleri farklı da olsa, şimdi Türkiye’de bir “yastık altı ekonomisi” gerçeği yaşanıyor. Bankacılık başta olmak üzere, sistemden kaçan, kayıtsız olarak varlığını sürdürmeyi tercih eden bu mali varlığın boyutları tam olarak saptanamasa bile, gayri safi milli hasılaya göre ciddi bir oranda olduğu tahmin ediliyor.

Bir süredir yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle, “yastık altı” faktörü yeniden gündeme geldi. Ancak, bu konuda herkes farklı rakamlar telaffuz ediyor. Farklı kesimden uzmanların, kendi tahminlerine göre bir rakamı var. Her şeye rağmen “yastık altını” tahmin etmek için ortaya bazı rakamlar da çıkmıyor değil. Çıkan rakamlar da işin boyutunu açıkça gözler önüne seriyor.

Almanya’nın markı yastık altında

Türkiye’de yastık altındaki para miktarının oldukça yüksek olduğu söyleniyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Almanya’da yayımlanan Stuttgarter Nachrichten gazetesinde yer alan bir haberde, Türkiye’deki mark miktarının, Almanya’dan çok olduğu savunuldu. Türkiye’de de ekonomistleri farklı yorumlara iten gazetenin haberine göre, dünyadaki toplam nakit mark miktarı 260 milyar mark düzeyinde. Bunun 60 milyar marklık bölümü Almanya'da, 90 milyar marklık bölümü ise Türkiye’de bulunuyor.

Türkiye’de ekonomistler haberde iddia edilen rakamın gerçek dışı olduğu konusunda birleşse de, yastık altında olduğu tahmin edilen rakamlar bir hayli fazla.

Ekonomist Uğur Civelek'e göre, yastık altında döviz olarak 15-20 milyar dolar bulunuyor. Bir bankanın üst düzey yöneticisi de, yastık altında bulunan döviz miktarının 20-40 milyar dolar civarında olabileceğini söylüyor. Prof. Dr. Deniz Gökçe ise bu rakamın krizlerden önce 15 milyar dolar civarında olduğunu ifade ediyor. Ancak Gökçe'ye göre, krizlerden sonra bankacılık sistemine olan güvensizliğin artmasıyla, yastık altında tutulan döviz miktarında da artış oldu.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ise yastık altında 20 milyar doların üzerinde rezerv olduğu tahmininde bulunuyor. TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, “Araştırmalarımıza göre yastık altındaki rezerv toplamı 20 milyar doların üzerindedir. Türkiye ne yapıp edip, bu parayı ekonomiye katmalı” diyor.

Yastık altındaki “altın”

Türk insanının geleneksel tasarruf enstrümanlarından biri ise altın.... Birikimleri altına çevirip “yastığın altına” koymak, Türk vatandaşının tercih ettiği yöntemlerden biri. Yastık altındaki altın miktarı için de değişik tahminler yapılıyor. Prof. Dr. Deniz Gökçe, yastık altında 60 milyar dolarlık altın bulunduğu görüşünde. Bu da cari fiyatlarla yaklaşık 7 bin ton altına denk geliyor. Ekonomist Uğur Civelek ise, yastık altında bin 500-2 bin ton (yaklaşık 12-17 milyar dolar) civarında altın olduğunu savunuyor.

Ancak, Dünya Altın Konseyi Türkiye Ofisi Genel Müdürü Murat Akman, yastık altındaki altın miktarı için 3 bin 500 - 4 bin 500 ton (yaklaşık 30-38 milyar dolar) tahminini yapıyor.

Ancak, Akman'a göre, bu altının sadece yüzde 5-10'u sisteme geri dönebilecek nitelikte.

Akman, “Çünkü, bunun yüzde 80’lik bölümü takı olarak kullanılıyor. Kalan yüzde 20’lik bölüm ise Cumhuriyet altını ve Osmanlı sikkelerinden oluşuyor. Osmanlı sikkelerinin önemli bir bölümü de nümizmatik olarak kabul edildiği için sisteme dönmesi çok zor. Dolayısıyla sadece 350-450 tonluk bölüm sisteme dönebilir niteliktedir” diyor.

Tahminler çok farklı

Yastık altındaki birikimin ne kadar olduğu konusunda kesin tahminler yapmak oldukça zor. Bu konuda çok değişik rakamlar konuşuluyor. Dünya Altın Konseyi Türkiye Ofisi Genel Müdürü Murat Akman, “11 yıldır bu işin içindeyim, bu süre içinde sadece yastık altındaki altın rakamı konusunda 800 ton ile 8 bin ton arasında tahminler yapıldığını gördüm” diyor.

Aslında döviz için piyasada konuşulan rakamlar genel olarak 15 ile 40 milyar dalar arasında değişiyor. Ancak, bu rakamı son derece az olarak değerlendirenler de var. İstanbul Kültür Üniversitesi öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Mesut Eren, yastık altında 100 milyar dolar döviz bulunduğunu ileri sürüyor.

Capital’in aldığı tahminler geniş bir yelpazede. Buna göre, altın ve döviz olarak “yastık altında” tutulan tasarruf miktarı 25 milyar dolar ile 100 milyar dolar arasında değişiyor.  Bir ekonomist, bu miktarın önemini şu sözlerle açıklıyor: “Şubat krizinden sonra IMF Türkiye’ye 17 milyar dolar kredi vereceğini açıklamış, bu da piyasalar tarafından çok olumlu karşılanmıştı. Oysa, yastık altındaki miktar bundan kat kat yüksek. Bu paranın sisteme dönmesinin getireceği etkiyi bu kıyaslama daha iyi ortaya koyar.”

"Altından vazgeçmek zor"

Prof. Dr. Ege Cansen, yastık altındaki paranın ekonomideki dengeleri bozduğu ve faizlerin yükselmesine neden olduğu görüşünde. Yastık altındaki paralar nedeniyle Türk finansal sisteminin yeterli büyüklüğe ulaşamadığını ifade eden Cansen, "Reel ekonomi tarafına baktığımızda daha büyük bir finansal sisteme ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Bankalarda şu anda 100 milyar dolar civarında bir mevduat var. Bu keşke 200 milyar dolar olsa. Böyle olunca, ekonomi daha hızlı döner, faizler düşer, batan firma sayısı da azalır” diyor.

Dünya Altın Konseyi Türkiye Ofisi Genel Müdürü Murat Akman, her şeye karşın altının, yatırımcıların en son vazgeçeceği bir yatırım aracı olduğu görüşünde. Akman şöyle devam ediyor:

"Elinizdeki para devletin, hisse senedi o şirketin size borcudur. Ancak altın, uluslararası borsalarda değeri belirlenen bir metal. Dolayısıyla insanlar bunu hep bir felaket sigortası aracı olarak değerlendiriyorlar. Ve bu güvenilir araçtan ayrılmak istemiyorlar."

Kriz ile yastık altı artıyor

Sisteme yönelik güvenin azalması nedeniyle, kriz dönemlerinde “yastık altındaki” birikimin arttığı belirtiliyor. Burada en önemli neden ise bankalardaki tasarrufların, olası riskler nedeniyle çekilmesi...

Prof. Dr. Deniz Gökçe, kasımdan bu yana banka sisteminde sorunlar olduğu için, yastık altındaki döviz miktarının arttığını söylüyor. Gökçe'nin konu hakkındaki görüşleri şöyle:

"Krizden önce yastık altında 15 milyar dolar civarında döviz olduğu tahmin ediliyordu. Hem bankalara olan güvensizlik, hem de 'Devlet konsolide eder mi?' gibi düşünceler nedeniyle, insanların Hazine bonosundan uzak durmaya başladılar. Bunun sonucunda da, döviz yatırımlarının krizden sonra arttığı düşüncesindeyim."

Ege Cansen, “Birikimlerin yastık altına gitmesinin iki nedeni var” diyor. Cansen’e göre, bunlardan biri vergi korkusu, diğeri de güvensizlik. Cansen, yatırımcıların “Nereden buldun?” sorusuna muhatap olmamak, veraset ya da intikal vergisinden kurtulmak için parasını bankaya yatırmak yerine, evinde tutmayı tercih ettiğini söylüyor.

Mevduat eve mi gidiyor?

Kriz sırasında “yastık altını” besleyen bir kaynak ise güvensizlik nedeniyle kanama yaşanan banka mevduatları oldu. Merkez Bankası verilerine göre, 2000 yılının kasım ayında toplam mevduat 76.1 milyar doları bulan banka mevduatları, Mayıs 2001 sonu itibariyle yüzde 16 oranında düşerek 63.9 milyar dolara geriledi. 

Ekonomistlere göre, bu paranın bir bölümü yastık altına giderken, çok önemli bir bölümü de yurt dışına kaçtı. Bu miktar, Türkiye’de yaşayan Türklerin yurtdışındaki “servet” miktarının üstüne eklendi. Uzmanlar, bu değerlendirmeye giren birikim tutarının 25 milyar doları bulduğunu tahmin ediyorlar.

Prof. Dr. Deniz Gökçe, kasım ayından bu yana mevduatlarda yaşanan düşüşe dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor: "Mevduattaki düşüşte, devletin birikimleri Türk Lirası mevduat olarak tutulmasını istediği dönemde, parasını dövizde değerlendirenlerin, krizden sonra faizler yükselince ellerindeki dövizi bozdurup TL'ye geçmeleri etkili oldu" diyor.

Ekonomiye destek de oluyor

Uzmanlar yastık altındaki birikimlerin, özellikle kriz dönemlerinde ekonomiye önemli ölçüde destek verdiğini de belirtiyor. Çünkü, herkes bireysel olarak sıkıntılarından kurtulmak için piyasaya hem döviz hem de altın vermek durumunda kalıyor. Üst düzey bir bankacı, bu faktörün kriz dönemlerinde ekonominin daha çabuk toparlanmasına önemli destek olduğunu söylüyor.

Ekonomist Uğur Civelek de, her krizin yastık altındaki birikimleri erittiği görüşünde. Civelek’e göre, son iki kriz, yastık altındaki birikimlerin önemli miktarda erimesine neden oldu. Aslında bunun diğer anlamı, sıkışan ve paraya ihtiyaç duyan bireyler, yastık altındaki bu birikimlerini zorunlu olarak sisteme aktardılar.

Dünya Altın Konseyi Türkiye Ofisi Genel Müdürü Murat Akman, yastık altındaki altının kriz dönemlerinde ekonominin kurtarıcısı olduğu görüşünde. Bunun ana nedeni de kriz dönemlerinde altının piyasaya daha hızlı dönmesi. Murat Akman, konuyla ilgili olarak şunları söylüyor:

“Kriz yıllarında altın ithalatı azalıyor. Hurda girişi ve ihracat artıyor. İç piyasada tüketim azaldığı için piyasaya giren hurda altın hem iç tüketimi hem de ihracatı karşılamaya yetiyor.

Bunu hem 1994’te, hem de 1998-1999 yıllarında gördük. Asya krizinde de devletlerin kurtulması için altın devreye girdi ve söz konusu ekonomilerde ciddi ölçüde düzelmeler yaşandı.”

"YASTIK ALTI APTALLIĞIN İŞARETİ"

Prof. Dr. Deniz Gökçe / Boğaziçi Üniversitesi

"Yastık altı Türkiye'nin mali konulardaki aptallığının göstergesidir" diyen Prof. Dr. Deniz Gökçe, mali kesimin gelişmesi için yastık altındaki birikimlerin sisteme kazandırılması gerektiğini söylüyor. Prof. Dr. Gökçe'nin konu hakkındaki görüşleri şöyle:

"Yastık altında 60 milyar dolarlık altın olduğunu düşünüyorum. Bu miktarın Türkiye'nin toplam iç borcu civarında olduğunu düşünürsek,  ki bu altını da dövizle ithal ediyoruz, ekonomiye zararını daha net olarak anlarız. Tabii bunun yanı sıra, kriz öncesinde 15 milyar dolar olduğu düşünülen yastık altındaki döviz miktarı da krizden sonra arttı.

Altının değeri sürekli düşmesine rağmen altında vazgeçemiyoruz. Bu bana göre en büyük aptallık. Son 20 yılda altının ons fiyatı  800 dolardan 260-270 dolara kadar düştü.

Döviz tutmak da çok mantıklı değil. Çünkü, dolar enflasyonu da var. İncir, üzüm, kumaş üretiyoruz, bunları yurtdışında satıp döviz alıyoruz. Ancak, bu aldığımız dövizleri altın alıp kasamıza koyuyoruz.

Yani bu paralar ekonominin içinde dönmüyor. Ama bu paraları Türk Lirası  mevduatta ya da en kötüsü DTH'da değerlendirsek, yani bankada tutsak, mali kesim ciddi ölçüde büyür. Böylece hem Hazine'nin finansman ihtiyacı karşılanır, hem de bütçe açığımız küçülür."

“DEVLET GÜVENCELİ YÜKSEK FAİZ, YASTIK ALTINI ERİTİR”

Yrd. Doç. Dr. Mesut Eren / İstanbul Kültür Üniversitesi

Merkez Bankası'nın birkaç yıl önce, piyasa ortalamasının üzerindeki faizlerle işçi dövizlerini Türkiye'ye çektiğini hatırlatan Yrd. Doç. Dr. Mesut Eren, yastık altındaki paraların sisteme kazandırılması için de böyle bir yöntem uygulanması gerektiğini söylüyor. Eren'in konu hakkındaki görüşleri şöyle:

"Merkez Bankası'nın işçi dövizlerini Türkiye'ye çekmek için yaptığı uygulamada, yurtdışındaki işçiler mark bazında yüzde 10’a varan net faizler aldı. Bu Almanya gibi bir ülkede yaşayanlar için çok yüksek bir rakam. Yastık altındaki paralar için de aynı yöntem kullanılabilir. Bu paraların ekonomiye girmesini cazip kılacak motivasyonlar sağlanmalı diye düşünüyorum.

Yine Merkez Bankası işçi dövizlerini çekmek için yaptığı gibi, yastık altındaki birikimleri de ekonomiye kazandırmak için aynı yöntemi kullanabilir. Yani yüzde 10-15 gibi faizlerle yastık altındaki birikimleri çekebilir. Devlet garantili olduğu için bu yöntem sayesinde sisteme önemli miktarda para girişi olur kanısındayım."

“ALTIN TALEBİ DEVAM EDİYOR”

Murat Akman / Dünya Altın Konseyi Türkiye Ofisi Genel Müdürü

Kriz dönemlerinde hurda altın girişinde bir artış oluyor. Şubat krizinden sonra böyle bir trend izlendi mi?

1994’te iki ay boyunca çok ciddi bir hurda girişi olmuştu ve ihracatta ciddi bir artış yaşanmıştı. 12 ton altın ihraç etmiştik. Kesin olmamakla birlikte, geçen yıla göre hurda girişinde yaklaşık yüzde 50'lik bir artış yaşandı. Ancak, hurda girişi şu anda ihracatı karşılamıyor. Hala her ay 2-3 ton ithalat yapıyoruz. Tabii 1994’e kıyasla üreticiler çok daha büyük çapta takı üretiyorlar. İhracatımız çok verimli bir şekilde devam ediyor. Dolayısıyla iç piyasada tüketimin çok azalmış olması üreticilerin üretimi kısmalarına neden olmuyor. Çünkü direk yurtdışına ihracat ve turistik ihracat ihtimalleri devam ediyor.
 
Kriz sonrasında altın talebinde artış yaşandı mı?

Aslında geçen yıla göre Darphane’nin bastığı Cumhuriyet altını yüzde 40 daha az. Tabii bu altın satışlarında ciddi bir düşüş anlamına gelmiyor. Çünkü geçen yıl rekor düzeyde bir satış yaşanmıştı. Madalyonun öbür yüzünü çevirdiğimizde geçen yılın yüzde 60’ı kadar yeni talep geliyor denebilir. Ekonominin küçüldüğü bir dönemde bu talep son derece önemli. Dolayısıyla krizlerin etkisiyle hem altından çıkış hem de altına yönelim var diyebiliriz.

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz