Merkez Bankası, 2010 yılının sonlarında para politikası uygulamasında
değişiklik yapmıştı. Bu değişiklik, daha önce sadece fiyat istikrarına
odaklanan para politikasının ek olarak finansal istikrara da odaklanmaya
başlaması şeklinde olmuştu. 2011’in başında devreye giren bu “yeni para
politikası” uygulamasında, iki yıl geride kaldı. Şimdi, büyük
tartışmalara konu olan yeni para politikasının başarısı konusunda bir
değerlendirme yapmanın zamanı gibi görünüyor. Bu yazıda, bunu yapmaya
çalışacağız. Aşağıda ayrıntılarını vereceğimiz değerlendirme, yeni para
politikası uygulamasının 2011’deki ilk yılında açıkça başarısız olduğunu
gösteriyor. Buna karşılık, 2012’deki ikinci yılında kısmen de olsa bir
başarının var olduğu anlaşılıyor.
Tabloları görmek için görsellere tıklayın. İSTİKRARIN ÖLÇÜMÜ
Yeni
para politikasının başarısını, temel olarak odaklandığı iki amaca
ilişkin hedeflere ne ölçüde ulaştığına bakarak ölçüyoruz. Ancak burada,
bazı ölçüm sorunlarıyla karşılaşılıyor ve öncelikle bunlardan biraz
bahsetmekte fayda var. Esasında yeni para politikasında da varlığını
koruyan fiyat istikrarının amacı konusunda bir ölçüm sorunu yok. Fiyat
istikrarı, iktisat literatüründe iyi bilinen bir kavram ve ölçüsü olarak
da enflasyon kullanılıyor. Dolayısıyla fiyat istikrarı amacına ilişkin
olarak, Merkez Bankası ile hükümetin birlikte belirleyip açıkladıkları
yıl sonu enflasyon hedeflerine bakıyoruz. İkinci amaç olan finansal
istikrar ise oldukça muğlak bir kavram ve nasıl ölçüleceği konusunda
genel bir kabul yok. Fakat yeni para politikası uygulamasında, Merkez
Bankası’nın finansal istikrar amacını cari açık üzerinde
somutlaştırdığını görüyoruz. Merkez Bankası’nın burada Orta Vadeli
Program (OVP) ile yıllık programlarda yer alan ve hükümetin belirlediği
cari işlemler dengesinin gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranını
esas aldığı da gözleniyor. Bunun için biz de finansal istikrar amacına
ilişkin olarak bunu dikkate alıyoruz.
ÜÇÜNCÜ HEDEF
Merkez
Bankası, yeni para politikasında fiyat istikrarı ve finansal istikrar
amaçlarına odaklandığını söylese de uygulamada üçüncü bir amaç daha var
gibi görünüyor. Para politikasının amaçları içinde açıkça belirtilmiyor
ama Merkez Bankası uygulamada ekonomideki büyümeyi de gözetiyor. Burada
da yine OVP ile yıllık programlarda yer alan hükümetin hedeflerinin esas
alındığı dikkati çekiyor. Bu nedenle yeni para politikasının başarısını
değerlendirirken ekonomideki büyümeye de bakacağız. Konjonktür’ün
ikinci sayfasında, son iki yıldaki enflasyon, cari işlemler
dengesi/GSYİH ve ekonomik büyüme göstergelerinde hedeflerle
gerçekleşmeleri karşılaştıran bir tablo var. Esasında cari işlemler
dengesi/GSYİH ve ekonomideki büyüme konusunda, 2012 yılı gerçekleşmeleri
henüz belli değil. Fakat şu ana kadar yayınlanan verilerden bu iki
göstergeye ilişkin olarak sağlıklı tahminler yapma imkanı bulunuyor.
İşte bu iki gösterge için değerlendirmelerimiz, bu gerçekleşme
tahminlerine dayanıyor.~
SAPMA ORANLARI
201 yılında üç
göstergede de gerçekleşmeler, hedeflerden önemli ölçüde sapmıştı. 2011
sonu için enflasyon hedefi yüzde 5,5 iken gerçekleşme yüzde 10,4’ü
bulmuştu. Yüzde 5,4 olarak hedeflenen cari açığın GSYİH’ye oranı yüzde
9,9 olarak çıkmıştı. Ekonomideki büyüme de yüzde 4,5’lik hedefi çok
aşmış ve yüzde 8,5 olmuştu. Her üç göstergede de sapma oranı yüzde 80’in
üzerindeydi. 2012’de ise hedeflerle gerçekleşmeler arasındaki sapma
epeyce azaldı. Her üç göstergede de sapma oranları, 2011’deki düzeyinin
çok altında kaldı. 2012’de enflasyon hedefi yüzde 5 iken gerçekleşme
yüzde 6,2 oldu. Burada sapma oranı yüzde 89,1’den yüzde 24’e geriledi.
Ayrıca 2012’de gerçekleşen enflasyon hedefin etrafındaki 2 puanlık
belirsizlik aralığının içinde kaldı. 2012’de enflasyonun 2011’deki
düzeyine göre 4,2 puan gibi önemli bir ölçüde gerilediğini de dikkate
alırsak, geçen yıl fiyat istikrarı konusunda kayda değer bir yol
alındığını söyleyebiliriz.
CARİ AÇIK VE BÜYÜME
Merkez
Bankası’nın son iki yıldaki para politikası uygulamasında finansal
istikrarın somut göstergesi olan cari açığın GSYİH oranı için 2012
hedefi yüzde 8 düzeyindeydi. Son veriler bu göstergede gerçekleşmenin
ise yüzde 6,5 dolayında olacağını gösteriyor. Bu da 2011’de yüzde 83,3
olan sapma oranının, 2012’de yüzde 20’nin altına indiği anlamına
geliyor. Ayrıca bu sapmanın olumlu yönde olduğunu da not düşmek lazım.
Çünkü cari açık halen çok yüksek bir seviyede ve ne kadar düşük olursa o
kadar iyi olacağı konusunda şüphe bulunmuyor. 2012’de ekonomideki
büyümenin ise yüzde 4 olması hedeflenmişti. Fakat eldeki son veriler,
gerçekleşmenin yüzde 2,5 dolayında olduğu sinyalini veriyor. Burada da
hedeften sapma oranında 2011’e göre epey düşüş var. 2011’de yüzde 88,9’u
bulan sapma oranı, 2012’de yüzde 40’ın altına inmiş durumda. Yalnız
burada sapmanın olumsuz yönde olduğuna dikkat çekmek gerekiyor. Büyüme
beklenenden daha fazla yavaşladığı için 2012’de ekonomi, durgunluğun
kıyısına kadar gelmiş bulunuyor. 2012’de para politikasının başarı
derecesini en fazla düşüren gelişmeyi de zaten bu durum oluşturuyor.
Toparlarsak 2011’de açıkça başarısız olan yeni para politikası
uygulamasının 2012’de kısmen başarılı olduğunu söyleyebiliriz. 2012’de
enflasyondaki düşüş fiyat istikrarı, cari açıktaki düşüş ise finansal
istikrar konusunda epey yol alınmasını sağlamış bulunuyor. Fakat bu iki
gelişmenin ekonominin hedeflenenden daha fazla yavaşlaması sonucunda
gerçekleşmesi, para politikasının başarı derecesini düşürüyor.
Ekonomideki yavaşlama beklenen düzeyde kalsaydı, muhtemelen enflasyon ve
cari açık daha yüksek çıkacak, böylece bu iki alanda alınan yol da
kısalmış olacaktı.~
İNŞA SÜRECİ
Ancak burada önemli bir
noktaya dikkat çekmek gerekiyor. 2010 yılındaki sıcak para akımının
yarattığı finansal istikrara yönelik endişelerle uygulamaya sokulan yeni
para politikası, öyle dört başı mamur bir şekilde devreye girmemişti.
2011 ve 2012 yılları, uygulamadan alınan derslerle yeni para
politikasının inşa edildiği bir dönem oldu. Bu süreçte para
politikasının etkinliğini artıracak yeni araçlar geliştirildi. Mesela
sıcak para akımlarının döviz kurlarında yarattığı oynaklığı azaltmak
için Rezerv Opsiyonu Mekanizması (ROM) oluşturuldu. Bu nedenle yeni para
politikasına 2011 ve 2012 yılları için not verirken biraz anlayışlı
olmakta fayda var. Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, 2013 yılında
uygulanacak para ve kur politikalarına ilişkin açıklama yaparken yeni
para politikasının inşa sürecinin büyük ölçüde tamamlandığını
söylemişti. Dolayısıyla yeni para politikasının başarısını esas olarak
bu yıl test etmek daha doğru olacak gibi görünüyor.
YENİ ARAYIŞLAR
Merkez
Bankası, 2011’in başında yeni para politikası uygulamasına geçerken
eskisini tamamen terk etmedi. Hatırlanacağı gibi Merkez Bankası, 2002
yılı başında örtük olarak enflasyon hedeflemesine dayalı bir para
politikası uygulamasına geçmiş, 2006 yılı başında ise açık enflasyon
hedeflemesine geçiş yapmıştı. Merkez Bankası’nın açıklamasına göre, yeni
para politikası, enflasyon hedeflemesine dayalı eski politikanın
finansal istikrarı da içerecek şekilde geliştirilmiş biçiminden
oluşuyor. Başçı, 2013 yılında uygulanacak para ve kur politikalarını
açıklarken sorular üzerine “İsterseniz buna modern enflasyon hedeflemesi
diyebilirsiniz” demişti. Bu yeni politikaya, esnek enflasyon
hedeflemesi diyenler de var. Öte yandan para politikasında yeni
arayışların sadece Türkiye’ye özgü olmadığını da belirtelim. Şu
sıralarda birçok ülke çeşitli gerekçelerle para politikasında dönüşüm
yapmaya çalışıyor. Mesela ABD’nin merkez bankası olan Federal Reserve
(FED) tarafından atılan son adım bu konuda epey ses getirdi. FED’in,
enflasyonun yüzde 2,5’in üzerine çıkmaması şartıyla işsizlik oranı yüzde
6,5’in altına inene kadar parasal genişlemeye devam edeceğini
açıklamasını, “işsizlik hedeflemesi” olarak niteleyenler oldu. 2008-2009
küresel krizinden sonra finansal istikrarın öneminin anlaşılması
nedeniyle Türkiye’nin yaptığı gibi enflasyon hedeflemesi sistemini
finansal istikrarı da içerecek şekilde dönüştürmeye çalışanlar da var.
Bu konuda önümüzdeki dönemde hem teorik hem de uygulama açısından yeni
gelişmeler olacak gibi görünüyor.~
ENFLASYONDA 2012'Yİ SON ÜÇ AYDAKİ DÜŞÜŞ KURTARDI
Enflasyon
2012 yılını yüzde 6,2 düzeyinde kapattı, Bu oran 2011'e göre 4,2
puanlık düşüşe tekabül ediyor, 2011 yılı sonunda enflasyon yüzde 10,4
düzeyindeydi. 2012'nin enflasyon hedefi, yüzde 5'ti. Gerçekleşme,
hedeften 1,2 puan daha yüksek oldu. Fakat hedefin etrafında 2'şer
puanlık bir belirsizlik aralığı vardı. Gerçekleşme bu belirsizlik
aralığının içinde kaldı. Neticede enflasyon 2012 yılını nispeten olumlu
bir tablo ile kapattı. Esasında yıla çift haneyle girilmesine rağmen
daha 2012'nin başlarında enflasyonun yılı yüzde 6-7 arasında kapatacağı
beklentisi vardı. Bu beklenti, "baz etkisi” sayesinde mayıs ayında ve
son üç ayda yaşanacak düşüşe dayanıyordu. Baz etkisinin kaynağı mayıs
ayı için önceki yılki gıda fiyatı sıçramasının, son üç ay için ise 2011
'in sonbahar aylarında hükümetin yaptığı vergi zamlarının devreden
çıkacak olmasıydı. Ancak hükümet, 2012'de de sonbaharda vergi zamlarına
başvurunca bu beklenti epey yara almıştı. Fakat bu vergi zamlarına
rağmen son üç ayda enflasyonda 3 puanlık ciddi bir düşüş oldu ve en
baştaki beklenti yine de gerçekleşti. Sonbahardaki vergi zamlarına
rağmen enflasyonda son üç ayda düşüş yaşanmasının birkaç nedeni var.
Birincisi, iç talebin zayıf olduğu dikkate alınarak bu zamlar zaten
baştan önceki yıla kıyasla düşük tutulmuştu. İkincisi, iç talepteki
zayıflık yüzünden işletmeler vergi zamlarını fiyatlara tam olarak
yansıtamadı, Üçüncüsü ve en önemlisi, bu dönemde gıda fiyatlarında
beklenmedik bir gevşeme yaşandı ve bu da enflasyonu aşağı çekti.
Enflasyonda 2013 yıl sonu hedefi, yine yüzde 5, Biz bu yazıyı yazarken
Merkez Bankası'nın 2013 yılına ilişkin enflasyon tahmini ise yüzde 5,3
düzeyindeydi. Fakat 29 Ocak'ta dergimiz baskıdayken açıklanan 2013'ün
ilk Enflasyon Raporu'nda bu tahminde bir revizyon yapılmış olabilir.~
YAVAŞLAMA 2012'DE BÜTÇE AÇIĞINI BÜYÜTTÜ Merkezi
yönetim bütçesi, 2012 yılında 28,8 milyar lira açık verdi. 2011
yılındaki bütçe açığı 17,8 milyar lira, yıl başında 2012 için belirlenen
hedef ise 21,1 milyar liraydı. Buna göre 2012'deki bütçe açığı, 2011
'deki düzeyini 11 milyar lira, hedefi ise 7,7 milyar lira aştı. 2012'de
bütçe açığının hedefi aşmasının temel nedeni, ekonominin beklenenin
ötesinde yavaşlaması oldu. Hükümet, 2012 yılı bütçesini yüzde 4'lük bir
büyümeye göre yapmıştı. Oysa son veriler, 2012'deki büyümenin yüzde 2,5
dolayında kaldığı sinyalini veriyor. Ekonomide beklenenin ötesine geçen
bu yavaşlama, vergi tahsilatını olumsuz etkileyerek bütçe açığını
büyütmüş bulunuyor. Esasında bütçeye bakıldığında hem vergi gelirlerinin
hem de toplam gelirlerinin yıl başında konulan hedefin biraz üzerinde
gerçekleştiği dikkati çekiyor. Harcamaların ise hedeflerden çok daha
yüksek olduğu görülüyor. Buradan 2012'de bütçe açığının artmasının
nedeninin, ekonomideki yavaşlamanın vergi tahsilatı üzerindeki olumsuz
etkisi değil, harcamalarda disiplinin sağlanamaması olduğu yorumunu
çıkaranlar var. Fakat Türkiye'de bütçe uygulamasında hem harcamaların
hem de gelirlerin hedefi aşması, alışıldık bir durum. Son yıllarda da
genelde gelirlerdeki hedef aşımı harcamalardakinden daha yüksek oluyor
ve neticede bütçe açığı beklenenden düşük çıkıyordu. Biz 2012'de
gelirlerdeki hedef aşımının harcamalardakinin altında kalmasını,
ekonomideki yavaşlamaya bağlıyoruz. 2012'de büyüme beklendiği gibi yüzde
4 olsaydı, muhtemelen vergi gelirleri daha yüksek olacak ve dolayısıyla
bütçe açığı da hedefe daha yakın çıkacaktı. Bu arada geçen sonbaharda
hükümetin yaptığı vergi zamları ve aldığı diğer önlemler, bütçe açığının
daha da büyümesini önlemiş gibi görünüyor. O dönemde 2013 yılı
hedefleri belirlenirken yapılan 2012 gerçekleşme tahminleri 33,5 milyar
liralık bir bütçe açığı öngörüyordu. Gerçekleşme ise bu tahminden 4,7
milyar lira daha düşük oldu. 2012 yılındaki bütçe açığının gayri safi
yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranının ise yüzde 2 dolayında olduğunu
hesaplıyoruz. 2012 yılı milli gelir verileri henüz belli olmadığı için
bu sadece bir tahmin tabii. 2011'de bütçe açığının GSYİH'ye oranı yüzde
1,4 düzeyindeydi, Dolayısıyla burada bir miktar bozulma var. Fakat bu
bozulmaya rağmen bütçe açığı konusunda dünyada hala iyi bir yerdeyiz.
Çünkü yüzde 2'lik oran, bu alanda uluslararası bir ölçüt olarak kabul
edilen yüzde 3'lük Maastricht kriterinin epey altında kalıyor. Hükümet,
2013 yılında bütçe açığının 33,3 milyar lira olmasını bekliyor. 2013
yılı bütçesinde harcamalar için 404 milyar liralık ödenek ayrılmış
durumda. Bütçede bu yılki gelir tahmini ise 370,7 milyar lira düzeyinde
bulunuyor.~
SANAYİDE GERÇEK DURUM ARALIKTA ANLAŞILACAK Sanayi
üretimi son aylarda testere dişi gibi bir seyir izlemeye başladı.
Ağustos ayında yıllık bazda yüzde 1,8 düşüş göstermiş, eylül ayında ise
yüzde 6,2'lik sıçrama yaşanmıştı. Ekim ayındaki yüzde 5,7'lik düşüşten
sonra kasım ayında yüzde 11,3'lük bir sıçrama daha yaşandı. Bu
gelişmeler, kafaları karıştırırken yanlış yorumları da beraberinde
getirdi. Kasım ayındaki sıçramayı ekonominin yeniden canlanmaya
başladığı şeklinde yorumlayanlar var. Oysa bizim değerlendirmemiz sanayi
üretiminde henüz bir ivmelenme olmadığına işaret ediyor. Sanayi
üretimindeki gerçek eğilimin ise aralık ayı verileri açıklanınca ortaya
çıkacağını düşünüyoruz. Sanayi üretiminin son aylarda testere dişi gibi
bir seyir izlemesinin nedenini, daha önce de bu sayfalarda bahsettiğimiz
"bayram etkisi” oluşturuyor. 2011 'de bir bölümü ağustos ayına ve bir
bölümü eylül ayına denk gelen Ramazan Bayramı tatili, 2012'de tamamen
ağustos ayına kaydı. 2011 'de kasım ayına denk gelen Kurban Bayramı da
2012'de ekim ayına geçiş yaptı. Bayram tatillerinde dört yılda bir
görülen, bir aydan öteki aya kaymalar, bu tatillerin ekonomi üzerindeki
etkilerinin de kaymasına ve dolayısıyla aylık verilerin çarpılmasına
neden oluyor. Bu etkiler, iş günü sayılarındaki değişikliklerin yanında,
bayram tatili dönemine denk gelen siparişlerin yetiştirilmesi için
üretimin öne çekilmesi ya da yetiştirilemeyip bayram sonrasına
ertelenmesi gibi faktörlerden de kaynaklanıyor. İşte sanayi üretiminde
ağustos ve ekim aylarında yaşanan düşüş ile eylül ve kasım aylarında
gördüğümüz sıçrama bu etkilerin ürünü. Dolayısıyla bu düşüş veya
sıçramalara bakarak sanayi üretimindeki eğilim hakkında bir şey söylemek
doğru değil. Bu nedenle en iyisi, bu etkilerin ortadan kalkacağı aralık
ayı verilerini beklemek olacak. Fakat bayram etkisine maruz kalan
aylardaki ortalama değişime bakarak bu konuda kabaca fikir sahibi olmak
mümkün. Bunu yaptığımızda Ramazan Bayramı etkisine maruz kalan ağustos
ve eylül aylarında sanayi üretiminde ortalama artışın yüzde 2,3 olduğunu
görüyoruz. Kurban Bayramı etkisine maruz kalan ekim ve kasım
aylarındaki ortalama artış ise yüzde 2,4 olarak çıkıyor. Bu oranlar ise
önceki aylardakinden çok farklı görünmüyor. Hatta sanayi üretimindeki
yıllık artış yaz aylarında az bir miktar daha yüksekti. Bu da sanayi
üretiminde henüz bir ivmelenme olmadığı anlamına geliyor.~
2012'DE RESESYON DÖNEMİNDEN DAHA AZ ŞİRKET KURULDU Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği'nin verileri, 2012'de ülkemizde 39 bin 764
şirket kurulduğunu gösteriyor, Bu sayıya kooperatifler de dahil. 2011
yılında 54 bin 442 şirket kurulmuştu. Buna göre geçen yıl kurulan şirket
sayısı yüzde 27 düşmüş bulunuyor. Yeni kurulan şirket sayısında son
düşüşü, 2008-2009 resesyonu sırasında görmüştük. Kurulan şirket sayısı,
2008 yılında yüzde 11,5 ve 2009 yılında ise yüzde 9,4 gerilemişti.
2012'de kurulan şirket sayısı, bu son resesyon dönemindekinin bile
altına düştü. Söz konusu resesyon sırasında yıllık bazdaki şirket
kuruluşu sayısı, en fazla 41-42 bin arasına kadar düşmüştü. 2012'de ise
yılın son ayında 40 binin altını gördük. Bu düşüş sanki 2013'e de
sarkacak gibi de görünüyor. 2012'de kapanan şirket sayısı da son
resesyon dönemindekinden yüksek oldu. Geçen yıl 16 bin 63 şirket
kapısına kilit vurdu. Fakat kapanan şirket sayısında zaten son yıllarda
giderek yükselen bir seyir var. iş dünyasında keskinleşen rekabet,
ekonominin çok canlı olduğu yıllarda bile kapanan şirket sayısının
artmasına neden oluyor. Dolayısıyla burada resesyon dönemiyle bir
kıyaslama yapmak çok anlamlı görünmüyor. Fakat açılan ve kapanan
şirketlerin sayısı arasındaki farkı alarak hesapladığımız kurulan net
şirket sayısı için karşılaştırma yapabiliriz. Bu durumda, 2012 yılında
şirket nüfusumuzdaki net artışı 23 bin 701 olarak hesaplıyoruz. Bu sayı
da son resesyon döneminin çok altında bulunuyor. Şirket nüfusunda net
artış 2009 yılında 32 binin biraz üzerindeydi. 2012 yılında şirket
kuruluşlarının son resesyon dönemindekinin bile altına düşmesi,
girişimcinin geleceğe güveninin iyice zayıfladığını gösteriyor. iç
talepte gerileme yaşanması ve altın hariç ihracatta da performansın
iyice düşmesi, girişimcinin yatırım planlarını askıya almasına yol açmış
görünüyor. Tabii girişimcinin yatırımlarını ertelemesi de ekonomideki
yavaşlamanın katmerleşmesine neden olmuş bulunuyor.~
TÜSİAD, BU YIL YÜZDE 4,3 BÜYÜME BEKLİYOR Türk
Sanayicileri ve işadamları Demeği'nin (TÜSİAD) 2013 yılına ilişkin
makroekonomik değerlendirme ve tahminlerini içeren "Türkiye Ekonomisi
2013” raporu geçen ay yayınlandı. TÜSİAD'ın Ekonomik Araştırmalar Bölümü
tarafından hazırlanan bu rapora göre, patronlar kulübü 2013 yılında
Türkiye ekonomisinin yüzde 4,3 büyümesini bekliyor. TÜSiAD'ın, dünya
ekonomisinde ve ticaretinde bir toparlanma olması halinde, Türkiye'deki
büyümenin yüzde 6,1 'i bulacağını öngören bir ek senaryosu da var.
TÜSİAD'ın raporunda, öncelikle "Dünya ekonomisinin belirsiz ve sürekli
yeni sorunlarla çalkalandığı bir dönem olan 2012 yılında, Türkiye
ekonomisi, güveni ve disiplini koruyarak, cesaret ve öngörünün esas
olduğu başarılı bir gelişim ve dönüşüm performansı sergilemiştir”
tespiti yapılıyor. Daha sonra da siyasi istikrarın devam edeceği temel
varsayımı altında, daha çok dış dünyadaki koşullara göre şekillenen iki
senaryo oluşturuluyor. Temel senaryoda dünyadaki mevcut durumun
korunacağı varsayımı yapılırken, olumlu senaryoda ise dünya ekonomisinde
ve ticaretinde toparlanma yaşanması durumu esas alınıyor. TÜSİAD'ın
temel senaryosuna göre, 2013'te Türkiye ekonomisi yüzde 4,3 büyürken, bu
büyüme daha çok iç talepteki canlanmadan kaynaklanacak. Dünya
ekonomisinde ve ticaretinde toparlanma olması halinde ise dış talepteki
artış yanında iç talepteki ve özellikle yatırımlardaki canlanma da daha
fazla ivme kazanacak. Bu da olumlu senaryoda büyümenin yüzde 6,1'i
bulmasını sağlayacak. TÜSİAD'ın temel senaryosunda, 2013'te 171 milyar
dolarlık ihracat ve 245,6 milyar dolarlık ithalat öngörülüyor. Dünya
ekonomisinde ve ticaretinde toparlanmaya dayanan olumlu senaryoda ise
ihracatın 188,8 milyar doları bulacağı, ithalatın da 274,3 milyar dolara
yükseleceği tahmini yapılıyor. TÜSİAD'ın temel senaryosu, 2013'te cari
açığın yerinde saymasını ve milli gelire oran olarak yüzde 6,5 düzeyinde
gerçekleşmesini içeriyor. İlginç olan şu ki ekonomide daha fazla
canlanmayı içeren olumlu senaryoda bile cari açıkta önemli bir artış
öngörülmüyor.
TÜSİAD'ın temel senaryosuna göre, bu yıl işsizlik oranı
geçen yılki düzeyine çok yakın ve yüzde 9,1 olarak gerçekleşecek.
Olumlu senaryoda ise işsizlik oranının bir miktar daha gerileyeceği ve
yüzde 8,8'e ineceği tahmininde bulunuluyor. TÜSİAD'ın her iki
senaryosunda da kamu dengesinde önemli bir sorun beklentisi yok. Bütçe
açığının milli gelire oranının temel senaryoda yüzde 1,9 ve olumlu
senaryoda yüzde 1,5 olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu oranların
ikisi de yüzde 3'lük Maastricht kriterinin epey altında kalıyor.
TÜSİAD'ın gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) deflatörü cinsinden verdiği
enflasyon tahminleri, 2013 yılında fiyatlar genel düzeyindeki artışta
2012'ye göre fazla bir değişiklik beklenmediğini gösteriyor. TÜSİAD, bu
yıl reel kurda ve reel faizlerde de geçen yılkine benzer gelişmeler
bekliyor. Her iki senaryoda da TL'nin hafifçe değer kazanması
öngörülüyor. Reel faizler de her iki senaryoda yine oldukça düşük
seviyede ve yüzde 1-1,5 arasında tahmin ediliyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?