Yüksek Enflasyon Beklentisi Kırıldı

Prof. Dr. Fatih Özatay / Merkez Bankası Başkan Yardımcısı    Prof. Dr. Fatih Özatay, Merkez Bankası’nın başkan yardımcılarından… Türkiye’nin enflasyonda önemli bir şans yakaladığına dikk...

1.06.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Prof. Dr. Fatih Özatay / Merkez Bankası Başkan Yardımcısı  
 
Prof. Dr. Fatih Özatay, Merkez Bankası’nın başkan yardımcılarından… Türkiye’nin enflasyonda önemli bir şans yakaladığına dikkat çekiyor.  Siyasal gerginlik ve dışsal şoklar yaşanmaması halinde, yıl sonu hedefinin yakalanacağını belirtiyor. Ona göre, 2005’de ise tek haneli orana inilecek. Bu saptamasını ise çok önemli bir eğilime bağlıyor ve şöyle devam ediyor: “Yüksek enflasyon beklentisi kırıldı.  Son bir ayda bu anlamda çok büyük mesafe alındı”.  
 
Türkiye’de 1970’lerin ortalarında dünyaya gelenler şimdi 30’lu yaşlarına yaklaştı. Bu kuşak bütün hayatı boyunca hiç tek haneli enflasyon oranı görmedi. Aradan geçen 30 yılda enflasyon yüzde 100 oranını geçti, bazı yıllarda yüzde 30’ların altına indi. Ancak, “tek hane” hedefine hiç ulaşılamadı. Üstelik son 20 yıldır enflasyon yüzde 20’nin altına, 10’lu haneleri de görmedi.  
 
Ancak, uygulanan ekonomik program bu konudaki umutları artırıyor. İlk 4 aya ilişkin rakamlar da 2003 yıl sonunda enflasyonun yüzde 20 hedefinin tutturulabileceğini ortaya koyuyor.  
 
Merkez Bankası’nın en yetkili ağızları da bu konuda umutlu konuşuyor. Bugüne kadar analiz ve anketlerle enflasyonun gidişatını “en yakından görme” olanağına sahip olan Merkez Bankası Başkan Yardımcılarından Fatih Özatay, “Büyüme ve enflasyon hedeflerini tutturacağız” sözleriyle, kararlılıklarını ortaya koyuyor. Özatay’ın bu konuda sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle oldu:  
 
Yılın ilk 4 ayına ilişkin enflasyon rakamlarını gördükten sonra sizce yıl sonu hedeflerinin revize edilmesi gereği doğdu mu?  
 
Irak savaşı böyle kısa sürede bitmeseydi ya da yayılsaydı, onun fiyatlar üzerinde kaçınılmaz etkileri olacaktı. Savaş 6 ay sürseydi, bu süre içinde petrol fiyatları yüksek kalacaktı. Bunun da fiyatlara yansıması olacaktı. O çerçevede  makroekonomik hedefleri gözden geçirmek gerekirdi.  
 
Kişisel olarak, gelinen bu noktada enflasyon ve büyüme hedeflerini değiştirmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Burada, özellikle büyüme açısından Hazine ve DPT’nin görüşleri de önemlidir. IMF de geliyor ve program, ortak bir program. Aramızda tartışacağız, birbirimizi ikna edeceğiz. Bakalım ne çıkacak? Ama şu gelinen aşamada, ben samimi görüşüm, yüzde 20 enflasyon hedefini tutturabileceğimiz yönünde. Bu nedenle olağanüstü bir şey olmazsa, hedefi değiştirmeye gerek yok.  
 
Sizce yüksek enflasyon beklentisi kırıldı mı?  
 
Bence kırıldı gibi. Siyasi gerginlik ve başka bir dışsal şok olmazsa, beklentilerin hedefle uyumlu hale geldiğini göreceğiz. Biz bunu 2002 deneyiminden biliyoruz. O zaman da yıl sonu enflasyon hedefi yüzde 35 idi ama beklentiler yüzde 47 idi. Sonra bir döneme geldik ki, enflasyon bekleyişleri hedefin altına girdi.  
 
Önemli olan şu; ciddi uygulamalar yapıyorsanız, zaten kur istikrar kazanıyor. Böyle bir avantaj var. 2002’de böyle bir avantaj yoktu. Çünkü, başarısını kanıtlamış bir program yoktu. Şimdi başarısını kanıtlamış bir program var. Ama önemli olan programın büyük bir kararlılıkla uygulanabileceğini insanlara ispat etmek. Bekleyişleri bu değiştiriyor. Son bir aydır bu anlamda çok mesafe alındı.  
 
Türkiye’de, işsizlik ve gelir dağılımı bozukluğu gibi uzun vadeli sorunları saymazsak, kısa vadede en büyük sorun borç yükü. Böyle olunca, borç çevrilebilir mi sorusu sürekli gündeme geliyor. Böyle bir ekonomide bekleyişler çok önemli. İktisat politikası çok sağlamdır. Ancak, insanlara inandırıcı gelmiyordur. Eğer borç stoku çok yüksek olmasaydı faizleri sadece para ve maliye politikası belirleyecekti.  
 
Ancak, Türkiye gibi borç stokunun çok yüksek olduğu ülkelerde iktisadi temeller belirleyicilerden birisi. Ancak, daha önemlisi güveni sağlamak.Güveni de, ciddi durarak, programdan saptığınız izlenimini vermeyerek, programın özü hakkında tartışmayarak sağlarsınız. Mali disiplin hakkında hiçbir tartışma olmayacak. Olursa faiz birden yükseliyor.  
 
Enflasyonla mücadelede esas zorluğun, yüzde 20’nin altına düşürmek olduğu söyleniyor. Sizde aynı görüşte misiniz?  
 
Evet doğrudur. Ama yüzde 20 anlamında değil, oranı düşürdükçe iş daha zorlaşır. Bir görüş yüzde 35’in altına düşmenin zor olduğunu söyler, diğeri yüzde 20’yi baz alır. Bu görüşün bilimsel geçerliliği olduğu nokta düzey değil ama oran düştükçe, iş daha zorlaşıyor.  
 
Öte yandan istikrarlı bir çizgiyle, kesintiye uğramadan enflasyonu sürekli düşürüyorsanız, o zaman da kredibiliteniz artıyor. Enflasyonla mücadele çok abartılacak bir şey değil. Bunun için sihirli çözümler yok. Diğer ülkeler nasıl aşağı çektiyse, Türkiye’de öyle yapacak. Şu anda uygulanan programa benzer programlar uygulayarak enflasyon aşağı çekilecek.  
 
Türkiye tek haneli enflasyon rakamını ne zaman görecek?  
 
Bunu söylemek çok zor. Ancak, programa göre, gelecek yıl yüzde 12 olacak, 2005’de ise tek haneli enflasyon rakamını göreceğiz.  
 
Enflasyondaki düşüş, reel sektöre, kişilere, topluma nasıl yansıyacak?  
 
Yüksek enflasyonun zararları ortadan kalkacak. Yüksek enflasyonun en büyük zararı, adı konmamış bir vergi, yani hepimizin cebinden alınan paradır. Bu nedenle insanlar dövize yöneliyor, ceplerinde TL tutmuyorlar ya da dövize endekslemeye gidiyorlar. Bunların hepsi ortadan kalkacak. Enflasyon vergisi yok olacak..  
 
Enflasyon, aynı zamanda gelir dağılımını bozar. Kendisini koruyabilen örgütlü kesim, enflasyondan korunabiliyor ama bir de kendisini koruyamayan, örgütsüz kesim var. Bu kesimin zararı da ortadan kalkacak.  
 
Bir de enflasyon arttıkça, enflasyondaki oynaklık da artıyor. Çok fazla oynaklık, belirsizliği arttıran ve ileriye yönelik planlamayı zorlaştıran bir şeydir. Enflasyon azaldıkça oynaklık da düşeceği için insanların planlama ufkunu genişletir.  
 
Enflasyona neden olan dinamikler nedir? Merkez Bankası, geçen yıl enflasyonun parasal faktörlerden daha çok, reel faktörlere bağlı olduğuna yönelik açıklama yapmıştı. Bazı iktisatçılar MB’nı iktisadı bilmemekle suçladı. Bu konuda ne diyorsunuz?  
 
Sonuçta yapılan çok teknik bir analizdi. Sanıyorum nedensellik analiziydi. Bu tür analizlerde genellikle makroekonomik değişkenlerin geçmiş değerlerinden yola çıkarak, ileriye yönelik tahminler yapıyorsunuz. İktisadi nedensellikler kurmuyorsunuz. Tam hatırlamıyorum ama öyle bir tartışmaydı.  
 
Bir dolu parasal büyüklük var, o parasal büyüklüklerden bir tanesinin enflasyonun ileride alacağı değeri öngörmede çok başarılı olmadığını söylemek ayrı bir saptama, para arzlarını Türkiye ekonomisinde hiç önemli olmadığını söylemek ayrı bir şeydir. Herhalde ikincisini ortalama bir iktisatçı yapmaz. Bizde de ortalama iktisatçıların çok üstünde iktisatçılar var. Biz hiç yapmayız.  
 
Fiyat değişimleri-enflasyon rakamları gerçek hayatı yansıtmıyor şeklinde eleştiriler var. Bu sizce ne kadar haklı? Enflasyon sepetindeki ürünlerin değişim zamanı geldi mi?  
 
Mal sepeti ve kalite tartışmasına evet ama enflasyon tartışması bana hoş gelmiyor.  
 
Yıl sonu enflasyonunun tutması için önümüzdeki aylara için senaryo en olmalı? Ay ay bir senaryo almak mümkün mü?  
 
Geçtiğimiz yıl enflasyonun düşüş trendinde yılın ilk yarısı ile ikinci yarısındaki dalgalanmalar farklıydı. İlk yarıda daha düşüktü, ikinci yarıda biraz daha yüksekti. Dolayısıyla, bu yılın ilk yarısında bir baz etkisi sorunu var. Hiç problem olmasaydı, siyasi tartışmalar yaşanmasaydı, program baştan itibaren rayında gitseydi, enflasyonu yaptığımız projeksiyonlar çerçevesinde en azından yılın ilk 5 ayında, yıllık olarak geçen yılda olduğu düzeyde kalacağını tahmin ediyorduk. Yıllık olarak ilk 5 ayda enflasyon rakamlarının fazla değişmeyeceğini, hazirandan sonra düşeceğini tahmin ediyorduk. Bir böyle projeksiyonumuz var.  
 
İkincisi, program hakkında gördüğümüz kararlılık devam ederse ben iyimserim. Son 1 aydır programın kararlılıkla yürütüleceğine dair, kuvvetli sinyaller geliyor. Dediğim gibi sadece iktisadi temeller yetmiyor, güveni sarsmamak lazım. Tırnaklarınızla kazıyarak elde ettiğiniz kredibilite, bir günde gidebiliyor.  
 
MERKEZ BANKASI FAİZ İNDİRİMİNİ NASIL YAPIYOR?  
 
Ekonomideki gelişmeler, bütün bu anketler ve modeller, Merkez Bankası’nın para politikasının oluşumunu nasıl etkiliyor?
 
 
Çok fazla etkiliyor. Bizim temel hedefimiz enflasyonla mücadele etmek. Bunun için çeşitli para politikası araçları var. Bunlardan en gündemde olanı, enflasyon hedeflemesi. Biz de örtük enflasyon hedeflemesi yapıyoruz. Açık enflasyon hedeflemesine, bu yıl içinde, koşullar oluşur oluşmaz geçeceğiz.  
 
Eğer temel amacınız enflasyonu düşürmekse ve enflasyon hedeflemesi yapıyorsanız, burada kullandığınız araçlar olmalı. Buradaki araç da, kısa vadeli faiz oranlarıdır. Enflasyonun ileride alacağı değerlerden memnunsak, hedefimize yaklaşıyorsak, kısa vadeli faiz oranlarını indiriyoruz. Memnun değilsek yükseltiyoruz. İşin özü bu.  
 
Burada enflasyonun 2 ya da 6 ay sonra ne olacağını tahmin edebilmek çok önemli. O tahminlere yönelik olarak faiz kararlarımızı alıyoruz. Faiz indirirken, nisan ayı enflasyonun düşük çıkmasına bakmıyoruz. Elbette, nisan ya da mart ayı enflasyonu bize bir şey söylüyor.  
Bu sonuçlardan ders alıyoruz ama mart ayındaki enflasyonun yüksek olmasını temel nedeni geçici nedenlerse ve ilerideki enflasyon gelişmelerinden eminseniz, o zaman faizi düşürebilirsiniz. Trend, geçici mi kalıcı mı diye geçmişe bakıyoruz.    
 
Bunların dışında bizim bilmediğimiz başka çalışma var mı?  
 
2002 yılında başlattığımız yeni bir çalışma daha var. Her ayın 15 ve 25’inde 682 malın fiyatını topluyoruz. Amacımız, fiyatları iki hafta önceden de kontrol etmek. Tahminlerimiz bazen tam tutuyor, bazen sapma oluyor. Mesela fiyat araştırmasından nisanda 2.7 gibi yüksek bir enflasyon rakamı çıkmış ama bu bir tahmin değil.  
 
Bir de piyasalardaki arkadaşlarımızın bankacılarla günlük sohbetleri var. Onların hissiyatını yakalamaya çalışıyoruz. Bütün bunları birleşiyor, sonra kendi aramızda bir tartışma seansı başlıyor. Onun sonucunda da konsensüsle “faizi düşürelim veya arttıralım” diyoruz.  
 
Ondan sonra miktar geliyor, ancak özellikle faizle ilgili zamanlama biraz sanata giriyor. Zamanlama açısından Merkez Bankası’nı başarılı buluyorum. Bu başarı sadece Merkez Bankası’nın başarısı değil. Tek başına para politikasıyla enflasyonla mücadele edilmez. Doğru dürüst maliye politikası olmadan hiçbir şey olmaz.  
 
ENFLASYON VE DÖVİZ KURU ARASINDAKİ İLİŞKİNİN ANALİZİ  
 
Enflasyonla döviz kuru arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Herkes TL’nin aşırı değerlendiğini söylüyor. Merkez Bankası Başkanı ise ‘değerli olduğunu düşünen gitsin döviz alsın’ dedi. Sizce değerli olup olmadığını anlamanın doğru yöntemi nedir?  
 
 
Bazılarının bu konuda kafası çok karışık. Birincisi, bizim kafamız o kadar açık ki, ben bu konuda nasıl bu kadar tartışma oluyor anlamıyorum. Merkez Bankası’nın kendi kanunu çerçevesinde temel hedefi enflasyonla mücadeledir.  
 
İkincisi, biz sadece ve sadece enflasyona bakarak para politikasını belirleriz. Faiz kararlarını enflasyona bakarak alırız, döviz kurunun düzeyine ya da büyümeye bakarak almıyoruz.  
Enflasyona bakarak bu kararları alıyorsak, aynı zamanda insanları inandırabiliyorsak istikrarlı bir ortam yaratıyoruz. Böyle bir ortamda büyüme için biçilmez kaftan. Çalışmalar gösteriyor ki, enflasyonun düştüğü bir ortamda büyümede artar.  
 
Bir taraftan da, Türkiye gibi dolarizasyonun çok yüksek olduğu ülkelerde, döviz kurundaki artışla enflasyon arasında çok yakın bir ilişki var. Her enflasyon denkleminde mutlaka cari dönemi ya da birkaç aylık gecikmeli dönemi de olsa mutlaka döviz kurunun artış oranı yazılır.  
 
Dolayısıyla döviz kurları, enflasyonu belirleyen önemli faktörlerden birisidir. Döviz kuru istikrarlı gidiyorsa, biz enflasyonun ileride alacağı değerler açısından çok daha rahat oluruz. Ama biz döviz kurunun alacağı değere bakarak faiz kararını almayız. Döviz kurunun alacağı değer, başka değişkenlerle birlikte enflasyonu etkiler. Biz de enflasyona bakarak faiz kararını alırız.  
 
Üçüncüsü de dalgalı kur sisteminde döviz arzı fazlaysa kur düşer, talep fazlaysa kur yükselir. Herkes dalgalı kur olduğunu bilirse, ona göre tedbirini alır. Dalgalı kur rejimi uygulanıyorken, Merkez Bankası’ndan bunun aksine bir tavır bekleyemezsiniz. Programın dayandığı ayaklardan bir tanesi dalgalı kur rejimidir. Bu ayağın kaldırmak istenmesini anlamakta zorlanıyorum.  
 
ANKETLER NE KADAR GERÇEĞİ YANSITIYOR?  
 
Merkez Bankası olarak, reel sektördeki gelişmeleri nasıl izliyorsunuz? İktisadi  yönelim ve beklenti anketlerinin sonuçları size ne ölçüde yeterli olabiliyor?
 
 
Enflasyonla ilgili bir dolu şeye bakıyoruz. Anketler, bunlardan sadece bir tanesi. Birincisi, 1987 Aralık ayından bu yana yapılan kamu ve özel sektör firmalarına yönelik iktisadi yönelim anketi.  
 
İkincisi anket ise daha çok mali sektöre yönelik ve 2 haftada bir yapılıyor. Bu anket, mali sektör ağırlıklı bekleyişleri gösteriyor ve 2001 sonbaharından bu yana yapılıyor. Burada daha çok yıl sonu ve 12 ay ilerisine yönelik enflasyon bekleyişlerine yoğunlaşıyoruz. Aynı zamanda 2 aylık ve aylık enflasyon bekleyişlerini de soruyoruz.    
 
Anketlerin sonuçlarıyla realize olan sonuçlar arasında nasıl bir ilişki var?  
 
Anketlerde yer alan sonuçlar bir bekleyişi yansıtıyor. İnsanlar  teknik bir model kullanarak tahmin ediyorlar veya sağdan soldan duydukları rakamları söylüyorlar. Bir de başkalarının tahminlerinden etkileniyorlar. Dolayısıyla, hata payı var. Örneğin, son ayda tüketici enflasyonu daha yüksek tahmin ediliyordu ama daha düşük çıktı.  
 
Merkez Bankası’nın istatistik bölümü, yıllardır bilimsel olarak “sapmalar var mı?” sorusunu yanıtlamaya çalışıyor. Ancak, bunu yapabilmek için yeterli gözlem sayısı olması lazım. Anket 2001 sonbaharda başladığına göre, o kadar çok gözlem yok. Ama öbür anket için yapılan ayrıntılı çalışmalar var. O ayrıntılı çalışmaların sonucu bizi tatmin ediyor. Onun için de diğerlerinin deneyimi ışığında, iki haftada bir yaptığımız ankete başladık. Tabii, önemli bir gösterge.  
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz