Yükselen Yeni Sınıf

Şimdiye kadar demografik araştırmalarda, hedef kitle analizlerinde kuşağa dayalı hesaplara öncelik verildi. Ancak, Carnegie Mellon Üüniversitesi’nden Profesör Dr. Richard Florida, aslında hepimizin...

1.10.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Şimdiye kadar demografik araştırmalarda, hedef kitle analizlerinde kuşağa dayalı hesaplara öncelik verildi. Ancak, Carnegie Mellon Üüniversitesi’nden Profesör Dr. Richard Florida, aslında hepimizin içinde yaşadığı bir gerçeğe dikkat çekerek farklı bir yaklaşım getiriyor. Ona göre, dünyanın yeni yükselen grubunu, “Yaratıcı sınıf” (Creative Class) oluşturuyor. Tüketim alışkanlıklarından giyime, iş yaşamından sosyal hayata, her alanı etkileyen bu sınıf için, “İş hayatı, bu yeni sınıfı cezbetmek, heyecanlandırmak ve onların yaratıcılığını kışkırtmak için değişmeye çalışıyor” yorumunu yapıyor. ABD’de ciddi bir büyüklüğe sahip olan bu sınıfın, Türkiye’de yaklaşık 400 bin üyesi var.

 

Yaklaşık 50 yıl öncesinden, 1950’lerden günümüze bir zaman yolculuğu yaptığınızı düşünün. O yıllarda da elektrik enerjisi kullanılıyordu, sinema vardı. Buzdolabı ve çamaşır makinesi ile tanışmıştık. Uçakla yolculuk yapmak mümkündü. Mühendislik projelerinde devasa bilgisayarlar yeni yeni kullanılmaya başlanılmıştı. O yıllardan bugüne hayatımıza kişisel bilgisayarlar ve internet girdi. Halen konuştuklarımızı anlayan ve isteklerimizi yerine getiren robotlarımız yok! Uzaya tatile de gidemiyoruz! Zaman içinde yolculuk yapan biri kalınan yolu yetersiz bulup, hayal kırıklığına uğrayabilir yani...

 

Oysa, dünyada 20’inci yüzyılın ikinci yarısında yaşanan toplumsal gelişmenin boyutu ise teknolojik gelişmelerden çok daha keskin oldu. İşyerine spor elbiselerle gelmek, esnek saatlerde çalışmak söz konusu bile değildi. Koyu renk takım elbiseler ve sabah 8–akşam 5 mesaisi yapılırdı. Üniversiteye giden delikanlılar ve genç kızların durumu da pek farklı değildi hani...

 

Toplumsal değişmeye öncülük edenler ise “yaratıcı sınıf” olarak adlandırabileceğimiz insanlar oldu. Akademisyenler, sanatçılar, müzisyenler, edebiyatçılar, bilim adamları, doktorlar gibi yüksek nitelikli insanlar toplumsal normlardaki değişime liderlik ettiler. Ekonomik gelişmenin motoru oldular.

 

400 bin yaratıcı insan...

 

Yaratıcılık ve entelektüel sermaye 20’inci yüzyılın son çeyreğinde sanayi yatırımlarından daha önemli hale geldi. ABD, dünyanın dört bir yanındaki yaratıcı insanları çekmek ve ekonomisini büyütmek konusunda en başarılı ülke oldu. Carnegie Mellon Üüniversitesi’nde ekonomik gelişme konusunda çalışan Profesör Dr. Richard Florida, ABD’deki işgücünün yüzde 30’u “yaratıcı sınıf” olarak tanımlıyor. Florida, “ABD’de bu sınıftaki insanların sayısı tam 38 milyon” diyor. Bilim adamları, mühendisler, doktorlar, ileri teknoloji konusunda çalışanlar, girişimciler, sanatçılar bu grupta yer alıyor. Florida’nın tanımı aslında oldukça geniş bir tanım... Gerçek anlamda “yaratıcı” sıfatını hakkedenlerin sayısı elbette ABD’de de 38 milyonun çok daha altında.

 

Türkiye’de ise ilmi ve teknik işlerde çalışanlar, serbest meslek sahibi doktorlar, avukatlar ve benzeri işler yapanların, girişimcilerin ve üst kademe yöneticilerin sayısı 2 milyon civarında. Yani işgücü içindeki nitelikli insanların payı yüzde 10’u bile bulmuyor. 23 milyon çalışan insan içinde üniversite mezunu olanların oranı ise 2 milyon 200 bin düzeyinde. Bu 2 milyon 200 bin rakamının içinde üniversite mezunu bir daktilo memuru veya sekreter de var. Bağkur istatistiklerine göre, Türkiye’de serbest çalışan mimar, inşaat mühendisi, veteriner, eczacı, avukat, yazar, doktor, mali müşavir gibi eğitimli girişimcilerin sayısı 60 bini bulmuyor... Doktorların sayısı ise 100 bin kadar.

 

Tüm bunlar düşünülerek bir hesap yapıldığında, Türkiye’de gerçek anlamda “yaratıcı” nitelikte işler yapan insan sayısının 400 bin civarında olduğu söylenebilir. Ancak, bunun, yaratıcı sınıfın “çekirdek kadrosu” olduğunu belirtmekte yarar var.

 

Trendleri onlar belirliyor

 

Türkiye’nin sesini yurtdışında da duyuran bilim adamları, girişimciler, üst düzey yöneticiler, mühendisler, hukukçular, sanatçılar, reklamcılar ve gazeteciler de bu rakamın içinde. Ancak, bu rakama öğretmenleri, kamu da çalışan kalifiye elemanları da eklersek sayı daha yüksek düzeye çıkabilir.

 

Bu insanların hayat tarzı, iş yaşantısından beklentileri, evliliğe bakış açıları toplumun genelinden çok farklı. Ahlak anlayışları, boş zamanlarında yaptıkları aktiviteler, tüketim kalıpları ve değerleri sosyal ve ekonomik hayatı yönlendiriyor.

 

“Yaratıcı sınıf” aslında küresel bir olgu. Bu insanlar dünya üzerinde hareket ediyor, birbirleriyle iletişim kuruyorlar ve ortak bir dil ve kültür oluşturuyorlar. “The Rise Of Creative Class” (Yaratıcı Sınıfın Yükselişi) isimli kitabın yazarı olan Richard Florida, Carnegie Mellon Üniversitesi’nde ekonomik gelişme konusunda çalışan bir profesör. Amerika’da şehirlerin yaratıcılık indeksini çıkartmış. Benzer bir çalışmayı Avrupa için de yapmayı planlıyor. Florida, “Yaratıcı insanlar demografik yapıyı da değiştiriyorlar. Bugün ABD’de metropollerde tek başına yaşayan insanların sayısı çoğunlukta. ABD nüfusunun sadece yüzde 23’ü çekirdek ailelerde yaşıyor. Evlilik 30’lu yaşlara erteleniyor. Onlar için aile, şirket, kilise gibi geleneksel kurumlar değil birey olmak önemli” diyor.

 

Felsefeleri çok farklı

 

Trend belirleyen bu insanları anlamak, değişen yaşam biçimlerini ve eğilimlerini analiz edebilmek yöneticiler, siyasetçiler ve pazarlamacılar için önemli. Yaratıcı grubunu hayat felsefesini kavramak, bu işin ilk adımı. Nurhan Keeler, mühendislik ve işletme eğitimi almış, 30-40 yaş arası 100 yönetici arasında yaptığı araştırmada “yaratıcı” sınıfın hayat felsefesine ilişkin önemli ipuçları elde etmiş. Keeler’in izlenimleri şöyle:

 

“Başarılı veya zengin olmak için yola çıkılmaz. Bir şey olmak için değil, var olmak için uğraşılmalı. Samimi olmak ve samimi uğraşlar edinmek gerek diye düşünüyorlar. Zevkler başkalarıyla paylaşılmalı ama hayat bireysel yaşanmalı. Bu insanlar ‘hayata hükmetmeyi’ keyifli buluyorlar.”

 

Yaratıcı insanların kendilerine güvenleri var. “İnsan fırsatları kendisi yaratır. Her türlü çaba insana bir şekilde geri döner” anlayışına sahipler... Dostluk adına herkese “yeşil kart” gösteriyorlar. Çünkü, sosyal ve aktif bir yaşamdan zevk alıyorlar. İçe kapalı olmanın bir getirisi olmadığını biliyorlar.

 

Onlar, bilgi çağının insanı... Gelişmelere ayak uydurmak için antenleri sürekli açık. Dergi karıştırırken veya bir sohbet sırasındaki duydukları, öğrendikleri bir bilgiyi, alışverişte karşılarına çıkan ilginç bir eşyayı hafızalarına kaydediyorlar. Her türlü bilginin muhakkak bir gün bir yerde kullanılabileceğini düşünüyorlar ve çevrelerine bu gözle bakıyorlar.

 

Yaşam çizgilerine dikkat

 

Reklamcılar, akademisyenler, gazeteciler ve sanatçıların yaşam tarzlarında farklı çizgiler, beğeniler göze çarpıyor. Bu insanlar yüksek miktarda harcama yapabiliyorlar ama “statü sembolleri” ve gösterişten uzak durmaya çalışıyorlar.

 

Rafine zevkleri var. Sofistike bir yaşantı sürüyorlar. Doğaya ve estetiğe yaşları ilerledikçe daha fazla yakınlaşıyorlar. Doğa sporları ile uğraşanlara, çiftlik sahibi olanlara sık rastlanıyor. Yiyecek ve içeceklerle ilgilenmek, değişik ülkelerin farklı lezzetlerini tatmak ilgi alanları arasında. Kendilerine ve sevdiklerine ayırdıkları dakikaların kıymetini iyi biliyorlar.

 

Sosyal yaşantıyı sevmelerine rağmen evleri de onlar için önemli. “Yaratıcı” insanlar ilgi alanlarını, beğenilerini giysilerine olduğu gibi evlerine de yansıtıyorlar. Dekorasyon için büyük paraları gözden çıkarabiliyorlar.

 

Reklamlarda laboratuarı andıran mutfakları görmüyor muyuz? Peki eve taşınan sinema salonlarını? Bu tip fonksiyonel, yaşam kalitesini artıran eşyalara avuç dolusu para ödeyebilirler. Ancak, söz konusu bir halı veya bir koltuk ise hepsinin seçimi farklı olabiliyor. Kimi pratik ve sade çizgileri tercih ederken kimi de antika eşyaları beğenebiliyor.

 

Aile ilişkileri nasıl?

 

Şirket, aile ve dini cemaatler gibi geleneksel kurumlara bağlılıkları yok. Bu kurumlara çakılıp kalmak istemiyorlar. ABD’de bugün nüfusun sadece yüzde 23’ü çekirdek ailelerde yaşıyor. Metropollerde tek başına yaşayanların sayısı ailelerin sayısını geçmiş durumda. Türkiye’de “aile” kavramı halen önemli olsa da aile yaşamı modern çağın gereklerine göre değişim geçiriyor. Yaratıcı sınıfın kurduğu küçük ailelerin yaşamına bakarak bu değişimi izlemek mümkün.

 

Fortune Danışmanlık’tan Ayşe Arıduru, mimar, reklamcı ve moda tasarımcısı gibi işlerde çalışan gençlerin evlilik konusunda aceleci olmadığını söylüyor.

 

Çalışma saatleri akşamlara hafta sonlarına taşınca ailelerin hoşgörülü olması bekleniyor. Birlikte geçirilen zamanın uzunluğuna değil kaliteli olmasına özen gösteriliyor. Lowe Lintas Reklam Ajansı Başkanı Nesteren Davutoğlu, “Kızım küçükken kantitatif zaman yerine, kalitatif zaman teorileriyle kendimi avutmuştum bende” diyor.

 

İlgi alanları çok önemli

 

Yaratıcı insanlar, gösteriş ve savurganlığa kaçmadan, kendi tüketim anlayışları çerçevesinde para harcıyorlar. “Yaratıcı sınıf” harcama gücü yüksek bir kitle ama hesabını da biliyor. Lowe Lintas Başkanı Nesteren Davutoğlu’nun “Paralarını iyi yaşama yatırırlar” saptaması, onların tüketim felsefesini iyi özetliyor.

 

Özel ilgi alanlarına para ayırıyor. Aralarında itfaiyecilikten barmenliğe, müzisyenlikten Çin Dili ve Edebiyatı’na, danstan seramiğe kadar çok farklı şeylere ilgi duyanlar var. Neredeyse hepsi müzikle ilgili. Aralarında müzik enstrümanı kullananların sayısı bir hayli fazla... Piyano ve gitar ise gözdeleri...

 

Jazz, Blues ve çeşitli ülkelerin folklorik müzikleri onların beğenisini topluyor. Onlara Babylon’da konserlerde ve festivallerde rastlayabilirsiniz. Spor kulüpleri, gym salonları ve sinemaları da sık sık ziyaret ediyorlar. Gurme Dostları Derneği, dans dersleri de onlara rastlayabileceğiniz yerler arasında. Yaşam standardı yüksek olanlarda ise deniz ve tekne tutkusu öne çıkıyor.

 

Neleri seviyorlar?

 

Yaratıcı sınıf kapsamındaki tüm meslek grupları yoğun bir rekabet ortamında yaşıyor. Belki de bu yüzden iş, yönetim ve savaş kitaplarını okumayı seviyorlar. Bu kitaplardan öğrendikleri taktikleri iş hayatında gerçekleştirmeye çaba gösteriyorlar. Tarihi romanlar, insan psikolojisinin derinliklerine inebilen yazarlar da onlardan ilgi görüyor.

 

“İçtenlik” ve “açık iletişim”, onlar için listenin başında. Bu nedenle, etraflarında sosyal, pozitif, problem çözebilen ve hobileri olan kişileri görmeyi istiyorlar.

 

Yoğun bir gün ve koşuşturmadan sonra hepsinin ortak dileği “kafasını boşaltmak” ve “yeniden enerji kazanmak”... Bu nedenle, günün bitiminde eve dönerken güzel bir müziğe kendilerini kaptırabiliyorlar veya hobilerine vakit ayırmanın önemini biliyorlar. “Yaratıcı sınıfın” temsilcilerinden Lowe Lintas Başkanı Nesteren Davutoğlu, “Yaracılar neleri seviyor?” sorumuza şu yanıtı veriyor:

 

“Reklam yaratıcıları sinema seviyor. İnternet keşiflerine açık oluyor. Okumak, yazmakla barışık. Seyahat etmeyi seviyorlar. Türkiye’nin az bilinen yörelerine tarih gezileri, alternatif sporlar, dalmak, yamaç paraşütü, rafting gibi adrenalin salgısını karşılayan hobiler. Benim gibi ‘olgunluk yaşlarında’ olanlar ise, deniz üstünde olmayı, antikacı gezip koleksiyon yapmayı sever. Tibet, Küba, Meksika gibi, kültürel zenginlikleri olan ülkelere seyahat eder.”

 

Yaratıcılar iş başında

 

İş yaşantısından beklentileri sadece para kazanmak değil. Sevdikleri işlerle uğraşmayı hedefliyorlar. Yüksek lisans, hatta doktora yaparak uzmanlaşıyorlar.

 

ABD’de bu insanlar arasında yapılan araştırmalar, iş hayatındaki öncelikleri arasında paranın dördüncü sırada olduğunu gösteriyor. En büyük beklentileri “daha yaratıcı” olabilecekleri bir işte çalışmak. Birlikte çalıştıkları insanların nitelikli ve heyecan verici olmasını istiyorlar. Yeni teknolojilerle çalışabilecekleri işleri tercih ediyorlar.

 

İş dünyası bu “altın yakalı” olarak nitelenen bu insanların yaratıcılığını beslemek, kışkırtmak için yeni arayışlar içinde. ABD’de esnek çalışma saatleri, “causal” (rahat) giyim gibi uygulamalar bu arayışların sonunda ortaya çıktı ve hızla yayıldı.

 

Benzer uygulamalara Türkiye’de de rastlamak mümkün. Reklam ajanslarında, üniversitelerde, gazetelerde çalışanlar artık işe giderken daha rahat giyiniyor, esnek saatlerde çalışıyor. Mobil ofisler, dizüstü bilgisayarlar onları daha özgür kılıyor.

 

Fortune Danışmanlıktan Ayşen Arıduru, yaratıcı insanların dinamik, sosyal olanakları geniş, alternatif iş olanaklarının bulunduğu, işi ve piyasayı yakından takip edebilecekleri şehirlerde çalışmayı tercih ettiklerini söylüyor. En gözde şehirleri İstanbul. Arıduru, “Oturmak için merkeze yakın, kent kültürüne uyumlu semtleri seçiyorlar” diyor.

 

“KENDİLERİNE ÖZEL BİR TARZ BENİMSİYORLAR”

 

Dr. Emre Işık/National University Of Ireland

 

Dr. Emre Işık, bir sosyolog. Yaşamı Türkiye, İrlanda ve İngiltere’de geçti. Farklı ülkelerde “yaratıcı” sınıfı gözlemleme olanağı oldu. Dr. Emre Işık’ın Türkiye’deki yaratıcı insanlara ilişkin saptamaları şöyle:

 

BEKLENTİLERİ KAZANCIN ÖTESİNDE Türkiye’nin özellikle 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren geçirdiği sosyal, kültürel ve iktisadi değişim insan kimliklerinde hızlı bir dönüşüme yol açtı. Günümüzde daha rekabetçi, kazanmaya ve değişime açık bir genç nüfusun toplumsal hayatın her alanında hareketliliği göze çarpıyor. Aslında, iyi eğitim almış olan bu insanların sayıları çok değil. Onlar 1980’li yılların prenslerine de benzemiyorlar.

 

Yurt dışı veya yurt içinde iyi üniversitelerde eğitilmiş bu grup bu yönleriyle birbirlerine benzer gibi görünmekte. Ancak, bu yeni ve dinamik grup sadece ‘kâr’ ve ‘kazanç’ amaçlı bir varoluşun ötesinde beklentilere de sahip görünmektedir.

 

ESTETİK TUTKULARI VAR Genellemeler yapmak tehlikelidir ama bu yeni “yaratıcı” insan tipinin kendi bedeni ve çevresini estetik bir görünüme kavuşturmaya yönelik aktivitelere yöneldiği genellemesi yapılabilir. Bedenin düzgün ve sağlıklı olması, hoş görünmesi eğilimi sportif aktivitelerin artışına sebep oluyor. Büyük şehirlerimizde modern ve pahalı spor klüplerinin açılması bu trendin bir uzantısıdır. Doğa yürüyüşü, tenis, kano, yelken ve kış sporları gibi aktiviteler “in”, boks, güreş gibi sporların ise “out” olduğu açıktır. Doğa içindeki aktivitelerde olabildiğince fazla yer almak ruhsal olarak rahatlamanın ve sağlıklı olmanın bir aracıdır.

 

TARZLARI KİŞİYE ÖZEL Gelir düzeyleri genellikle yüksek olan genç nesil kendi kimliğine uygun bir alışveriş kültürüne de sahip. Ayrıksı, kişiye özel ve daha sade bir tarzı benimsiyorlar. Televole kültürüne karşı tepki gösteriyor. Bu tür gelişmelerin sadece Türkiye’de değil, küresel düzeyde varlığından söz etmek olası. Tüm bu bedeni ve ruhu yenilemeye yönelik aktiviteler bir kültürel ve sosyal kapital oluşturma biçimi olarak kavranmalıdır.

 

YARATICILIĞIN ÖNÜNDEKİ ENGELLER Bu grupta kendini kültürel ve teknik olarak yenileme eğilimi var. Kendilerini yenileme konusunda bilindik, geleneksel kalıpları zorluyorlar. Muhafazakar değiller. Nitelikli işlerde çalışarak kendilerini geliştirebileceklerini düşünüyorlar. Akademik eğitim olanaklarını da kullanıyorlar. Oysa, Türkiye’de onların “yaratıcı” olabilecek niteliklerini ortaya koymalarına engel olacak kurumsal, siyasal ve ekonomik etkenler yerli yerinde duruyor. Ülkede gerek özel gerekse kamu sektöründe araştırmaya ayırılan payın yok denecek kadar az olması, yaratıcı olabilecek birçok insanın sadece pratik çözümler bulan birer teknisyen seviyesinde kalmasına neden oluyor.

 

“KENDİLERİNİ İŞE KAPTIRIYORLAR”

 

Ayşen Arıduru/Fortune Danışmanlık Partner

 

İnsan kaynakları konusunda hizmet sunan Fortune Danışmanlık partnerlerinden Ayşen Arıduru, “Yaratıcı gruplar dediğimiz meslekler yurtdışında sektörel olarak çeşitlilik gösteriyor. Türkiye’de ise genellikle iletişim/medya, bilişim, reklam, moda, çevre ve mühendislik sektörlerinde yoğunlaşıyor” diyor.

 

Arıduru, “İşi bir zorunluluk değil keyifli bir uğraş olarak görüyorlar. İşyerinden beklentileri yüksek.  Aktifler. Hırslılar ve çıtayı yükseğe koyuyorlar, hedefleri iddialı. İş seçerken öncelikleri arasında kariyer geliştirme imkanları, para ve kişisel gelişim imkanları geliyor. Çalışma saatlerinin esnek olması, ortamın rahat olması onlar için önemli” diyerek Türkiye’deki yaratıcıların önceliklerini sıralıyor.

 

Etrafına sürekli bir mimar gözüyle bakan, 24 saat gazeteci kimliğinden sıyrılamayan her duyduğunu kaydeden insanlar vardır. Mesleklerini çok sevdiklerinden, kendilerini işe kaptırırlar. Yaratıcılar arasında da tip insanlara sıkça rastlanıyor.

 

Ayşen Arıduru’nun yaratıcıların iş yaşamındaki tutumuna ilişkin bir diğer saptaması ise şöyle: “ İşe çok fazla kanalize oluyorlar. Özel hayatları da bazen işin parçası haline gelebiliyor.”

 

“HİNDİSTAN VE İRLANDA YARATCI SINIFLA KALKINIYOR”

 

Prof. Dr. Richard Florida/Carnegie Mellon University

 

“Yaratıcı sınıfın yükselişi” adında bir kitap yazan Profesör Dr. Richard Florida, sorularımızı yanıtladı. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaratıcı sınıfın rolünün, öneminin altını çizdi:

 

Yaratıcı insanlar sosyal yaşamımıza ne gibi önemli değişiklikler getirdiler?

 

Yaratıcılık, en önemli ekonomik güç haline geldi. Bu yaratıcı insanlar, geleneksel insanlara göre çok daha farklı yaşarlar. Daha esnek saatlerde çalışırlar. Yaratıcılıklarını yansıtabilecekleri bir tarzda giyinmeyi severler.  Hareketli şehir merkezleri ve değişik kültürel aktiviteler onları cezbeder.

 

ABD’de çok sayıda insan tek başına yaşıyor, nüfusun sadece yüzde 23’ü çekirdek ailelerde yaşıyor. Büyük metropollerde tek başına yaşayan insanların nüfusu çok yüksek. İnsanlar yürüyüş yapıyor, bisiklete biniyor, dağlara tırmanıyor, kayak yapıyor. Bu tip aktivitelerde yaratıcılığı besliyor. Klasik müzik hala çok sayıda insanın hoşuna gidiyor. Ancak, çok sayıda insan sokak kültürüne de ilgi duyuyor. Gece kulüpleri, rock konserleri de onların ilgisini çekiyor.

 

Gelişmiş ülkelerde yaşayan yaratıcı insanlar ile gelişmekte olan ülkelerde yaşayanlar arasında benzerlikler var mı?

 

Doğrusu bu konuda özel bir çalışma yapmadım. Ancak, yeni çıkaracağım kitapta Avrupa ülkeleri için bir yaratıcılık indeksi geliştirmeye çalışacağım. “Yaratıcı sınıf” kesinlikle küresel bir olgu. ABD bu konuda önde geliyor elbette. ABD’de çok geniş bir yaratıcı sınıf yaşıyor. Kanada’yı sık sık ziyaret ediyorum. Orada da “Yaratıcı sınıf” insanların varlığı açıkça hissediliyor. Londra, Paris, Berlin, Münih, Dublin  gibi şehirlerde yaratıcı sınıfın yoğunlaştığı şehirler.

 

ABD dünyanın her tarafından yaratıcı insanları çekmekte çok başarılı. Türkiye’den de çok sayıda entelektüel, yaratıcı insan buraya geliyor. Carnegie Mellon Üniversitesi’nde bile çok sayıda Türk akademisyen var. 

 

Gelişmekte olan ülkelerde de geniş bir yaratıcı sınıf var. İrlanda, gelişmekte olan ülke sınıfından gelişmiş ülkeler arasına atladı. Hindistan da yaratıcı sınıfı, yazılımı sektörünü kullanarak kalkınmaya çalışıyor. Bu ülkeler sadece gelişmiş ülkelerdeki sanayi yatırımlarını kendi ülkelerine çekerek değil, insanların yaratıcılığına yatırım yaparak refahlarını artırmayı hedefliyor. Az gelişmiş ülkeler teknolojik yaratıcılıktan, girişimcilikten yoksun olabilir. Ancak, onların sanat ve müzik alanındaki yaratıcılıklarına bir bakın. Çok güzel eserler göreceksiniz.

 

Yaratıcı beyinler dünyanın dört bir köşesine dağılmış durumda. Onlara her yerde rastlayabilirsiniz. Önemli olan bu yaratıcılığı ekonomik refahı artırmak için nasıl besleyeceğiniz.

 

İş hayatından neler bekliyorlar?

 

Açıkça görüldüğü gibi, iş hayatı, bu yeni sınıfı cezbetmek, heyecanlandırmak ve onların yaratıcılığını kışkırtmak için değişmeye çalışıyor. Geçtiğimiz 20-30 yıl içinde yapılan araştırmalar, “esnek çalışma saatleri”, “spor giyim”, “serbest cuma” gibi uygulamaların faydalarını ortaya koydu. İnsanlar işe giderken daha rahat giyiniyorlar, esnek saatlerde çalışıyorlar.

 

Bir dönemde CEO’lara, üst düzey yöneticilere hisse senetleri verildi. Buna inanmak belki de biraz saflık oldu. CEO’lar kurumsal müşterilere para kazandırmak yerine kendi ceplerini doldurdular. İnsanların beklentisini “Hisse senedi” sahibi olmak değil aslında. İnsanlar daha yaratıcı olabilecekleri bir ortamda çalışmak istiyorlar. Heyecanlı insanlarla, yeni teknolojilerle çalışmak istiyorlar. Ücret 4’üncü sırada geliyor. Hisse senedi ise tercihlerini belirleyen ilk 20 önemli unsurun içinde bile değil. İnsanlar 1990’larda yeni bir çalışma ortamı, yeni bir çalışma kültürü arayışına girdi. Onlara verilen ise hisse senedi oldu. İnsanların ihtiyaçlarını karşılamak yerine onlara para, rüşvet verirseniz sistem bir yerde çöküyor.

 

Tüketim alışkanlıkları nasıl? Otomobil, dekorasyon gibi konularda benzer zevkleri mi var?

 

Yaratıcı insanlar, yaratıcı malları almak istiyorlar. Gözlükten mobilyaya , yemek yedikleri restorana dek farklılık arıyorlar. Gözlük sadece bir okuma aracı değil bir moda simgesi. Yemek pişirdikleri tencere, tavadan tabağa kadar her türlü eşyada bir nebze yaratıcılık arıyorlar.

 

Evliliğe yaklaşımları, bakışları nasıl?

 

Eğitim seviyesi yüksek insanlar evliliklerini daha ileri yaşlara erteliyor. ABD ve çok sayıda ülkede insanlar kolejden sonra evlenmeye başlıyordu. Bu eğilimi artık göremiyoruz. Yüksek eğitimli insanlar evliliği 30’lu yaşlara erteliyor. Boşanma oranları da  yüksek eğitimli insanlarda daha yüksek. Yaratıcı insanlar toplumun demografik yapısını de etkiliyor, demografik yapıda değişimlere yol açıyor. İnsanlar daha bireysel davranıyorlar. Yaratıcı insanlar kilise, parti ve benzeri geleneksel kurumların parçası olmaya ihtiyaç duymuyorlar.. Özgün birer birey olmak onlar için daha önemli.

 

 

 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz