Zenginin Enflasyonu Yoksuldan Farklı Mı?

Türkiye’nin kronik sorunu olan enflasyonda düşüş eğilimi devam ediyor. Ancak, tartışmalar da devam ediyor. “Hayat pahalı, düşüş nerede” diye itiraz edenler, yoksulun enflasyonun altında ezildiğini ...

1.09.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Türkiye’nin kronik sorunu olan enflasyonda düşüş eğilimi devam ediyor. Ancak, tartışmalar da devam ediyor. “Hayat pahalı, düşüş nerede” diye itiraz edenler, yoksulun enflasyonun altında ezildiğini belirtenler var. Capital’in araştırması, meslek ve gelir gruplarına göre enflasyondan etkilenme oranını ortaya koyuyor, bu tartışmalara ışık tutuyor. En önemli mesaj ise enflasyon düşerken “düşük gelirliler”, çıkarken ise “yüksek gelir” grubu daha zararlı çıkıyor, onların oranı ortalamanın üstünde gerçekleşiyor.  
 
Türkiye son 1.5 yılda, 30 yıldır birlikte yaşadığı yüksek enflasyondan kurtulma yolunda önemli adımlar attı. Daha 2002 yılı başında yüzde 70’lerde olan enflasyon, şu sıralarda yüzde 20’ler düzeyinde. Enflasyondaki düşüş eğilimi sürecek gibi de görünüyor.  
 
Ancak, enflasyondaki bu düşüşü inandırıcı bulmayan geniş bir kesim var. Sokakta kime sorsanız “Enflasyon gerçekte düşmüyor” yanıtını alırsınız. Sadece sokaktaki adam değil, bir kısım işadamı ve köşe yazarı da aynı düşüncede. Konu hakkında ne kadar bilgisi olduğu bilinmeyen bu kişilerin zaman zaman yaptıkları açıklamalar ve yazdıkları yazılar, halktaki enflasyondaki düşüşün aldatmaca olduğu görüşünü iyice pekiştiriyor.  
 
Halkın enflasyondaki düşüşü hissetmemesinin birkaç nedeni var. Bunlardan en önemlisi, son 4 yıldır ücret artışlarının enflasyonun altında kalması. Elde edilen gelirle giderek daha az mal ve hizmet alınabilmesi, halkın enflasyondaki düşüşe dudak bükmesine yol açıyor.  
 
Tüketim kalıpları farklı  
 
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) her ayın 3’ünde açıkladığı enflasyon oranlarının inandırıcı bulunmamasının bir nedeni de açıklanan oranların her ailenin enflasyonunu birebir yansıtmaması. DİE, enflasyon oranını 1994 yılında düzenlediği Hanehalkı Tüketim Harcamaları Anketi’nin sonuçlarına göre belirlediği bir ortalama tüketim kalıbına göre hesaplıyor. Tabii bu ortalama tüketim kalıbının, Türkiye’deki 16 milyon ailenin her birinin tüketim kalıbına aynen uyması mümkün değil. İşte bu durum DİE’nin açıkladığı enflasyon oranı ile her ailenin fiili enflasyon oranının farklı olmasına yol açıyor.  
 
Örneğin, bütçesinden gıda ürünlerine DİE’nin tüketim kalıbındakinden daha fazla para ayıran bir aile, herhangi bir ayda gıda ürünlerinin fiyatlarında sıçrama yaşandığında, o ay DİE’nin açıklandığından daha yüksek bir enflasyonla baş başa kalıyor. Tabii bu durumda bu ailenin fertlerini, açıklanan enflasyon oranının gerçeği yansıttığına inandırmak oldukça zor.  
 
Ancak, Türkiye’deki 16 milyon aile için ayrı ayrı enflasyon oranı hesaplamak imkansız. Enflasyon oranının ortalama bir tüketim kalıbına göre hesaplanması, bu imkansızlığı aşmanın en pratik ve tek yolu. DİE’nin açıkladığı enflasyon oranlarını, her ailenin durumuna uygun bir oran olarak değil de Türkiye ortalamasını yansıtan bir oran olarak kabullenmek gerekiyor.  
 
Gruplara göre enflasyon  
 
Türkiye’deki her aile için ayrı ayrı enflasyon oranlarını hesaplamak mümkün olmasa da çeşitli gruplar için hesap yapma imkanı var. DİE’nin 1994 yılında düzenlediği Hanehalkı Tüketim Harcamaları Anketi’nin sonuçları arasında çeşitli grupların tüketim kalıpları da bulunuyor. Bu tüketim kalıplarını ve DİE’nin genel enflasyon oranıyla birlikte açıkladığı harcama gruplarındaki fiyat değişim oranlarını kullanarak, çeşitli gruplar için enflasyon oranlarını hesaplamak mümkün.  
 
Biz bu yöntemi kullanarak üç grup için hesaplar yaptık. Son 8 yıl, bu yılın ocak-temmuz dönemi ve temmuz ayı için, yüzde 20’lik gelir gruplarına, ailenin oturduğu yere ve hanehalkı reisinin çalışma şekline göre enflasyon oranlarını hesapladık. Bu araştırmada ilginç sonuçlara ulaştık.  
 
Enflasyondaki düşüş yoksula yarıyor  
 
Yüzde 20’lik gelir gruplarına göre yaptığımız hesaplar, enflasyondaki düşüşün yoksullara yaradığını ortaya koyuyor. Enflasyonun düşüş eğilimine girdiği yıllarda, genelde düşük gelirli kesimlerin enflasyonu yüksek gelirli kesimin enflasyonundan daha düşük oluyor. Enflasyon yükseliş eğilimine girdiğinde ise düşük gelirlerinin canı zenginlere göre daha fazla yanıyor.  
 
Örneğin, enflasyonun yüzde 100’ün üzerinden yüzde 76’ya indiği 1995 yılında, gelir piramidinin en üstünde yer alan yüzde 20’lik kesimin enflasyonu yüzde 75.9 olurken, en alttaki yüzde 20’lik kesimin enflasyonu yüzde 74.6 olmuştu. Enflasyonun yüzde 60’lardan yüzde 39’a indiği 2000 yılında en üsttekilerin enflasyonu yüzde 39.2, en alttakilerin enflasyonu ise yüzde 38.5 oldu. Enflasyonun yüzde 29.7’ye gerilediği geçen yıl ise en üsttekilerin enflasyonu yüzde 30.5 olurken, en alttakilerin enflasyonu yüzde 28.2 olarak gerçekleşti.  
 
Enflasyonun yüzde 79.8’den yüzde 99.1’e çıktığı 1997 yılında ise en zengin yüzde 20’lik kesimin enflasyonu yüzde 98.4 olarak gerçekleşirken, en fakir yüzde 20’lik kesimin enflasyonunun yüzde 102.5’i bulduğu görülüyor. Enflasyonda son sıçramanın yaşandığı 2001 yılında ise en üsttekilerin enflasyonu yüzde 69.3 olurken, en alttakilerin enflasyonunun yüzde 71.3 olarak gerçekleştiği dikkati çekiyor.  
 
Zengin ve yoksulun enflasyonu  
 
Enflasyonun geçen yılın sonuna göre fazla değişiklik göstermediği bu yılın ilk 7 ayına baktığımızda ise yoksulların enflasyonunun zenginlerinkinden biraz yüksek olduğu görülüyor. Genel enflasyonun yüzde 11.6 olarak gerçekleştiği ocak-temmuz döneminde en zengin yüzde 20’nin enflasyonu yüzde 11.5, en fakir yüzde 20’nin enflasyonu ise yüzde 12 oldu. Aradaki fark küçük de olsa halkın DİE’nin açıkladığı oranları inandırıcı bulmamasının bir nedeni böylece ortaya çıkıyor.  
 
Ancak, temmuz ayında yoksulların enflasyonu daha düşük gerçekleşti. Genel enflasyonun yüzde -0.4 olduğu temmuz ayı için, gelir piramidinin en üstündeki yüzde 20’lik kesimin enflasyonunu yüzde -0.2, en alttaki yüzde 20’lik kesimin enflasyonunu ise yüzde -0.9 olarak hesapladık. Bu durum enflasyondaki düşüş eğilimi sürerse yıl sonunda yoksulun enflasyonunun zenginin enflasyonundan daha düşük olacağını düşündürüyor.  
 
Lüks semt ile gecekondu mahallesi  
 
Gelir gruplarına göre hesapladığımız enflasyon oranlarının verdiğine benzer sonuçlar, ailenin oturduğu yere göre hesaplanan enflasyon oranlarında da çıkıyor. Genelde enflasyonun düşüş eğiliminde olduğu yıllarda, yoksul ailelerin yaşam yeri olan gecekondu mahallerinde gerçekleşen enflasyon oranlarının zengin ailelerin yaşam yeri olan gelişmiş sokaktaki enflasyondan daha düşük çıktığı görülüyor. Enflasyonun yükseliş eğiliminde olduğu yıllarda ise durum tersine dönüyor.  
 
Örneğin, 1995 yılında gelişmiş sokaktaki enflasyon yüzde 75.9 iken gecekondu mahallelerindeki enflasyon yüzde 74 olmuştu. 2000 yılında gelişmiş sokakta yüzde 39.4, gecekondu mahallelerinde yüzde 37.1 oranında enflasyon yaşanmıştı.  
 
Enflasyonda sıçrama yaşanan 1997 yılında gelişmiş sokaktaki enflasyon yüzde 99, gecekondu mahallerindeki enflasyon yüzde 101 olarak gerçekleşmişti. Son sıçramanın yaşandığı 2001 yılında ise gelişmiş sokaktaki enflasyon yüzde 69.3 olurken, gecekondu mahallerindeki enflasyon yüzde 72’yi bulmuştu.  
 
DİE’nin hesabı yeterli  
 
İlgili tabloyu incelerseniz, aile reisinin çalışma şekline göre hesaplanan enflasyon oranlarının da benzer sonuçlara işaret ettiğini görebilirsiniz. Enflasyonun düştüğü yıllarda genelde ücret ve maaş karşılığı çalışan kesimin enflasyonunun, işveren kesimin enflasyonundan daha düşük olduğunu, enflasyonun yükseldiği yıllarda ise durumun tersine döndüğünü fark edebilirsiniz.  
 
DİE’nin 1994 yılında düzenlediği Hanehalkı Tüketim Harcamaları Anketi’nin sonuçlarından yararlanarak başka gruplar için de enflasyon oranlarını hesaplamak mümkün. Örneğin ev sahibi ve kiracılar, az nüfuslu ve kalabalık aileler gibi. Her grubun tüketim kalıbı farklı olduğu için, enflasyon oranları da farklı çıkıyor. Ancak DİE’nin açıkladığı genel enflasyon oranı ile aradaki fark öyle çok fazla da değil. Bu nedenle DİE’nin enflasyon oranlarının Türkiye genelini yeterli düzeyde yansıttığını söylemek mümkün.  
 
HERŞEY TÜKETİM KALIBINA BAĞLI  
 
HESABA DİKKAT
 
 
Belki de pek çok kişi enflasyonun, bir grup malın fiyatlarının toplanıp mal sayısına bölünmesiyle hesaplandığını sanıyor. Oysa gerçekte durum böyle değil. Her gün satın alınan ekmek ile kırk yılda bir alınan televizyonun kullanım sıklığı aynı olmadığı için, bu tür bir yöntemle enflasyonu hesaplamak doğru değil. Enflasyon hesabında mal sepetine dahil edilen ürünlere, kullanım sıklığına ve fiyat düzeylerine göre çeşitli ağırlıklar veriliyor.  
 
TÜKETİM KALIBINDAKİ FARK  
 
DİE, TÜFE (Tüketici Fiyatları Endeksi) enflasyonunu hesaplarken, ürünlerin kullanım sıklığını 1994 yılında düzenlediği Hanehalkı Tüketim Harcamaları Anketi’ne dayanarak belirliyor. Bu anket, Türkiye’deki ailelerin hangi ürünlere ne kadar harcama yaptığını gösteriyor. Bu bilgiler esas alınarak belirlenen tüketim kalıbı, TÜFE enflasyonu hesabına temel oluşturuyor.  
 
Tabii Türkiye’deki ailelerin hepsinin tüketim kalıbı DİE’nin belirlediği bu ortalama tüketim kalıbına uymuyor. Tüketim kalıplarındaki bu farklılık, ailelerin fiyat artışlarından etkilenme derecelerinin farklı olmasına neden oluyor. Yani gerçekte her aile için farklı bir enflasyon oranı söz konusu.  
 
HARCAMALARIN ORANI  
 
Örneğin DİE’nin tüketim kalıbında ailelerin gıda-içki-tütün harcamalarının toplam harcamalara oranı yüzde 31.09 olarak alınıyor. Oysa gelir piramidinin en altında yer alan yüzde 20’lik grupta gıda-içki-tütün harcamalarının payı yüzde 45.42’yi buluyor. En üstteki yüzde 20’lik grup ise bütçesinin sadece yüzde 21.89’unu gıda-içki-tütün harcamalarına ayırıyor. Bu durum gıda-içki-tütün grubundaki ürünlerin fiyatlarında yaşanan artışların yoksul ailelerin enflasyonunu daha çok yükseltmesine yol açıyor.  
 
ZENGİNİN ULAŞTIRMASI  
 
Yüksek gelirli ailelerin enflasyonu ise ulaştırma harcamalarına daha duyarlı. Çünkü DİE’nin enflasyon hesabında kullandığı tüketim kalıbında yüzde 9.3 paya sahip olan ulaştırma harcamalarının en üsttekilerin toplam harcamalarındaki payı yüzde 12.9’u buluyor. Bu nedenle bu grupta yaşanan fiyat artışları zenginlerin enflasyonunu daha fazla yükseltiyor.  
 
KONUT VE KİRA ETKİSİ  
 
Tapusuz da olsa birçok ailenin ev sahibi olması ve kiraların düşüklüğü nedeniyle, gecekondu mahallelerinde yaşayan ailelerin tüketim kalıplarında konut-kira grubunun payı Türkiye ortalamasının altında. Bu durum bu grupta yaşanan fiyat artışlarından gecekondu mahallesi sakinlerinin daha az etkilenmesini sağlıyor. Ancak, şehir dışındaki mahallerinden işlerine gidip gelmek için ulaşıma çok fazla para harcamaları nedeniyle, bu ailelerin harcamalarında ulaşım grubunun payı Türkiye ortalamasının iki katını aşıp yüzde 19.71’i buluyor. Bu nedenle örneğin belediye otobüs ücretlerine veya minibüs tarifelerine zam yapıldığında gecekondu mahallerinde enflasyon sıçrıyor.  
          
EKONOMİST GÖZÜYLE ENFLASYONUN ÇEŞİTLİ KESİMLERE ETKİSİNDE SON TABLO  
 
Saruhan Özel/ Denizbank Başekonomist  
 
DÜŞÜK GELİRLİNİN DURUMU
 
 
Enflasyondan en çok etkilenen grup, maliyet artışlarını gelirlerine yansıtamayanlardır. Bunlar da düşük gelir grubundakilerdir. Örneğin, düşük gelir grubundasınız ve aylık gelirimiz de düşük olsun. Enflasyon yükseldiğinde, bu gelir grubunun gelirini artırma gücü yoktur. Çünkü, işveren, rahatlıkla yerine yenisini alabilir. İşini değiştirme ve yüksek ücret talep edemez.  
 
FARK YARATMAYAN ŞİRKET  
 
Aynı durum, ürettiği malda kalite farkı yaratamayan şirketler için de geçerli. Bu durumdaki şirketler, maliyetlerinde bir artış olsa dahi, istedikleri zaman mallarının fiyatlarını yukarı çekemezler. Bir anlamda enflasyon kadar malına zam yapamaz, ondan olumsuz etkilenir. Bu da herkesin enflasyondan aynı şekilde etkilenmediğini ortaya koyuyor.  
 
YÜKSEK GELİRİN ÖNLEMİ  
 
İkincisi, enflasyon olduğu zaman, insanların gelirlerinde nominal artış yaşanır. Yüksek gelir grubundakiler ve tasarrufu olan insanlar, enflasyon yükseldiği zaman yüksek faiz isterler. Enflasyonun üzerinde reel faiz ve risk primi talep ederler. Örneğin, yüzde 50 enflasyon beklentisi olan bir yerde, yüzde 10 reel faiz ve 10 puan da risk primi uygulanır. Yatırımcı, böylece yüksek enflasyona karşılık kendini koruyabiliyor. Düşük gelir grubunda olduğu zaman da, zaten tasarrufu yok, olsa bile çok düşüktür, enflasyondan korunamıyor.  
 
DÜŞEN ENFLASYONUN ZARARI  
 
Enflasyon düştüğünde de, tasarrufu olan kesim daha çok etkilenir. Çünkü, isteyecekleri faiz düşecektir. Ama esas etki, şirketler tarafından olur. Özellikle verimsiz ve iyi fizibilitesi olmayan yatırımlar çok etkilenir. Bu tür şirketler, düşen enflasyon ortamında hatalarını kapatamazlar. Örneğin, yüzde 20 enflasyona göre hesap yapan bir şirket, yüzde 10 da kazanacak şekilde bir fiyat politikası oluştursun. Eğer enflasyon yüzde 20 yerine yüzde 30 olursa, kazancı da yükselir. Ama enflasyon yüzde 20’nin altına düşerse, o zaman kazancı düşecek, sıfır enflasyonda zarar edecektir.  
 
 
 
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz