Projeksiyon

MEŞRUBAT    Meşrubat cephesinde değişiklik yok    Neredeyse bütün sektörler açısından büyüme yılı olan 2002, meşrubat sektörüne yaramadı. Yıl sonu rakamları henüz kesinleşmedi, ...

1.02.2003 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
MEŞRUBAT  
 
Meşrubat cephesinde değişiklik yok
 
 
Neredeyse bütün sektörler açısından büyüme yılı olan 2002, meşrubat sektörüne yaramadı. Yıl sonu rakamları henüz kesinleşmedi, ancak gazlı içecekte üretim ve tüketimdeki artışın yüzde yüzde 2-3’ler düzeyinde gerçekleşmesi bekleniyor. Oysa, tahminler yüzde 10’ düzeyinde idi. Meşrubatçılar Derneği Genel Sekreteri Çetin Derbi, bu konuda şu değerlendirmeleri yapıyor:  
 
"2002 yılı, 2001 gibi geçti, hiçbir değişiklik olmadı. Üretim ve stokla çalışılmadığı için tüketimde de yüzde 10 civarında artış bekliyorduk. Ancak, maalesef gerçekleşmedi. 2001 yılında 1 milyar 650 milyon litre üretim yapıldı. 2002'de de ya aynı seviyede olacak ya da yüzde 2-3 gibi bir artış bekliyoruz.”  
 
Çetin Derbi, sektörde yakın geleceğe ilişkin tahminde bulunmanın da zor olduğunu söylüyor. Ona göre, bunun da çok sayıda nedeni var. Derbi, “Satın alma gücü, turizm, hava şartları ve ekonomik kriz, pazardaki değişikliklerin en önemli nedenidir” diye konuşuyor.  
 
Bu koşullar altında sektörün umudu turizm cephesinde. Çetin Derbi, “Turist gelmezse, satışlarda ciddi artış olmaz. Turizm sektörü de haziran ayında başlıyor. Dolayısıyla, o aya kadar satışlarda ciddi bir değişiklik beklemiyoruz” diyor.  
 
Pepsi Medya ve Araştırma’dan Sorumlu Pazarlama Müdürü Emre Oker’ün tahmini de pazarın yüzde 2-3 küçüldüğü yönünde. Bunun, tüketimdeki düşüşten kaynaklandığına dikkat çeken Oker, “Ancak, son iki yıldır ilginç bir gelişme var. Kolalı ve meyveli gazozlara göre daha ucuz olan gazozlarda ciddi büyüme var. Ülker'in Çamlıca'yı alması ve pazarlama desteği vermesi de pazarı destekledi” diyor.  
 
Pazarı ürünler açısından değerlendirirken de geçen yıl pek çok yeni ürünün piyasaya çıktığını hatırlatıyor. Oker’in önümüzdeki döneme ilişkin öngörüleri de şöyle: “Eğer seçimlerden sonraki olumlu hava devam ederse, bunun genel anlamda tüketime olumlu yansımaları olur. Böyle bir durumda ise meşrubat pazarı da son iki yılda maruz kaldığı kayıpları yavaş da olsa kapamaya  
başlar.”  
 
ÇAMAŞIR MAKİNESİ  
 
BÜYÜMEDE HEDEF YÜZDE 10
 
 
Ekonomik krizin en fazla etkisini hissettirdiği sektörlerden biri olan beyaz eşyadan toparlanma sinyalleri gelmeye başladı. Türkiye Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği (TürkBESD) verilerine göre, üretim, ana ürün gruplarında 2000 yılını geçti. Bu gelişme çamaşır makinesine de yansıdı.  
2000’de 1 milyon 240 bin 571 bin adet iken, 2001’de 915 bin 351 adede gerileyen çamaşır makinesi üretimi, 2002 yılında 1 milyon 525 bin 105 adede çıktı. Böylece üretimdeki artış yüzde 67’yi buldu.  
 
İhracat atağındaki sektörde bir diğer gelişme de bu alanda gözlendi. İhracat yüzde 128 oranında artış gösterdi. 2001’de 396 bin 339 adet olan çamaşır makinesi ihracatı, 903 bin 598 adet oldu. Çamaşır makinesinde 2000 yılında yakalanan ihracat adedi ise 258 bin 153 olmuştu.  
 
İthalat ise 2002’nin 11 aylık döneminde azaldı. 2000 yılında 280 bin 684 olan ve 2001’de 159 bin 17 adede gerileyen ithalat, 143 bin 954 adede düştü.  
 
Artışın en az yaşandığı alan ise iç satışlar oldu. İç satışlar 683 bin 969 adetten 740 bin 942 adede çıktı. 2000 yılındaki satışlar ise 1 milyon 315 bin 711 adet olarak kaydedilmişti.  
 
Vestel Pazarlama Genel Müdür Yardımcısı Ziya Öztürk, üretimdeki artışın büyük bölümünün ihracata gittiğine dikkat çekiyor. Öztürk, “İhracattaki yüzde 128'lik artış, 2002 yılına devreden stokların da değerlendirildiği anlamına geliyor” diyor.  
 
Öztürk’ün bir diğer değerlendirmesi de iç satış verileri üzerine. Piyasalardaki belirsizliğin sektöre yansımasından dolayı, iç satışların mayıs ayına kadar, 2001 yılının yüzde 2 gerisinde seyrettiğine işaret ederek, satışların haziran ayında toparlanarak yine 2001’i geçtiğini belirtiyor. Ziya Öztürk’ün çamaşır makinesi pazarındaki 2003 yılı öngörüsü ise yüzde 10’luk büyüme olacağı yönünde.  
 
Merloni Elettrodomestici Pazarlama Müdürü Pınar Alankuş ise iç satışlarda yalnızca yüzde 8’lik büyüme olduğunu, üretimin ihracata kaydığını belirtiyor. Ona göre, 2001 kriziyle birlikte çamaşır makinesinin, ürün grupları içindeki payı çok geriledi. Kriz öncesinde birbirine çok yakın olan soğutucu ve çamaşır makinesi pay dengesi ise soğutuculardan yana değişti.  
 
Alankuş, “2003 yılında çamaşır makinesi, kaybettiği pazar payını geri almaya başlayacak. Uzun vadeli taksit ve indirim kampanyaları ise önümüzdeki aylarda da devam edecek” diyor.  
Arçelik yetkilileri de önümüzdeki dönem için daha umutlu olduklarını belirtiyorlar. Pazarın geçen yıla göre daha hareketli geçeceği düşünülüyor.  
 
DÖKÜM  
 
İhracat atağı sürüyor
 
 
Döküm sanayii ilk kez 1996’da 100 bin tonun üzerine çıkardığı ihracat miktarını artırmaya devam ediyor. Üretimde Avrupa’nın 6’ıncı, dünyanın ise 14’üncü ülkesi olan Türk döküm sanayicileri, 2002’de de ihracat bağlantılarını artırmayı sürdürdü. 2000’de 328 bin 900, 2001’de 357 bin ton olan döküm ihracatı, geçen yıl 393 bin tona çıktı. Dış ticarette göze çarpan bir değişiklik de dolaylı ihracatın artması oldu. Bu dönemde sadece dökümhaneler değil, ticaret ve işleme firmalarının da ihracata başlaması, bunun en büyük nedeni. Yıllık 1 milyon ton karşılığı 1.5 milyar dolarlık üretim değerine sahip olan sektör, üretiminin yüzde 70’ini ihraç etti. 2002’de doğrudan ihracatın değeri 451 milyon 200 bin dolar olurken, dolaylı ihracat ise 840 bin doları buldu.  
 
Türkiye Döküm Sanayicileri Derneği Genel Sekreteri (TÜDOKSAD) Kubilay Dal, ihracatın artışıyla ilgili şu değerlendirmeleri yapıyor: “Döküm üretim miktarı ve kişi başına düşen yıllık döküm kullanım miktarı gibi birçok faktör, ülkelerin gelişmişlik ve sanayileşme göstergelerinden bir tanesi. Türkiye’deki otomotiv, makine ve inşaat sektörünün son yıllarda gerilemesi, döküm sektörünün iç pazar satışlarını önemli ölçüde etkiledi. Türk dökümcüsü son 5 yıldır gözünü yurt dışına, özellikle Avrupa’ya çevirdi. Her firmamız kapasite ve yeteneklerine göre müşteriler bulabildi. İhracat yapmayı öğrendi.”  
 
Geçen yıl üretim artışının da devam ettiğini belirten Dal, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sektörün özelliği gereği müşteri ilişkilerimiz uzun süreli çalışmaları gerektiriyor. Özellikle Avrupalı ana otomotiv sanayii ile yapılan bağlantıların üretime başlaması 2 yıllık zaman dilimlerini alıyor.  
 
Benim görüşüm Avrupa otomotiv endüstrisinin gelişimiyle Türkiye döküm üretimi de artacak. Biraz ironik olmakla beraber ülkemizin içine girdiği ağır 2001 yılı krizinde, döküm sanayii, Avrupalı otomotiv üreticilerinin Türkiye pazarındaki payını kaybetmeleri nedeniyle yüzde 4 civarında sipariş kaybetti.”  
 
Sektörün son dönemdeki tablosunu değerlendiren Dal, yakın gelecekte bu alanda yeni işletme açılmayacağının gözüktüğünü söylüyor.  Dal’ın önümüzdeki döneme ilişkin bir diğer öngörüsü de metal döküm parçaların üretiminin devam edeceği yönünde. Sektörün, ham döküm parça üretiminden hızla uzaklaşarak işlenmiş, montajı yapılmış ve nihai kullanıma hazır ürün üretecek şekilde yapılandığına da işaret eden Dal, “Bunun yanında sektör, e-teknolojinin olanaklarından yararlanarak, konseptten nihai ürüne geçen süreçlerde, dizayn yeteneğini de kazanıyor. Döküm sektörü, klasik ekonomi ile yeni ekonominin iç içe geçerek rekabet gücü kazanmasına iyi bir örnek. Ülkenin endüstrileşme yönünde politikalar üretmesi ve sanayi üretimini desteklemesi durumunda, Türkiye sektörde Avrupa’da en önemli üretici ülke durumuna gelebilir” diye konuşuyor.  
 
LASTİK  
 
Ertelenmiş talepler pazarı büyüttü
 
 
İhracatın bir önceki yıla göre yüzde 6’lık artış gösterdiği lastik sektörü, 2002’yi büyüyerek kapattı. Brisa Pazarlama Direktörü Gökhan Cüceloğlu, yenileme pazarında büyüme olduğu görüşünü dile getiriyor. Cüceloğlu, geçen yıl kriz nedeniyle ertelenen taleplerin de pazara büyüme olarak yansıdığına işaret ediyor. Yılın ikinci yarısında ise seçim sürecinin etkisiyle oluşan güven ortamının satışları artırdığını söylüyor.  
 
Üreticilerin 2001 yılında krizin etkilerini azaltmak için ihracata yöneldiğinden de söz eden Cüceloğlu, söz konusu dönemde satış rakamlarında ihracatın büyük yer tuttuğuna dikkat çekiyor ve değerlendirmesine şöyle devam ediyor: “Krizin etkilerinin azalması, özellikle ertelenen alım taleplerinin 2002 yılına sarkması yenileme pazarına ciddi artış olarak yansıdı. Otomotiv sektöründeki pozitif ivmelenme, lastik üreticilerinde hemen hemen durma noktasına gelen sevkiyatları ciddi şekilde hareketlendirdi. Tüm bu gelişmelere rağmen ihracat yerini 2002 yılında da ağırlıklı olarak korudu. 2001 yılındaki krizin sonucu olan dolar ve Euro’nun yükselmesi, ithal markaların yurt içi pazara giriş hızını azalttı. Bu durum 2002 yılında dolar ve Euro’nun dar bir bantta hareket ediyor olmasına rağmen, ekonomik ve siyasi belirsizliklerin lastik ithalatçılarının cesaretini kırması ile yurda giren ithal lastik hızını oldukça düşük seviyelerde tuttu.”  
 
Sektör yetkilileri, önümüzdeki döneme yönelik tahmin yapmakta zorlanıyor. Yapanlar ise iki senaryo üzerine duruyor: “Savaşlı” ve “Savaşsız”…. Cüceloğlu, savaşın yaratacağı belirsizlik ortamının tüm sektörlerde daralma yaratacağını hatırlatıyor. Ancak, ona göre, savaş kısa da uzun da sürse, sonrasında Irak ve çevre ülkeler ile açılacak pazar ortamları özellikle taşımacılık sektörünü olumlu yönde etkileyecek. Irak krizinin savaşsız çözülmesinin ise zaten olumlu bir hava yakalamış pazara ciddi iyileşmeler getireceğini vurguluyor.  
 
“Türkiye’de sayısı giderek artan global otomotiv projeleri, yenileme pazarındaki canlanma, canlanacak turizm, inşaat ve buna eşgüdümlü taşımacılık sektöründeki hareketlenme bizim 2003 yılı hedeflerimizi olumlu olarak revize etmemize sebep olacak” diyen Cüceloğlu, tüm bu pozitif izlenimlere karşın, yeni hükümetin siyasi tavrı ve IMF ile olan ilişkilerde izleyeceği politikaların, siyasete endeksli yurtiçi ekonominin tavrını ve gidişini belirleyeceğini belirtiyor.  
Cüceloğlu, 2003 yılında da ihracatın sektör gündemindeki yerini koruyacağını düşünüyor. Bir diğer beklenti de otomotiv üreticilerinin global projelerle, ihracata ağırlık vererek alımlarını artırması.  
 
BORU  
 
“Biriken ihtiyaç 2005’te ortaya çıkar”
 
 
Bu sözler Çelik Boru İmalatçıları Derneği (ÇEBİD) Başkanı Bülent Demircioğlu, sektörün durumunu ortaya koyarken, “Biriken ihtiyaç ancak 2005’de ortaya çıkar” yorumunu yapıyor.  
İnşaat, sanayi ve altyapı yatırımlarında Türkiye’de büyük bir ihtiyaç birikmesi olduğunu söyleyen Demircioğlu, bu ihtiyaçların 2005’ten sonra çelik boru pazarına etki yapabileceği görüşünü dile getiriyor ve “Sektör, deprem, yeni yapı mevzuatı ve ekonomik kriz yüzünden 2001 yılında iç pazarda yüzde 25-30 oranında daraldı” diyor.  
 
Çelik borunun en önemli kullanım alanlarını otomotiv, genel sanayi, inşaat ve altyapı yatırımlarının oluşturduğunu vurgulayan Demircioğlu, tüm bu alanlarda yaşanan daralmanın doğrudan çelik boruya yansıdığını belirtiyor. Ona göre, iç pazardaki daralmanın olumsuz etkileri de ihracatla aşılıyor. Bu nedenle pazarda yüzde 25-30 oranında daralma olmasına karşın, üretim yalnızca yüzde 6 oranında azaldı.  
 
Demircioğlu, 2002’de ise iç piyasanın yüzde 7-8’lik büyüme kaydettiğini söylüyor. 2000 yılı iç tüketim rakamlarının ise ancak 2005’te yakalanabileceğini belirtiyor ve “Bu rakamlara ancak 2005’te ulaşılabilecek. Biriken stok ondan sonra artan tempoda, ihtiyaç olarak ortaya çıkacak” diyor.  
 
Boru üreticilerinin son yıllarda kaydettiği ihracat atağının 2002 yılında da sürdüğünü belirten Demircioğlu, ancak miktarın önceki yılı aşamadığını anlatıyor. Bunun sebeplerini ise şöyle açıklıyor: “Her ülke kendini ithalata karşı koruyor. ABD kendini korumak için ithalat rejiminin 201’inci maddesini uygulamaya koydu. Demir-çelik ithalatına sınır getirdi. Avrupa, 2001’de Türkiye dahil altı ülkeyle ilgili damping araştırması başlattı. Bu da 2002’de sonuçlandı ve Türkiye en az hasarla kurtuldu. Bu nedenle en büyük ihraç pazarlarımızın kendini korumaya alması ihracatı artırmamızın önünde bir engeldi.”  
 
Pazarı büyütecek potansiyel gelişmelerle de ilgili bilgi veren Demircioğlu, iki önemli projeye işaret ediyor. Bunlardan biri Bakü-Ceyhan Boru Hattı, bir diğeri ise doğalgazı Türkiye’ye yaygınlaştıracak olan dağıtım hatları. Tüm Türkiye’ye yayılacak doğalgaz hatları ise yılda 60 bin tonluk ilave pazar yaratacak. 385 bin ton borunun kullanılacağı Bakü-Ceyhan hattında ise 270 bin tonluk boru, Türk üreticiler tarafından temin edilecek.  
 
Türkiye toplam boru pazarını rakamlarla anlatan Demircioğlu, yıllık üretimin 1.7 milyon, tüketimin 1.2 milyon, ihracatın 600-650 bin, ithalatın da 100 bin ton olduğunu söylüyor. Büyük kamu ihaleleriyle bu rakamların yukarı da çıkabildiğini ifade ediyor.  
 
Sektörün önünde üç önemli potansiyel olduğundan da söz eden Demircioğlu, bunlardan birini doğalgaz hatları, diğerlerini ise Irak ve Rusya pazarları olarak gösteriyor. Irak’taki savaş sonrasında petrol ve su açısından önemli altyapı yatırımı ihtiyacının ortaya çıkacağına dikkat çekiyor.    
 
OTOGAZ  
 
Fiyat avantajı kalkınca, tüketim azaldı
 
LPG fiyatlarına uygulanan sübvansiyonun kalkmasıyla otogazın, benzin karşısındaki fiyat avantajını kaybetmesi tüketimin azalmasına neden oldu. Türkiye Likit Petrol Gazcıları Derneği (TLPGD) Genel Sekreteri Yılmaz Cömert ,“2000 yılında tüm LPG fiyatlarına uygulanan sübvansiyon sebebiyle benzin yerine LPG kullanımı oldukça avantajlıydı. 100 bin liralık benzin tüketilerek gidilen bir mesafe 27 bin liralık LPG tüketilerek katedilebiliyordu. 2001 yılında sübvansiyon kalkınca, ardaki fiyat farkı yüzde 20’lere kadar geriledi” sözleriyle, sektördeki son durumu ortaya koyuyor.    
 
Türkiye LPG pazarının yüzde 6, otogaz pazarının da yüzde 4 oranında küçüldüğüne işaret eden Aygaz Pazarlama Müdürü Rıdvan Uçar ise fiyat yüzünden otogazın pazar büyümesinin durduğunu, LPG kullanan araç sayısının da sabit kaldığını söylüyor.    
 
Uçar, otogaz pazarında bulunan bir milyon araç ve 4 bin dolum istasyonu için bugüne kadar yaklaşık 700 milyon dolarlık yatırım yapıldığını vurguluyor. Bu kadar geniş dolum ağı ve geniş müşteri kitlesiyle otogazın ekonomikliğini koruyacağı görüşünü dile getiriyor. Pazarın büyümesinin öngörülmediğini, ancak 5 yıllık dönemde olağanüstü düşüşler de beklenmediğini belirtiyor. Uçar, “Özellikle, bugün pazarı çok fazla etkileyen ÖTV yolsuzluğunun önlenmesi hem devletin gelirlerini artıracak, hem de müşteriler ve şirketlerin orta ve uzun vadeli plan yapabilmesini sağlayacak” diye konuşuyor.  
 
BP Gaz Satış ve Pazarlama Müdürü Dr. Atıl Paydaş da 2001 yılında otogazda uygulanan yüzde 40 KDV oranının ÖTV’ye endekslenmesini olumlu buluyor. Bunun pazara kontrol getirdiğini düşünüyor. Ancak, otogaza uygulanan astronomik ÖTV’nin diğer LPG ürünleri olan tüplü ve dökmegazla aynı olması gerektiğini savunuyor. Paydaş, dökme ya da tüplü olarak alınan LPG’nin otogaz olarak satıldığını, bunun da haksız rekabet doğurduğunu belirtiyor.  
 
Paydaş, “2003 yılında da pazarda büyük değişiklik olacağını tahmin etmiyoruz” diyor. Dernek Genel Sekreteri Yılmaz Cömert’in de görüşleri bu yönde. Vergilendirme sisteminin değişmemesi halinde otogaza dönüşüm olmayacağını söylüyor. Tüketimin yine bugünkü seviyelerde olacağı, hatta düşüş seyrine girebileceği öngörüsünde bulunuyor.    
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz