Ulusal Franchise Derneği (UFRAD) Başkanı Dr. Mustafa
Aydın, aynı zamanda Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti
Başkanlığını yürütüyor. Türkiye’de franchising
sektörünün gelişmesi için ilgili bakanlıklarla temas halinde
olduklarını ve destek aldıklarını söyleyen Mustafa Aydın,
“Bürokrasinin uzun olması nedeniyle insanlar bu desteklerden
imtina ediyor. Oysa normal prosedürü uyguladığınızda
devlet desteğini alıyorsunuz. Örneğin, yurtdışı fuarlara katılım
masraşarınızı devlet karşılıyor. Devletin sağladığı olanakları
iyi takip etmek lazım. Ancak sadece ürün değil, fikir de
desteklenmeli. Bu konularda da destek istiyoruz. Unutmamak
lazım ki, Türkiye’de hala kriz var. Devletin girişimcilere
daha fazla destek olması gerekiyor” diyor.
UFRAD olarak dünyada bu alanda tanınan tek sivil toplum
kuruluşu olduklarını belirten Mustafa Aydın, “Dünya
Franchising Federasyonu içinde aktif rol oynuyoruz. Avrupa
Franchising Federasyonu’nun yönetim kurulundayız. 10 ülkenin
üye olduğu Karadeniz Franchising Federasyonu’nu kurduk,
başkanlığını biz yürütüyoruz. Türkiye’ye gelen yatırımcılar
önce bize başvuruyor. Biz de girişimci olmak isteyen insanları
bu yabancı markalarla buluşturuyoruz” diye
konuşuyor.
UFRAD olarak üyelerini sürekli takip ettiklerini ve franchising
sistemine uygun hareket edip etmediklerini denetlediklerini
ifade eden Mustafa Aydın sorularımızı şöyle yanıtladı:
CAPITAL: UFRAD’ın kuruluşundan bu yana franchising sektöründe
hangi gelişmeler oldu?
- 1991 yılında kurulan UFRAD’ın başkanlığını 2002 yılından
bu yana yürütüyorum. Biz yönetime gelene kadar verilmiş
çok emek var. Çünkü o zamanlar franchising dünyada yeni
yeni gelişiyordu, henüz oturmamış bir sistemdi. 1991’de Türkiye’de
bu derneği kuran arkadaşlarımızı takdir ediyoruz.
Bugün franchising sektörünün Türkiye’deki ticaret hacmi 35
milyar dolar civarında.
Aslında insanlar konuyu hala tam olarak anlayamıyor.
Bayilik sistemi daha baskın geliyor. Ama yine de bir mesafe
alındı. Sistem yeterince güçlü olmayınca markalaşamıyorsunuz.
Çünkü sistemi markalar geliştiriyor. Aslında franchise
demek markalaşma demek çünkü bir markanın franchise’ını
alıyorsunuz. Marka olmayınca franchise olmaz. Türkiye’de
1991’lerde bilinen 150-200 tane Türk markası vardı. 2002’den
itibaren seferberlik ilan ettik ve “Marka değilsen yarından
sonra yoksun, o sektörün hamalı olursun” dedik. Örneğin,
tekstil sektöründe bu yaşandı. Tekstilciler yabancı şirketler
için üretim yaptı, marka olamadı. Bizim bu hareketimizden
sonra Türk markalarının sayısı hızla arttı. 2010’da Türkiye’de
toplam tescilli markaların sayısı 900-950’ye yükseldi. Bunların
yaklaşık 700’ü Türk markasıdır. Yani Türk markalarının sayısı
200’den 700’e çıktı. Bu da Türk insanının marka bilincinin arttığını gösteriyor.
~ CAPITAL: Bu rakamlar sizce yeterli mi?
- Tabii ki değil. Özellikle gıda ve tekstilde yerel markalar
çok önemli. Örneğin, Şile bezi, şalgam suyu gibi ürünlerin
markalaşması, gelişmesi lazım. Türkiye’de müthiş bir potansiyel
var. Biz de UFRAD, Aydın Üniversitesi, Milliyet Gazetesi
ve Denizbank’la birlikte kurduğumuz Franchise Akademisi
ile sektörün gelişimine katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Ticaret
ve Sanayi Odaları ile işbirliği yapıyoruz.
Son dönemde franchising konusunda büyük bir talep yaşanıyor mu?
Evet yaşanıyor. Son yıllardaki talep patlamasının esas
nedeni global kriz. Çünkü insanlar sıkıntılı dönemlerde tutunacak
bir dal, korunacak bir şemsiye arar. Son 2 yılda sektördeki
talep yüzde 40 oranında arttı. Krizde işini kaybeden ve
elinde bir miktar tazminatı olan insanlar da artık kendi işini
yapmak istiyor. Toplumun artan yaşam kalitesi ve genç nüfus
da markalaşmaya, dolayısıyla franchising’e olan talebi
artırıyor. İyi hizmet, iyi marka kavramı öne çıkıyor.
CAPITAL: Franchising sisteminin bayilikten en temel farklılıkları
neler?
- Biz en başından beri marka bilincinin geliştirilmesi gerektiğini
vurguladık. Bayilik ile franchising konusunun birbiriyle
ilgisi olmadığını anlatmaya çalıştık. Bayilik sisteminde
siz kendi mağazanızda aklınıza gelen her şeyi satabilirsiniz.
Mobilyanın yanına beyaz eşya da koyabilirsiniz, bu sizin
kararınızdır. Ama franchising bir yerde klonlama demektir.
Fiziki mekanı da dekorasyonu da çalıştırdığınız elemanları
da A’dan Z’ye klonluyorsunuz. Franchising’in böyle olması
lazım, olmazsa batar. Franchising sistemi kalitede son aşamadır.
CAPITAL: Franchise alacak kişiler hangi özelliklere sahip olmalı?
- Önemli olan o kişinin işin başında duracak olması. İkincisi
konuyla ilgili geçmişi, bilgisi, eğitimi var mı diye bakmak
lazım. Bu araştırmaları yapmadan markayı verirseniz başarısız
olursunuz. Markaya dinamizm getiren onu kullanan insanlardır.
Franchise almak isteyenlerin de iyi araştırması lazım.
İtibarını yitirmiş markaların altına girerseniz şemsiye delik
olur.
Markayı alanla veren taraşar birbirlerini iyi anlamamışlarsa
markayı doğru konumlandıramazlar. Bu da başarısızlığa
yol açar. Taraşar arasındaki iletişim doğru
kararı vermeye yardımcı olur. Bazı insanlar
kendi başarısızlıklarını gizlemek için bir
marka şemsiyesinin altına sığınmak istiyor.
Bu zihniyet altında başarılı olmak zor.
CAPITAL: Bugün Türkiye’de franchising konusunda
en çok hangi sektör potansiyel taşıyor?
- Şu anda eğitim sektörü franchising bakımından
Türkiye’de bir numara. En çok
franchise veren sektör eğitim. Aslına bakarsanız
Türkiye yatırım çöplüğü, kimse fizibilite
yapmıyor. Rakip, hedef kitle, pazar araştı
rması. yapılmıyor. Bakıyorsunuz aynı cadde
üzerinde 10 tane ayakkabıcı var. Bir mağazaya
250 bin dolar yatırım yapılıyor, kısa
bir süre sonra bakıyorsunuz kapanmış. O
para çöpe atılıyor. Eğitim neden başarılı
derseniz çünkü eğitimde kalem defter kullanılıyor.
Hesap kitap yapılıyor. Eğitimde
kaliteyi yakalamak için bir araya gelip kolektif
akıl üretmek kolay oluyor. Bugün eğitimde
500’ün üzerinde franchise marka var.
Dershaneler, okullar, dil ve meslek kursları
çok yaygın. Ancak bu aynı zamanda bir
doyum noktası da demek. Bir süre sonra
pazar küçülmeye gidiyor. Başarısız olanlar
kapanıyor, bazıları birleşiyor. Hükümetin
eğitim politikalarına bağlı olarak kurumlar
da değişmek zorunda kalıyor. Türkiye’de
eğitim alan 33 milyon insan var. Sektör kendini
sürekli kurgulamak durumunda. Örneğin,
dershane sektöründe bir daralma oldu.
Artık eskisi kadar çok dershane açılmıyor. Ama doyum
noktasına ulaşması demek sektöre yeni markaların girmeyeceği
anlamına gelmiyor. Güçlü markalar gelirse diğerleri küçülür.
Sektörün canlı bir metabolizma gibi kendini yenilemesi
lazım. Türkiye’ye artık dünya markaları geliyor. Son yıllarda
eğitim sektöründe 25’in üzerinde dünya markası Türkiye’ye
geldi. Öte yandan, dünyanın dört bir yanında da Türk
eğitim markaları hizmet veriyor.
Kısaca, Türkiye’de başarılı olamayacak hiçbir sektör yok.
Kalem defter kullanıyorsanız, ne yaparsanız yapın başarılı
olursunuz.
~ CAPITAL: UFRAD olarak hedeşeriniz neler?
- UFRAD olarak en büyük hedeşerimizden biri Türkiye’ye
gelen yabancı markaların sayısının artırılması. Şu anda
Türkiye’de 250’ye yakın yabancı marka var. Bizim de yurtdışında 40’a yakın markamız var. Bu sayı yeterli değil. Ama
ben önümüzdeki 5 yıl içinde dünyanın dört bir yanında faaliyet
gösteren Türk markalarının sayısının 250’nin üzerine çıkacağı
na inanıyorum. Örneğin, Romanya’da 12 bin Türk yatırımcı var.
Almanya ekonomisinin yüzde 25’i Türk yatırımcıların elinde.
Bizim insanımız korkunç derecede müteşebbis.
Biz devletin önüne geçtik. Zincirler kırıldı. Girişimciler olarak
hep arkadan koşuyorduk, şimdi öne geçtik.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?