Ak Portföy Genel Müdürü Halim Çun, “Artık yatırım kararları almak çok daha zor” diyor. Ona göre, global piyasalar, özellikle de ABD Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Buna rağmen olumlu görüşünü k...
Ak Portföy Genel Müdürü Halim Çun, “Artık yatırım kararları almak çok daha zor” diyor. Ona göre, global piyasalar, özellikle de ABD Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor. Buna rağmen olumlu görüşünü koruyor. Faizde hala potansiyel olduğuna dikkat çekiyor. “Faizler yüzde 18, enflasyon yüzde 8” diyor. Ona göre, dolar yıl sonunda 1.45 YTL’ye ulaşabilir. Borsa ise yeniden hareketlenecek. “İMKB Endeksi 2.20 sente kadar çıktı. Mart ayında yükselişin köpüğü alındı. Yılın ikinci yarısında yeniden 2 sente ulaşabilir” sözleriyle önemli bir saptamada bulunuyor.
ABD’nin faiz artırımı ile birlikte döviz cephesi hareketlendi. Dolar yükseldi. Endekste özellikle şubat ayının ilk yarısından sonra ciddi dalgalanmalar yaşandı. Faizlerde olumlu bir gelişme olmadığı taktirde yüzde 18’lerin taban olacağı söyleniyor.
Ak Portföy Genel Müdürü Halim Çun, yatırımcıların işinin eskisine göre daha zor olduğu görüşünde. Ona göre, nominal ve reel getiriler geçtiğimiz yıllara göre önemli düzeylerde geriledi. Borsa’nın da çok ucuz olmadığı bir döneme girdik.
Çun “Eskiden yatırım kararları çok daha kolaydı. Kamu kağıtlarında düşük bir riskle yüksek faiz oranları vardı. Aynı zamanda değerlendirilecek faktörler temel ekonomi ve siyaset arasında gidiyordu. Şimdi artık hayatımızda FED’in tutanakları, ABD’deki işsizlik oranları gibi kavramlar girdi. Piyasalar bütün bunlardan etkileniyor” diyor.
Yıl sonunda dolar kurunun 1.45’lerde olacağını tahmin ediyor. Bu yıl emlak sektörüne yakın olan çimento, gayri menkul yatırım ortaklıkları ve inşaat sektörüne yan girdi sağlayan sektörlerin ilginç olabileceğini söylüyor. Yatırımcıları, portföylerinin çekirdek kısmını bonolardan oluşturmasını burada da tahvil bono fonlarını ya da değişken fonlar içeriklerini seçmelerini tavsiye ediyor.
13 Ak yatırım fonu, 10 emeklilik fonu, 1 yatırım ortaklığı fonunu olmak üzere 3 milyar doların üzerinde bir varlığı yöneten Ak Pörtföy’ün genel müdürü Çun’la piyasalardaki son durumu konuştuk:
Nasıl bir fon yönetim stratejiniz var? Fon yönetirken nelere dikkat ediyorsunuz?
Şirket olarak, genel bir fon yönetim stratejisinden önce, bütün fonlarımızın ayrı stratejileri, ayrı hedefleri olduğunu ve fon yönetimimizi de buna göre kurguladığımızı belirtmek isterim. Burada önemli olan, fon yönetim stratejimizin ve sonuçların aynı zamanda yatırımcı tarafından da algılanabilmesi.
Ayrıca, beklenebilir getiri sonuçları sağlayabilmesi. Bu nedenle tüm fonlarımızın, kendi içinde farklı yönetim tarzları ve hedefleri var. Bu bilgileri web sitemiz aracılığıyla da yatırımcılarla paylaşıyoruz. Aynı zamanda sektör içinde “Benchmark” olarak tanımladığımız hedef getiri kriterleri var. Bu hedefler doğrultusunda fonlar yönetiliyor.
Bunun ötesinde belli risk tanımlarıyla, belli marjlar tanırız. Portföy yöneticilerin temel hedefleri, piyasa doğrultusunda fonların tanımlarıyla orantılı getiriler sağlamak ve bunun üzerinde getiriyle aktif yönetimin katkısını sağlamak. Bunun için sektörde “alfa ve beta stratejileri” denilen, kendimize özgü core/satellite dizaynı oluşturduk.
Bütün bu tanımlar içinde fonların yönetimini yapıyoruz. Burada portföy yöneticilerinin her konuda belli bir yönetimsel inisiyatifi olmakla birlikte bunun üzerinde genel stratejik yatırım kararları yatırım komitemizde alınıyor. Fon yöneticileri, bunun doğrultusunda verilen hem yasal hem de şirket içindeki belli risk kontrol limitleri içinde fonlarını yönetiyorlar.
Faiz tarafındaki beklentileriniz neler? Olumlu bir gelişme olmadığı taktirde yüzde 18’lerin taban olacağı söyleniyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Artık yatırımcıların işi eskisine göre daha zor. Burada iki tane önemli faktör var. Birincisi, artık nominal ve reel getiriler geçtiğimiz yıla göre düştü. Son 3 yıla bakarsak faizler yüzde 70’lerden 16-17’lere kadar indi. Borsa’nın da çok ucuz olmadığı bir döneme girdik. Yatırımcılar, artık alternatif getiri arayışlarını ön plana çıkarmak durumunda. İkincisi eskiden yatırım kararları çok daha kolaydı. Kamu kağıtlarında düşük bir riskle yüksek faiz oranları vardı. Aynı zamanda değerlendirilecek faktörler temel ekonomi ve siyaset arasında gidiyordu. Şimdi artık hayatımızda FED’in tutanakları, ABD’deki işsizlik oranları, ABD’ye giren dış sermaye gibi kavramlar girdi. Piyasalar bütün bunlardan etkileniyor.
ABD’de de veriler çok sık açıklanıyor. Günden, güne çok ciddi dalgalanmalar oluyor. Ama temel stratejiye bakarsak, genel bir global gelişmeyi değerlendirmemiz gerekir. Burada 17 Aralık’taki AB dalgasıyla başlayan bir trend var. Bu 3-4 aylık dönemde çok yüksek getiriler elde edildi. Borsa, bu dönemde 23 binler’den, 28 bin 500’lere çıktı. Faizler 24’lerden çok kısa sürüde 16’lara indi. Dövizin bin 400’lerden, bin 250, bin 300’lerin altına indiğini görüyoruz. Bu dönem çok olağan üste bir dönemdi. Dolayısıyla, Mart ayı itibariyle yaşadıklarımıza, bir anlamda bunun doğal bir düzeltmesi olarak bakmak lazım.
Yani bu olağan üstü durumun bir anlamda daha normal düzeylere indiğini söylemek mümkün mü?
Çünkü, bu dönemde hızlanan yabancı yatırımları ile yabancı sermayenin finansal yatırımlarımızdaki payı 40 milyar dolara yaklaştı. Bunun momentumunun azalması veya bir realizasyon ile bir düzeltmenin gelmesi beklenmeliydi. Ancak, süresini bilemezdik. Bunun için belli tetiklemeler gerekiyordu. Buna isterseniz AB konusundaki gelişmeler, istersiniz ABD faiz oranları ile ilgili beklentiler diyebilirsiniz. Ama bu bir faktör, bir doğal gelişmedir.
Bunun dışında genel olarak dünya ile entegrasyon ve piyasamıza 40 milyar dolarlık yabancı oyuncu girişi var. Bu yabancı oyuncular artık eskisine göre daha kaliteli. Yatırım işini çok dinamik bir şekilde gerçekleştiren, uzun vadeli bakış açısıyla da bakan profesyoneller. Bunlar artık global oyuncular olarak yatırım piyasalarımızı yönlendirecekler. Bu bize yurtdışı piyasalardaki gelişmeleri çok daha yakından izleme zorunluluğu getirirken, yurtdışı gelişmelere bağlı kırılganlıklar da artıyor.
ABD’nin faiz artırımıyla birlikte döviz cephesi de hareketlendi. Size göre dolardaki yükseliş devam edecek mi?
ABD’de 1980 ve 2001 arasında enflasyonla büyük oranda mücadele edildi ve bu süreçte faizler yüzde 1’lere kadar indi. Bu yüzde 1’lere kadar inmeyle ABD’de belli gelişmeler önlendi. O sıralarda ekonomideki 2000 yılında aşırı şişerek rekor kıran Dow Jones Endeksi’nin 5 binlere kadar inmesi tartışılıyordu. Bunun önüne geçilirken, ekonomide başka dengesizlikler oluştu.
Son birkaç yılda ortaya çıkan bütçe ve cari dengedeki açıklar, ABD’de ve gelişmiş ülkelerdeki emlak piyasasındaki büyük dengesizlikler, kredi kullanımı, tasarruf oranlarının düşmesi bütün bunların sonucunda oluştu. Bunun ardından 2003 yılı ortalarından beri başlayan faizlerdeki yükselme trendi çok kontrollü gitti. Bu dengesizlikleri hızlı düzeltmelere dönüşmemesi için başta ABD Merkez Bankası’nın ihtiyatlı ve ölçülü faiz politikası olmak üzere çok titiz bir strateji izlendiğini görüyoruz. Dolayısıyla, bu trendin faizleri çok hızlı yukarı yükselmesinin getirebileceği tehlikeler de şu andaki durumdan az değil.
Faizlerin yükseltilmesinin ihtiyatlı gideceğini düşünüyorum. Dolarda muhtemelen çok hızlı yükselmeyecek. Doların yükselmesi bir anlamda şu andan itibaren AB içindeki tartışmalara da bağlı oldu. Son günlerdeki düzeltme, ciddi bir trend değişikliği ihtimalini getirdi. Ama eğer AB içinde Anayasa oylamasıyla birlikte bir takım tartışmalar gelir ve bu Euro’nun da geleceği konusunda kuşkular uyandırırsa, o zaman dolar konusunda ABD’den gelen güçlülükten dolayı değil de, AB’den gelen problemlerden kaynaklanan bir trend değişimi görebiliriz. Dünya piyasalarında temel bir dönüşüme de yol açabilir.
ABD’de son zamanlarda görüldüğü gibi çok değişik sinyaller oluyor. Enflasyon konusunda son veriler belki biraz yukarı doğru tehlikeleri işaret etti. Ama bakıldığında çok uzun vadeli emlak piyasasında kullanılan krediler var. Bunlar faizlerin yükselmesinde ciddi zarar görecek gibi gözüküyor. Ben kısa vadeli faizlerin kontrollü olarak artışının devam edeceğini yıl sonuna kadar 3.5-4 arasına yükseltilebileceğini, tahmin ediyorum.
Yıl sonu için kur beklentiniz nedir?
Son bir iki ayın tecrübesine bakacağız. Genel beklenti, şu anda dolarda bin 450 civarında. Son bir iki ayda iç ve dış faktörlerden gördüğü tepkiye döviz piyasaları çok aşırı reaksiyon vermedi. Bu yıl sonunda bin 450 gibi bir rakama ulaşılabilir. Bunun da sağlıklı olacağını düşünüyorum.
Endekste özellikle şubat ayının ilk yarısından sonra ciddi dalgalanmalar yaşandı. Endeks 24 bin 324 seviyelerine geriledi. Siz borsada ne bekliyorsunuz?
Borsa’da 2,20 sentlere kadar ulaştık. Endeks, AB rüzgarı öncesinde 1.7 sent düzeyindeydi. Yılın ilk aylarında 2.20’lere kadar ulaştı. Son 1 ayın düzeltmesine baktığımız zaman, tabiri caizse köpüğün alındığını ve aynı yere geldiğini görüyoruz. Temel göstergelere baktığımız zaman, bugünkü seviyeleri “Çekici” olarak görüyorum. Şu andaki borsamızı, uzun vadeli trendine baktığımızda, 1,70 sent itibariyle 24 binlerde makul fiyatlarda olarak değerlendirebiliriz.
Temel göstergeler olarak baktığımızda FK oranları 9.5 lerde, defter değeri oranı da 1.5’un altında. Hatta sanayi sektöründe 1’in biraz üzerinde. Yani, yatırım yapılabilir düzeylerde. Özellikle yabancı yatırımcılarında bunu değerlendireceğini tahmin ediyorum. Ancak, önümüzdeki AB ile ilgili belirsizlikler burada bir süre yatay piyasaya neden olabilir. Ama yılın ikinci yarısına doğru bu seviyelerden hareket olacağını tahmin ediyoruz.
Peki, endeksin yönünü yukarı çevirmesi için neler olması gerekiyor?
Yıl sonuna doğru AB ile müzakerelerin başlama süreci bir anlamda momentum getirecektir. Şu anda baktığımız zaman, ekonomik temeller açısından negatif bir durum gözükmüyor. Dolayısıyla, bunlar piyasalarında olumlu gidişini devam ettirecek yapıdalar. Bugün faizlerde de son düzeltmeler biraz kafa karışıklığı yaratsa da, yine yıl sonuna doğru tekrar düşüş trendine yönelik beklentilerimizi koruyoruz.
Birincisi, içerdeki temel göstergeler olumlu. İkincisi, yabancıların ilgisinin kısa vadeli heves oladuğunu sanmıyorum. Çünkü, dünya piyasalarında gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere doğru para akışı son yıllarda temel bir trend.
Bunun arkasında çok önemli nedenler yatıyor. Gelişmiş ülkeler artık çok hızlı büyüyemiyorlar. ABD artık dünyanın en büyük ekonomisi olmakla birlikte, ekonomisinin dünya ekonomisindeki payı yüzde 31’lerden yavaş yavaş gerilemeye başladı. Dünyanın bugün büyümesinin itici gücünü gelişmekte olan ülkeler oluşturuyor. Büyüme, Çin ve Güneydoğu Asya başta olmak üzere Doğu Avrupa, Türkiye, Brezilya gibi gelişmekte olan ülkelere kaydı. Dolayısıyla para da ister istemez bu ülkelere doğru kayacak. Bu sürecin devam edeceğini sanıyorum.
İlk 6 ay ve yıl sonu endeks tahmininiz var mı? Hangi koşullarda endeks hedef seviyelerinize gelecek?
Yıl ortası için 24 bin, 26 bin bandı arasında kalabiliriz diye düşünüyorum. Bir süre böyle gider belki ama yıl sonunda, yani bu yılın ikinci yarısında ben yine 2 sentlerin üzerini deneyeceğimizi tahmin ediyorum.
Sektörel bazda beklentileriniz neler? 2005 yılının hareketli sektörleri hangileri olacak?
Bir fon yatırım şirketi olduğumuz için bu gelişmeleri çok somut olarak görebiliyoruz. Fonlarımızın getiri ve ulaştıkları büyüklüklere baktığımızda, son birkaç yılın faizlerinin hızlı düşüşüne paralel olarak mali sektör hisselerinin çok hızlı prim yaptığını görüyoruz. Buradaki temel trend, faizlerde bu hızlı düşüş olmamakla birlikte, son zamanlarda ön plana çıkan sektörler orta ölçeklikteki bankalar oldu.
Ayrıca, emlak piyasasındaki beklentiyle birlikte, emlak sektörüne yakın olan çimento, gayri menkul yatırım ortaklıkları ve inşaat sektörüne yan girdi sağlayan sektörler ilginç olabilir. Ama bunların yanı sıra, dış piyasalarla rekabet edebilecek üretim koşullarına sahip, kurumsal yönetim açısından gelişmiş ve yabancılarla iş yapabilecek değerdeki şirketler de ön plana çıkacaktır. Özellikle yabancı şirketlerle evlilikler ve satınalmalara konu olan şirketleri çok yakından izlemek gerekir.
Yatırım açısından zor bir dönem. Size göre bu dönemde yatırımcılar için en doğru strateji hangisi olacak?
Bu soruya bir yıl önceye göre cevap vermek daha zorlaştı. Önümüzdeki kısa vade için söyleyebileceğim, muhafazakar bir strateji izlemeleri ve çeşitlendirmeye önem vermeleridir. Bono faiz oranları oldukça düşmüş olsa ve potansiyelleri eskiye göre azsa bile, yine de kazanç var diye düşünüyorum. Çünkü, bugün faiz oranları 17, 18 düzeyinde. Enflasyon ise 7 ve 8 civarında olacak. Bu, yüzde 10 üzerinde reel faiz sunuyor. Bunun değerlendirilmesi gerekiyor.
Bu nedenle yatırımcılara, portföylerinin çekirdek kısmını bonolardan oluşturmalarını öneriyorum. Burada da tahvil bono fonlarını ya da değişken fonları içeriklerini seçmelerini tavsiye ederim.
Bunun yanı sıra, döviz ya da dışarıdan gelebilecek risklere karşı portföylerini korumak isteyenler, yüzde 25 kadar döviz bulundurabilirler.
Hisse senetlerini de bir alternatif olarak bu portföyün içinde bulunmasında fayda var. Bunları da profesyonel danışmanlıkla ya da A tipi yatırım fonlarıyla gerçekleştirmeleri daha yerinde olur görüşündeyim.
Fontime adında bir fon yönetimi yarışması düzenlediniz. Bundan kısaca bahseder misiniz?
Sektörün lider kuruluşlarının yatırımcılara, yatırım fonlarına daha fazla tanıtması gerektiğini düşünüyoruz. Fontime da bu misyondan doğdu. Temel bir yenilik yaptık. Bir portföy yönetim yarışmasını sadece yatırım fonlarıyla ilk kez gerçekleştirdik. Bu yarışmayı 9’u A, 3’ü B tipi Akbank yatırım fonlarıyla yaptık. İlk başta belki biraz kısıtlı enstrüman varmış gibi gözüküyor ama son derece olumlu sonuçlar elde ettik.
Yatırım fonlarının bu yarışmadaki alım satım koşulları, gerçek hayatta yatırımcıların yatırımlarını alım satım koşullarıyla birebir eşitti. Buradan çıkan getirilerin gerçek hayatta ulaşılabilen getiriler olmasını istedik. Toplam 4 bin 666 kişi katıldı. Değişik mesleklerden katılımcılarımız vardı. Üç aylık bir dönemde, yüzde 35’e yaklaşan getiri elde eden birinci seçildi.
İMKB’deki şirketlerin defter değeri oranı 1.5’un altında. Hatta sanayi şirketlerinde 1’in biraz üstünde. Halim Çun’a göre, F/K oranı 9.5 olan İMKB, bu oranlara göre yükseliş potansiyeli içeriyor. Bu nedenle 2 senti yine deneyecek.
YATIRIM FONLARI SEKTÖRÜ BÜYÜYOR
Yatırım fonları sektörü nasıl bir büyüklüğe ulaştı? Önümüzdeki dönemde nasıl gelişeceğini düşünüyorsunuz?
Türkiye'de yatırım fonları sektörü son 5 yılda çok hızlı gelişti. 2 milyar dolarlardan bugün yaklaşık 20 milyar dolara çıktı. Ayrıca, yatırım fonlarının artık tasarruf sahiplerinin, yatırım seçenekleri içinde de çok ciddi bir şekilde yer aldığını görüyoruz. Yani günlük hayatımıza girdi.
Yatırım fonları bugün Türkiye'deki finansal tasarrufların yüzde 8,5- 9'larına ulaşmış durumda. Bu da hızlı bir büyüme. Biz tabi sektörün profesyonelleri olarak içeriden baktığımızda, yine de arzu ettiğimiz gelişme düzeyini göremiyoruz. Gelişmiş ülkelerde bu oranlar çok daha yüksek. Bizim de daha yüksek oranlara mutlaka ulaşacağımızı tahmin ediyoruz.
Yatırım fonları, her ne kadar büyükse de bunların yaklaşık yüzde 71'i likit fonlardan, yani para piyasası araçlarından oluşuyor. Bu da bizim için arzu edilen bir kompozisyon değil. Biz diğer türdeki fonlarımızın daha fazla ağırlıklı olmasını ve daha fazla rağbet görmesini isterdik. Bu nedenle bizim gibi sektörün lider kuruluşlarının yatırımcılara, yatırım fonlarına daha fazla tanıtması gerekiyor. Portföy yönetimi konusunda bunları nasıl kullanabileceğini, alım satım koşulları ve avantajlarını daha yakından tanıtmak içinde bir takım projeler geliştirilmesi gerektiği görüşündeyiz.
BU TİP ZİG ZAGLAR YABANCILARIN HEVESİNİ KAÇIRMAZ
Piyasada olumsuz bir trend var. Ancak, yabancı yatırımcıların hali hazırda piyasada olduğu söyleniyor. Yabancı yatırımcılar bu dalgalanmadan etkilenmiyor mu? Size göre yabancı yatırımcılar neyi bekliyor?
Doğrudan yabancı yatırımlar olarak da baktığımızda son haftalarda ciddi gelişmeler oluyor. Yabancı sermayenin yaklaşık 10 milyar dolara ulaşan ilgisi, başta bankacılık olmak üzere hem ekonomiye, hem de piyasalara ciddi moral sağlamış durumda. Bu çok önemli. Majör bir gelişme ve bunu dikkate almak gerekir.
Bizim yıllardır en önemli eksiğimiz, belli dönemlerde spekülatif finansal yatırımlar gelse de Türkiye’de direkt doğrudan yatırımlar dışardan gelmemişti. İlginç bir ufuk belirdi. AB sürecinin de getirdiği bir sonuç. Dolayısıyla, bu doğrudan yatırımla risk alarak gelenler kalıcı olacaklar. Türkiye’deki gelişmeleri hem izleyici, hem de destekleyici olarak AB sürecimizde de bizim taraftarımız olacaklar.
Yabancı yatırımcılar dış piyasalardaki faiz değişikliklerine bizden çok daha fazla duyarlılar. Çünkü, alternatif yatırımları daha geniş bir yelpazede değerlendiriyorlar. Ama onlar Türkiye’nin önündeki AB sürecine uzun vadeli baktıklarından ve gelenlerin önemli bir kısmı ilk kez Türkiye’ye gelen uzun vadeli yatırım fonları olduğu için bir bakıyorsunuz ki son günlerde yabancı bir bankanın gayri menkul projesini çok ciddi para ayırdığını söylüyor.
Birkaç ay önceye baktığımızda bugün yurtdışında 5 milyar YTL’ye ulaşan yurtdışında ihraç edilmiş YTL cinsinden bonolar var. bunların vadeleri de üç, beş yıla kadar uzanıyor. Bunlara bir yıl önce birisi söylese inanmazdık. Rüyası bile görülmemişti. Bunlar olumlu gelişmeler. Dolayısıyla arada sırada olabilecek bu tip zig zagların yabancı yatırımcıların hevesini hemen kıracağını sanmıyorum.
29 MAYIS’DAKİ AB ANAYASASI ONAYLAMASI ÖNEMLİ
Temel göstergelerle ilgili değerlendirmeleriniz neler?
Türkiye ekonomisindeki temel göstergelere bakmak zorundayız. Burada çok temel bir problem gözükmüyor cari işlemler açığı dışında. O da kontrollü bir seyir içinde. Onun dışında enflasyon ve büyüme oranları sürpriz olarak beklentilerin üzerinde olumlu. AB ile ilişkiler önümüzde sürekli olarak önemli bir faktör olarak duracak. Bugün, yatırım piyasamızdaki ulaştığımız değerlemelerin üzerinde, AB’ye giriş ve bunun getirdiği bir takım avantajların risk primini düşürme etkisi var.
Dolayısıyla, bununla ilgili örneğin 29 Mayıs’daki Avrupa Birliği Anayasası ve onun arkasından gelecek süreç oldukça önemli gözüküyor. Oradaki belirsizlikte 4 ayda gelen olumlu havayı belli ölçüde yavaşlatabiliyor. Üçüncü önemli bir faktör de son birkaç yıldır başta ABD’den kaynaklanan gelişmiş ülkelerden, gelişmekte olan ülkelere doğru akan bir fon akışı. Bu çok önemli bir makro trend. Bunun dönüşüne ilişkin kuşkular, mutlaka bizim piyasalarımızı da etkiler. Ama ben bunun kısa süreli bir balon olduğunu sanmıyorum.
FADİME ÇOBAN
[email protected]
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?