"Dalgayı kullanan borsada kazanacak"

Atilla Penbeci, borsada dalgalı hareket bekliyor ve "dalgalanmaları kullananlar için para kazanma dönemi geldi” diyor.

17.07.2015 20:48:260
Paylaş Tweet Paylaş
"Dalgayı kullanan borsada kazanacak"
Türkiye, 2008 yılının son baharında başlayıp 2009 boyunca devam eden global krizden en az hasar olan ülkelerden biri oldu. Faizler, düşüş eğilimini sürdürdü. Dövizde çok ciddi hareketlenmeler olmadı, hisse senedi piyasasında özellikle 2009 Mart ayından sonra yukarı yönlü hareket gözlendi. İMKB, dünyada en çok kazandıran piyasalardan biri oldu. Dünya finansal krizi yaşarken Türkiye, güçlü bankacılık sektörü sayesinde bunu çok fazla hissetmedi ancak makro göstergelerinde sorunlar yaşadı. Resmi rakamlar açıklanmamakla birlikte ekonomi yüzde 5-5,5’lar civarında küçüldü. Bütçe disiplini konusunda sıkıntılar var. İşsizlik oranı yüzde 14’lere çıktı. 2010 yılına girilirken 2009’da birçok kez satın alınan IMF beklentisi devam ediyordu. Genel seçimler konusu çok fazla gündemde değildi. AB bölgesinde sorunlar henüz gün yüzüne çıkmamıştı. Ancak aradan üç ay geçti ve IMF anlaşmasının olmayacağı anlaşıldı. Anayasa tartışmaları, AKP’ye yeni bir dava açılacağı haberleri ve tabii ki yurtdışında Euro bölgesinden gelen olumsuz haberler, piyasalar üzerinde etkili olmaya başladı. İşte tüm bu piyasa şartlarını, olası gelişmelere göre yatırım stratejilerini Ak Yatırım Genel Müdürü Attila Penbeci’ye sorduk. Penbeci, Türkiye’nin dinamiklerinin güçlü olduğuna vurgu yapmakla birlikte 2010’da volatil bir piyasanın olmasını bekliyor. Penbeci’nin 10 başlık altında sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

1 2010’A NASIL GİRDİK?
2010’a, diğer ülkelere göre daha avantajlı girdik. Finansal anlamda bankacılık sektörünün güçlü yapısı sayesinde krizi daha hafif hissettik. Finansal krizden değil, ağır bir resesyondan geçiyoruz. Türkiye’nin bu resesyondan çıkarken bölge ülkelere göre daha hızlı büyümesi bekleniyor. Ak Yatırım’ın beklentisi de bu yönde. IMF’nin olmayacağı bu dönemde, beklentimiz yüzde 4-4,5 civarında bir büyüme olacağı şeklinde. IMF anlaşması olsaydı büyüme yüzde 5,5-6 civarında olabilir, işsizlik daha hızlı azalabilirdi. Hazine’nin borç çevirme rasyosu daha rahat olabilirdi.
~

2 IMF ANLAŞMASI ŞART MI?
IMF konusu, tüm 2009’u kapsadı. Hazine’nin yüklü ödeme dönemlerinde, piyasanın bozulma sinyallerinde hükümet tarafından IMF kartı çok iyi kullanıldı. Ancak Başbakan’ın 2009 sonlarında IMF anlaşmasının olacağı şeklinde algılamaya yol açan bir açıklama yapması, ancak bunun gerçekleşmemesi IMF kartını zayıflattı. Hükümet, krizin en akut dönemini potansiyel bir çıpa ile atlatabildi. Her şey düzgün gider ve toparlanma süreci başlarsa iyi günlerde IMF’ye ihtiyacımız olmaz. Kötü günlerde bu çıpanın eksikliğini hissedebiliriz. AB ve hükümet tarafından açıklanan orta vadeli program, IMF çıpasının yerini ne kadar doldurabilir, yaşayıp göreceğiz. Hükümet ikinci dip senaryoda bile IMF’ye ihtiyacının olmayacağını düşünüyor. Bunu yaşayıp göreceğiz. Ancak hükümet, genel seçimlerde IMF konusunu bir seçim malzemesi olarak kullanacaktır. Krizin en sıkıntılı sürecinin IMF’siz geçildiği konusuna vurgu yapacaktır. Burada şunu da belirtmek gerekir ki potansiyel bir IMF anlaşması, piyasada şok etkilerini azaltmak açısından önemli bir araç olabilirdi.
3 EURO BÖLGESİ’NİN TÜRKİYE’YE ETKİLERİ NASIL?
Yurtdışı piyasalar esasında çok da fazla beklenmedik şekilde Euro bölgesi kaynaklı problemlerle uğraşıyor. Düşük faiz ortamında beklenti, FED faiz artırana kadar doların değer kaybedeceği yönündeydi. Ancak Euro bölgesinde üye bazlı ekonomik sıkıntılar, beklentiyi tersine çevirdi. Dolar, Euro karşısında değer kazanmaya başladı. Bu durum, Türkiye’yi olumsuz etkiliyor. Pahalı dolarla hammadde alan Türk sanayicisi, ucuz Euro’yla mal satıyor ve şirketlerinin marjları olumsuz etkileniyor. Bu da Türkiye’de toparlanma sürecini zora sokan bir durum. Yaşanan sorunlar nedeniyle ECB, toparlanma için gerekli düşük faiz ortamına geçemiyor. Tüm bunlar, AB’de toparlanmanın biraz daha zaman alacağının bir göstergesi. AB, Yunanistan’daki sorunları ölçek olarak atlatabilir. Burada asıl sorun çıkaracak bölge, olası bir İspanya krizi. İspanya ekonomisi sağlam kaldığı sürece Yunanistan, Portekiz, Doğu Avrupa bölgesindeki bankacılık riskleri gibi sorunlar daha rahat aşılabilir.

4 PİYASALARIN SEVİYESİ MAKUL MU?
Piyasanın kendi ekonomik olgularından kaynaklanan bir fiyatı var. Türkiye’nin bölge ülkelere göre belli bir priminin olması gerekir. Bu bölgeye yatırım yapan birçok porftöy yöneticisi, genel anlamda en güvenli liman olarak Türkiye’yi görüyor. Bizim görece olarak daha sağlam finansal sistemimiz var. Bu da normalde başka bölgelere kayacak paranın, Türkiye’ye yönelmesini sağlıyor. Son dönemde bunu ciddi şekilde hissediyoruz. Sonunda Türkiye’nin bu durumunu rating kuruluşları da algıladı. Dünyada not düşüşleri yaşanırken Türkiye’de not artırımları oldu. Fitch’in yatırım yapılabilir ülke notuna bir kademe kaldı. Bunu dikkate aldığımızda piyasanın geldiği nokta, önümüzdeki politik gelişmeleri de göz önüne bulundurursanız makul seviyeler.

5 BORSA NASIL HAREKET EDER?
Türkiye’de politik belirsizlikler var olduğu sürece, piyasanın çok daha fazla yükselme potansiyeli yok. Bunun yanında Türkiye’nin krizde finansal yapısının güçlü duruşu, not artırımları gibi faktörler dikkate alındığında düşerken de çok da aşağı seviyelere geleceğimizi düşünmüyorum. Yılın geri kalan sürecinde, çok dar olmayan bir bant içinde dalgalı bir seyir olacak. Endeks yıl başından bu yana 48.000-56.000 bandında dalgalandı. Bu bant biraz daha açılabilir. Aşağıda 45.000, yukarıda ise 55.000-60.000 aralığında bir yerde tavan seviyelerde hareketler görebiliriz. Dalgalanmalardan faydalanabilecek yatırımcılar iyi kazanç sağlayabilecek.
~

6 KAPATMA DAVASI AÇILIRSA NE OLUR?
Yeni bir kapatma davasının açılması, AKP için politik belirsizlikleri artıracağı için piyasalar açısından kötü olur. Olası kapatma davasının piyasalara etkisi çok bilinmeyenli bir denklem de değil. Daha önce yaşadık ve piyasalar üzerinde ne kadar fazla olumsuz etkisi olduğunu hep beraber gördük. Burada AKP’nin parti kapatılmasını zorlaştırıcı anayasa değişikliklerini yapabilmesi, piyasa açısından bu tarz belirsizlikleri ortadan kaldırır. Ancak bu ve diğer anayasal değişiklikler için kullanılacak bir referandum sürecinin başlı başına yeni bir belirsizlik kaynağı olması da muhtemel.

7 NE TARZ HİSSELER SEÇİLMELİ?
Endeksin dalgalı hareketinde, strateji belirlemek esasında tecrübeye kalıyor. Esnek bir stratejinizin olması gerekiyor. Politik belirsizliklerin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Her gün nelerin gündeme düşeceğini bilemiyoruz. Bu nedenle hisse senedi seçiminin önemi artıyor. Her koşulda iç pazarda ve ihracat pazarlarında hareket kabiliyeti olan şirketler incelenebilir. Çimento şirketleri buna örnek olarak verilebilir. Büyüme potansiyeli olan endüstriyel şirketler incelenebilir. Yine bazı bankalar, dalgalanmalarda takip edilebilir. Telekom hisseleri volatilitenin arttığı dönemlerde muhafazakar bir yapıya sahip. Agresifliğin arttığı dönemde betası yüksek hisselerden uzak durulmalı.

8 DÖVİZ VE FAİZDE BEKLENTİNİZ NEDİR?
Dövizle ilgili tahminde bulunmak gerçekten çok zor. Piyasada ani bir hareket, dövizin tahmininiz ötesinde noktalara gitmesine neden olabiliyor. Faiz cephesinde ise Merkez Bankası’nın çekirdek enflasyon verisine göre alacağı kararlar önemli. Çekirdek enflasyonun artmaya başladığı noktada MB’den faiz artırım kararları gelmeye başlayacaktır. Beklentimiz, yurtiçinde veya dışında ciddi bir gelişme olmazsa bunun yılın son çeyreğinde olacağı yönünde. Sonuç olarak MB, bol bir şekilde yüzde 6,5’ten piyasayı fonladığı sürece, faizde yükselme sınırlı olur. Ama bol para politikası kısılırsa şu anki düşük reel faiz ortamı, portföy yatırımcılarını tatmin etmeyeceği için portföy çıkışları yaşanabilir. Bu da faizi daha yüksek seviyeye taşıyabilir.

9 HALKA ARZLARDA STRATEJİ NE OLMALI?
Hükümetin planladığı veya değişik dönemlerde piyasa gündemine gelen Ziraat Bankası, Türk Telekom, THY gibi potansiyel büyük halka arzlar, talebin artmadığı bir ortamda piyasa üzerinde baskı yaratır. 2010’un arzlar açısından iyi bir yıl olacağı tahmin ediliyor. Ancak gelinen ortamda volatil trading hareketleri artıyor. Burada zamanlamayı doğru yapmak gerekiyor. Yatırımcının halka arz konusuna, fiyatlama ve zamanlama konularına dikkat etmesi gerekiyor. Yine eskiden olduğu gibi halka arzdan hisse alıp 4-5 seans sonra satıp para kazanma olasılığı az. Yatırımcı, arzdan hisse alırken orta uzun vadeyi de dikkate almalı. Bu nedenle yatırımcıların halka arzlarda daha seçici davrandığı bir ortamda Ak Yatırım olarak volatil bir piyasaya getirdiğimiz şirketlerin, orta ve uzun vadede büyüme potansiyeli olan ve gelecek vadeden sektörlerde önemli oyuncular olmalarına çok dikkat ediyoruz. Sonuç olarak hisse senetleri de bir yatırım aracı. Bir arsa alıp değerlenmesi için 5-10 yıl bekleyebilen bir yatırımcının hisse senetleri için de gerektiğinde 1 hafta veya 1 aydan daha fazla sabredebilmesi lazım.
~

10 SATIN ALMALARDA BEKLENTİNİZ NE OLUR?
Yatırım yapılan sektörlerin, şirketlerin genelde uzun vadede büyüme beklentisi var. Bu sektörlerin, orta uzun vadede krizlere karşı duyarlılığı daha az. Sağlık, enerji sektörleri gibi. Satın almalarda en önemli sorun, alıcı ile satıcı arasındaki fiyat farkı. Krizden sonra bu fark yavaş yavaş kapanmakla birlikte devam ediyor.

“KURUMSAL YATIRIMCILARA ODAKLANDIK”

BANKAYA DEVİR
2009 başından itibaren bir geçiş süreci yaşayan Ak Yatırım, bireysel müşteri hesaplarını Akbank’a devrederek yerli ve yabancı kurumsal müşterilere hizmet vermeye başladı. Bu süreç, 2010 başı itibariyle tamamlandı. Ak Yatırım Genel Müdürü Attila Penbeci, kurumun bundan sonrası için yerli ve yabancı kurumsal yatırımcılara araştırma ve hisse senedi alım satım hizmetleri ve yatırım bankacılığı konularına odaklandığını belirtiyor. Penbeci, değerlendirmesine şöyle devam ediyor:
KURUMSAL HİZMET “Ak Yatırım, Türkiye’de faaliyet gösteren yerli ve yabancı şirketlere uluslararası anlamda yatırım bankacılığı hizmetleri veren bir kurum. Tabii ki müşterilerimize Akbank’ın finansman gücünü de sunarak finansman açısından zor bir dönemde önemli şirket satın almalarını ve birleşmelerini sonuçlandırabiliyoruz. Bunun yanı sıra İGDAŞ’ın özelleştirmesinde danışmanlık verecek konsorsiyumda yer alıyoruz. Aksigorta’da danışmanlık hizmeti veriyoruz. Reysaş GYO’nun halka arzını hazırlıyoruz.”

“MALİ KURALA İHTİYAÇ VAR”

ORTA VADELİ PROGRAM
IMF sürecinden sonra ortaya çıkacak sorunların giderilmesi için mali disiplini sağlayacak bir program gerekiyor. Hükümetin sunduğu orta vadeli program, bu yönde önemli bir çıpa olabilir. Bu programın kredibilitesi açısından, mali kuralın Meclis’ten geçmesi ve hangi tarihten itibaren devreye gireceği önemli bir konu.
OLUMSUZ ALGILANIR Türkiye, en geç 1,5 yıl içinde bir genel seçime girecek. Eğer hükümet kendine hareket serbestliği tanıma adına mali disiplinin yürürlüğe girme tarihini seçim sonrasına bırakırsa bu durumu piyasa olumsuz algılar. Son yerel seçimlerde bütçe disiplininden taviz verilmişti. Genel seçimlerde bütçe disiplininden daha fazla taviz verilebilir, endişesi var.

“BUNDAN SONRA KOLAY PİYASA YOK”

PROFESYONEL YARDIM
Piyasaları sürekli izlemek, ana işi yatırımlarını takip etmek olmayan ve farklı iş kollarında çalışan yatırımcılar için çok da kolay değil. Bu tarz yatırımcıların artık profesyonel yardım almalarının zamanı geldi. Bundan sonra kolay piyasa yok. Sahiden hisse alıp iyi kazanabilirsiniz. Ancak bunu sürekli yapmanız için piyasaları çok dikkatli takip etmeniz gerekiyor.
FON YÖNETİMİ Fon yöneticileri, bireysel yatırımcının adına bu işi hakkıyla yapabiliyor ve birçok yeni ürünler piyasaya çıkarıyor. Ana para korumalı ürünler ve emtia fonları bunlardan sadece ikisi. Yatırımcılar, kendi risk algılamalarına göre fon yöneticilerinden yardım alabilir. Ya da yine risk algılamasına göre A veya B tipi fonlara yatırım yapılabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz