İMKB Endeksi 27.000 düzeyine yaklaştı, dolar kuru neredeyse 1.3 YTL’ye yaklaştı. Faizler ise yüzde 17’lere yaklaştı. Deniz Portföy Yönetimi Genel Müdürü Fatih Arabacıoğlu, “Her şey gayet iyi gidiyo...
İMKB Endeksi 27.000 düzeyine yaklaştı, dolar kuru neredeyse 1.3 YTL’ye yaklaştı. Faizler ise yüzde 17’lere yaklaştı. Deniz Portföy Yönetimi Genel Müdürü Fatih Arabacıoğlu, “Her şey gayet iyi gidiyor ama dikkatli olmak lazım” diye konuşuyor. Ona göre, endeks 2 sente yaklaştı ve gidecek fazla yeri kalmadı. Arabacıoğlu, “Endeks işler kötüyken 0.75-1 sente inmiş, iyileşmelerde 2-2.2 sent civarlarını test etmiş. Abarttığımızda ise 3 senti görmüşüz ama bir daha toparlayamamışız” diye konuşuyor. Ardından da dikkatli olunması gerektiğini söylüyor.
Avrupa Birliği’nden Türkiye’ye yeşil ışık yakılmasının ardından, piyasalardaki iyimserlik rüzgarı da bir hayli arttı. Özellikle borsada yaşanan hızlı yükseliş, endeksin art arda zirvelerini yenilemesine neden oldu. Seans içi kâr realizasyonlarına rağmen endeks 2 sent seviyelerine kadar geldi. Bazı analistler yükselişin devam edeceğini, diğerleri ise aşağı yöndeki baskının arttığını söylüyor.
Deniz Portföy Yönetimi Genel Müdürü Fatih Arabacıoğlu, endeksin artık alarm verdiğini ve yükselişin bu hızla devam etmeyeceğini söylüyor. Ona göre, borsanın kuzey yönlü çok fazla yeri yok. Ancak, güney potansiyeli de çok fazla risk taşımıyor.
Fatih Arabacıoğlu’na göre, 2005’in yatırım aracı A tipi karma fonlar olacak. Faizde ve Eurobond’larda ise denizin bittiğini düşünüyor. Eurobond’larda pozisyonların realize edilmesini tavsiye ediyor. İthalattaki ivmeye dikkat çeken Arabacıoğlu, dövizin yıl sonunda YTL’den daha fazla kazandıracağını düşünüyor.
“Zorlaşan piyasa koşulları özellikle kurumsal yatırım ayağını biraz hareketlendirmeye başladı” diyen Fatih Arabacıoğlu, Deniz Portföy Yönetimi’ni ve piyasalara ilişkin beklentilerini Capital’e anlattı:
Deniz Portföy nasıl bir yönetim stratejisi izliyor?
2003 Haziran ayında Deniz Yatırım, TMSF’den Ege Portföy’ü satın alarak, ismini Deniz Portföy olarak değiştirdi. Şu an 300 milyon dolar civarında bir büyüklüğü yönetiyoruz. Özellikle piyasalarda portföy yönetiminin, bu çerçevede de ilk planda kurumsal yatırımcı ayağının, daha sonraki vadelerde de bireysel bacağın öne çıkacağına inanıyoruz. Şimdilik Denizbank’ın 7 adet yatırım fonunu yöneterek ve bunun yanında da bireysel ve kurumsal portföy yönetimi yaparak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Emeklilik fonlarıyla ilgili de birtakım çalışmalarımız var. Bunlar da ilerleyen dönemlerde netlik kazanacak.
Biz piyasanın ciddi anlamda gelişeceğini düşünüyor, inanıyor ve cephanemizi bu doğrultuda hazırlıyoruz. Genelde Türkiye’de bir sıkıntı var. Genel anlamda şu anda yönetilen fonlara, fonların büyüklüğüne, kurumsal ve bireysel portföy yönetimlerine baktığımızda Türkiye’de bu işin çok fazla gelişmediğini görüyoruz. Örneğin, A tipi fonların büyüklüğüne baktığımızda 400 milyon dolar civarında komik bir miktar ile karşılaşıyoruz. 15 katrilyonluk fon büyüklüğünün de 14,5 katrilyonu B tipi fondur. B tipi fonların yüzde 80’ini ise likittir. Dolayısıyla, portföy yönetim şirketleri minimum riskli hazine bonosu ve repoya endeksli likit fonları yönetiyorlar.
Bu tercihler güvenle ilgili bir durumdan mı yoksa alışkanlıklardan mı kaynaklanıyor?
Bu durum güvensizliğin getirdiği alışkanlık oldu. Türkiye gibi bir ülkede yatırımcılara haksızlık etmek istemiyorum. İnanılmaz iniş çıkışlar var, volatilite çok yüksek. Yatırımcılar da ne yapacaklarını şaşırıyor. Dolayısıyla, B tipi likit fonlar şu anda yatırımcı için cazip geliyor. 24 saat işlem yapabiliyorlar, alışı ve satışı kolay.
Mevduat, repo gibi yatırım araçlarıyla getirisi aşağı yukarı aynı. Yatırımcı orta ve uzun vadeli düşünmüyor. Hisse senedi piyasalarından çok korkuyor, çünkü geçmişte çok dayak yemiş, knock out olmuş. Yani, risk almak istemiyor.
Yatırımcının bu yaklaşımı sizin stratejilerinizi nasıl etkiliyor?
Bizim de kendi stratejilerimizi bu yönde yönlendirmemize neden oluyor. Yatırımcı risk istemiyor. Daha çok sabit getirilerde, istikrarlı getirilerde yoğunlaşıyor. Biz de portföy yönetim stratejilerimizi oluştururken bunları baz alıyoruz. Yatırımcılarımızın kendi risk çerçevesini kendisinin belirlemesini istiyoruz. Genel anlamda baktığımızda bu işin özellikle bireysel yatırımcı ayağı çok kuvvetli gitmiyor. Batılı ülkelerinin çok gerisinde kalıyoruz. Fakat zorlaşan piyasa koşulları şimdilik özellikle kurumsal ayağı biraz hareketlendirmeye başladı. Bireysel yatırımcı da yolda, aksi takdirde yok olmaya mahkum.
Hangi koşullar bu hareketliliğe neden oldu?
Daha önce para kazanmak çok kolaydı. Getirisi yüksek faiz, yüksek repo geliri vardı. Hisse senedinde risk alsanız, hatta ciddi zararlar etseniz bile, yüksek repo getirisi onu kompanse ediyor, hatta sollayıp geçiyordu. Dolayısıyla, herkes para kazanıyordu, herkes kendini borsacı, finans mühendisi zannediyordu.
Şimdi işin rengi veya piyasaların kimyası değişti. Artık hayat çok zor, piyasalar daha da zor. Bu değişimle birlikte yavaş yavaş kurumsal talepler almaya başladık. Gerçi kurumsal yatırımcılar hala hisse senedi yatırımcılarına sıcak bakmıyor, risklerini kendileri belirliyorlar. Doğal olarak riski minimum seviyede tutmak istiyorlar ve genelde sabit gelirli kıymetlere yöneliyorlar. Fakat, her durumda kurumsal yönde talebin oluşması bence sevindirici bir gelişme.
Bireysel yatırımcılar cephesinde ise herhangi bir değişim yok. 70 milyonluk bir ülkeyiz. Takasbank’ta açılmış 1 milyon hesap var. Örneğin, komşumuz Yunanistan 10 milyon nüfusa sahip, ancak buna rağmen açılmış 2 milyon hesabı var. Yani işin yatırımcı yönüyle daha çok gerisindeyiz ve bu da önümüzde ciddi bir potansiyel olduğunu gösteriyor.
2004 yılında piyasalar oldukça hareketliydi. Piyasaların verdiği tepkiler gerçekçi miydi?
Özellikle 2004 yılının son ayı çok enteresan geçti. AB’den tarih alındı ki bu bir milattır. IMF ile görüşmelerde henüz bir anlaşma olmamasına rağmen pozitif gelişmeler var. Enflasyon 30 yıldır ilk defa tek haneli rakamlara düştü. Genel olarak baktığımızda 2004 beklentilerin çok üstünde, iyi bir yıl oldu. Bu çerçevede piyasalar tepkilerini verdiler ve endeks 2 sent civarlarına kadar geldi. Faizlerdeki düşüş daha önemli tabii. Dolayısıyla, yatırımcılar memnun, herkes memnun, ama rehavete kapılmamak gerekiyor. Önümüzde hala çözmemiz gereken problemler ve birtakım riskler var.
Ne gibi riskler ve problemler görüyorsunuz?
Bazılarının dikkate almadığı ki bence çok önemli olan cari açık problemi ciddi bir tehdit. İç ve dış borç sorunu, sosyal güvenlik problemi sıkıntılar doğurabilir. Bir de son dönemde hükümet cephesinden bazı popülist yaklaşımlar gelmeye başladı. Düşünmek bile istemiyorum, ama bir erken baskın seçim hazırlığı olabilir mi diye endişeleniyorum.
Geçtiğimiz yıllarda dünyada deflasyonist trend ve düşen faizler de bu bağlamda işimize çok yaramıştı. Ancak, trend tersine dönmeye başladı. Bu sıkıntı doğurabilir. Her şeye rağmen Meclis aritmetiği olarak çok güçlü bir hükümet işbaşında. Bütün bunlar piyasanın hoşuna gidiyor. Bunun şansını kullanıyoruz.
Türkiye’de şu ana kadar alışkın olmadığımız gelişmeler oluyor, hatta olumsuzlukları bile belki tarihte ilk defa hükümet soğukkanlılıkla ele alıyor, panik yapmadan başarıyla yönetiyor. Bu da psikolojik olarak piyasaları rahatlatıyor. AB olayında tam olarak istediğimizi alamadık. Çünkü, önümüzde Kıbrıs şartı var. Ama AB çok olumlu lanse edildi. Hükümetin arkasında ciddi bir halk desteği var. Dolayısıyla çok rahatlar.
Borsa 27000 seviyelerini zorluyor. Bu yükseliş trendi devam eder mi?
Endeks devamlı yükselemez ve artık alarm veriyor. Yatırımcıların riskleri hesaplayarak ölçülü bir şekilde davranmaları gerekli. Özellikle Türkiye gibi bir ülkede. Ekonomik açıdan son yıllarda iyi bir momentum yakaladık. 30 yıldır görmediğimiz enflasyon rakamlarına ulaştık. Büyüme rakamları peş peşe geliyor. Gayet güzel gidiyor. Ama temkinli olmak gerekiyor.
Borsada şirketler değerlerine geldi. Şirket değerlemelerinde bir iskonto olayı var. Türkiye iyiye gittikçe, bu oran düşmeye devam edecek elbette ve piyasa değeri olarak daha yüksek değerlere ulaşacağız. Ancak, borsa şu an itibariyle neredeyse 2 sent’ler seviyesine geldi. Dolar 1.300 civarlarında. İMKB 30, İMKB 100’ün kağıt bazında bir miktar daha yukarı potansiyellerinin olduğunu belki söyleyebiliriz. Ancak, bizim risk primimiz değişmediği takdirde 2-2.2 sent seviyeleri tavan olabilir.
Dolayısıyla, yukarı doğru çok fazla gidilecek yer olmadığını düşünüyorum. Genelde de böyle olmuş. İşler kötüyken endeks 0.75-1 sent civarlarında seyretmiş. İyileşmelerle 2-2.2 sent civarları test edilmiş. Abarttığımız zaman ise 3 senti görmüşüz, ama bir daha toparlayamamışız.
Bugün şirketlerin ulaştıkları değer olması gereken düzeyde mi?
Özellikle borsanın lokomotifi olan mali sektör kağıtlarına baktığımızda artık değerlerinin üzerinde trade etmeye başladıklarını görüyoruz. Eminim banka sahipleri bu piyasa değerlerinden bankalarını 2 defa satarlardı. Bazı holdingler ve birtakım sanayi şirketleri ucuz görünüyor. Ama bunlar azınlıkta ve çok seçici olmak gerekiyor.
Borsanın geneline baktığımızda, aşağı yukarı gerçek değerini yansıttığını düşünüyorum. Bu nedenle borsanın kuzey yönlü çok fazla yerinin olmadığını, ama bu çerçevede güney potansiyelinin de çok fazla risk taşımadığını görüyoruz. Yani, borsa belki 24000-28000 bandında enteresan hareketler yapabilir.
Önümüzdeki dönem eminim endeksten bağımsız kağıt ve sektör bazındaki hareketleri göreceğiz. Bazı şirketler veya sektörler görüceğiz ki, endeksten çok daha iyi veya kötü performans gösterecek. Ama sanki görüntü endeksin bu marjda sıkışıp, zig zag yapacağı yönünde. Bu çerçevede yatırımcıların çok dikkatli olmasında fayda görüyorum.
Döviz cephesinde neler olabilir? Kurun bugünkü düzeyini nasıl buluyorsunuz?
Parite 1.30 civarlarında. Paritenin 1,25-1,35 bandı içerisinde yılı geçireceğini düşünüyoruz. Ama, şu anda 1.3 YTL civarında olan dolar kurunu da kim ne derse desin gerçekçi ve doğru bulmuyorum.
Bunun çok ciddi etkilerini ithalatta görüyoruz. Fakat korkarım ihracatta da önümüzdeki aylarda hissetmeye başlayacağız. İthalat çok fena ivmelendi. Çünkü, çok ucuz. Arabasını, cep telefonunu değiştirmeyen kalmadı, hatta ikinci tura döndük. İşin kötüsü bunu taşıma suyla yapıyoruz.
Mesela ithal otomobiller geçen yıla göre yüzde 20 civarında ucuzladı. Frenlemek için vergi koyuyorlar ama bunu da satıcılar üstleniyor, fiyat tüketiciye pek yansımıyor. Aynı fiyata ithal oto mu, yerli oto mu alırsınız? Dolayısıyla, ben kuru çok ucuz buluyorum. Bu bir politika. Bu fiyatlardan döviz satışını önermiyorum, alınan dövizin yıl sonunda YTL’den daha fazla kazandıracağını düşünüyorum.
Eurobond’lar çok ilgi görmeye başladı. Burada nasıl bir trend oluşmasını bekliyorsunuz?
Türkiye riski ve global riskler var. Eurobond’larda da ciddi anlamda denizin bittiğine inananlardanım. Çok iyi bir getiri, çok iyi faizler. Fakat, bundan sonra Eurobond’larda hayat özellikle trade amaçlı bence. Özellikle Amerika’daki faiz artırımları gelişmekte olan ülke piyasalarında ciddi anlamda satış getirecektir. Ben Eurobond pozisyonlarının bir şekilde realize edilmesini ya da yeni pozisyon açılmamasını öneriyorum. Ama, genel anlamda sadece Türkiye’de değil tüm EMA’larda belli bir süre için denizin sonuna gelindi diye düşünüyorum.
İleride daha yüksek ve cazip faizleri göreceğimizi bekliyorum.
DÖVİZ ÇOK UCUZ
Bu doğrultuda size göre 2005’in yatırım aracı ne olur?
Piyasalarda Ekim ayına yönelik yeni bir beklenti oluşmaya başlandı. Bu da Kıbrıs’a endeksli AB görüşmeleri. Piyasalar hikayeleri seviyorlar. Hikayeler pişirilip pişirilip önümüze gelecek. Kıbrıs yavaş yavaş ön plana çıkacak. Temkinli, iyimseriz. Çünkü, Türkiye bunu gerektiriyor. Ama şu anda tatlı bir hayat var. Bundan nemalanmak için özellikle riski diğer A tipi fonlara karşı sınırlı olan, A tipi karma fonları tavsiye ediyorum. A tipi karma fonda belli bir miktar hisse senedi vardır ve özellikle hava olumlu iken fonun tatlandırıcısıdır. Fonun büyük bir bölümü ise hazine bonosu, devlet tahvili ve repodur. Yani, riskiniz sınırlıdır.
Yatırımcı bir sepet oluşturmak isterse bu sepette neler olsun?
Yüzde 10 civarında B tipi likit fon, yüzde 65 A tipi karma fon ve yüzde 25’de dövizden bir sepet oluşturabilirler. Çünkü, döviz çok ucuz.
Deniz Portföy’ün 2005 yılı sonu endeks ve döviz tahmin nedir?
2005 yılında biz endeksi 30000 civarlarında bekliyoruz. Dolar ve Euro tahmini yapmak istemiyorum, çünkü dalgalı, her şey olabilir.
FAİZDE KARA GÖRÜNDÜ
FAİZ 3 PUAN GERİLEYEBİLİR Faizde deniz bitmedi, ama kara göründü. Buna rağmen dünyanın en iyi reel faiz veren ülkelerinden birisiyiz. Bu Eurobondlar’da da böyle, yurtiçindeki borçlanmalarda da böyle. Unutulmasın reel faizler halen yüzde 10 seviyelerinde ki bu çok ciddi bir sıkıntı. Bu konudaki beklenti yıl sonuna kadar 3 puan daha kademe kademe gerileyebileceği yönünde. Fakat korkarım reel faiz yüksek seyrini koruyacak. Herkes aynı gemide. Herkesin pozisyonları var. Ama birtakım olumsuzluklar göz ardı edilmeye çalışılıyor. Yıllardır Türkiye için kullanılan yüksek risk kavramı belki biraz yumuşadı. Ancak önümüzde var olan problemleri görmezden gelmemeliyiz. Dolayısıyla faizlerde kara göründü.
DIŞ AÇIK SIKINTI YARATIYOR Mesela dış ticaret beni çok rahatsız ediyor. Her ay aşağı yukarı 3 milyar dolar düzeyinde dış ticaret açığı vermeye başladık. Kurun durumu bunda etkili. Bu açık geçmiş yıllarda bir şekilde finanse edildi. Nasıl finanse edildiğine baktığımızda paranın büyük bir kısmının sıcak paradan geldiğini görüyoruz. Örneğin açığın finansmanında 2004 bankaların yüzde 25, reel sektörün yüzde 38, portföy hesabının yüzde 28 payı var. Yani neredeyse tamamı borç ve sıcak para ile karşılanmış. Bir de direkt yatırımlar var ki oranı yüzde 9. Yani, bu para öyle bir para ki kuş gibi aslında. Ortam müsaitken gelir ama ufak bir sıkıntıda hemen uçup gider.
2005’TE HANGİ SEKTÖRLER ÖNE ÇIKACAK?
YAPI KREDİ UCUZ MU?Şirket bazında Yapı Kredi’de olan birtakım gelişmeler var. Koç Grubu ile bir ön anlaşma yaptılar. Çok olumsuz gelişmeler olmadığı takdirde, işler yolunda giderse Koç’la ciddi anlamda bir ivme kazanabilir. Diğer bankaların piyasa değeriyle kıyaslandığında şu an için bence piyasa değeri olarak ucuz bir şirket.
SABANCI ÖNE ÇIKACAK Keza holdigler içersinde bu tip kıyaslamalar yapabiliriz. Mali sektörün çok ciddi anlamda primlenmesi Sabancı Holding’in neredeyse çok büyük bir kısmını oluşturan Akbank hisselerinin de değerlenmesi ile bana göre Sabancı Holding’i biraz ön plana çıkarıyor.
İNŞAATTA HAREKET OLABİLİR Sektörel anlamda bunun sonuçlarını çok kısa sürede göremeyeceğiz, ama gayri menkul yatırım ortaklıkları enteresan olabilir. Mortgage sistemini şu an için zor ve gerçekçi bulmuyorum. Ama getirebileceği sinerjiyle inşaat ve çimento sektöründe enteresan gelişmeler yaşanabilir. Çünkü, son yıllarda çok baskı altında kaldılar. Bu sektörde Irak ve Suriye etkisini de unutmamalıyız. İlerleyen dönemlerde ciddi potansiyel olabilirler.
PERAKENDEYE DİKKAT! Düşen faizler leasing’lere çok olumlu yansıyacaktır. Bazı temel gıda maddelerinden alınan KDV oranlarının düşürülmesi özellikle satışlarda perakende sektöründe kendisini gösterebilir. Hatta ambalaj gibi alt sektörlerde bazı şirketler öne çıkabilir.
EBRU FIRAT
[email protected]
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?