Global likiditenin risk alma iştahının artmasıyla birlikte gelişen piyasalara para girişi devam etti. Bundan nasibini alan Türkiye’de İMKB 44.000’in üzerine çıkarken, gösterge faiz 19’un altına, do...
Global likiditenin risk alma iştahının artmasıyla birlikte gelişen piyasalara para girişi devam etti. Bundan nasibini alan Türkiye’de İMKB 44.000’in üzerine çıkarken, gösterge faiz 19’un altına, dolar 1,38’e geriledi. Ancak bundan sonra iki önemli seçimin belirleyici olacağını söyleyen Sarper V. Özten, birleşme ve satın almalara bağlı hisse bazında hareketlere dikkat çekiyor ve ekliyor: “Yüksek reel faiz ortamı, borsaya para girişini kısıtlıyor. Hazine bonosu ve devlet tahvillerine yüklü fon girişi yaşanmadan, hisse senedi piyasasında oluşacak rallilerin uzun soluklu olması zor.”
Türk piyasaları 2006 yılında, siyasi ve ekonomik riskler nedeniyle diğer gelişmekte olan ülke borsalarından ayrılarak performans açısından hemen tüm ülke piyasalarının oldukça gerisinde kaldı. Ancak 2007’ye girilmesiyle birlikte, kapatılan pozisyonların yeniden açılmaya başladığı görüldü. Ocak ayı ortasında 36.500 seviyelerinde olan İMKB -100 Endeksi 44.000 seviyelerine doğru yükselirken gösterge bononun bileşik faiz oranı da yüzde 21.5 seviyelerinden yüzde 19 seviyesinin altına doğru hızlı bir şekilde geriledi. Döviz cephesinde ise dolar kuru, geçtiğimiz yıl Mayıs-Haziran döneminde yurt dışı ve yurt içi piyasalarda yaşanan finansal türbülansın artırdığı kaygılara bağlı olarak yerli yatırımcıların döviz mevcutlarını hızla artırmasına rağmen, 1.45 YTL seviyelerinden 1.38 YTL seviyelerine indi.
Mevcut siyasi ve ekonomik risklerin önemli bir kısmının 2006’da büyük ölçüde fiyatlara yansıdığını söyleyen Finans Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Sarper Volkan Özten, yabancı yatırımcılar buradan hareketle, aşağı yönlü riskin de sınırlı olduğunu düşünerek kapattıkları pozisyonları yeniden açmaya başladı” diyor. Mevsimselliğin de etkili olmasıyla birlikte özellikle Ocak ayının ikinci yarısından itibaren, varlık fiyatlarında hızlı yükselişler kaydedildiğini anlatan Özten, yine emtia fiyatlarındaki gerilemelerin enflasyonla ilgili kaygıları azaltmaya başladığına dikkat çekiyor. Ancak önümüzdeki sürecin riskleri ve dolayısıyla fırsatları beraberinde getirdiğini kaydeden Özten’le piyasa beklentilerini konuştuk:
Son dönemde yabancı yatırımcıların alımlarıyla piyasalardaki yükseliş eğilimi devam ediyor. Yabancılar Türkiye’yi neden tercih ediyor?
Yabancı yatırımcılar, Türkiye'nin uzun vadeli geleceğine oldukça umutlu bakıyor. Bu bakış açısı ile sermaye piyasası araçlarını alım-satım amaçlı olarak değil yatırım amaçlı olarak tercih ediyor. Bu nedenle, yabancı yatırımcıların İMKB takas saklamasındaki payları sürekli artıyor.
Ayrıca, son yapılan tahvil ve bono ihalelerine yabancı yatırımcıların yoğun ilgi göstermesi ve halihazırda bono piyasasında gösterge tahvilin bileşik faiz oranının MB’nin gecelik borçlanma faizinin bileşik fonlama maliyeti olan yüzde 19.2 düzeyinin de altına gerilemesi, yabancı yatırımcıların geleceğe dönük iyimser beklentilerinin bono piyasasında da yansıma bulmaya başladığına işaret ediyor.
Ya Türkiye’nin riskleri. Bu riskler göz ardı mı ediliyor?
Yabancı yatırımcılar, Türkiye'de kısa vadeli siyasi ve ekonomik risklerin mevcut olduğunu göz ardı etmiyor. Ancak, gerek Cumhurbaşkanlığı gerekse genel seçimlerin sorunsuz geçeceğini, ekonominin de yumuşak iniş senaryosu ile uyumlu yavaşlayacağını tahmin ediyor. Bu nedenle, kısa vadeli olası siyasi ve ekonomik risklerden kaynaklanacak piyasalardaki düzeltmelerin Türkiye'nin uzun vadeli olumlu beklentilerine zarar vermeyeceğine inanıyor.
Sizin önümüzdeki iki önemli seçimle ilgili beklentiniz nedir?
Nisan ayı ortasında başlayacak Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve sonbaharda yapılması planlanan genel seçimler nedeniyle 2007 yılında piyasalar üzerinde siyasetin etkisinin, önceki yıllara oranla daha yoğun hissedilebileceğini düşünüyoruz. 2007 yılı genelinde piyasaların, siyasi belirsizlikler, yüksek reel faiz ortamı ve yüksek cari a��ık-değerli kur riski nedeniyle, nispeten inişli çıkışlı bir seyir izleyeceğini düşünüyorum.
Ancak, mevcut güçlü makroekonomik temeller, kritik ekonomik büyüklüklerde ciddi bir bozulmaya izin vermez.Seçimlerin piyasaların olumlu karşılayacağı şekilde sonuçlanması, enflasyonun kalıcı olarak gerilemeye başlaması ve bu süreci, Merkez Bankası faiz oranları indirimlerinin takip etmesi ile birlikte ise mali piyasalarda genele yayılan olumlu bir hareketlilik yaşanabileceğine inanıyoruz.
Ayrıca, yeni hükümetle birlikte tekrar ivme kazanmasını beklediğimiz AB yakınsama süreci de, Türk piyasalarına olan ilgiyi desteklemesi açısından önemli bir çapa olma işlevine tekrar geri dönebilecek.
Seçimler konusunu daha detaylandıracak olursak Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde ve seçimin sonrasında borsanın yönü nasıl olur?
Cumhurbaşkanı aday ya da adaylarının 26 Nisan tarihine kadar belirlenmesi gerekiyor. Bu nedenle, Mart ve Nisan ayları arasında AKP ile muhalif kesim arasında, aşırı boyutlara tırmanmayacak bazı iç politik tartışmalar yaşanabilir. Dolayısıyla, bu süreçte piyasaların, ilgili riskleri kısmen varlık fiyatlarına yansıtabileceğini düşünüyoruz.
Ancak, adayların resmen belli olacağı Nisan ayı ortasından itibaren ise söz konusu risklerin büyük ölçüde fiyatlara yansımış olmasına ve önceden satın alınan beklentilerin de realize edilecek olmasına bağlı olarak, piyasalarda bir hareketlilik yaşanma ihtimali yüksek.
Ardından Kasım ayı öncesinde ve sonrasında borsanın yönü nasıl olur?
Genel seçimler öncesinde, özellikle seçim anketleri kritik bir gösterge olacak. Anketlerin, güz seçimlerinden tek partili hükümet çıkma olasılığını güçlendiren sinyaller taşıması durumunda, piyasaların olumlu bir bekleyiş içine gireceği, çok partili koalisyona yönelik sinyallerin güç kazanması durumunda ise piyasaların siyasi risklerin yoğun baskısı altında kalabileceği göz ardı edilmemeli.
Sonuç olarak, seçimler öncesinde dalgalı, yönü kolayca değişebilen bir piyasa atmosferi ile karşılaşmak şaşırtıcı olmayacak. Diğer taraftan, piyasaların seçim sonrasında izleyeceği seyir, tamamen istikrarlı bir hükümet kurulup kurulmayacağına bağlı olacak.
İki seçim sürecinde faiz ve döviz için beklentiniz nedir?
Döviz ve kur cephesinde de benzer bir eğilim görmek olası. Ancak, faiz oranları ile ilgili olarak, Merkez Bankası’nın, enflasyonun orta vadeli eğilimlerinden kalıcı olumlu sinyaller alana kadar, faizleri düşürmede temkinli davranacağı görüşümüzü koruyoruz. Dolayısıyla, faizlerdeki düşüş hareketi daha yavaş gerçekleşir.
Bu dönemde risk faktörlerini dikkate alarak yatırımcı nasıl bir strateji izlemeli?
Yüksek reel faiz ortamı, borsaya para girişini kısıtlıyor. Dolayısıyla, hazine bonosu ve devlet tahvillerine yüklü fon girişi yaşanmadan, hisse senedi piyasasında oluşacak rallilerin uzun soluklu olması zor.
Varlık fiyatlarının değerlenmesine temel destek sağlayacak MB faiz indirimi, politik riskler, iddialı enflasyon hedefi ve kırılganlığı devam eden ödemeler dengesi gibi olgular nedeniyle ancak yılın ikinci yarısından itibaren gerçekleşir.
Bu dönemde, Halkbank'ın halka arzı, Petkim'in özelleştirilmesi ve perakende, medya, bankacılık ve sigorta sektörlerinden gelecek yeni satın alma ve birleşme haberleri, piyasalar üzerinde etkili olacak. Dolayısıyla, inişli çıkışlı bir seyir izleyeceğini tahmin ettiğim senedi piyasasında, ekonomik ve piyasa döngülerinden bağımsız hareket edebilecek, cazip değerlemeli ve özelleştirme, şirket satın alma ve birleşmeleri gibi “olay eksenli” değer yaratma potansiyeli olan hisse senedi seçimleri önem kazanacak.
Mali piyasaların geneline yayılan bir hareketlilik ise, seçimlerin piyasaların olumlu karşılayacağı şekilde sonuçlanması, enflasyonun kalıcı olarak gerilemeye başlaması ve bunu MB faiz oranları indirimlerinin izlemesi gibi gelişmelerin ardından gerçekleşebilir.
2007’de birleşme ve satın alma sürecinin 2006’daki gibi devam etmesini bekliyor musunuz?
2006 yılında büyük çaplı özelleştirmeler tamamlandı. Yine Halkbank ve TEKEL’in özelleştirme sürecinde belirsizlik yaşanıyor. Özellikle uzun süredir beklenen elektrik dağıtım bölgelerinin özelleştirilme ihalesi, muhtemelen seçim sonrasına kaldı. Tüm bunlar bir araya geldiğinde, 2007’de doğrudan yabancı sermaye yatırımları, 2006 yılının altında kalır.
Ancak, Türkiye’ye özgü iç dinamikleri uzun yıllardır bilen ve kararlarını bu risk primini hesaplarına dahil ederek alan yabancı yatırımcılar, tüm bu gelişmelere rağmen Türkiye’ye olan ilgisini devam ettiriyor. Bu şirket satın-alma ve birleşmelerinin yıllar içinde dalgalı da olsa sürekli artmaya devam edeceğine işaret ediyor.
Finans Yatırım’ın Hedefleri
Temel amaçlarının, Finans Yatırım'ı gerek yerli gerek yabancı rakipler karşısında iddialı bir yatırım bankası kimliği ile konumlandırabilmek olduğunu söyleyen Sarper Özten, Finans Invest’in hedeflerini şöyle sıralıyor:
Borsa Yatırım Fonu
Türkiye'de likit fonlar dışında kalan mevcut yatırım fonları pazarı, yüksek büyüme potansiyeli taşıyor. Öncülüğünü yaptığımız borsa yatırım fonlarının daha da gelişeceğine inanıyoruz. Bu alandaki ürün çeşitlendirmemizi ileri boyuta taşımayı ve müşterilerimize en yüksek katkıyı sağlamayı planlıyoruz.
Tüm Finansal Araçlar
Yurtiçi aracılık piyasası, iskontolu aracılık üzerine yoğunlaştı. Finans Invest olarak, iskontolu aracılık hizmetlerinin yanında tüm finansal yatırım ürünlerinin müşterilere sunulduğu bir aracılık faaliyeti içerisinde olmaya özen gösteriyoruz. Müşterimize beklentileri doğrultusunda hemen her türlü finansal ürünü sunabilmeyi amaçlıyoruz. 2007 yılında bu servisimizi destekleyecek alanlarda yoğunlaşarak nitelikli müşteriler için farklı ürün tasarımları oluşturmayı planlıyoruz. Aracılık faaliyetleri içerisinde online platformların ileride oldukça yoğun bir yer tutacağına inanıyoruz.
Yatırım Bankacılığı
Yatırım bankacılığı iş hacmimizdeki artışa paralel olarak bu segmente bugünden ciddi yatırımlar yapıyoruz. Ayrıca, şirket satın-alma ve evlilikleri alanında yürüttüğümüz projeler ciddi bir faaliyet alanımız olarak öne çıkmaya başladı.
Merkez Bankalarının Politikaları Önemli
Global likiditenin yönünde belirleyici olan faktörlerin başında dünya merkez bankalarının faiz politikaları geliyor. Merkez Bankaları’nın 2007 faiz politikaları ile ilgili Sarper Özten şu değerlendirmeleri yapıyor.
“Carry Trade” Pozisyonlarında Zayıflama Riski
Özellikle Japonya'nın çok düşük düzeydeki faiz oranları, hedge fonların Yen olarak borçlanarak çok daha yüksek getirili varlıklara yatırım yapmalarını sağlayan "carry trade"e imkan veriyor. Aşırı boyutlara ulaştığı tahmin edilen "carry trade"e ilişkin son dönemde duyulmaya başlanan kaygı ise; Japonya'da faiz oranlarında öngörülenden daha hızlı bir artış yaşanması olasılığının bazı "carry trade" pozisyonlarında zayıflamaya neden olarak diğer piyasalara, özellikle de gelişmekte olan ülke piyasalarına yayılabileceği ihtimalinden kaynaklanıyor.
2006 Dalgalanması Unutulmadı
Geçtiğimiz yıl Mayıs-Haziran döneminde yaşanan finansal dalgalanma sonucu piyasalarda havanın ne kadar hızlı değişebildiği ve genele yayılabildiği hala hafızalarda tazeliğini koruyor. Bu nedenle, global likiditeye yön veren ABD, Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları'nın faiz politikaları, yakından takip ediliyor.
Global Likidite Artışı Sınırlı Olur
ABD'de konut sektöründe son aylarda yaşanan gerilemeye karşın istihdamın ve ücretlerin artmaya devam ediyor olması, FED'in faiz oranlarını beklenenden daha geç indirebileceği beklentilerini güçlendiriyor. Avrupa'da ise para arzının hızla büyümesi, faiz oranlarında yukarı yönlü bir baskı oluşturmaya devam ediyor. Öte yandan, Japonya'nın son çeyrek büyüme rakamının beklentilerin üzerinde gelmesi ise, Japon ekonomisinin beklentilerden hızlı büyümeye devam etmesi halinde faiz oranlarının kademeli bir şekilde artabileceğine işaret ediyor. Dolayısıyla tüm bu gelişmeler, 2007 yılında global likidite büyümesinin sınırlı kalabileceğine işaret ediyor.
Ekonomik Göstergeler Önemli
Küresel likiditeye yön veren ülkelerin merkez bankaları, izleyecekleri faiz politikalarını, açıklanan ekonomik verilere göre belirlemeye devam edecek. Bu bağlamda, söz konusu ülkelerin enflasyon oranları, büyüme momentumu ile birlikte dikkatle izlenecek. Petrol başta olmak üzere, emtia fiyatlarında 2006 yılının son aylarında başlayan gerilemenin devam etmesi veya 2007 yılı boyunca mevcut seviyelerini korumaları halinde, küresel enflasyon kaygıları azalarak faiz oranlarındaki yukarı yönlü baskıyı aşağı çekecek.
Aracı Kurum Piyasasında Yabancı Etkisi Artar mı?
Özellikle son dönemde yabancı sermayeli aracı kuruluşlarının sayısının arttığı gözleniyor. Bunlar arasında NBG ile birlikte artık siz de varsınız? Yabancı yatırımcıların aracı kurum piyasasında da yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de son yıllarda finans sektöründe, özellikle bankacılık sektöründe ciddi bir konsolidasyon süreci yaşandı. Hem yabancı yatırımcıların artan ilgisi, hem de sektörde getirilen yeni düzen ve kurallar, sıkı denetim ve sermaye yeterliliği kriterleri bunu beraberinde getirdi. Aracı kurumlarda da bu tür bir sürecin yaşanması kaçınılmaz.
İMKB’de işlem gören şirketlerin halka açık kısımlarının yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan paylar yabancı kurumsal yatırımcıların takasında. Borsa işlem hacminin önemli bir bölümü de yine yabancı kurumsal yatırımcılar tarafından gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla, yabancı aracı kuruluşların kendi müşterileri adına IMKB'de gerçekleştirdikleri işlemler için ödedikleri komisyonların en azından bir kısmını bünyelerinde bırakmak istemeleri ve bu amaçla Türkiye'de ofis açmalarını son derece doğal bir süreç. Bu sürecin, diğer yabancı aracı kuruluşların da Türkiye'de ofis açması ile devam edeceğini ve piyasadaki rekabetin artacağını düşünüyorum.
Ancak Finans Yatırım gibi köklü aracı kurumların, güçlü altyapılarının ve donanımlı insan gücünün yanında yabancı ortaklı olmanın getirdiği avantajları yerel deneyimleri ile en doğru bir biçimde birleştirerek bu rekabetten güçlenerek çıkacağına inanıyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?