“Piyasa Dip Oluşturmadan Hisse Senedi Almayın”

Ocak ayında piyasalar ‘boğa’ piyasasından ‘ayı’ piyasasına geçiş yaşamaya başladı. Yaşanan bu gelişmeleri, son 6 ayın uzantısı olarak gören EFG İstanbul Menkul Değerler Genel Müdürü Banu Başar Çoba...

1.02.2008 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Ocak ayında piyasalar ‘boğa’ piyasasından ‘ayı’ piyasasına geçiş yaşamaya başladı. Yaşanan bu gelişmeleri, son 6 ayın uzantısı olarak gören EFG İstanbul Menkul Değerler Genel Müdürü Banu Başar Çobanoğlu, hedef değerine göre yüzde 30-40 iskontolu hisseleri öneriyor. Güvenli liman olarak da YTL faizi öneriyor.Gelinin bu noktaların henüz dip olmadığını belirten Başar Çobanoğlu, piyasaların düzelmesi için zararların net olarak ortaya çıkması ve arz-talep dengesinin oluşması gerektiğini söylüyor.

Ocak ayı, piyasalar açısından hiç de parlak geçmedi. Son yılların en kötü başlangıcı yapıldı. Yaşanan hareketler, piyasaların çöküşü şeklinde değerlendirildi. FED’in beklenenden önce aldığı 75 baz puanlık faiz indirimi kararı ile ABD Başkanı Bush’un ekonomik paket açıklaması da düşüşü durduramadı. Yaşanan düşüşün temel nedeni, her geçen gün bilançolardaki zararın tahminlerin üzerinde geldiğine yönelik haberler ve borç piyasanın çalışmamasından kaynaklanıyor. Böyle olunca, ABD’de resesyona yönelik beklentiler daha da artıyor. Piyasaların bu zor dönemini ve beklentileri ve yatırımcının nasıl bir strateji izlemesi gerektiğini EFG İstanbul Menkul Değerler Genel Müdürü Banu Başar Çobanoğlu’na sorduk. Başar Çobanoğlu, yaşanan gelişmeler sonrasında özellikle hisse senedi piyasasında oldukça temkinli olunmasından yana ve hedef değerine göre en az yüzde 30-40 potansiyeli olmayan hisselerin portföylere alınmamasını tavsiye ediyor. Başar Çobanoğlu’nun sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

2007’nin ikinci yarısı ve Ocak ayında yaşanan sert düşüşlerin ardından, bir trend dönüşünden, İMKB’de ‘ayı’ piyasasından, söz etmek mümkün mü?
Bu dönüş olabilir. Trendin nereye gideceği konusunda bir netlik yok. 2006 ve 2007’nin yaz aylarında büyük 2-3 aylık düşüşün ardından gelen alımlarla, fiyatlar çok daha iyi seviyelere geldi. Bunun önemli sebebi, dünyada devam eden likidite ve gelişmekte olan piyasaların büyümesi oldu. BRİC ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin) büyümesi, dünya büyüme beklentilerinin üzerindeydi. Yine gelişen piyasaların krizlere karşı daha korunaklı olduğu görülüyordu. Gelişmekte olan bu ülkelerdeki olumlu beklentiler, Türkiye için de olumlu bir etki yarattı.

Açıkçası ‘boğa’ piyasasından Türkiye oldukça iyi faydalandı. Bakıldığında Türkiye önemli gelişmeler kaydetti. Ekonomik reformlar yapıldı, finansal sektör yeniden yapılandı. Düşüş trendinde olan enflasyon, artan verimlilik büyüme oranlarının artmasını sağladı. Türkiye, bu anlamda çok iyi yatırım çekti. Son üç yılda YTL’ye yatırım yapan yatırımcı, çok büyük getiriler sağladı.

2006 ve 2007’nin ardından 2008’de de Türkiye, bu sarsıntıyı daha rahat atlatabilecek mi?
2008, zor olacak. Artık, gelişen piyasalar, eskisi kadar ucuz gözükmüyor. Çünkü, ABD, AB ve Asya’daki fiyat çöküşleriyle birlikte artık bir çok yerde ucuz maliyetle yatırım yapılabilir hale gelindi. Yani Türkiye’nin risk getirisi açısından rakipleri arttı. Özellikle de gelişmiş piyasalar rakip olmaya başladı.

Gelinen bu seviyeler Türk piyasası açısından dip midir?
Piyasalar dip seviyelere geldi demek zor. YTL ve İMKB’nin 2007 kuvvetli performansına bakılınca, ocak ayında yaşanan gerileme, 2007’deki getiriler dikkate alındığında, çok da büyük bir gerileme değil. Çünkü, İMKB 2007’de dolar bazında yüzde 70 kazandırdı, aynı donemde YTL is yüzde 20 kadar değer kazandı. Bu aşamada, gelinen 44.000-45.000’li seviyelerin dip olmadığını söyleyebiliriz.

Bundan sonraki dönem, geçmiş 4-5 yıldaki kadar kolay olmayacak. Bunun için biz hükümetin gerekli reformları yapacağını, ekonomik gelişmelerin daha sıkı takip edileceğini düşünüyoruz. MB’nin faiz kararlarını daha temkinli alacağını düşünüyoruz. Çünkü, YTL’nin belki de bu kadar hızlı değer kaybetmemesinin nedeni, reel faizlerin hala çok yüksek olması. Yüksek reel faiz vermek zorundasınız ki, Türkiye’ye yabancı sermaye gelmeye devam etsin veya çıkmasın.

12 aylık endeks beklentiniz nedir?
Biz 12 aylık dönem için endeks beklentimiz 60.000 civarında. Bu nedenle endeks ve endeksin lokomotifi bankalardan çok hisse bazlı önerilerimizi ön plana çıkarıyoruz.

Öneri listemizde bu anlamda yatırımcının dikkatine sunduğumuz hisseler; Coca Cola İçecek, Turkcell, THY, Eczacıbaşı İlaç, Migros, Sabancı Holding, Aksigorta, Anadolu Sigorta, Anadolu Cam, ve Adana Çimento A.

Dünyada yaşanan son gelişmeleri değerlendirir misiniz?
Piyasalar, son 6 aydır yaşanan problemlerin uzantılarını yaşıyor. ABD’deki mortgage piyasalarında yaşanan problem, kredi piyasındaki krizi beraberinde getirdi. Bunu tüm kredi kuruluşları, borç veren kuruluşlar ve borç piyasalarının çöküşü olarak algılamak lazım.

Bu kadar kötü haber son 6 aydır bilinmesine rağmen, piyasaların durulmamasının ana sebebi, her geçen gün bilançolardaki zararın tahminlerin üzerinde olduğunu gösteren haberler ve şu anda borç piyasanın çalışmamasından kaynaklanıyor. Yani borç piyasalarda herkes satıcı, alıcı yok. Borç piyasalarının arz talep dengesi normalize olmadığı sürece, sermaye piyasalarındaki düşüş devam edecek.

İlk aşamada bu ABD’nin problemiydi. Çünkü, ABD’deki büyümenin ve harcamanın en önemli kaynaklarından biri emlak piyasası. Emlak piyasasının hacminin düşüşü, ABD ekonomisinin büyüme hızını etkiliyor. ABD hala en büyük ekonomi ve bunun etkisi global finans dünyasında doğrudan hissediliyor. Çünkü finansal dünya, bu borç enstrümanlarını elinde tutuyor. Borç sendikasyon ihracı yaptığınızda, bunu yazan kurum, finans dünyasındaki kurumlara satıyor. Bu fiyatlar, yüzde 80 düştüğü zaman büyük zararlar yazıyor. Bunun etkilerini, 9 aylık bilançoların ardından 12 aylık bilançolarda dev ABD şirketlerinin bilançolarında zarar olarak gördük.

Yüksek zarar rakamlarının devam etmesini bekliyor musunuz?
Belirsizlikler var. Çünkü, hala bonoların ratinglerinin düşmesi ve dolayısıyla bonoların değerlerinin farklı seviyelere inmesi tehlikesi var. Bu da bilançolarda daha büyük zararlar şeklinde kendini gösterecek. İlk çeyrek ve ikici çeyrek 2008’de yine büyük zararlar görebiliriz. Bu belirsizlik de herkesi rahatsız ediyor. Bunu sadece ABD’deki kuruluşlar değil, bütün dünyada yüksek getiriye aç olan dünyadaki finansal kuruluşlar da almış. Bunlar Avrupa bankaları, emeklilik fonları ve, bono taşıyan diğer fonlar. Bu tip bonolara en az yatırımı ise hedge fonlar yaptı.

Hedge fonlar konusunu biraz açar mısınız?
Hedge fonlar, dünyadaki daha riskli ama getirisi daha yüksek yatırım araçlarına yöneliyor. Gelişmekte olan ülke piyasalarında daha fazla risk alıyor. Emtia piyasalarına yöneliyorlar. Bu yüksek zararları hedge fonlarda değil, daha çok yatırım fonları, bankalar, yatırım bankaları ve emlak piyasalarını fonlayan mortgage kuruluşlarında görüyoruz ve göreceğiz.

Bu zararların daha büyük etkisi nasıl olur?
Bundan sonra, finansal kurumlarda olacak ve daha ortaya çıkmamış olan zararın büyüklüğü ve bunun ekonomilere etkisi sıkıntısını yaşayacağız. Piyasa bunu ABD’de bir resesyon olur şeklinde yorumladı. Ancak henüz AB’de olabilecek ekonomi büyümesindeki düşüş ve bunun gelişmekte olan ülkelere sıçrama olasılığı, daha yeni fiyatlanmaya başladı. Böyle olunca da dünyada risk algılaması çok üst seviyeye gelmiş durumda. Bu da ocak ayında global piyasalarda çöküşe neden oldu.

Kasım 2008 seçimleri öncesinde ABD global bir krizin önünü alabilecek mi? Yeni tedbirler gündeme gelir mi?
Amerika seçim öncesi büyümeye önem verecek. Kongreden çıkacak yeni paket harcamayı ve yatırımı arttırmaya yönelik önlemler içeriyor. Şu ana kadar hem likidite paketleri hem faiz indirimleri, çözüm yaratmadı. Enflasyon baskısı ve yüksek seyreden emtia fiyatları FED’i meşgul edecek riskler. Bu önlemlerin etkisini ancak uzun vadede hissetmek mümkün. Kısa vadede çok radikal bir tedbir/çözüm yok, diye düşünüyorum. Hala Merkez Bankaları ve Amerikan hükümeti ‘Moral Hazard’ tezini uyguluyor.

Türkiye’de 2008 yılı makroekonomik hedefleri konusunda öngörüleriniz nelerdir?
2008 yılında yüzde 5.2 oranında büyüme bekliyoruz. Cari açığın 48.5 milyar dolar ile GSMH’in yüzde 8.2’sine ulaşacağını tahmin ediyoruz. MB faizinin yıl sonunda 14.5’e düşmesini bekliyoruz. Toplamda 2008 için 125 baz puan indirmesini bekliyorduk. Zaten ocak ayında bunun 25 baz puanını indirdi. Geriye 100 baz puanlık bir indirim kaldı. Tüketici enflasyonunun yıl sonunda yüzde 6.2 olmasını bekliyoruz.

2007’de 20 milyar dolar civarında birleşme ve satın alma işlemi oldu. 2008’de bu rakamlara ulaşılır mı?
Yüksek primli varlık satışları ve özelleştirmeler, likiditenin bol olduğu ve Türkiye’nin büyüme ve enflasyon konusunda iyi performans sergilediği dönemde oldu. Ancak 2008’de geçmiş yıllardaki primli satış ortamını bulmak zor. Bu nedenle yüksek değerlemeler biraz gerileyecek. Yine dünyada borç bulmak zorlaşacak veya maliyetler yükselecek. Türkiye’deki fırsatlar yatırımcılar için cazip olmaya devam edecek fakat ödenecek fiyatlar konusunda daha seçici olan bir yatırımcı tavrı göreceğiz.

Çöküşün Düzelmesi İki Faktörü Bağlı
“Çöküşün düzelmesi iki faktöre bağlı. Öncelikle şirketlerin zararları net olarak ortaya çıkmalı. Yani zararların boyutu netleşmeli ve bilinmeyeler azalmalı. İkinci faktör ise fiyatlar yeterince düşecek ki arz talep dengesi sağlanacak. Arz-talep dengesi düzelmeden borçlanma piyasalarının fonksiyonunu geri getirmeden fiyatların uzun vadeli stabilizasyonunu zor görüyoruz. Kısa vadede kâr etmek amaçlı alım satımlar olur. Ancak sağlıklı bir yatırım ortamı oluşmaz. Sağlıklı yatırım ortamı olmadan da piyasalar rahatlamaz.”

2008’de Üç Yatırım Aracında Ne Bekleniyor

İMKB’de Hisse Seçimi Önemli
Hisse senedi yatırımcısı, bono getirisinin çok üzerinde bir getiri görmeli ki hisse alsın. Yatırım için piyasaların durulması ve İMKB’nin diğer piyasalara göre daha ucuz F/K’lardan işlem görmesi lazım. İMKB’ye yatırım yapmak isteyenler temkinli bir strateji izlemeli. Riski düşünerek, değerlerin yüksek olduğu hisselere yönelmeli. Biz kurum olarak 12 aylık vadede hedef değer olarak yüzde 30-40 arası getiri sağlayabilecek hisseleri yatırımcılarımıza öneriyoruz.

MB Daha Temkinli Olacak
Çok daha temkinli ve YTL’deki dengeleri faiz politikasıyla rahatsız etmeme yönünde bir politika izleyecek. Çünkü, MB diğer ülkeler düşürüyor diye hızlı faiz düşürmeyecektir, çünkü, hızlı faiz düşürülürse YTL’nin getirisi azalır. YTL’nin getirisinin azaldığı dönemde, dünyada risk algılaması arttığı için YTL’den hızlı çıkış olur ve kur artışı nedeniyle enflasyon yükselir. Özetle MB, enflasyon, YTL ve dünyadaki risk algılamasına dikkat ederek faiz politikasını belirleyecek. MB, hızlı faiz indirmeyecek. Hatta faiz indirimini daha da yavaşlatabilir. Zaten biz MB’nin bir iki ay içinde faiz indirmede beklemeye geçeceğini, yılın son aylarında yeniden faiz indirmeye başlayacağını düşünüyorduk. Bu biraz daha konservatif olabilir.

Dolar Kurunun Yükseliş Hızına Dikkat
Döviz piyasasında hisseye oranla iyi bir destek var. Çünkü bireysel ve kurumsal yatırımcılar, YTL’nin getirisini beğeniyor. Yerliler, uzun vadeli düşündüğü için, seçimlerden önce ciddi miktarda, 25 milyar dolar, mevduatı topladı. Burada yükselen bir dolar kurunda, yerli yatırımcılar satış yapmaya gelecek. Burada satış yapmanın hızı, doların yükselme hızıyla paralellik gösterecek. Hızlı yükseliş olursa, yatırımcı bekleyecek. Çünkü, dolar kuru daha yükselebilir, diyecek ve en yüksek fiyattan satmak isteyecek.

EFG’nin Türkiye’ye girmesiyle birlikte neler yaptınız. Bulunduğunuz konumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
EFG İstanbul Mayıs 2005’te Yunanistan’ın ikinci büyük bankası EFG Eurobank tarafından satın alındı. Bu dönemde iş hacmimizde ve kârlılığımızda önemli büyümeler yakaladık. Kurumsal yatırımcılara hizmet veren bir yapımız var. Ağırlıklı olarak yabancı yatırımcılara hizmet veriyoruz. Türkiye’de kurumsal yatırımcı ayağı yeterli düzeyde değil. A tipi fonlardaki büyüme, bizim yerli işlemlerimizde de artışı beraberinde getirecektir. Hisse senedi alım-satım işlemlerinin yanında kurumsal finansman alanında şirket evlilikleri ve plasmanlar konusunda yoğun bir iş hacmi ve tecrübemiz var. Eurobank Tekfen ile bireysel yatırımcılara da açılımlarımız olacak. Bunun yanında vadeli işlemler piyasası henüz çok genç fakat çok hızlı büyüyen bir piyasa. Biz bu konuda oldukça iddialıyız. 2007’nin ikinci yarısından itibaren VOB’da işlem hacminde ikinci sıradayız. VOB’da yeni enstrümanların devreye girmesi, vadeli hisse senedi kontratları, opsiyon kontratlarının da önümüzdeki yıllarda piyasaya tanıştırılmasıyla, hem piyasa hem de bizim iş hacmimiz olumlu etkilenecek.

Talip Yılmaz
[email protected]

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz