Yabancıların Türkiye Planı

Akın Tüzün / Citigroup Smith Barney    Akın Tüzün, Citigroup Smith Barney’de Türkiye hisse senetleri piyasasından sorumlu olarak çalışıyor. Tüzün, haziran ayında Thomson Extel Survey’de e...

1.07.2004 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Akın Tüzün / Citigroup Smith Barney  
 
Akın Tüzün, Citigroup Smith Barney’de Türkiye hisse senetleri piyasasından sorumlu olarak çalışıyor. Tüzün, haziran ayında Thomson Extel Survey’de en iyi Türkiye analisti seçildi. Ona göre, ekonomideki iyileşme ve Avrupa Birliği beklentisi nedeniyle, Türkiye, diğer gelişmekte olan ülkelerden ayrılıyor. Yabancılar da yatırım için bahane arıyorlar. Tüzün, “AB konusunda olumlu açıklamalar olursa, AB’deki ‘hedge fund’lar, ardından da Türkiye’de hiç yatırımı olmayan ABD’liler gelecek. İkisi de bahane arıyorlar” diye konuşuyor.  
 
Akın Tüzün, Citigroup Smith Barney’de Türkiye hisse senetleri piyasasından sorumlu analist. 2003 yılında Türkiye’ye ilişkin yaptığı olumlu tahminlerle dikkat çekti. Haziran ayında dünya çapında yapılan Thomson Extel Survey’de en iyi Türkiye analisti seçildi.  
Akın Tüzün’ün, Türkiye’ye ilişkin beklentileri hala olumlu. Durgun geçen yaz aylarından sonra ağustos sonundan itibaren piyasanın yabancı yatırımcılarla hareketleneceğini söylüyor. Üstelik bu kez, daha önce Türkiye piyasasına girmeyen Avrupalı ve ABD’li fonların da alım yapacağını iddia ediyor.  
 
Bu iddianın temelinde ise Avrupa Birliği’ne (AB) ilişkin olumlu beklentiler yatıyor. Akın Tüzün’e göre, yabancı fonların çoğu şu anda Türkiye’yi yakın takibe almış durumda. Ekim ve aralık aylarındaki kritik AB toplantıları öncesinde de alıma geçecekler. Daha önceki hareketlerinden farklı olarak da ilk yükseliş dalgasıyla piyasa değerleri yükselecek olan, küçük ama kârlı şirketlere yönelecekler.  
 
“Bu alımlar da endeksi yıl sonunda 1,5 cent’e taşıyacak” diye konuşan Akın Tüzün, piyasaya ilişkin beklentilerini ve yabancı yatırımcıların Türkiye’ye bakışını Capital’e anlattı:  
 
Nisan ve mayıs aylarında piyasalarda ciddi dalgalanmalar yaşandı. Yabancı yatırımcıların bu hareketlerdeki payı neydi?  
 
Mart sonuna kadar her şey yolundayken, ikinci çeyreğin başından itibaren yurt dışında ters rüzgarlar esmeye başladı. Türkiye de bu rüzgarlardan etkilendi. Zaten diğer “emerging market”lar (gelişmekte olan piyasalar) da bu gelişmelerden olumsuz etkilendi. Bu ters rüzgarların temelinde ise, ABD’nin faiz artırımı beklentisi, doların güçlenmesi ve terörizm etkisiyle petrol fiyatlarındaki yükseliş vardı.  
 
Tabii tüm bunlar Türkiye piyasasını da olumsuz etkiledi. Türkiye’nin iç dinamiklerinde de fazla beklenti olmaması, Türkiye’nin de satılmasına neden oldu. Satışın en önemli oyuncuları ise “driver”ı, “emerging market”lara giren “leverage hedge fund” dediğimiz, yani ucuz para borçlanıp, bu parayla gelişmekte olan piyasalara giren yatırımcılardı.  
 
Ama bu hareket Türkiye’de sadece satış operasyonu olarak değil, ekonominin kötüye gitmesi, bir anlamda geri dönüş olarak algılandı…  
 
Burada bence yapılması gereken önemli bir teşhis var. Öncelikle geçtiğimiz 2-2,5 aylık dönemde faizlerin yükselmesi, kurun zayıflaması, borsanın düşmesiyle oluşan tedirginlik ve sonuçta ekonominin zarar görmesinin tespiti çok iyi yapılmalı. Bu hareketler, Türkiye’nin ileriye dönük geri dönüşünün ilk semptomları mı? Yoksa dışarı kaynaklı bir soğuk algınlığına karşı aldığımız ilacın, ki bu ilaç dalgalı kur rejimidir, yan etkileri mi?  
Bence geçen aylarda yaşadığımız hareket tamamen aldığımız ilacın yan etkileriydi. Çünkü, Türkiye’nin iç dinamiklerine baktığınız zaman, 2-2,5 yıl öncesine göre çok farklı olduğunu görüyorsunuz. Yani, bana göre, Türkiye’yi dış etkilere karşı koruyacak çok fazla neden var.  
 
Dış piyasalarda esen ters rüzgarlar Türkiye’yi de bir anda terse çevirebiliyor…  
 
Dış faktörler tabii ki çok önemli. Ancak, söz konusu dış faktörler Türkiye’de bir iç krizi tetiklemezse sorun olmaz. Yani geçen aylarda olduğu gibi faizlerin yüzde 30’lara çıkması, TL’nin zayıflaması ya da borsanın düşmesi gibi hareketler, Türk şirketlerinin kârlılığını olumsuz etkilemez.  
 
Türk şirketlerinin kârlılıkları ve değerlerinde çok ciddi değişimler olmadıkça da borsanın daha fazla düşmesini gerektirecek bir şey yok. Ama borsa, hem fiyat düşüşü hem de TL’nin zayıflaması nedeniyle özellikle yabancı yatırımcılar açısından ciddi anlamda zayıfladı. Ben, bunu ciddi bir alım fırsatı olarak değerlendiriyorum. Çünkü, piyasa 1,5 sent seviyelerinde 1 b  
sent’e doğru geriledi. Sonrasında özellikle yabancı yatırımcıların tepki alımlarıyla tekrar yukarı çıktı.  
 
ABD faiz artırımı beklentileri piyasayı etkiler mi? Faizler artarsa Türkiye ne olur?  
 
Bence dışarıdaki etkiler daha kötüye gitse bile, Türkiye bundan çok fazla etkilenmez. Az önce bahsettiğim gibi, faizlerin yükselme beklentisi ve buna bağlı olarak doların güçleneceğinin düşünülmesinin ardından “hedge fund”lar satışa geçince, gelişmekte olan piyasalarda çöküşler yaşandı. Ancak, Türkiye’de çok fazla “hedge fund” yok. Olanlar da geçen aylarda yaşanan düşüşte piyasadan çıktı. Bu fonların piyasada çok fazla olmaması da aşağı riski limitleyen bir faktör.  
 
Öte yandan mevcut durumda şirket değerlerine baktığımızda, fiyat-kâr oranının 9-10 civarında olduğunu görüyoruz. Bu, kriz dönemleriyle eşdeğer bir durum. Bana göre şu anda Türkiye’de krizden bahsetmek mümkün değil. Krizin ötesinde ciddi bir canlanma söz konusu. Zaten Türkiye’yi dış etkilere karşı koruyan en önemli faktörlerden biri, bana göre dalgalı kur rejimi. Dalgalı kur rejimi çok önemli. Yan etkileri olsa da, hızla etkisini gösteren bir ilaç gibi, dengeleri düzeltebiliyor. Cari açığın düzeltme şansı var. İthalatın artmasına engel olma, ihracatın artmasına destek verme özelliği taşıyor.  
 
Dış faktörlere karşı bizi sadece dalgalı kur rejimi mi koruyor?  
 
Dış faktörlere karşı Türkiye’yi güçlü kılan bir başka etmen de bankacılık sektörü. Çünkü, bankacılık sektörünün faizlere ve kurlardaki dalgalanmalara karşı hassasiyeti çok azaldı. Ayrıca, Türkiye’nin iç borç dinamiklerinde olumlu gelişmeler oldu. Özellikle 2001 yılında iç borç dinamikleri çok önemliyken, şimdi faizlerin yüzde 23’lerden yüzde 25’lere çıkması, Eurobond faizlerinin yüzde 14’lere çıkması çok önemli değil.  
 
Bizim yaptığımız analizlere göre, dış borç faizleri yüzde 14’lerin, iç borç faizleri de yüzde 45’lerin üzerine çıkarsa, Türkiye için tehlike çanlarından bahsetmek mümkün olur. Bunun ötesinde ihracat ve turizmi de piyasa biraz göz ardı ediyor. İhracat ve turizm TL’nin kuvvetli olmasına rağmen devamlı artıyor. Bu çok önemli bir gösterge. Oranlara baktığımızda, ihracatın ve turizmin 12 aylık dönemlerde, ithalatı karşılama oranı yüzde 100’e çıkmış. Üstelik bu, kur kuvvetliyken başarılmış. Kurun biraz zayıflamasıyla bu daha da artabilir.  
 
Ayrıca verimlilikte çok önemli gelişmeler var. Gelişmekte olan piyasaları tehdit eden en önemli faktör sıcak para ile insanların bir anda kendini zengin hissetmesidir. Reel ücretlerin artmasıyla ithal ürünleri almamızdır. Aniden dengeler değiştiğinde, sıcak para birden çekildiğinde, o kadar zengin olmadığımızın farkına varırız. Bu da krizin başlamasına neden olur. Ancak, baktığımızda, 2003 cari açığını sıcak paranın finanse etmediğini görüyoruz. Çünkü, Türkiye’ye 2003’te ciddi anlamda sıcak para girmedi. Bence 2003 cari açığı finanse eden, yastık altından çıkan para ve kayda girmeyen ihracatla gelen paralardı.  
 
2003’te Türkiye’ye ne kadar sıcak para girmişti? Mevcut durum nedir?  
 
2000 yılında 10-15 milyar dolar civarında sıcak para ya da portföy yatırımları varken, 2003 yılında bu rakam 1-1,5 milyar dolar civarındaydı. 2004 başında da çok ciddi bir portföy yatırımı olmadı. Bu nedenle piyasanın aşağı yönde hareket edeceği alanı oldukça az.  
 
Piyasada ABD’de faizlerin yükseleceğini, gelişmekte olan piyasaların ve buna bağlı olarak Türkiye’nin olumsuz etkileneceği üzerinde yorumlar yapılıyor. AB’ye girme şansının olmadığı üzerinde duruluyor. Bu bence fazla kötümser. Detaylara girdiğimizde, Türkiye’nin attığı adımları daha iyi görmemiz gerekiyor. Zaten yabancılar bunu daha iyi görüyor. Onlar Türkiye piyasasındaki oyunculardan daha fazla olumlu düşünüyor. Şu anda da Türkiye’yi almak için bahane arıyorlar.  
 
Neden Türkiye? Diğer gelişmekte olan piyasalar cazip değil mi?  
 
Gelişmekte olan piyasalara, özellikle de CEEMEA dediğimiz piyasaya baktığımızda fazla yatırım yapacak ülke kalmadığını görüyoruz. Çünkü, Doğu Avrupa ülkeleri geçen aylarda AB’ye girdi. Geriye Rusya, Güney Afrika ve Türkiye kaldı. Rusya ve Güney Afrika, tamamen farklı dinamiklerle işliyor. Rusya’da yatırım yapmadan önce petrol fiyatlarını, Güney Afrika için ise altın fiyatlarını iyi tahmin etmeniz gerekiyor.  
 
Türkiye’de böyle bir şey yok. Türkiye kendi iç dinamikleriyle büyüyen bir ülke. İhracat ve turizmde artış var. Enflasyonda tek haneli rakamlara gelindi. Bu gelişmeler Türkiye’nin yaklaşık 1,5 yıl önce yabancıların radar ekranına girmesine neden oldu. Şu anda özellikle Avrupa’daki yabancı yatırımcıların Türkiye pozisyonu orta düzeyde. Bu nedenle piyasaya çok fazla giremiyorlar. Ciddi anlamda Türkiye ağırlığını artırmak için de AB’den çok pozitif haberler çıkması gerekiyor.  
 
Ama Türkiye’ye yeni gelebilecek yatırımcı kitlesi var. Örneğin, Avrupa’daki “hedge fund”lar şu anda Türkiye’ye gelmek için bahane arıyorlar. Özellikle AB konusunda olumlu açıklamalar gelmeye başladığında, daha önce Türkiye pozisyonu olmayan fonlar piyasaya girmeye başlayacak. Bildiğiniz gibi ABD’li fonların da Türkiye’de fazla pozisyonu yok. AB’ye ilişkin olumlu haberlerle onlar da piyasaya girer diye düşünüyorum.  
 
O zaman yükseliş için daha önce Türkiye piyasasına girmeyen yabancılar beklenecek…  
 
Sonuçta analizi yaptık ve beklentiler olumlu. Hareket ise Avrupalı ve ABD’li yatırımcılarla birlikte, yurt içindeki kurumsal ve bireysel yatırımcılardan gelecek. Baktığınızda, yurt içinde bireysel yatırımcıların borsayla hiç ilgileri olmadığını görüyoruz. Çünkü, Türkiye’de yatırımcı çok sofistike oldu. Yoldan birini çevirseniz ve Eurobond fiyatlarını sorsanız, muhtemelen cevap alırsınız. Çünkü, halihazırda Eurobond ya da Hazine bonosu yatırımlarıyla getirilerini yukarıda tutabiliyorlar. Ancak, faizlerin düşmesiyle beraber borsaya ilgileri artacak.  
 
Türkiye’de 100 milyar doların üzerinde mevduat var. Bu mevduatın yüzde 40’ından fazlası yabancı para cinsinden. Yani çok düşük getirisi olan bir mevduat çeşidi. İnsanlar buralardan yavaş yavaş risk almaya başlarsa, bu durum borsadaki değerleri tetikleyecek bir gelişme olacak. Tüm bunları tek bir çatı altına toplayacak bahane AB’ye ilişkin gelişmeler olacak.  
 
Sonuçta hem yerli hem de yabancı yatırımcılar için bir bahane aranacak. O da AB mi olacak?  
 
Bence öyle… Çünkü, şu anda piyasa ne kadar ucuz olursa olsun, insanlar hareket için bir bahane arayacak. Piyasa çok anormal miktarda pahalı ya da ucuz olmadıkça, böyle bir tetik olmadan yeni bir hareketin başlaması çok zor. Şu anda piyasayı aşağı götürecek faktörler çok fazla değil.  
 
Yani aşağı gitme riski, yukarı gitme riskinden az ve fiyatlar AB beklentisini almak için çok uygun. Çünkü, 2-3 yıl önce kimsenin aklına gelmeyecek reformları gerçekleştiren Türkiye’nin AB’ye girmemesi için gözle görülür bir sebep yok. Yaz aylarından sonra yabancı ve yerli yatırımcıların daha pozitif olmaya başlayacağını, ekim ve aralık ayındaki AB toplantıları öncesinde de beklentileri satın alacaklarını düşünüyorum.  
 
“Yükseliş banka hisseleriyle başlayacak” diyorsunuz. Geçen yıllarda sektörde alınan önlemler ve görülen iyileşmenin bunda etkisi var mı? Sektör yatırım açısından cazip mi?  
 
Bankacılık konusunda gayet olumluyum. Faizlerin düştüğü, marjların daraldığı ortamda, bankalar ciddi olarak komisyon gelirlerini artırmaya başladı. Hazine bonosundan krediye yönelme trendi var. Bilançoların büyümesiyle birlikte, marjlardaki daralmayı bu gelişmeler kompanse edecek durumda. Sektörde sıkça konuşulan konsolidasyon da zaten kendi içinde oluyor. Bu da olumlu bir gelişme. Benim baktığım 6 bankanın kredilerdeki payı yüzde 40’lardayken şimdilerde yüzde 75-80’lere çıktı. Bankaların birbirini almasıyla değil, devlet bankalarının küçülmesi, bazı bankaların piyasadan çıkmasıyla oldu.  
 
İleriye dönük olarak da bankacılıkta kârlılığın devam edeceğini, hatta en kârlı sektörlerden biri olacağını düşünüyorum. Uzun vadede bankacılık sektörünü ayakta tutacak en önemli gelişmelerden biri de yabancı bankaların Türk bankalarıyla birleşme haberleri olacak. Çünkü artık Türkiye’de gerçek bankacılık yapılmaya başlandı. Bu nedenle yabancı bankalar da artık know-how’larını, ürünlerini Türkiye’ye getirebileceklerini ve buradan kâr sağlayabileceklerini görüyor.  
 
Otomotiv, beyaz eşya ve cam da en çok konuşulan sektörler arasında yer alıyor. Bu sektörlerdeki beklentiniz nedir?  
 
Otomotiv sektörü için en önemli nokta mutlaka 2002 yılından başlayarak hem kuvvetli bir iç pazar hem de kuvvetli bir dış pazardan yararlanması. Bu sayede de satış rakamları ciddi olarak büyüdü. Bu da operasyonel kârlılıklarını artırdı. Bunlar hem otomotiv hem de yan sanayiyi olumlu etkileyecek gelişmeler. Dış pazarlardaki güçleri hızla artıyor. Ama bana göre sektörü asıl destekleyen iç pazardaki ciddi hareketlenme.  
 
Beyaz eşya için de aynı şey geçerli. Gerçi beyaz eşya krizden otomotiv kadar etkilenmemişti, ancak bu sefer ihracatı beklenenden çok iyi artıyor. Bu da kârlılıklarının artmasına neden oluyor. Cam sektörü de çok cazip. Çünkü hem iç pazardaki canlanmadan hem de otomotiv pazarındaki canlanmadan çok faydalanıyor. Yurt dışında da hızla büyüyor. Irak’taki yeniden yapılanma aktivitelerinden de cam şirketlerinin yararlanma şansı var.  
 
“ENDEKS YIL SONUNDA 1.5 SENTE ULAŞIR”  
 
Yaz boyunca endeks bu seviyelerde mi kalacak?  
 
Genel trend olarak yaz aylarının bu seviyelerde geçeceğini düşünüyorum. Ağustos sonunda ise piyasalar yeniden canlanmaya başlar. Tabii tüm bunlar ABD tarafında herhangi bir sürpriz olmamasına bağlı. ABD faizleri bir anda çok ciddi artırır ya da hiç artırmazsa piyasada dalgalanmalar yaşanabilir. Ancak düzeltmelerle yine bu seviyelere gelinir.    
 
Bu seviyeler alım için uygun mu? Yaz boyunca bu seviyelerde kalacağını söylediniz. O zaman borsa yatırımcılarının yaz sonuna kadar beklemeleri daha mı doğru olur?  
 
Yatırımcısına göre bu sorunun cevabı değişir. Örneğin 1 yıl ve üzerinde alım yapmak isteyenler için, bu seviyeler alım için çok uygun. Hatta bir yıl sonra bu seviyelerden alım yapma olasılığının çok zor olduğunu görüyorum. Bu nedenle orta ve uzun vadede alım için çok uygun seviyelerdeyiz. Daha kısa vadeli yatırımcıların ise biraz beklemesinde yarar var.  
 
Size göre yıl sonunda endeks nereye ulaşır?  
 
Endeks hakkında bir tahmin yapmak gerçekten çok zor. Benim şu andaki makro ekonomik parametreler ve gelişmeler doğrultusunda yaptığım değerlendirmelere göre,  ki bunu şirketleri teker teker değerlendirip, onların değerinden yola çıkarak yapıyoruz, endeksin hedefi 1,5 sent civarında.  
 
“DALGALI KUR CARİ AÇIĞI DENGELER”  
 
Şu anda piyasada ciddi bir cari açık korkusu var. Neredeyse tüm ekonomistler bu konuda oldukça pesimist…  
 
Ekonomist değilim, ama cari açık konusundaki endişeler bence yersiz. Dalgalı kur rejiminde cari açık konusunda endişe duymak çok mantıklı değil. Cari açık için tehlikeli olan aylar geçtiğimiz aylardı. Yani turizm ve işçi gelirlerinin az olduğu aylar. Ancak içinde bulunduğumuz ve önümüzdeki aylarda buralardan ciddi bir gelir elde edilecek. Yıl sonu için cari açık tahminleri 10 milyar dolar civarında. Bunu GSMH’ye oranlarsanız çok ciddi bir rakam olmadığını görürsünüz. Burada iç talepte ciddi bir canlanma olup ithalata yönelik talepte artış olursa, zaten dalgalı kur onu dengeleyecektir. Bence Türkiye’nin asıl sorunu iç borç stokunda. Bütçe performansı çok önemli. İç borçta ciddi bir vade sorunu ve faiz riski var. Ama Hazine’nin yaptıklarına bakarsanız onu çok iyi yönetti. Sağlanan faiz dışı fazla ilk üç ayda yüzde 7’lere vardı. Yıl sonunda da yüzde 6 faiz dışı fazla piyasayı yatıştıracak bir oran. Bu nedenle faizler üzerinde çok baskı unsuru olmayacaktır. Öte yandan Türkiye’nin dışarıdan borç bulabilme yetisi çok fazla arttı. Tabii şimdi dış faizlerin biraz yükselmesi can sıkıcı.  
 
Makro ekonomik gerçekleşmelerden memnun musunuz? Size göre enflasyondaki düşüş trendi sürecek mi?  
 
Ekonomi tarafında beklentiler çok iyi. Enflasyondaki düşüş trendinin önümüzdeki dönemde de devam etmesini bekliyorum. Tek haneli rakamlara geldik zaten. Bizim bilmediğimiz Türk şirketlerinin düşük enflasyon ortamında nasıl çalışacağıydı. Baktığımızda gayet iyi uyum sağladıklarını gördük. İleri dönük olarak tek haneli enflasyon ve tek haneli reel faiz dönemine gireceğiz. Bunlar olduğu sürece de borsa ciddi bir yatırım aracı olacak. Şu anda Türkiye, yapısal reformlarını yapmış durumda. O yüzden çok ciddi sallantılar olmadıkça, bizi devirecek bir şey yok. Bu konuştuğum yabancı yatırımcıların önemli bir kısmının da görüşü.  
 
“BİREYSEL YATIRIMCI UNUTACAĞI PARAYLA HİSSE ALMALI”  
 
Siz ağırlıklı olarak yabancı yatırımcılarla çalışıyorsunuz. Ama Türkiye’de yüzü bir türlü gülmeyen bireysel yatırımcılar var. Önümüzdeki dönem için onlara nasıl bir strateji öneririsiniz?  
 
Türkiye’de bireysel yatırımcılarda benim gözlemlediğim şöyle bir şey var. Bu yurt dışından çok farklı. Herkes kendi kendinin fon yöneticisi. Herkes borsadan iyi anlıyor, herkes öngörüye sahip. Bu nedenle de borsa oyuncusu olma hevesinde. Eğer kendi işiniz değilse böyle yatırım yapmamak lazım. Bence bireysel yatırımcının yapacağı en iyi şey duyumlara göre hareket etmemesi olacaktır. Borsa ucuz olduğu zaman büyük hisse senetlerini alıp, piyasa yükseldiğinde de kârlarını realize etmeleri en doğru strateji olur diye düşünüyorum.  
Bence AB beklentileri nedeniyle bu seviyeler alım için uygun. Ayrıca bireysel yatırımcıların borsaya uzun vadeli bakması lazım. Oyuncu olarak değil, yatırımcı olarak bakmalı. Yapması gereken önemli işlerden biri de toplam birikiminin yüzde 25’i ile borsaya girmeleri olur. Yani unutacakları, gerçekten ihtiyaçları olmayan para ile borsaya girmeleri yerinde bir karar olur.  
 
“HAREKET BANKA HİSSELERİYLE BAŞLAR”  
 
Bu beklentide sanıyorum AB’nin etkisi oldukça fazla. Peki 1,5 cent seviyelerine doğru hareketi hangi hisse ya da sektörler başlatacak?  
 
Bankacılık her zaman yükselişi taşıyan sektörlerdin biridir, yaz sonunda da böyle olacak. Ancak çok kısa bir sürede hareket genele yayılacak. Çünkü yükselişi başlatacak asıl hareket yabancı yatırımcılardan gelecek. Onların elinde de belli başlı banka ve holding hisseleri zaten var. Bu hisseleri daha fazla alamayacakları için, daha fazla ilgilerini çok fazla çekmeyen, orta ölçekli, büyüyen, kârlı ve başarılı şirketler yabancıların ilgisini çekmeye başlayacak. Bu nedenle şu anda yabancıların olmadığı bu tarz hisseleri yakından takip etmek gerektiğine inanıyorum. Dediğim gibi, ilk çıkışı bankalar destekleyecek. Sonrasında piyasa değeri 300 milyon dolardan 1 miyar dolara kadar olan şirketler ön plana çıkmaya başlayacak. Bu şirketlerin değeri arttıkça, yabancılar da alım yapabilecek. Çünkü yabancılar çok küçük piyasa değerli şirketleri almıyor. Daha çok 500 milyon doların üzerindeki şirketlere giriyorlar. Böyle olunca da bu ikinci bir hareketin daha başlamasına neden olacak. Tabii tüm bunlar makro verilerin engel olmaması koşuluyla gerçekleşecek.  
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz