Anadolu’nun izinde

İlkay Ünal’la iş dışı yaşamını, Anadolu tutkusunu ve fotoğrafçılık hobisini konuştuk...

28.03.2025 19:22:570
Paylaş Tweet Paylaş
Anadolu’nun izinde

Nil Dumansızoğlu

[email protected]

İş dünyasında yoğun tempoya alışık bir isim olan İGSAŞ Genel Müdürü İLKAY ÜNAL, tarihi ve kültürel miraslara olan tutkusu sayesinde iş dışındaki zamanını dolu dolu geçiriyor. Anadolu’nun zenginliğine duyduğu hayranlıkla seyahatlerini şekillendiren Ünal, fotoğrafçılıkla bu merakını bir arşiv haline getiriyor. Ünal, “Kendi özümüzü bilmek, hayatta iz bırakmanın ilk adımı” diye konuşuyor.

İGSAŞ Genel Müdürü İlkay Ünal, iş dünyasındaki yoğun temposuna rağmen tarihi ve kültürel miraslara olan tutkusundan vazgeçmiyor. Anadolu’nun zenginliğini yerinde deneyimlemeyi bir yaşam biçimi haline getiren Ünal, fotoğrafçılıkla bu keşiflerini ölümsüzleştiriyor. “Önce kendi özümüzü bilmeliyiz” diyen Ünal, oluşturduğu arşivle çocuklarına bu mirası aktarmayı hedefliyor. Seyahatlerinde her zaman Anadolu’yu tercih ettiğini söyleyen Ünal, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır, Hatay gibi şehirlerden çok etkilendiğini belirtiyor. “Hayat çok hızlı akıp gidiyor. Bu süre içinde ne biriktirebildiğiniz çok önemli” diyen Ünal, en önemli derdinin bir iz bırakmak olduğunu söylüyor. Kendisini milliyetçi, cumhuriyetçi ve Atatürkçü olarak tanımlayan Ünal, şöyle devam ediyor: “Üç erkek evlat yetiştiriyorum. İstiyorum ki ilmi, bilimi gerekirse gidip yurt dışından alsınlar. Ama sonra gelsinler ülkelerine ahlak, etik, değer sahibi bir insan olarak hizmet etsinler. Benim bu dünyada bırakmak istediğim iz, üç evladım aslında.” İlkay Ünal’la iş dışı yaşamını, Anadolu tutkusunu ve fotoğrafçılık hobisini konuştuk: 

İş dışı yaşamınıza yeterli zamanı ayırabiliyor musunuz? 

İşin sorumluluğu artıkça ister istemez özel hayatınızdan feragat ettiğiniz oluyor. Aile ve dostlarıma ayırdığım zamana çok değer veriyorum. 3 oğlum var, onlarla geçirdiğim zamanı üretken ve verimli kılmaya çabalıyorum. Ancak bence insanın kendisine ayırdığı zamanlar çok kıymetli. Kendinize zaman ayırmak, kendinizle ilgilenmek, hayat hızla akıp giderken biraz es vermek, enerjinizi depolamanıza yardımcı oluyor. İnsan biraz durmaya, rahatlamaya, deşarj olmaya ihtiyaç duyuyor. Bunu yapmakta çok başarılı olamasam da yıllar içinde kendimi yönlendirdiğim ilgi alanlarım var. 

Nedir bu ilgi alanları? 

15 yıldır Yıldız Grubu’nda görev yapıyorum ama ondan önce 15 yıl Siemens’te, Almanya ve Türkiye operasyonlarında çalıştım. Bir ayağım hep yurt dışında oldu, çok seyahat ettim. Ancak sonra okudukça ve gezdikçe Türkiye’de var olan kültürü keşfetmek benim için çok önemli hale geldi. Dünyada çok güzel ülkeler, mutfaklar, şehirler var ama Anadolu kültürü bambaşka… Katman katman, kazdıkça çıkan bir tarih söz konusu. Dolayısıyla ben de önce kendi ülkemin kültürüne, güzelliklerine, derinliklerine hakim olmak istedim. İnsanın önce kendi özünü bilmesi gerektiğine inanıyorum. Çocuklarım da bunu yakından tanısın istiyorum. Bu nedenle tarihi kitaplar okuyorum ama sadece okumak yeterli değil. Gezip görmek de çok önemli. Gittiğim yerleri de fotoğraflıyorum. Dolayısıyla benim tarih, seyahat ve fotoğraf merakım birbiriyle bu şekilde bağlantılı hale geldi. 

Fotoğraf çekmeye nasıl başladınız? 

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde okurken fotoğrafçılık eğitimi aldım. Kamerayı ve teknikleri burada öğrendim. İyi ki hayatıma bu hobiyi katmışım. Kadrajdan gördüğünü akıl hüzmesinden geçirip bir kompozisyon oluşturmak, farklı bir bakış açısı sağlıyor. Bugün Canon’un r50 modelini kullanıyorum. Seyahatte çok ağırlık taşımayı sevmediğim için daha kompakt lensler tercih ediyorum. 

Neleri fotoğraflamayı seviyorsunuz? 

Doğayı ve doğaya ait ögeleri çekmeyi seviyorum. Anın içerisinde gördüğüm güzellikleri ölümsüzleştirmeye çalışıyorum. Örneğin bir hayvanı çekeceksem doğru anı uzun süre bekleyebiliyorum. Çok profesyonel olduğumu söyleyemem ama yeterli amatörlüğe sahibim. İnsan fotoğrafları çok çekmiyorum, ancak Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep gibi bölgelerde demir işçiliği, oymacılık gibi işler yapan zanaatkarları çekmeyi seviyorum. 

Fotoğraf çekmek için İstanbul’da sevdiğiniz yerler var mı? 

Fotoğraf çekmek için özellikle çıktığım zamanlar oluyor. Örneğin Galata Bölgesi’nin dar sokaklarını, dükkanları, silüetleri çekmeyi seviyorum. Özellikle su birikintilerine yansıyan şehir görüntülerini yakalamak çok hoşuma gidiyor. Eski İstanbul, fotoğraf çekmek için en sevdiğim yerlerin başında geliyor. Ayvansaray’dan başlayıp Fatih, Beyazıt, Sultanahmet, Eminönü gibi semtlere gidiyorum. İnsanların koşturmasını, zanaatkarları, şehir yaşantısını fotoğraflıyorum. Sonra bunları arşivliyorum. Benden çocuklarıma kalsın istiyorum. 

Türkiye’de bahsettiğiniz anlamda nerelere seyahat etmeyi seviyorsunuz?

Hem doğu ve İslam tarihine hem Roma ve Helenistik döneme merakım var. Yaklaşık 10-15 yıldır bunlarla ilgili okumalar yapıyorum. Özellikle İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın kitapları, Osmanlı’dan Cumhuriyet dönemine kadar olan tarihi çok iyi anlatıyor. Osmanlı’nın son dönemini Halil İnancık’tan okudum. Cumhuriyet dönemini ise Cemal Kutay’ın kitaplarıyla inceledim. Bu üç yazarın pek çok eseri kütüphanemde yer alıyor. Bu kitaplarda geçen yerlere gitmeyi seviyorum. Likya Yolu, Mardin, Tarsus, Hatay, Diyarbakır bunlardan bazıları. 

Peki tarihe olan ilginizin temeli nedir?

Kabataş Erkek Lisesi’nde okurken Nuran Ana dediğimiz bir inkılap tarihi hocamız vardı. Kendisi çocukken Atatürk’ü bizzat görmüş biri. Bize Atatürk sevgisini o aşıladı. Atatürkçü ve cumhuriyetçi olmamı ona borçluyum. O döneme dair kitapları okumayı çok seviyorum, sahaflardan kitaplar buluyorum. İngiliz, Fransız yazarların da kitaplarını özellikle okuyorum ki o taraftan nasıl görünüyor öğrenmek istiyorum. 

Başka hangi kitapları okumayı seviyorsunuz? 

Tarihin dışında felsefe ve psikoloji kitaplarını okumayı seviyorum. Felsefe okumaya İbni Haldun’un Mukaddime’siyle başladım. Doğan Cüceloğlu’nun bütün kitaplarını okudum. Savaşçı kitabını herkesin okumasını tavsiye ederim. İGSAŞ’ta 2 yıl önce göreve geldiğimde, tüm ekip arkadaşlarıma bir ön yazı da kaleme alarak bu kitabı hediye ettim. 

Bu kitap sizi hangi özelliğiyle bu kadar etkiledi? 

Dünya, aslında sizi kendine uydurmaya çalışıyor. O insanı bir kalıba sokmak isterken insanın kendi olabilmesiyle ilgili bir savaşı var. Cüceloğlu, bunun farkına varıldığında insanın hiç bitmeyecek bir savaşın içine girdiğini söylüyor. Bu aslında bir meydan okuma. Doğan Cüceloğlu’yla hayattayken tanışma fırsatım olmuştu, kendimi çok şanslı hissediyorum. 

Farklı alanlarla uğraşmak size nasıl bir bakış açısı kazandırıyor? 

Hayat çok hızlı akıp gidiyor, ne biriktirebildiğiniz çok önemli. Çok sevdiğim Salim Kadıbeşegil, Türkiye’de itibar yönetiminin kitabını yazmış bir isim. Onun hayatta iz bırakmakla ilgili yazdığı bir kitap var. Benim de derdim, hayatta iz bırakabilmek. Geriye dönüp baktığınızda hayatta nasıl var olabildiğiniz, en önemli şey. 

Bırakmak istediğiniz iz nedir?

Çocuklarıma bırakmak istediğim en önemli iz, güzel ahlak. Üç erkek evlat yetiştiriyorum. Ben çok milliyetçi bir insanım. İstiyorum ki ilmi, bilimi gerekirse gidip yurt dışından alsınlar. Ama sonra gelsinler ülkelerine ahlak, etik, değer sahibi bir insan olarak hizmet etsinler. Benim bu dünyada bırakmak istediğim iz, üç evladım aslında.


“ATATÜRK, MÜTHİŞ BİR VİZYON ORTAYA KOYDU”

DEĞERLİ KATKI 
Türkiye’nin Buğdayları kitabının lansmanını yaptık. Cumhuriyet’in 100’üncü yılında İGSAŞ olarak Türk tarımıyla ilgili bir eser koymak istedik. Cumhuriyet’in ilk yıllarını, Atatürk’ü ve tarımı kesiştirdik. Mirza Gökgöl, Azeri asıllı bir Türk. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’ye davet ettiği bilim insanlarından biri. 1926’da Türkiye’yi baştan başa gezerek tahıl ürünleriyle ilgili müthiş araştırmalar yapmış. Bu eseri 1930’larda basıldıktan sonra günümüze kadar güncellenmemiş. Sahaflarda bile bulmak zordu.

İLGİ GÖRDÜ 1,5 yıllık bir emekle Türkiye’nin Buğdayları adlı eseri Skala Yayıncılık ile birlikte yeniden hazırladık. Lansmandan sonra Türkiye’deki bütün ziraat fakültelerine toplam 450-500 adet kitap hediye ettik. Hocalarımızdan, öğrencilerimizden çok büyük ilgi gördü. Ticari olarak bir gelir elde etmiyoruz. Amacımız, eserin gün yüzüne çıkmasıydı. Ben de bir önsöz yazarak katkıda bulundum.

EN BÜYÜK ETKİ Kitabın beni en çok etkileyen yönü, o dönemin zorlu koşullarına rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün bilime verdiği önem oldu. Türkiye savaştan çıkmış, 10 milyonluk bir nüfus var ve okuma yazma oranı yüzde 4. Böyle bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk bir hikaye yazıyor. İzmir İktisat Kongresi’nde, “Milli ekonominin temeli, ziraattir” diyor ve gelişmenin de bilimden geçtiğini çok iyi biliyor. Bu müthiş bir vizyon ve etkilenmemek mümkün değil.



“HER TESPİH, BİR HİKAYE BARINDIRIYOR”

İLGİSİ NASIL BAŞLADI?
Şanlıurfa, Mardin, Gaziantep gibi yerlere yaptığım ziyaretlerde tespihlere ilgim başladı. Tespih, dini bir ritüel olsa da içesinde çok farklı anlamlar barındırıyor. Tesbih tanesi, imamesi, kullanılan ip, hepsi bir hikayeyi barındırıyor. Bu süreçte tespih yapımında kullanılan taşlarla ilgili de çok fazla araştırma yaptım, yeni şeyler öğrendim.

ANTEPLİ USTANIN ETKİSİ İlk tespihimi bir Gaziantep seyahatinde aldım. Beni oradaki Bakırcılar Çarşısı’nda bir tespih ustasına götürdüler. Aslında öncesinde çok da ilgim yoktu. Usta bana uzun uzun kehribar taşının özelliklerini, çeşitlerini ve nasıl işlendiğini anlattı. Kendisine hayran kaldım ve tespihlerle ilgili bilgi edinmeye başladım.

50 PARÇA BİRİKTİRDİ Böylece şimdi 50 parçalık bir koleksiyonum oldu. Her ustanın kendine göre bir tarzı, işçiliği var. Günlük hayatımda çok tespih çekme alışkanlığım yok, genelde anı olması için alıyorum. Evde cam bir kutuda muhafaza ediyorum. Aslında tespihler gerçek mi sahte mi anlamam hala mümkün değil. Bu konuda çok ahkam kesemem. Gittiğim yerlerde mutlaka bu işten iyi anlayan, güvendiğim biri yanımda olur.



“BAHÇEMDE SEBZE YETİŞTİRİYORUM”

TOPRAKLA UĞRAŞIYOR 
Son 5 yıldır Tuzla’daki evimizin bahçesinde 150- 200 metrekarelik bir alanda tarımla uğraşıyorum. Mevsimine göre sebzeler yetiştiriyorum. Toprak analizi de yaptırdım, organik madde miktarı az olduğu için kompost yapıyoruz. Çocuklarıma da öğretiyorum. Örneğin yediğimiz meyvelerin atıklarını, yumurta kabuklarını atmıyoruz, onlardan gübre yapıyoruz. Eşim de tarımla uğraşıyor, Edremit’te bir zeytin bahçesi var. Kendi yağlarımızı üretiyoruz.

EMEKLİLİK PLANI 29 yıldır profesyonel yöneticilik yapıyorum. Emeklilik planım yok, ancak çok uzak bir gelecekte kendi işimi kurmayı düşünüyorum. Şirketlere danışmanlık yapmak da hedeflerim arasında. Kısmi olarak İstanbul’dan uzaklaşmayı, güneybatı Akdeniz’de yaşamayı planlıyorum.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz