Oyak Bank, uzun yıllar TSK mensuplarına hizmet vermesi nedeniyle, “asker bankası” olarak değerlendirildi. Banka, 2001’de Sümerbank’ı ve onun bünyesindeki beş bankayı devralarak önemli bir atılım ya...
Oyak Bank, uzun yıllar TSK mensuplarına hizmet vermesi nedeniyle, “asker bankası” olarak değerlendirildi. Banka, 2001’de Sümerbank’ı ve onun bünyesindeki beş bankayı devralarak önemli bir atılım yaptı. Ancak, Oyak Bank Genel Müdürü Hakan Eminsoy, “asker bankası” imajını bu süreçte değiştiremediklerini söylüyor. Oysa, örneğin, kredilerde asker oranının sadece yüzde 25 olduğunu vurguluyor. Eminsoy başka sorunlara da dikkat çekiyor; “Müşteriler bizim şubelerimizin az olduğunu düşünüyor. Benim şubemin yarısı kadar şubesi olan bir banka bile, bizden daha fazla şubeliymiş gibi tanınıyor. Aynı durum ATM’ler için de geçerli” diyor. Bu nedenle imaj atağına kalkacaklarını vurguluyor.
Çok değil, 1996'da, Türk Boston Bank'ın isminin değiştirilmesi ile doğan Oyak Bank, 9 yılda bankacılık sektörünün en büyük 12’inci bankası durumuna geldi. 2001 yılının Ağustos ayına kadar küçük ölçekli banka statüsünde faaliyet gösteren Oyak Bank, bu tarihte TMSF bünyesinde bulunan Sümerbank’ı devralarak büyüme hızını artırdı.
Şu anda 306 şubesiyle orta ölçekli banka statüsünde bulunan Oyak Bank’ın aktif büyüklüğü de 7 milyar YTL’ye dayanmış durumda. Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) bünyesinde olması ve bugüne kadar ağırlıklı olarak TSK mensuplarına hizmet vermesi nedeniyle, “Asker bankası” olarak değerlendirilen Oyak Bank artık bu durumdan şikayetçi.
“Bizim şu anda bin 15 tane ATM’miz var. Hal böyleyken 300 ATM’si olan bankanın bizden daha yaygınmış gibi algılanması bir eksiklik” şeklinde konuşan Oyak Bank Genel Müdürü Hakan Eminsoy, yeni başlatacakları bir kampanya ile bu yanlış imajı köklü olarak değiştireceklerini açıkladı.
Oyak Bank, ayrıca, bugüne kadar pek ağırlık vermediği kredi kartı pazarına Denizbank’ın Garanti Bankası ile uyguladığı “bonus” modeli ile giriş yapmaya hazırlanıyor. İş Bankası, Akbank ve HSBC ile görüşmelerin devam ettiğini söyleyen Eminsoy, yıl sonuna kadar kart pazarında rekabete gireceklerini belirtiyor.
Diğer taraftan, Sümerbank’ı devraldıktan sonra beş yıl süre ile hisse satışı yapamayan Oyak Bank’ta bu süre 2006 yılının ağustos ayında bitecek. Sektördeki hareketliliği ve yabancı ortak furyasını sorduğumuz Eminsoy’un verdiği yanıt ise kısa ve net: “2006 Ağustos’tan sonra tekliflere açığız”
Oyak Bank Genel Müdürü Hakan Eminsoy, sorularımızı yanıtladı:
2005’in ilk yarısında, bankacılık sektöründe yüzde 23 oranında bir büyüme var. Siz bu oranı nasıl buluyorsunuz?
Aslında bu büyüme oranı benim beklentimin üzerinde gerçekleşti. Buradaki en dikkat çekici nokta şudur. Dikkat ederseniz sektördeki bazı büyük bankalar, yüzdesel olarak diğerlerinden daha fazla büyüdü. Normal koşullarda, sektörün bu oranda büyümesi karşısında büyük bankaların yüzdesel olarak daha düşük büyümesini bekleriz. Çünkü rakamlar yüksek olduğu için bunu yüzdesel olarak büyütmek zor bir iştir. Ancak bu sene, Akbank’ın başta olduğu birkaç büyük banka, çeşitli girişken politikalar uygulayarak bilançolarını çok hızlı büyüttüler. Özellikle mevduat kalemi çok büyüdü. Bu aslında mevduat yarışının bir sonucu. Mevduatları 6 ay gibi bir sürede 5 milyar YTL arttı.
Girişken politikalar derken neyi kastediyorsunuz?
Daha yüksek faiz verdiler. Yani bu ekonomik ortam için gerektiğinden daha fazla faiz verdiler. Yüzde 20’li faizler konuşuldu. Biz Oyak Bank olarak, kârlılığımızın olumsuz etkileneceği düşüncesiyle böyle bir yarışın içinde yer almadık. Mevduat faizini çıplak haliyle, verdiğiniz kredilerle karşılaştırırsanız zarar ettiğiniz görülüyor. Örneğin, konut kredisi yüzde 17’lerde, taşıt kredileri yüzde 18’lerde, siz çıplak mevduat faizine yüzde 20 verirseniz, bu zarardır. Dediğim gibi, bu rakamlar mevduat faizinin çıplak rakamlarıdır. Bunun üzerinde munzam karşılık ve disponobilite maliyetlerinin yanı sıra, mevduatı toplamak için yaptığınız idari giderler de ekleniyor. İşte bu yüzden ben bu oranları “agresif politika” olarak adlandırıyorum. Bence bunun altında yatan neden, o bankaların daha yüksek bir pazar payı ile başka beklentilerine yanıt aramaları. Yoksa bu işte bir karlılık hesabı yok.
Yıllardır d��şük faiz ortamında bankaların artık asli işlerine döndüğü konuşuluyor. Ama sektörde bankaların kullandırdığı kredi miktarının, toplam aktiflerin içindeki payı hala yüzde 37 civarında. Rakamlar bu tezi desteklemiyor sanki…
Son 3 yıldır bankacılık sektöründe hayli olumlu bir hava var. Buna kredi vermek anlamında bakarsak bu daha da belirgin. Ama yüzdesel olarak rakamlara baktığınızda yanılgıya düşmek mümkün. Çünkü Türkiye’deki büyük bankaların bilançolarında bankacılık dışı aktifler çok fazla. Bunlar da bilançolarını şişiriyor.
Onların bilaçoları şişince de bizlerin verdiği krediler, ortalama rakamın içinde düşük kalıyor. Halbuki bizim kredilerimizin aktiflere oranı iki sene önce yüzde 40’lardaydı, şimdi yüzde 60’lara geldi. Bu büyüme banka bilançolarının yüzde 100’e yakın büyüdüğü ortamda gerçekleşti. Yani sadece rakam olarak değil, nominal olarak da arttı.
Bu yanılgı sektörde bankacılık dışı aktiflerin çokluğundan mı kaynaklanıyor?
Evet… Bankacılık dışı aktifler, yani iştirakler çok fazla. Mesela bizim bankamızda, küçük ve olması gerekenler dışında iştirak yok. Bina gibi sabit kıymetler çok yüksek. Türkiye’de enflasyon muhasebesi uygulandı. Orada da gerek iştirakler gerekse diğer sabit kıymetler enflasyon oranında değerlendi. Sanki gerçekten değerleri enflasyon miktarında artmışlar gibi… Yani bir binayı sürekli kağıt üzerinde değerlendirdiğinizi düşünün. Oysa satmaya kalksanız görünen rakama satmanız mümkün değil. Bu durum da kağıt üzerinde bilançoları şişiriyor. Bu yüzden, şu bilançolardan bankacılık dışı aktiflerin çıkarıldığı bir çalışma yapılsa da biz de sektörün gerçek büyüklüğünü görsek keşke.
Peki sektörün büyüklüğü aslında görünenden ne kadar küçük?
Bunun bir çalışmasını yapmadığım için tahmin vermem yanlış olur. Ama bazı bankalarda, bankacılıkla uzaktan yakından ilgisi olmamasına rağmen, bilançosunu milyar dolarlarca büyüten iştirakler var. Bunu söylemem yeter sanırım.
Sektörü bir kenara bırakıp Oyak Bank özeline gelelim. 2001’de Sümerbank’ı ve onun bünyesindeki beş bankayı devraldınız. Aradan geçen dört yılda, yapılanmanız ve işleyişinizde ne gibi değişiklikler oldu. Kan uyuşması nasıl?
Aslında çok zorlu ve yoğun günler geçirdik. Altı tane bankanın tek bir isim altında toplandığı bir bankayı devraldık. İnsan kaynağı olarak bakarsak, elimizde her şeyden altı tane vardı. Hatta Oyak Bank’ı da sayarsak yedi tane… Ve asıl önemlisi, ortalama 1–1,5 yıldır hiçbir iş yapmadan oturan ve başka yerde iş bulamadığı için de bankada kalan bir insan kaynağı devraldık. Aynı şekilde, birbirinden farklı yedi tane altyapımız oldu. Ayrıca, değişik mimarilerde, farklı kurumsal kimliklerde şubelerimiz oldu.
En büyük zorluğunuz ne oldu?
Sistemlerin birleştirilmesi. O dönemdeki arkadaşlar bu sistemleri çok kısa bir zamanda birleştirdiler. O dönemde bize diğer bankalardan “Her şubede farklı ekranlar mı var?” soruları yöneltiliyordu. Biz “Hallettik” dediğimizde ise inanmıyorlardı. Kısa bir sürede herkes tek bir ekran kullanmaya başladı. Bu çalışma hayli zamanımızı aldı ama etkin olarak geçişi tamamladık. Zaten bu konuda da ödül aldık.
Toplam kaç kişi devraldınız?
Yaklaşık 2 bin kişi devraldık. Yapılan elemelerden sonra bu işlerin bin 300–bin 400 kişiyle yürütülebileceği görüldü. Dolayısıyla bir kısım çalışan ile iş akdi feshedildi. Ancak bugün Oyak Bank’ta 4 bin 500 kişi çalışıyor.
Şubeler nasıl yapılandı?
Devralınan 130 kadar şube vardı. Bu şubeleri devraldıktan sonra verimsiz olanları kapattık. Teker teker hepsi, yeknesaklık ve kurum kimliğini yansıtması için elden geçirildi. Devir işlemlerinden sonra açılan yeni şubelerle birlikte, şu anda şube sayımız 305’e yükselmiş durumda.
Devralınan bankanın bilançosu yaklaşık 1.3 milyar dolar civarındaydı. Bugün Oyak Bank’ın bilanço büyüklüğü 6 milyar dolara yakın.
Aslında her şey sıfırdan yapılmış. Banka devralmak yerine bu büyümeyi kendi bünyenizde neden yapmadınız?
Devletin elinde kalan bu altı bankanın bizim tarafımızdan satın alınmasının ülkeye faydası oldu. Biz satın almasaydık, o bankaların her şeyi haraç mezat satılacaktı. Biz satın almasak hepsi çöpe gidecekti.
Gelelim Oyak Bank’ın imaj konusuna. Dışardan baktığımızda, Oyak Bank sanki sadece askere hizmet eden. Sivil müşterilere çok da fazla hizmet götürmek istemeyen bir banka izlenimi veriyor. Bu imaj son yıllardaki çalışmalarınızla birlikte önemli ölçüde kırıldı ama hala var. Diğer bankalardan hiçbir farkınız olmadığınızı daha yüksek sesle söylemeyi düşünmüyor musunuz?
Öncelikle, bu değerlendirmenize kesinlikle katıldığımı söylemem gerek. Sadece ben değil, tüm çalışanlarımız bunu düşünüyor. Son bir yıldır yaptığımız reklam çalışmalarında bu imajı değiştirmek için gayret gösterdik ama bu yeterli olmadı.
Aslında kabahat bizde. Çünkü az önce bahsettiğim yoğun çalışma döneminde, bu işlere yeterli zaman, para ve fikir gücü ayrılamamış. İlk zamanlarda yapılan reklam kampanyaları, eksik ve isabetsiz değerlendirmeler nedeniyle, işi olumlu yere götüreceğine, olumsuz yöne götürmüş.
Peki bunu düzeltmek için planlarınız var mı?
Bir takım planlarımız var. Zaten devam eden reklam kampanyalarımızı biraz daha artıracağız. Aynen sizin ifade ettiğiniz gibi, Oyak Bank’ın bu ülkedeki herkese hizmet verdiğini, bu hizmetlerin de rakip bankalardan farklı olmadığını, hizmet ve ürün çeşitliliği anlamında yeterli olduğumuzu anlatacak bir kampanya hazırlığı içindeyiz.
İmajınızda gördüğünüz eksiklikler nedir?
Sizin bahsettiğiniz asker-sivil durumundan başka birkaç eksikliğimiz daha var. Yaptığımız piyasa araştırmalarında ve anketlerde gördük ki, müşteriler bizim şubelerimizin az olduğunu düşünüyor. Yani diğer bankalardan daha az şubemiz varmış gibi bir izlenim var. Benim şubemin yarısı kadar şubesi olan bir banka bile, bizden daha fazla şubeliymiş gibi tanınıyor. Aynı durum ATM’ler için de geçerli. Bizim üçte birimiz kadar ATM’si olan banka bile sanki bizden daha fazlaymış gibi görülüyor. Bunlar oldukça somut veriler. Yani ben bunu rakamlarla ispat edebilirim ama imaj konusunda durum başka. Yani kısaca, biz imajımızda eksiğimiz olduğunun farkındayız.
Peki kampanyanızın tarihi nedir?
Az önce bahsettiğim eksiklikleri, rakamları ortaya koyarak bu yılın sonuna kadar gidereceğiz. Çünkü bir şeyi yapıp da kendinizi anlatamamanız kötü bir durum. Bizim şu anda biin 15 tane ATM’miz var. Hal böyleyken 300 ATM’si olan bankanın bizden daha yaygınmış gibi algılanması bir eksiklik.
Bunun bir sebebi olmalı?
Zamanında banka yönetiminin stratejileri doğrultusunda, Oyak Bank’ın ülke çapında bir banka olmasına karar verilmiş. Böyle olunca da, Ağrı’da, Hakkari’de, Kars’ta, Van’da şubeler açılmış ve ATM’ler kurulmuş.
Mesela ben ilk göreve geldiğimde bana, “Hakan Bey, Hakkari’de bir şubemiz var. Ama bir tane daha açmamız gerekiyor” dediler. “Orada kaç kişi var ki ikinci şubeyi açalım?” yanıtını verdim. Arkadaşlarım orada 10 bin kişilik bir birlik olduğunu söyleyince şube açmanın kaçınılmaz olduğunu gördüm.
Dolayısıyla, bu durum bizi, özellikle büyük şehirlerde rekabette olduğumuz bankalardan geride bıraktı. Biz Oyak Bank olarak sadece büyük şehirlere odaklanmadık. Biz Türkiye’nin her yerinde varız.
Sadece askerlerin bankası değiliz diyorsunuz. Peki kullandırdığınız kredilerde TSK mensuplarının oranı nedir?
Bireysel kredilerde bu oran ortalama yüzde 20-25 arasında. Ayrıca TSK’ya tek hizmet veren banka biz değiliz. Öyle sanılıyor ama özellikle maaş konusunda TSK’nın çalıştığı başka bankalar da var.
Ben bu oranın yüzde 25’ten çok daha fazla olduğunu düşünüyordum…
Hayır oran budur. Ayrıca biz kredi kartında çok rekabetçi bir banka değiliz. Kredi kartı hacmimiz çok düşüktür. Ancak maaşı bize yattığı için avans verdiğimiz tutarı buna dahil etmemek gerekiyor. Kredili mevduat hesabı her ayın 15’inde tahsil edilir. Yani kredili mevduat hesabını, bireysel krediler ile karıştırmamak gerekir. Ayrıca şunu da eklemek gerekiyor. Biz kredi verirken bile sorumlu davranmamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu sebeple TSK mensuplarına, araç ve ev kredileri dışındaki borçlanmalarını dört maaş ile sınırladık. Araç ve ev almak bir varlıktır. Ama bunun dışındaki kredi kartı, ihtiyaç kredisi gibi krediler genelde günlük tüketimin finansmanı için kullanılıyor. Bu yüzden sınırların zorlanmaması lazım. Sivil müşterilerimizde, serbest meslek sahiplerinin gelirini hesaplamak biraz zor. Ama TSK mensuplarının maaşını bildiğimiz için, sorumlu davranmamız gerektiğini düşünüyoruz.
Krediyi de kolay vermiyorsunuz.
Biz her kredi başvurusunda, kişinin toplam borçluluğunu inceliyoruz. Bu bize ek maliyet getirmesine rağmen her seferinde yapıyoruz. Kredi talebini yapan kişinin yüksek miktarda borcu varsa, teminatın ne olduğuna bakmadan kredi kullandırmaktan vazgeçiyoruz.
“ORTAKLIK FİKRİNE AÇIĞIZ”
ORTAKLIK KÜLTÜRÜMÜZ GÜÇLÜ Biz ortaklık fikrine kapalı bir banka değiliz. Ama bankayı tamamen satma fikrine tamamen kapalıyız. Yani Oyak Bank’ın yüzde 100’ünü satmamız gibi bir şey söz konusu olamaz. Bizde köklü bir ortaklık kültürü var. Oyak Grubu Renault ile 30 yıldır, AXA ile 15 yıldır ortaklık sürdürüyor. Bazı çimento fabrikalarında Sabancı Grubu ile ortak. Yani Oyak Grubu’nda, Türkiye’de az rastlanır bir ortaklık kültürü var.
BANKA İÇİN BİR ORTAKLIK OLABİLİR Ancak unutulmaması gereken bir husus var. Bankamız, BDDK’dan alınmış bir banka. Sümerbank’ı devralırken yapılan anlaşmada, 5 yıl süre boyunca hisse satışını caydırıcı maddeler var. Yani biz bankadan, 2006 yılının Ağustos ayına kadar az da olsa hisse satamıyoruz. Böyle bir ihtimal seneye ağustos ayından sonra gündeme gelebilir. Bize böyle teklifler geldiğinde, sadece ön görüşme olarak temaslarımız oluyor
2006 AĞUSTOS’TAN SONRA TEKLİFLERE AÇIĞIZ Bizim hedefimiz büyümek. Böyle bir ortaklık yapılsa bile, sermaye ihtiyacından değil, bu hedef doğrultusunda olur. Biz büyüyerek daha rekabetçi olmak istediğimiz için, yabancı ortak konusu da bu ortamda konuşulabilecek tek konu.
KREDİ KARTINDA ORTAKLIK YOLDA
Kredi kartı pazarına biraz ağırlık vermeyi düşünmüyor musunuz?
Bizim kredi kartındaki pazar payımız yüzde 1 civarında. Bu küçük bir rakam. Biz bu yoğun rekabette bu alana yapacağımız yatırımı geri alamayacağımızı düşünüyoruz. Dolayısıyla biz böyle bir yatırım yapmadık ve diğer bankaların yaptığı gibi bir kart markası yaratmadık. Üye işyeri ve POS ağı gibi yatırımları yaparak para kazanamayız. Kazanmak için yüksek faiz uygulamamız lazım.
Denizbank’ın yaptığı gibi bir ortaklık modeli fikrine nasıl bakıyorsunuz?
Biz ortaklığa hazırız. Büyük bir bankanın tüm ağını belli bir ücret karşılığında kullanmak için görüşmelerimiz sürüyor ve tamamlanmak üzere.
Hangi banka ile ortaklık yapacaksınız?
Şu anda görüşmelerimiz sürüyor. Üç banka ile görüşüyoruz. Ama Garanti Bankası dışında, ilk beş bankadan biri olduğunu söyleyebilirim.
Siz eski Finansbanklısınız. Card Finans ile çalışma ihtimaliniz yok mu?
Finansbank olmayacak. Çünkü Card Finans ismi bizim için uygun değil. Bizim için kimlik sorunu çıkartmayacak bir kart olmalı. Geriye de HSBC, Akbank ve İş Bankası kalıyor zaten.
Bu işe tamamen ticari baktığımız için daha görüşmelerimiz sonuçlanmadı.
Ne zaman sonuçlanacak?
Biz kartların basılıp teslim edilmesi işlemini yıl sonuna kadar bitirmeyi planlıyoruz.
“YABANCILARIN GERÇEK PAYI YÜZDE 25”
Türkiye’de bankacılık sektöründeki yabancı payını tehlikeli bulanlar da var. Garanti Bankası’nın satışından sonra, BDDK Başkanı sektördeki yabancı payının yükselmesini işaret eden açıklama yaptı. Sizin görüşünüz nedir?
Garanti–GE, Ko –Unicredito ve TEB–Bnp Paribas ortaklıkları hep yarı yarıya yapılmış ortaklıklar. Yabancıların bu paylarını alt alta toplayıp da “Sektör yabancıların eline geçiyor” demek doğru değil. Yüzdelere bakacaksak, aslında sektörde yabancıların payı yüzde 15’ten çok daha fazla. Bankacılık dışı işlemleri, bilançolarından ayıklarsak asıl oranı o zaman görebiliriz. Belki şu anda yüzde 15 denen rakamın, aslında yüzde 25 olduğunu göreceğiz. Diğer taraftan yabancılar, almak istedikleri bankaların sadece bankacılık kısmına bakıyorlar.
“BÜYÜKLÜK DEĞİL RASYOLAR ÖNEMLİ “
Aktif büyüklüğüne göre banka sıralamasında siz 12’nci büyük banka durumundasınız. Sıralama açısından bir hedefiniz var mı?
Türkiye’deki bütün orta ölçekli bankaların hedefi ilk 5’e girmektir. Bu konuda sadece şunu söyleyebilirim: Böyle hedefler koyarken, ortamda meydana gelebilecek değişiklikleri de öngörmeniz gerekir. Örneğin, Koçbank ile Yapı Kredi birleştiği zaman, sıralama bir tane azalmış olacak. Veya, devletin üç bankası var. Bunlardan biri, bir özel sektör bankası tarafından alınabilir. Haliyle, sektör dinamikliğini koruyor. Bu dinamiklik içinde, ille de büyüyerek sıra atlamak gerekmeyebilir. Zaten benim önem verdiğim şey de aktif büyüklüğüne göre sıralama değil. Yani bankacılık dışı aktifleri yüklü olan bankalar ile benim aynı kulvarda hedef koymam söz konusu değil. Ben bankacılık anlamında bilançosu kaliteli olan bir banka olmaya daha çok önem veriyorum.
Yani büyüklük değil, rasyolar daha önemli…
Aynen öyle. Ben 10 sene sonra da, 20 sene sonra da var olan ve kaliteli bankacılık yapan bir banka istiyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?