Bilgiye Yatırım Değerimizi Artırdı

Dışbank, Türkiye’de “Bilgi ekonomisi” ve “Bilgi yönetimine” önem veren ender kuruluşlar arasında yer alıyor. Bir yandan banka içinde bu stratejiyi uygularken, diğer yandan da kitaplarıyla destek ve...

1.08.2005 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

hedDışbank, Türkiye’de “Bilgi ekonomisi” ve “Bilgi yönetimine” önem veren ender kuruluşlar arasında yer alıyor. Bir yandan banka içinde bu stratejiyi uygularken, diğer yandan da kitaplarıyla destek veriyor. CEO’su Tayfun Bayazıt, “Dışbank olarak bu trendi uzun süre önce saptadık. Çalışma sistemimizi bilgi ekonomisinin gelecekteki gereklerine göre yeniden tasarladık” diye konuşuyor. Ona göre, Hollandalı Fortis Grubu’nun Dışbank’ı tercih etmesinde ve değerinin belirlenmesinde bu strateji çok etkili oldu. Bayazıt, “10 yıl sonranın lider bankaları, bu stratejiyi benimseyenler olacaktır” diyor.

“Finans sektörü açısından da, bilgi ekonomisine geçiş bugünün ağırlıklı konularından biri olmalıdır. Bundan 10 yıl sonranın lider bankaları, tüm Türkiye için geçerli olan bu rotayı kavrayan ve gereklerini yerine getiren, geleceğe bugünden uyum gösterebilen kurumlar olacaktır.”

Bu sözler, Dışbank CEO’su Tayfun Bayazıt’a ait. Kısa bir süre önce Hollandalı Fortis Grubu tarafından satın alınan Dışbank, Türkiye’de “Bilgi ekonomisi” ve “Bilgi yönetimi” konularına verdiği önem ile tanınıyor. Bu nedenle de “Bilgi Ekonomisi” başlıklı kitaplar yayınlayan Dışbank’ın CEO’su Tayfun Bayazıt, “bilgiyi değere dönüştürdüklerine” dikkat çekiyor.

“Dışbank olarak bu trendi uzun süre önce saptadık” diye konuşan Bayazıt şöyle devam ediyor:

 “Çalışma sistemimizi bilgi ekonomisinin gelecekteki gereklerine göre yeniden tasarladık. Bilgi çağı finans gruplarının temel aldığı ürünlerimiz, iş süreçleri tasarımımız, çalışma sistemimiz ve altyapımız dünyadaki en başarılı örnekler seviyesine ulaşmıştır.Şunu içtenlikle söyleyebilirim ki, Fortis Grubu’nun bankamızı satın alırken hakkımızda yaptığı yüksek değerlemenin bir nedeni de, bizim bu hazırlıklarımız olmuştur.”

Dışbank CEO’su Tayfun Bayazıt, bilgi ekonomisi, bilgi yönetimi ve bunların iş dünyasına etkileri üzerine sorularımızı şöyle yanıtladı: 

Bilgi ekonomisi ve yönetiminin gelişimi açılarından Türkiye’nin ulaştığı aşama nasıl değerlendirilmeli?

Hızlı bir gelişim yaşıyoruz, ama Bilgi Çağı’nın öncü ülkeleriyle kıyasladığımızda, çeşitli ölçütler açısından henüz başlangıç noktasında olduğumuzun bilincinde olmamız gerekir.

Bilgi ekonomisi, “öğrenen ekonomi” olarak tanımlanır. Öğrenmek, yalnızca küresel bilgiye erişmek için, yeni teknolojilerden yararlanmak değildir; öğrenme aynı zamanda bu bilgiyi yenilikler yaratmak için, iletişim yoluyla başkalarıyla paylaşma sürecini de içerir. Dolayısıyla, bu değerlendirmeyi yaparken ilk ölçütümüz eğitim olmalı.

Dünyadaki en iyi 500 üniversite sıralamasında tek 1 Türk üniversitesi yok. İlk 20 sıralamasında 17’sinin Amerikan, 2’sinin İngiliz, birinin de Japon üniversiteleri olduğu görülüyor.

Enformasyona serbest erişim bir diğer ölçüt olabilir. Çağımızın en hızlı erişim olanağı internet. Türkiye’de 100 kişiye düşen bilgisayar sayısı sadece 4, her yüz vatandaşımızdan sadece yüzde 6’sının internet erişimi var. Bu oran ABD’de yüzde 62 düzeyinde. ABD’de her ay internet kullananların sayısı yüzde 4 oranında artıyor. İskandinav ülkelerinde ise, internet erişimi şimdiden nüfusun yüzde 100’üne yaklaştı.

Bu konuyu sadece bazı kriterler saptayıp, “bu açıdan nereye ulaştık?” sorusuyla da tartışmamalıyız. Kendimize, ülke ekonomimize nasıl bir gelecek çizdiğimize bakmalıyız.

Bilgi ekonomisi penceresinden bakınca, Türkiye için nasıl bir gelecek öngörülmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?

Örneğin, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında Nehru, “Hindistan’ı kağnıdan bisiklete geçireceğim” diye yola çıkmıştı. 2000’li yıllara yaklaşırken torunu Rajiv, “Hindistan’ı bisikletten bilgisayara geçireceğim” dedi. Bugün hepimiz görüyoruz. Hindistan, dünya bilgi ekonomisinin “back office”i haline geldi. Önümüzdeki 5 yıl için, Hindistan’ın hedefleri 100 milyar dolarlık yazılım, 100 milyar dolarlık da donanım ürünü satmak.

Avrupa Birliği, yeni bin yılda rekabet gücünü artırabilmek için, 2000’e adım atarken “bilgi ekonomisinin en rekabetçi gücü olmak” şeklinde özetlenebilecek “Lizbon Stratejisi”ni oluşturdu. Bu stratejiyi belirlenirken de, son 15 yılda bilgi teknolojileri alanındaki çalışmalarıyla Avrupa’nın en hızlı gelişen ülkeleri arasına giren İrlanda örnek alındı.

Dışbank Bilgi Yönetimi Kitapları Dizisi’nin 6. kitabı olarak Türk okuyucusuna ulaştırdığımız “Avrupa’nın Yeni Bilgi Ekonomisi” adlı kitapta, “Lizbon Stratejisi”ne uygun olarak başlatılan çalışmaların 5 yıl içinde hangi noktaya geldiği tüm yönleriyle tartışılıyor. Ayrıntılı bilgi arayanlara bu kitabı incelemelerini önerebilirim.

Türkiye olarak bugün OECD ülkeleri arasında en hızlı büyüme oranına ulaştı. Bu, özellikle yakın geçmişte yaşadığımız büyük ekonomik kriz göz önünde bulundurulacak olursa çok önemli bir gelişme. Ama yine de, bugün geleceği planlamak durumundayız. Geleceğini arayan Türkiye, açık yüreklilikle şu soruya bir yanıt vermeli:

Türkiye’nin gelişme yolu, imalat sanayiinde bugünkü başarılarımızla mı ölçülmeli, yoksa bilgi ekonomisine geçiş için, yaptıklarımız ve yapacaklarımız ile mi?

Bilgi ekonomisinde rekabet gücümüzün artırılması için, ülke olarak bugünden adım atmamız gereken öncelikli adımlar neler olmalıdır?

Bunun için öncelikle geçtiğimiz yüzyılın reflekslerini terk etmemiz gerekiyor. Gazetelerimizin başlıklarına bu gözle bir bakalım:

Ülkemizin, gelişmemiş bölgelerinde kurulan bir imalat fabrikasını hala büyük bir aşama olarak duyuruyoruz. İmalat ekonomisinde dünya üzerinde egemenliğini pekiştirmekte olan Çin’e karşı gümrük kotalarının korunması yolunda alınan kararlar Türk diplomasisinin büyük bir zaferi olarak değerlendiriliyor. İşsizlik çok ciddi bir sorun, ama çözüm olarak hala emek yoğun yatırımları ön plana çıkartıyoruz.

Oysa şunu en kısa sürede görmemiz gerekiyor: Geçtiğimiz yüzyılın küresel rekabet gücü simgesi olan imalat sanayi, Türkiye için geleceğin tek yolu değil.

Son 20-30 yılda Türkiye imalat sanayinde çok önemli başarılara imza attı. Tekstil, otomotiv, dayanıklı tüketim maddeleri alanlarında dünya pazarlarında rekabet gücü kazanan adımlar attık. Zaten bugünkü yüksek büyüme ivmemizi de bu sektörlerdeki başarılarımıza borçluyuz. Ama geleceğe yönelik yatırımlarımızı, bugünün başarılarına göre değil, geleceğin gereksinimlerine göre yapmalıyız.

Dolayısıyla toplum olarak rotamızı AB üyeliği yönünde belirlerken, bu rotanın ekonomi dünyasındaki gereklerini, önceliklerini de yerine getirmeliyiz.

2000’li yıllara girerken, kamu yönetiminin başlattığı e-dönüşüm süreci, bu doğrultuda zamanında verilmiş çok önemli bir adımdır. E-dönüşüm sadece e-devlet, e-ticaret, e-eğitim, e-iş gibi süreçlerin elektronik ortamda tanımlanması anlamına gelmiyor. Elektronik altyapının kurulumunun hızlandırılmasını, yani daha çok bilgisayar, daha yaygın ve daha güçlü elektronik haberleşme ortamının sağlanması anlamına da geliyor. Doğru bir kararla başlatılan bu süreci, daha da hızlandırmalıyız.

Bugün gelişmiş ülkelerdeki çalışan nüfusun yaklaşık üçte ikisi “bilgi işçisi” olarak kabul ediliyor. Ülkemizde durum ne? Nereden baksanız, 20 yaşın altındaki gençlerimiz, Türkiye’nin nüfusunun yarısına yakınını oluşturuyor. Türkiye’nin refahı, geleceği, potansiyeli işte bu gençlerimizin “bir bilgi çalışanı olarak” eğitilebilmesine bağlıdır.

Bu çerçevede önemli bir noktanın daha altını çizmek istiyorum: Bilgi Çağı’na geçişte hepimize görev düşüyor. Bu türden büyük dönüşümleri devletin görevi olarak görmekten vazgeçmemiz gerekiyor. Kamu ve özel sektörün tüm kurumlarının, Türk toplumunun tüm bireylerinin üretecekleri ortak akıl ve ortak irade ile gelişmiş ülkeler arasında yerimizi alabiliriz. Bu sorumluluk sadece toplumun bir kesiminin değil, hepimizindir.

Önümüzde uzun ve zorlu bir AB müzakere süreci var. AB ile Türkiye’nin ekonomik anlamda bütünleşmesinde, bilgi ekonomisi ve bilgi yönetimi nasıl bir önem taşıyor?

Avrupa Birliği’ne tam üyeliğin ekonomi cephesini bugüne kadar çok tartışmadık. Muhtemelen, müzakereler başladıktan sonra tartışmaların ağırlık noktası ekonomiye, Maastrich Kriterleri’ne uyum sağlamaya yönelecektir. O zaman göreceğiz ki, AB üyeliği bir etiketin ötesinde toplumsal gelişmişlik, refahın toplumun tüm hücrelerine nüfuz etmesi, iş yapma biçimlerinin ve iş kültürünün değişimi anlamına da geliyor.

Sorun sadece AB ülkelerinde kişi başına milli gelirin 17 bin dolar, Türkiye’de ise, 4 bin dolar seviyelerinde olması değil. Sorun, Türkiye olarak seçeceğimiz gelişme perspektiflerine göre bu aradaki farkın azalacağına, daha da yükselme olasılığının bulunmasında.

Bu noktada bilgi ekonomisi ve bilgi teknolojisine bağlı değişim süreci 2 açıdan gündeme  gelecek.

Birincisi müzakere döneminde Türkiye ile Avrupa ülkeleri arasındaki refah uçurumunu kapatmamız gerekecek. Bu uçurumu da, bilgi ekonomisinin itici gücüyle daha da hızlı bir gelişim içine giren Avrupa ülkelerine, imalat sanayimizdeki verimliliği artırarak kapatamayacağımızı göreceğiz. Dolayısıyla, AB üyeliği etiketini değil de, Avrupa ülkeleri yaşam standartlarını, yaşam kalitesini hedefliyorsak, toplum olarak bilgi ekonomisinin gelişen güçleri arasında yer almamız gereği de ortaya çıkacak.

İkincisi de, yaşam kültürü ve yönetim anlayışımızda bilgi teknolojisinin tüm araçlarının kullanılması, Avrupa ile toplumsal yaşamda bütünleşme açısından bir zorunluluk olarak önümüze getirilecek. Bunun örneklerini de, uluslararası muhasebe ve denetim sistemlerinden, sınırlardaki pasaport kontrol teknolojisine; e-ticaret mevzuatından, ekolojik dengeyi bozmayan balıkçılık standartlarının uygulanmasına kadar, yaşamın her alanında vermek mümkün.

Fortis Grubu’nun Dışbank’ı satın almasında bu anlattıklarınıza örnek teşkil edecek bir süreç yaşandı mı?

Finans sektörü açısından da, bilgi ekonomisine geçiş bugünün ağırlıklı konularından biri olmalıdır. Bundan 10 yıl sonranın lider bankaları, tüm Türkiye için geçerli olan bu rotayı kavrayan ve gereklerini yerine getiren, geleceğe bugünden uyum gösterebilen kurumlar olacaktır.

Dışbank olarak bu trendi uzun süre önce saptadık. Çalışma sistemimizi bilgi ekonomisinin gelecekteki gereklerine göre yeniden tasarladık. Bilgi çağı finans gruplarının temel aldığı ürünlerimiz, iş süreçleri tasarımımız, çalışma sistemimiz ve altyapımız dünyadaki en başarılı örnekler seviyesine ulaşmıştır.

Şunu içtenlikle söyleyebilirim ki, Fortis Grubu’nun bankamızı satın alırken hakkımızda yaptığı yüksek değerlemenin bir nedeni de, bizim bu hazırlıklarımız olmuştur.

BİLGİ YÖNETİMİNE AĞIRLIK VERMEK ZORUNLU

Bilgi yönetimi, bir şirketin, büyüme, yurtdışı ortaklıklar ve benzeri gelişme perspektiflerinde somut bir rekabet avantajı sağlayabilir mi?

Kendi sektöründe küresel ekonominin aktörleri arasında yer almak isteyen her şirket yenilikçilik, verimlilik, kârlılık, uluslararası iş kültürü gibi, pek çok kriter açısından bilgi yönetimine ağırlık vermek durumunda.

İçinde yer aldığınız sektör her ne olursa olsun, ister ulusal, ister uluslararası pazarlarda faaliyet gösteriyor olun, bilgi yönetimi çağdaş ekonomide ayakta kalmanız için, gerekli rekabet gücünü size kazandırabilecek bir metodolojidir. Araştırmalar, bilgi ekonomisi ile en hızlı bir şekilde bütünleşmenin özellikle de tüm Avrupa ülkelerinin ve Türkiye’nin de ekonomik dinamizmini, potansiyelini oluşturan KOBİ’lerin önünde yeni ufuklar açabildiğini göstermektedir.

DIŞBANK BİLGİ YÖNETİMİNİ ÖZEL OLARAK DESTEKLİYOR

Uzun süredir, bilgi yönetiminin tüm topluma anlatılması ile ilgili Dışbank’ın pek çok çalışması var. Bu çalışmalar nasıl başladı?

Dışbank olarak Türkiye’nin öğrenen ekonomi haline gelme sürecine katkıda bulunmayı, bu alandaki en son gelişmeleri toplumumuzla paylaşmayı ülkemize karşı sorumluluklarımızın bir parçası olarak gördük.

Bu çerçevede, 2000’li yıllara girerken bilgi yönetiminin Türkiye’de yaygınlaşmasına katkıda bulunacak bir dizi faaliyeti başlatma kararı aldık.

Bunların bir kısmı kendi asıl faaliyet alanımız olan finans sektörü içinde yapabileceklerimizdi. Bir kısmı da kurumsal sosyal sorumluluğumuzun parçası olarak atabileceğimiz adımlardı.

Toplumların ve kurumların bilgi ekonomisine geçişinde en önemli sorunlar arasında, gerekli altyapıdan yoksunluk ve bu altyapının kurulması için gereken finans kaynaklarını ayıramama konuları yer alıyor. Bir finansal hizmetler grubu olarak bu konuda neler yapabileceğimizi araştırdık.

KOBİ’lere yönelik Girişimci Destek Kredileri ve Sistem D Paketimizi bu çerçevede geliştirdik.

Bugüne kadar Dışbank Bilgi Yönetimi Kitapları Dizisi altında hazırladığımız 6 kitabı ve gerçekleştirdiğimiz Bilgi Yönetimi Konferansı’nı da sosyal sorumluluk çalışmalarımız çerçevesinde başlattık.

Akademik dünyadan, iş dünyasına, kamu yönetiminden yayıncılık dünyasına kadar Bilgi Yönetimi konusundaki kitap yayını ve konferans düzenleme çalışmalarımız konusunda aldığımız tebrikler, bize doğru yolda yürüdüğümüzü düşündürüyor. Gelecekteki projelerimiz için de cesaret veriyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz