Rüşdü Saracoğlu, deyim yerindeyse tüm kariyerini finans dünyasına adamış bir isim. Şu anda ise Koç Grubu’nun bankacılık ve sigorta grubuna kaptanlık yapıyor. Hatta, Koçbank, Yapı Kredi birleşmesini...
Rüşdü Saracoğlu, deyim yerindeyse tüm kariyerini finans dünyasına adamış bir isim. Şu anda ise Koç Grubu’nun bankacılık ve sigorta grubuna kaptanlık yapıyor. Hatta, Koçbank, Yapı Kredi birleşmesinin en önemli mimarı olarak görülüyor. Birleşmenin ardından 4’üncü en büyük özel banka koltuğuna oturan yeni Yapı Kredi’yle ilgili de iddialı hedeflere sahip. Ona göre yeni yapıyla birlikte bankacılığın Koç Topluluğu içinden aldığı pay artacak. Önümüzdeki dönem büyümeye odaklı ilerleyeceklerinin sinyallerini de veren Saracoğlu, “Güçlü sermaye tabanına ve büyümeye dayalı bir bilanço yönetimi anlayışıyla büyüyeceğiz” diye konuşuyor.
Bankacılık sektörü geçtiğimiz yılı oldukça hareketli geçirdi. Yabancı yatırımcıların ilgisinin yanı sıra, yerli oyuncular da gerçekleştirdikleri ataklarla dikkatleri üzerlerinde topladı. En fazla konuşulan operasyonlardan bir tanesi de Koçbank’ın Yapı Kredi’yle birleşmesiydi. Yapı Kredi gibi önemli bir bankanın Koçbank tarafından satın alınmasının yankıları sürürken, iki bankanın entegrasyon sürecinde yaşanan sıkıntı gündeme oturdu.
Koçbank ve Yapı Kredi birleşmesinin mimarlarından Koç Holding Bankacılık ve Sigorta Grubu Başkanı Rüşdü Saracoğlu, yaşanan sıkıntıları doğruluyor. Ama yine de bunun müşteri sayılarına bir zarar vermediğini düşünüyor. “Aslına bakarsanız her iki banka çalışanlarının büyük özverisi sonucunda, çok da büyük bir zorluk yaşamadan birleşmeyi gerçekleştirdik” diye konuşuyor.
Birleşmenin sancılarının mali tabloya yansımaması da bir anlamda Saracoğlu’nun sözlerini doğruluyor. Yapı Kredi ismi altında birleşen iki banka, 2006 yılında 512 milyon YTL kâr elde etti. 2005 sonrasında ise yüzde 7,2 olan sermaye yeterlilik oranını yüzde 12,3’e çıkarmayı başardı. Saracoğlu, muhafazakar risk yönetimi anlayışları sayesinde, mayıs ve haziran aylarında mali piyasalarda yaşanan çalkantılardan da hemen hemen hiç etkilenmediklerini söylüyor. Birleşmenin ardından, Yapı Kredi’yi uluslararası piyasalarda yeniden borçlanabilir hale getirdiklerine de dikkat çekiyor.
Saracoğlu’nun finans sektöründeki şirketlere ise rekabetten sıyrılmaları için farklı önerileri var. Ona göre, faiz marjlarının daraldığı ve daha da daralmasının beklendiği bir ortamda, rekabette ayakta kalabilmek için bankaların faiz dışı gelirlerini artırabilmeleri hayati önem taşıyor. Saracoğlu, “Etkin risk yönetim sistemine sahip olan bankaların da rekabette öne çıkacaklarını düşünüyorum” diye konuşuyor.
Bir dönemin ekonomi patronu, yeni dönemin en güçlü holdinglerinden Koç Holding’in finansına yön veren isim Rüşdü Saracoğlu’yla, Yapı Kredi’nin gelecek planlarını, birleşme sürecini, ekonomiyle ilgili genel görüşlerini ve finans sektörünü konuştuk.
* Sizin yönetiminiz sırasında Koçbank’ın Yapı Kredi’yi alma süreci tamamlandı. Koç Holding’in Yapı Kredi’yi seçme nedeni neydi?
Öncelikle Yapı Kredi’nin güçlü bir marka olması, köklü bir geçmişe ve yerleşmiş bir bankacılık geleneğine sahip olması bizim açımızdan önemliydi.
Bunun yanı sıra, bizim açımızdan ölçeğimizi büyütmek anlamında da önemli bir bankaydı. Bu alım sonucunda, Türkiye’nin en büyük 4 bankacılık grubundan bir tanesi haline geldik. Ayrıca, çok güçlü bir dağıtım ağına sahip olacak olmamız, özellikle ülkenin en büyük 10 şehrindeki çok güçlü varlığımız, gelir ve maliyetlerde yaratabileceğimiz sinerji ve büyük ölçeğe ulaşmış olmanın getirebileceği ek bazı verimlilik artışları da bu kararın arkasındaki en önemli etkenlerdi.
* Birleşme sürecinde ne tür zorluklarla karşılaştınız? Yapı Kredi ve Koçbank’ı tek bir çatı altında birleştirme kararının avantajları ve dezavantajları neler oldu?
Her iki banka çalışanlarının büyük özverisi sonucunda, çok da önemli bir zorluk yaşamadan birleşmeyi gerçekleştirdik. Yine de her birleşmede yaşanabilecek bazı zorluklar oldu tabi. Ancak, bizi gerçekten zorlayacak bir sıkıntıyla karşılaşmadık.
Koçbank ile Yapı Kredi’nin birleştirilme kararını almadan önce çok detaylı analizler yapmıştık. Birleşmenin ne şekilde olacağına yönelik çeşitli senaryolar üzerinde çalıştık. Bunların hepsinin avantajlarını ve dezavantajlarını değerlendirdik. Sonuçta üzerinde karar kıldığımız model, avantajların çok öne çıktığı ve hepimizin içine sinen bir modeldi.
* Satın alma Koç Finansal Hizmetler’in performansına nasıl yansıdı?
2 Ekim 2006’da iki bankanın yasal birleşmesi ve ekim sonunda da teknoloji sistemlerinin birleşmesi sonrasında açıkladığımız 2006 yıl sonu rakamlarımız, birleşmeden kaynaklanan zorluklara ve piyasalarda yaşanan çalkantıya rağmen, Yapı Kredi’nin son derece başarılı bir performans sergilediğini gösteriyor.
Buna göre, Yapı Kredi 2006 yılında 512 milyon YTL kâr elde ederken, 2005 sonrasında yüzde 7,2 olan sermaye yeterlilik oranını da yüzde 12,3’e çıkarmayı başardı. Muhafazakar risk yönetimi anlayışımız sayesinde, mayıs ve haziran aylarında mali piyasalarda yaşanan çalkantılardan hemen hiç etkilenmedik. Ayrıca, Yapı Kredi’yi uluslararası piyasalardan yeniden borçlanabilir bir hale getirdik.
* İki bankanın müşteri portföyündeki kesişme oranı ne kadardı?
İki banka birleştikten sonra ortaya çıkan rakama göre hesaplanırsa, iki bankanın kesişen müşterisinin toplama oranı yüzde 7 civarındaydı. Bu da yaklaşık 1 milyon müşteri anlamına geliyor.
* Satın almadan önce de Yapı Kredi oldukça oturmuş bir markaydı. Bu markanın logosunu değiştirerek bir risk aldığınızı hiç düşündünüz mü? Neden böyle bir değişime gerek duyuldu?
Bu konu her iki ana hissedarın da üzerinde önemli durduğu hassas bir konuydu. Amaç, Yapı Kredi’nin marka değerini korurken, aynı zamanda ana hissedarların gücünün de markaya yansıtılmasıydı. Yeni logoyla bunun sağlandığını düşünüyorum.
Logonun değişmesine gelince; kurumlar hissedarları değişmediği dönemlerde bile yenilik ve çağdaşlık adına, logolarını yenileyebiliyor. Logo yenilemenin çok önemli bir ticari risk taşıdığını düşünmüyorum. Kaldı ki, değişen logoda Yapı Kredi’nin isminin kalması ve Türkiye’de hemen hemen herkesin tanıdığı Koç logosunun eklenmiş olması pek de riskli bir tercih değildi.
* Birleşmenin ardından tüm süreçlerin birlikte yönetiminde bazı gecikmeler yaşandı. Yapı Kredi müşterilerinden bazıları birkaç günlüğüne kartlarını kullanamadılar. Bu durum müşteri sayısına nasıl yansıdı? Nerelerde sorun yaşadınız?
Sizin de söylediğiniz gibi, teknolojik birleşme sırasında bazı sıkıntılar yaşandı. Müşterilerimizin son derece sınırlı bir kısmına ne yazık ki bir müddet istediğimiz kalitede hizmet götüremedik. Bu sıkıntılar giderildikten sonra dönüp baktığımızda, bankamızın önemli bir müşteri kaybıyla karşılaşmadığını gördük. Bu da bize, müşterilerimizin gözünde ve gönlünde kazandığımız yerin sağlamlığını bir kez daha gösterdi.
* Yeni oluşan yapıda artık Koçbank ismi tamamen ortadan kalktı mı?
Evet, yeni oluşan yapıda artık Koçbank ismi kullanılmıyor. Birleşik bankamızın ismi Yapı Kredi. Bir tek Hollanda’daki operasyonumuzda bu isim var. Ama onu da Yapı Kredi’ye çeviriyoruz.
* Yapı Kredi’nin aktif büyüklüğü, kredi kartı, şube ve ATM sayısı ne kadar?
2006 sonunda birleşik bankanın aktif büyüklüğü 48,9 milyar YTL olarak gerçekleşti. Bu tutarla sektörde bankalar arasında dördüncü sırada yer alıyoruz. Bankamızın 6,3 milyon adet kredi kartı, 607 şubesi ve 1700’ün üzerinde ATM’si bulunuyor.
* Yeni dönemde Yapı Kredi’nin en fazla yoğunlaşacağı alanlar neler olacak peki?
Yeni Yapı Kredi, müşteri odaklı stratejiye, dünya standartlarında müşteri hizmetine, güçlü sermaye tabanına, sürdürülebilir değer yaratımı ve büyümeye dayalı bir bilanço yönetimi anlayışına sahip olacak.
Bunun yanında operasyonel verimlilik ve maliyet yönetimi yaklaşımı, dünya standartlarında risk yönetimi anlayışı ve nitelikli insan kaynağına sahip bir banka olmak da hedeflerimiz arasında yer alıyor.
* Koç Finansal Grubu’nun bankacılık ve sigortacılık toplam cirosu 2006 yıl sonunda ne kadardı? Bu ciro topluluğun toplam cirosunun ne kadarını oluşturuyor?
Tüm grup için 2006 sonuçları henüz açıklanmadığı için, 2005 verileri dikkate alındığında, finans grubunun yarattığı gelirlerin, Koç Holding’in toplam konsolide gelirleri içindeki payı yüzde 11 civarında. Ancak, önümüzdeki yıllarda bu payın artacağını öngörüyoruz.
Bankacılık ve sigortacılık; düşük penetrasyon oranında dolayı gerek hacim gerekse gelir açısından önümüzdeki dönemde hızla büyüyeceği öngörülen alanlar. Bu hızlı büyüme potansiyelinin gerçekleşmesine paralel finans grubunun payının da büyüyeceğini düşünüyoruz.
* Leasing ve emeklilik alanında da Koç Finansal hizmetler söz sahibi. Bu alanlardaki performansınız nedir?
Yapı Kredi Leasing yüzde 18,3 piyasa payıyla sektörde lider konumda. Koç Allianz Grubu ise 2005 yılında elementer sigortada 425 milyon YTL net prim üretimiyle yüzde 9,8, hayat ve emeklilik segmentinde ise 84 milyon YTL net prim üretimiyle yüzde 7 pazar payına sahip. Grubun toplam prim rakamı ise 500 milyon YTL’nin üzerinde.
* Koç Finansal Hizmetler olarak 2007 yıl sonu aktif büyüklük hedefiniz nedir?
Koç Finansal Hizmetler’in aktiflerinin 2007’de yaklaşık yüzde 21 büyüyerek 66,3 milyar YTL’ye ulaşacağını öngörüyoruz.
* Önümüzdeki dönemlerde hangi alanlarda Koç Finansal Hizmetler’in adını daha fazla duymaya başlayacağız?
Bankacılık ve finans ile ilgili her alanda son derece iddialıyız. Dolayısıyla, bizi finansal hizmet olarak değerlendirilecek bütün alanlarda güçlü bir şekilde görmeniz mümkün olacaktır.
* 2005 yılı değerlerine göre, bankacılık sektörünün toplam kredi hacminde yüzde 50,9’luk artış kaydedildi. Bu gelişmede özellikle payı olan alanlar hangileriydi?
2005 yılında kredi stokundaki hızlı büyümede başta konut kredileri olmak üzere, tüketiciye kullandırılan kredilerdeki artış etkili oldu. Düşük bir bazdan başladığı için oransal olarak dört kata yakın bir artış kaydeden konut kredileri özellikle dikkat çekici.
* Sektör, yabancı alımlarıyla birlikte oldukça hareketli bir dönemden geçiyor. Bu yeni dönemde rekabetin yeni haritasını nasıl yorumluyorsunuz?
Türk bankacılığında, dünya bankacılığında olduğu gibi artık gerçek bankacılık konularında rekabet ön planda olacaktır. Bir başka deyişle, rekabette en önemli unsur öncelikle müşteriye ulaşmak ve sonrasında da müşteriye iyi hizmet verebilmektir.
Bunu sağladıktan sonra riskleri doğru ölçebilmek, bunları en iyi şekilde yönetmek de çok önemlidir. Güçlü bir sermaye yapısına sahip olmak da, bankaları rekabette öne çıkaracak konulardan bir diğeri.
* Dünyada başka hangi yabancı oyuncular Türk finans sektörüyle ilgileniyor?
Değişik zamanlarda, değişik yabancı bankaların Türkiye’yle ilgilendiğini biliyoruz. Yüksek ilgisi olan bankaların da şimdiye kadar zaten piyasaya girdiklerini gördük. Bundan sonra da, yabancı bankaların kendi stratejileri çerçevesinde Türkiye’yle ilgilenebileceklerini düşünüyorum. Yani önümüzdeki dönemde de bu ilginin devam edeceğini düşünüyorum.
* Şubat ayında Unicredito Italiano, Koç Finansal Hizmetler'de sahip olduğu yüzde 50 oranındaki payı yine kendi şirketi olan Bank Austria Creditanstalt AG'ye devretti. Bunun nedeni neydi?
Bu tamamen Unicredito’nun HVB ve BA-CA’yı alımı sonrasında, yönetimsel etkinliği artırmak için aldığı bir karardı. Yani bu devir, ortağımızın değiştiği anlamına gelmiyor.
* Unicredito ile olan ilişkiler şu anda nasıl, ortaklar arasında tam bir uyum sağlanmış durumda mı?
Ortağımız Unicredito ili ilişkilerimiz son derece iyi bir düzeyde. 2002’den beri sürdürdüğümüz ve birlikte pek çok zorluğu aştığımız ve büyük başarılara imza attığımız ortağımızla tam bir uyum içinde olduğumuzu söyleyebilirim.
* Unicredito ortaklık payını yüzde 50’nin üzerine çıkarmayı düşünür mü, Koç Holding bu teklife nasıl yaklaşır?
Bu şu anda cevap verebileceğim bir soru değil.
* İç konjonktür ekonomiyi nasıl etkiliyor peki?
Türkiye’nin kendi içinde alacağı özellikle politik kararlarla, zaten dalgalı geçmesi beklenen bir yıla ilave sorunlar eklememesi gerekiyor. Önümüzdeki 3-4 yılda da hakikaten milletçe soğukkanlılığımızı korumamız şart. Türkiye’yi provoke etmek isteyen pek çok mecra var. Avrupalılar da bu gruba dahil. Bu provokasyonlara kapılmadan soğukkanlılığımızı korumamız lazım. Bunun yanında Türkiye’yi provoke etmek isteyen iç siyasal görüşler de var. Bunlara da dikkat etmek gerekiyor. Bence bu, Türkiye’nin içinden geçmekte olduğu dönemde en önemli nokta. Milletin, devlet yönetiminin ve hükümetin gayet soğukkanlı, akli selimle karar alan bir tavır almaları çok önemli.
* Uzun dönemde bu soğukkanlılığı korumak artık zorlaşmıyor mu sizce? Artık Türk halkı da bu provokasyonlarla değişime uğramaya başladı sonuçta.
Türk halkı değişime uğruyor değil, değişime uğratılıyor. İç ve dış siyasi mihrakların Türkiye’nin özellikle AB yolunda atmakta olduğu reformlarla ilgili sıkıntıları var. Türkiye’yi yoldan çıkarmak istiyorlar. Ekonomideki istikrarı belki de tersine çevirmek için çalışıyorlar. Bunlardan kimin ne menfaati olur konusu oldukça derin. Türkiye’nin soğukkanlı olması ve bu reform sürecinden sapmaması gerekiyor. Bunu söylememin çok önemli bir nedeni var. Türkiye siyasi, sosyal, hukuksal ya da ekonomik alanlarda Avrupa’yla girmiş olduğu reform sürecini sonuna kadar sürdürmeli. Bunun sonunda ben iddia ediyorum; Türkiye öyle bir noktaya gelecek ki, 2015’te belki biz Avrupa’ya girmeyelim diyeceğiz. Ama bugünden biz Avrupa’yı istemiyoruz demek yanlış bir strateji olur. Avrupa’nın bizi yaptığımız reformlarla istemesini sağlayalım, ondan sonra biz kararımızı veririz.
2007’de Ekonomiye Neler Damgasını Vuracak?
* Size göre 2007 yılında Türkiye ekonomisi hangi risklerle karşı karşıya?
Seçimlerde Belirsizlik Ekonomiyi Etkiler
En önemli riskler iç siyası riskler. Mayıstaki Cumhurbaşkanlığı ve kasımdaki genel seçimlerle ilgili belirsizlikler ekonomi ve mali piyasaları etkileyecek öneme sahip.
Bölgedeki Riskler Türkiye’ye Yansır
Bunun dışında, bölgemizdeki gelişmeler ve özellikle de Kuzey Irak’ta yaşananlar, Türkiye açısından önemli bir risk unsuru içeriyor. İran ve ABD arasındaki gerilimi de bu çerçevede değerlendirmek mümkün.
Global Gelişmeler Belirleyici
Bunun dışında, global piyasalardaki gelişmeler, gelişmekte olan ülkelere yönelik risk iştahının azalması ihtimali de sorun yaratabilir. Emtia fiyatlarında, özellikle de petrol ve altın fiyatlarında kaydedilebilecek artışlar da Türkiye açısından önemli riskler barındırıyor.
Yüksek Cari İşlem Açığı Büyük Risk
Makro ekonomik anlamdaki en önemli risk ise yüksek cari işlemler açığımız. Her ne kadar 2007 yılında cari işlemler açığımızın milli gelire oranının yüzde 7,2 düzeyine gerilemesini bekliyorsak da, yurtdışı piyasalarda risk algılamasının yükseldiği dönemlerde, bu denli yüksek bir cari işlemler açığına sahip bir ülke olarak Türkiye, öncelikle kötü etkilenen ülkelerden biri olabilecektir.
Yeni Dönemde Ayakta Kalmanın Sırrı Ne?
* Yeni dönemde rekabetten sıyrılmanın yolu size göre neler olacak? Kimler ayakta kalmayı sürdürecek? Siz özellikle hangi alanlara odaklanmayı planlıyorsunuz?
Faiz marjlarının daraldığı ve daha da daralmasının beklendiği bir ortamda, rekabette ayakta kalabilmek için bankaların faiz dışı gelirlerini artırabilmeleri son derece hayati bir öneme sahip. Bankaların maliyetlerini kontrol altına alabilmeleri de önemli. Etkin risk yönetim sistemine sahip olan bankaların da rekabette öne çıkacaklarını düşünüyorum. Müşteri odaklı yaklaşımı, hizmet kalitesinin yükseltilmesi, ürün çeşitliliğinin artırılması ve en uzaktaki müşteriye bile ulaşmaya çalışmak, rekabette ayakta kalmanın diğer önemli unsurları.
* Daha küçük ölçekli bankaların bu rekabette ayakta kalma şansı olacak mı?
Bankacılıkta artık ölçeğin önemli olduğunu, ölçek ekonomilerinden faydalanabilen bankaların yaşam şansının daha yüksek olduğunu hep söylüyoruz. Ancak, bu söylem, küçük bankaların hayatta kalma şansı olmadığı anlamına da gelmiyor. Biraz önce belirtmiş olduğum hususlara dikkat eden küçük bankalar da, kârlı bir şekilde varlıklarını pekala sürdürebilir.
“Yüzde 10 Enflasyon Yüksek, O Nedenle Volatilite Artıyor”
* Eski bir Merkez Bankası başkanı olarak, şimdiki Merkez Bankası başkanının yönetimini nasıl buluyorsunuz?
Merkez Bankası’nın eski başkanı olarak şimdiki yönetimi eleştirmem ya da taktir etmem şık olmaz. Durmuş Yılmaz Bey, kurumun içinden yetişmiş, merkez bankacılığı kültürünü almış birisi. İçinde bulunduğu şartları göz önüne alarak doğru kararları alacağından şüphe etmemek gerekir.
* Ekonominin gidişatıyla ilgili neler düşünüyorsunuz? Özellikle son birkaç gündür Amerika’daki dalgalanma ve Japon Yen’inin dolar karşısında değer kazanması gündemde. Biz bundan nasıl etkileniriz?
Türkiye artık global piyasaların bir parçası. Global piyasaların bir parçası olmanın bir sonucu olarak da bu piyasalardaki dalgalanmalar Türkiye’yi de etkiler. Bu aslında kaçınılmaz bir durum. Biz bu saatten sonra global piyasalardan kopamayacağımıza göre, bu piyasalardaki dalgalanmaların bize etkisini minimize etmek için uğraşmalıyız.
* Son dönemde, önceki dönemlere göre görece istikrarlı ortam, Türkiye’nin dış dalgalanmalardan etkilenme yüzdesini düşürdü mü?
Tabii ki istikrarın gelmesiyle bu etki oranı düşmüştür. Sonuçta Türkiye son dönemde enflasyonda da büyük bir başarı elde edildi. Hükümetin özellikle bütçe ve mali politikalarda çok ciddi bir finansal disiplin sergilediğini söylemek mümkün.
Yine de şunu da göz ardı etmemek lazım; Türkiye ekonomisi hala yüzde 10 enflasyona sahip. Yani riskli bir ülke. Bu nedenle volatilitesi de oldukça yüksek. Böyle bir ülkede biz dış şokların etkisini ne kadar küçültürsek küçültelim, yine de dışarıda yaşanandan daha büyük bir dalgalanma yaşayacağımız aşikar.
Finans Sektörü Büyük Değişimlere Gebe
Potansiyel Oldukça Fazla
Türkiye’de bankacılık sektörü çok büyük bir potansiyele sahip. Türkiye’de bankacılık sektörünün toplam aktif büyüklüğü, aşağı yukarı milli gelirin yarısı. Japonya’da bu oran, milli gelirin yüzde 130’una, İngiltere’de ise 2 katına tekabül ediyor. Bu potansiyelden yabancılar vazgeçmek istemeyecektir. Bunun dışında sigortacılıkta da büyük bir potansiyel var. Bu sektörün de önümüzdeki dönemde fon yaratan sektörlerden biri olacağını göreceğiz.
Citibank, Akbank’ı Niye Seçti?
Mesela Citibank’ın, Akbank’ın yüzde 20’sini alması bence son derece stratejik bir yatırımdı. Yani Citibank Akbank’ın 10 yıl sonrasına bugünden oynuyor. Ama bu çerçevede bankacılık sektörü büyüdüğü ve derinleştiği sürece yeni oyuncuların gelmesi sürpriz olmayacaktır.
Sektörün Dinamiği Değişebilir
Bunun dışında bankalar ikiye bölünebilir. Sonuçta bu bütün dünyada yaşanan bir durum. Türkiye’deki bankaların sahibi yabancı bankalar, dışarıda başka bankalar da satın alabilirler. Hatta belki bu satın almaların ardından Türkiye’de çalışmak istemezler. Türkiye’deki operasyonlarını satabilirler.
Yabancılar Hareket Getirir
Yani bankacılık sektörü sadece kamu bankalarının özelleştirilmesiyle hareket kazanmayacak. Bu kadar sınırlı düşünmemek lazım. Yaratıcı olmak gerek. Global oyuncuların da birbirlerini satın almaları ve birleşmeleri söz konusu olacaktır. Sonuçta bu yabancı oyuncular için de Türkiye’deki işlerinin mahiyetinin değişebileceğini ve bu operasyonlarını farklı şekillerde pazarlayabileceklerini düşünmek gerek.
“Banka Sayısı Azalacak”
* Türkiye’de toplamda 47 banka faaliyet gösteriyor. Önümüzdeki dönemde bu sayının düşeceğini düşünüyor musunuz?
Önümüzdeki dönemde bazı değişiklikler olsa bile, 2001’den sonra özellikle sektörde faaliyet gösteren özel ticari banka sayısında gözlenen düşüş kadar hızlı bir gelişme beklemiyorum. Belki kalkınma ve yatırım bankaları arasında ortak hareket ederek sinerji elde etme düşüncesi, sayıda azalmaya neden olabilir. Netice itibariyle, orta ve uzun dönemde mevcut 47 banka sayısından daha az bir sayıda olacağımızı söyleyebilirim.
* Özelleştirilmesi planlanan kamu bankalarının satışı sektörü nasıl etkileyecek peki?
Sistemde 2005 sonrasında hızlanan satın almalarla birlikte, önemli bir paya sahip hale gelen yabancı bankalar rekabeti önemli ölçüde artırdı. Gerek bu rekabette daha da öne çıkmak isteyen büyük bankaların yeni pazar payı kazanma istekleri, gerekse Türk bankacılık piyasasına henüz girememiş yabancı bankaların varlığı kamu bankalarının özelleştirme sürecinde ciddi bir rekabetin ortaya çıkacağını gösteriyor. Kamu bankalarının yüksek pazar paylarının özelleştirmelerle el değiştirmesi sektörde pek çok parametreyi değiştirecek önemde.
Şeyma Öncel Bayıksel
[email protected]
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?