55'inci
yılını geride bırakan Boydak Holding, Anadolu'dan çıkan en güçlü
gruplardan biri. 5,3 milyar TL'lik dev grubun kaptan köşkünde oturan
HACI BOYDAK, başarının tüm aile üyeleriyle ilgili olduğunu söylüyor.
Babalarından şirketi devraldıklarında 500 metrekare fabrikaya, 50
çalışana sahip olduklarına dikkat çekiyor ve "Şu anda 1 milyon 250 bin
metrekare kapalı alanımız, 12 bin 480 çalışanımız var. 100'ün üzerinde
ülkeye 467 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz." diye konuşuyor. Hacı
Boydak'la Boydak Holding'in dönüşüm ve gelişim öyküsünü konuştuk. Küçük
bir Anadolu markasını, global arenada tanınan bir markaya nasıl
dönüştürmeyi başardığını kendi ağzından dinledik:
"Odaklanmayla başladık"
"Bizim hikayemiz 1957 yılına dayanıyor. Amcam ve babam şirketi kurup,
1981 yılına kadar başarıyla getirdi. 1981 yılında da Şükrü Bey, Yusuf
Bey ve ben babalarımızdan işi devraldık. O sırada 500 metrekarelik küçük
bir fabrika ve 50 çalışanımız vardı. O zamanlar hem mobilya hem çelik
üretimi yapıyorduk. Bir tercih yapmamız gerektiğini anladık. Ya
mobilyada bir numara olacaktık ya da çelik eşyada.... Çelik eşyayı,
hammaddeleri peşin fiyata alıp, çıkan ürünü vadeli satmak zorunda
kaldığımız için bırakma kararı aldık. O dönemde Avrupa'da da yeni yeni
çekyatlar çıkmaya başlamıştı. Türkiye'ye de girmişti. İnsanlar eski
somyalarını atıp çekyat alıyordu. Bu nedenle çekyat üretimine başladık. "Şu anda 100'ün üzerinde ülkeye ihracatımız var. Yurtdışında
kendi operasyonumuzu açma hedefimizi de başardık. Rusya ve Ukrayna'da
iki ayrı fabrikayı satın aldık ve üretime başladık. Sadece panel mobilya
üretimi yapıyorduk. Şimdi kanepe, koltuk, yatak da üretmeye başladık.
5-6 ay içinde üretimimizin katlanarak artacağını düşünüyoruz. Bu
pazarlarda çok başarılı olacağımıza inanıyoruz. Kuzey Irak'ta da bir
fabrikamız bitti. 4 ay sonra orası da faaliyete geçecek. Aslında ihracat
olarak dünyanın her yerinde varız. Avrupa ve başka yerlerdeki
fırsatlarla da ilgiliyiz. Ancak ilk amacımız yapmış olduğumuz bu 3
yatırımı iyi noktalara getirmek. Ondan sonra başka bölgelerle
ilgileneceğiz."
"Boşluğu iyi gördük"
Bu kararımızla birlikte mobilya sektöründe tanınmaya başladık. Özellikle
çekyatta marka olma yolunda ilerliyorduk. Rahmetli Özal, sayesinde
toplu konutlar yaygınlaşmaya başladı. Yapılan konutların her birine
2'şer adet çekyat satacak olsak evlere çekyat yetişmez diye düşündük. Bu
nedenle ikinci önemli kararımızı alarak ağırlığımızı çekyata verdik. Bu
alanda hiç rekabet yoktu. Önemli bir boşluğu gördük ve oraya
odaklandık. 1987 yılına kadar bu stratejiyle çalışmaya devam ettik.
Büyüme ivmemiz çok iyiydi. Katlanarak büyüdük diyebilirim. Bu dönemde
babalarımızdan devraldığımız 500 metrekare fabrikayı 5 bin metrekareye
çıkardık.~
ÖNEMLİ BOŞLUĞU GÖRDÜK, ORAYA ODAKLANDIK
Biz babamızdan işi devraldığımızda 500 metrekare fabrikamız, 50
çalışanımız vardı. Şu anda 1 milyon 250 bin metrekare kapalı alanımız
mevcut. 12 bin 480 çalışanımız var. Geçen yılki ciromuz 5,3 milyar TL.
İhracat tutarımız ise 467 milyon dolar. Biz bunları hep doğduğumuz
yerde, Anadolu'da Kayseri'de gerçekleştirdik. Genel merkezimiz halen
orada. Ancak dünyanın her yeriyle iletişimimiz var. İstanbul'da
depolarımız dağıtım yerlerimiz mevcut. Yaklaşık 1.200'e yakın İstikbal,
800'e yakın Bellona bayimiz var.
Yol ayrımı
1987 yılında tekrar bir yol ayrımına geldik. Yaylı kanepe üretimine
başlayınca mobilyayı bırakmanın mantıklı olacağına karar verdik. Bu
ürüne talep çok fazlaydı. Bu nedenle mobilyadan çıktık. Bu kararın
ardından 5 bin metrekare olan fabrikamızı 10 bin metrekareye çıkardık.
1991 yılına kadar bu şekilde katlanarak büyümemizi sürdürdük. Büyümemizi
de kendimiz finanse ediyorduk. Kazandığımız parayı işimize
yatırıyorduk. Hiçbir lüks harcamamız yoktu. Bu arada Mustafa, Memduh ve
Bekir Boydak'ı okuttuk. Bu da bizim açımızdan çok önemliydi.
Değişim kararı
İstanbul'da kanepelerimizin satıldığı yerleri geziyorduk. İstikbal
logosunu görünce gururlanıyorduk açıkçası. Daha sonra gördük ki bizden
400 liraya çıkan kanepeyi 850 liraya satıyorlar. Perakendeye ulaşana
kadar 2 aracıdan geçiyordu malımız. Bunlardan bir tanesini aradan
çıkarmazsak rekabet şansımızın kalmayacağını anladık. İstanbul'da
kendimize yer açmamız gerektiğini düşündük. Ailece bir karar aldık ve
Memduh Bey'i İstanbul'u da iyi tanıdığı için buraya gönderdik.
"Tanıtıma meraklıydık"
Memduh Bey İstanbul'a taşındı. Bayrampaşa'da 150 metrekare bir dükkan
tuttuk. İstanbul'daki operasyonda toplamda 5 kişi çalışıyordu. O
zamanlar mobilyada markalaşma diye bir şey yoktu. Biz yine de reklama ve
tanıtıma çok meraklıydık. Ürettiğimiz kanepeler için özel ambalaj
yaptırmıştık. Logomuz ve sloganımız belliydi. İstanbul'da dükkanı
açtıktan sonra sürekli aradım sordum durum nedir diye... "Ne gelen var,
ne giden" diyorlar. Mem-duh Bey, gazeteye ilan vermemiz gerektiğini
söyledi. 2 gazeteye kuşak reklam girdik. Adresimizi belirttik ve
açıldığımızı yazdık, o kadar. İlanın ardından müşteriler akın akın
gelmeye başladı.
"Marka yarattık"
1993 yılında Memduh ve Bekir Bey bizi İstanbul'a çağırdı. Memduh Bey,
bizim televizyona reklam vermemizin yararlı olacağını söyledi. Biz
reklam nedir bilmiyoruz o zamanlar. Bize anlattı, biz de olur dedik. O
zaman Akademi Ajans vardı. Reklama da 500 milyon TL ayırdık. Sektörde
rakibimiz de pek yoktu. 1,5 aylık reklam kampanyasının ardından ciromuz
inanılmaz derecede arttı. O reklamlar çıktıktan sonra kimse önümüzde
duramadı. Millet kapışıyordu mallarımızı. Bir stratejik kararın daha
eşiğine geldik. Memduh Bey'i Kayseri'ye geri aldık. Organize Sanayi'ye
adımımızı attık. 20 bin metrekarelik bir fabrika kurduk. Memduh Bey'i bu
şirketin başına genel müdür yaptık.~
imaj oturdu
Reklam kampanyasından sonra imajımız iyice oturdu. Rakipler de çıkmaya
başladı. Bu noktada yeni bir karar daha aldık. Çekyatın tamamlayıcısı
olan oturma grupları, köşe takımları, ev tekstili gibi alanlara
girebileceğimizi düşündük. Panel mobilya da yapmaya başladık. Kısacası
1993 yılından sonra her yıl kendimizi bu tür operasyonlarla daha da
fazla büyüttük. Açıkçası bu noktalara geleceğimizi hayal dahi edemezdik.
Sonuçta bizden fazla çalışanlar da oluyor ama Allah takdir etmeyince
olmuyor işte. Bir de farklı bir ürüne odaklanmak bizi rakiplerimizden
ayırdı. Bunun yanında doğru zamanda önemli stratejik kararlar almamız da
ilerlememizde etkili oldu diye düşünüyorum."
"KRİZLERDEN GÜÇLÜ ÇIKTIK"
İş hayatımızda zorlanabileceğimiz pek çok durum da oldu. 1994, 1998 ve
2001 krizlerini atlattık. O zaman ekip çalışmasına inandık. Krizlerde
işçilerimizi çıkarmadık, sokağa dökmedik. Hatta krizlerin hepsinden
büyüyerek çıkmayı başardık. Kârlılığımızdan fedakarlık yaptık. Piyasadan
uzak kalmadık. Hiç unutmuyorum, 1994 yılında diğer şirketler işçi
çıkarıyordu. Bizim işçilerimiz 3 gün çalışıyordu. Yine de mal
satılmıyordu. İşçilerimiz kendi aralarında dilekçe toplamış, "Bize yarım
maaş verin" dediler. Biz kabul etmedik. Sadece "İleride eğer işlerimiz
açılırsa siz bize fazla mesai yapın bize yeter" dedik. İşler açıldıktan
sonra millet işçi bulamıyordu, biz bu sayede mal yetiştiremiyorduk. Biz
hem çalışanımıza hem bayimize sahip çıktık. Bu nedenle krizlerden de hep
güçlenerek çıkmayı başardık.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?