“Gelir eşitsizliği büyüyor”

Dr. Andrew Leigh ile yeni kitabı The Shortest History of Economics’ten yola çıkarak yapılması gerekenleri konuştuk...

15.01.2025 00:33:160
Paylaş Tweet Paylaş
“Gelir eşitsizliği büyüyor”

Tuba İlze

tilze@capital.com.tr

ANDREW LEIGH, Avustralyalı bir düşünce lideri. Şubat 2024’te yayımlanan The Shortest History of Economics (Ekonominin Kısa Tarihi) adlı son kitabıyla dikkatleri üzerine çeken Leigh’e göre kapitalizmin karşı karşıya olduğu iki büyük zorluk var: İklim değişikliği ve gelir adaletsizliği… Her ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele için uluslararası düzeyde iş birliği yapmak zorunda olduğunu söyleyen fikir insanı, “Süperstar ekonomisi, en iyilerin orantısız kazançlar elde ettiği bir sistem yaratıyor” diyor. Ona göre sıradan çalışanların dışlandığı bu sistemde dengesizliği devletler kontrol altına almalı. 

Avustralya Rekabet, Yardım Kuruluşları ve Hazine’den Sorumlu Bakan Yardımcısı Dr. Andrew Leigh, sadece Avustralya’nın önde gelen politikacılarından biri değil aynı zamanda küresel ekonominin temel dinamiklerini derinlemesine analiz eden bir akademisyen ve düşünce lideri. Ekonomi doktorasını Harvard Üniversitesi’nde tamamlamış olan Avustralya İşçi Partisi üyesi Dr. Leigh, kariyeri boyunca gelir eşitsizliği, dijitalleşme ve sosyal politikalar üzerine önemli çalışmalar yaptı. Şubat 2024’te yayımlanan son kitabı The Shortest History of Economics’te (Ekonominin Kısa Tarihi) süperstar ekonomisinin yarattığı gelir adaletsizliğini mercek altına alan Leigh, üst düzey yöneticilerin hızla artan kazançları karşısında sıradan işçilerin bu artıştan faydalanamamasının yarattığı toplumsal ve ekonomik sonuçlara dikkat çekiyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde bu gelir uçurumunun daha da derinleştiğini ifade eden Dr. Leigh, gelişmekte olan ülkelerin yüksek enflasyon, dijitalleşme ve eğitim reformlarına yönelik çabalarını küresel ekonomideki yerini güçlendirme potansiyeli açısından analiz ediyor. Türkiye’nin genç nüfusunun dijitalleşme sürecini hızlandırmada önemli bir avantaj sunduğunu belirten Leigh, bu fırsatların değerlendirilmesiyle Türkiye’nin teknoloji ihracatını artırabileceğini ve uluslararası rekabette daha güçlü bir konuma gelebileceğini öngörüyor. Leigh, hükümetlerin gelir eşitsizliğini azaltmak amacıyla daha etkili sosyal politikalar geliştirmesi gerektiğini vurguluyor. Özellikle eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması ve dijital becerilerin artırılması için yapılacak yatırımların ekonomik büyümeyi destekleyeceğini belirtiyor. Sosyal güvenlik ağlarının güçlendirilmesi ve vergi sisteminde adaletin sağlanması gerektiğinin altını çizen Dr. Andrew Leigh ile yeni kitabı The Shortest History of Economics’ten yola çıkarak ekonominin güncel sorunları, gelir dağılımındaki eşitsizlikleri ve sosyal adaletin sağlanması için yapılması gerekenleri konuştuk: 

Türkiye’nin ekonomik yolculuğu kitabınızda tartıştığınız birçok fikri yansıtıyor. Bu bağlamda Türkiye’nin deneyimleri küresel ekonomiye nasıl dersler sunuyor? 

Türkiye’nin ekonomik yolculuğu, The Shortest History of Economics kitabımda ele aldığım pek çok fikri somut bir şekilde yansıtıyor. Enflasyonu kontrol altına alma çabaları, devlet müdahalesiyle serbest piyasa mekanizmaları arasında denge kurma arayışı ve ekonomik açıklık düzeyleriyle gelişen piyasalardaki klasikleşmiş sorunları barındırıyor. Her ülkenin kendine özgü bir ekonomik tarihi olsa da bu tarih o ülkenin bugünkü politikalarını ve ekonomik tercihlerini şekillendiriyor. Türkiye gibi ülkeler, bu tarihi deneyimlerden ders çıkararak diğer ülkelerin başarılarından ve hatalarından öğrenebilir. Özellikle enflasyonla mücadele ve ekonomik reform konularında Türkiye’nin son yıllarda karşılaştığı zorluklar, diğer gelişmekte olan ülkeler için önemli bir örnek teşkil ediyor. Devlet müdahalesiyle piyasaların serbest işleyişi arasındaki hassas dengeyi bulma çabası, bir yandan yüksek enflasyonu kontrol altına almak için müdahaleleri gerekli kılarken diğer yandan ekonominin uzun vadede rekabetçi ve verimli olmasını sağlama ihtiyacını ortaya koyuyor. Bu süreç, küresel ekonomi için büyük dersler barındırıyor; zira gelişmekte olan birçok ekonomi benzer ikilemlerle karşı karşıya kalıyor. Son kitabımda atıfta bulunduğum Prof. Daron Acemoğlu’nun bu yıl Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanmasından duyduğum mutluluğu ayrıca ifade etmek isterim. Acemoğlu’nun ekonomik büyüme ve kalkınmanın sürdürülebilirliği için devlet kurumlarının gücüne yaptığı vurgu, Türkiye’nin büyüme stratejileri açısından kritik dersler içeriyor. Acemoğlu’nun araştırmaları, devletin etkin kurumlarla desteklendiği bir ekonomik modelin sadece gelişmekte olan ülkeler için değil, küresel düzeyde de nasıl etkili olabileceğini gösteriyor. 

Kapitalizmin bugün karşı karşıya olduğu en büyük zorluklar neler ve bu zorlukların üstesinden nasıl gelebiliriz? 

Kapitalizm bugün iki büyük zorlukla yüzleşiyor: İklim değişikliği ve gelir eşitsizliği. İklim değişikliği, sadece çevresel değil aynı zamanda ekonomik bir tehdit. Dünyanın her yerinde hükümetler karbon emisyonlarını azaltmak için ciddi adımlar atmak zorunda. Ancak bu, yalnızca ulusal politikalarla değil, uluslararası iş birlikleriyle mümkün olabilir. Türkiye gibi ülkeler, yeşil enerjiye yapacakları yatırımlarla bu mücadelenin önemli bir parçası olabilir. İkinci büyük sorunsa gelir eşitsizliği. Son 40 yılda özellikle süperstar ekonomisiyle birlikte CEO ve üst düzey yöneticilerin kazançları hızla artarken sıradan işçiler bu büyümeden aynı oranda faydalanamadı. Bu, sadece ekonomik değil aynı zamanda sosyal ve politik istikrarsızlık yaratan bir durum. 

Bu fark nasıl bu kadar açıldı? Ekonomiler büyüyen gelir eşitsizliğinin potansiyel tehlikelerini nasıl hafifletebilir? 

Süperstar iş gücü piyasaları, teknoloji ve coğrafyanın bir sonucu.1800’lerin en iyi opera sanatçıları dolu bir salonda performans sergilerken günümüzde Taylor Swift müziğini milyarlarca insana anında ulaştırabiliyor. Bu sadece eğlence sektörü için geçerli değil, en iyi avukatlar ve yatırım uzmanları sadece şehirlerindeki müşterilere değil, dünyanın diğer tarafındaki yüksek maaş ödeyen müşterilere de hizmet verebiliyor. Süperstar ekonomisi, en iyilerin orantısız kazançlar elde ettiği bir sistem yaratıyor. Bu, en yetenekli kişilerin daha fazla kazanması anlamına gelirken diğerlerinin geride kalması riskini doğuruyor. Bu tür bir dengesizliği azaltmak için hükümetlerin eğitim fırsatlarını herkese sunması, güçlü bir sosyal güvenlik ağı oluşturması ve dezavantajlı kesimlerden gelen girişimcilere fırsatlar tanıması gerekiyor. Kitabımda da belirttiğim gibi bu tür dengesizlikler, sadece ekonomik etkiler yaratmıyor aynı zamanda toplumsal istikrarı da tehdit ediyor. Bu eşitsizliklerin hafifletilmesi için eğitim ve girişimcilik fırsatlarına daha fazla yatırım yapılması ve gelir dağılımındaki adaletsizliği dengeleyecek reformların uygulaması şart. 

Sermayenin getiri oranının ekonomik büyüme oranını sürekli olarak aştığı bir dünyada gelir ve servet eşitsizliğinin artması kaçınılmaz değil mi? Bu eşitsizlikleri daha etkili şekilde ele alabilecek yeni bir gelir dağılımı modeli öneriniz var mı? 

Sermayenin getiri oranı, büyüme oranından daha yüksek olduğunda servet ve gelir eşitsizliği kaçınılmaz olarak artar. Bu Piketty’nin analizlerinde de gördüğümüz bir gerçek. Ancak bu duruma karşı tamamen çaresiz değiliz. Bu tür eşitsizliklerle mücadele etmek için birkaç strateji geliştirilebilir. İlk olarak eğitim sistemine yapılan yatırımlar artırılmalı. Eğitim, bireylerin gelirlerini artırabilecekleri en güçlü araçtır. İkinci olarak güçlü bir sosyal güvenlik ağı ekonomik şoklar yaşayan bireyleri desteklemeli. Gelişmekte olan ekonomilerde hükümetlerin piyasa mekanizmalarını dengelemek için daha cesur adımlar atması gerekebilir. Bu, sadece vergi reformları ve sosyal güvenlik sistemlerini güçlendirmekle kalmaz, aynı zamanda girişimciliği ve rekabeti teşvik edecek politikaların uygulanmasını da içerir. Gelir dağılımıyla ilgili yeni model arayışı, özellikle dijital ekonominin yarattığı fırsatlar ve riskler göz önüne alındığında önem kazanıyor. Türkiye gibi ülkeler, bu yeni ekonomik yapıya uygun çözümler geliştirmeli ve teknolojiye dayalı yeni iş modelleriyle gelir adaletsizliğini hafifletmelidir. Kitabımda da belirttiğim gibi bu tür reformlar, ekonomik büyümenin toplumun her kesimi tarafından hissedilmesini sağlar. 

Önümüzdeki 10 yılda hangi büyük küresel ekonomik trendleri öngörüyorsunuz ve gelişmekte olan piyasalar bunlara nasıl hazırlanmalı? 

Önümüzdeki 10 yıl, küresel ekonomide büyük dönüşümlere tanık olacağımız bir dönem olacak. Birinci büyük trend, dijitalleşmenin ve yapay zekanın hızla artan etkisi olacak. Yapay zeka ve otomasyon, iş gücü piyasalarını dönüştürmeye devam edecek ve bu süreçten en çok etkilenecek olanlar düşük vasıflı işçiler olacak. Gelişmekte olan ülkeler, bu dönüşüme hazırlık yapmak zorunda. Eğitim sistemlerinin hızla dijitalleşmeye uygun hale getirilmesi, dijital becerilerin artırılması ve yeni teknolojilere adaptasyon süreçlerinin hızlandırılması gerekiyor. İkinci büyük trend, iklim değişikliğiyle mücadele olacak. Karbon emisyonlarını azaltmak ve yeşil enerjiye geçiş, tüm dünyada ekonomik sistemlerin en büyük önceliklerinden biri haline gelecek. Üçüncü büyük trend ise küresel ticaretin yeniden şekilleneceği gerçeği. Pandemi sonrası ülkeler arasındaki tedarik zincirleri değişti ve bu süreçte Türkiye gibi ülkeler kendilerini bu yeni küresel ticaret düzeninde daha avantajlı bir konuma getirebilir. 

Yapay zeka ve dijitalleşme bu süreçte önemli bir etkiye sahip. Bu güçler ekonomileri nasıl dönüştürüyor? 

Yapay zeka dijitalleşmeyle birlikte günümüzün en büyük ekonomik dönüştürücü gücü haline geldi. 1700’lerde buhar makinelerinin ve 1800’lerde elektrifikasyonun sanayi devrimini tetiklemesi gibi yapay zeka da modern ekonomileri şekillendiriyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için bu teknolojiler büyük fırsatlar sunuyor. Yapay zeka, üretim süreçlerini daha verimli hale getirebilir, maliyetleri düşürebilir ve rekabet avantajı sağlayabilir. Ancak bu fırsatlar aynı zamanda riskler de barındırıyor. Özellikle düşük vasıflı işçiler, bu teknolojik dönüşümden olumsuz etkilenebiliyor. İş gücünün bu değişime adapte olabilmesi için eğitim sistemlerinin hızla revize edilmesi gerekiyor. Türkiye, genç ve dinamik nüfusu sayesinde bu sürece hızla adapte olabilir. Ancak bu adaptasyon sürecinde dijital becerilerin artırılması ve iş gücüne yönelik eğitim programlarının yaygınlaştırılması gerekiyor. Teknolojiye erişim eşitliği sağlanmalı ve dijitalleşmenin tüm toplum kesimlerine fayda sağlaması için politikalar geliştirilmeli. 

2022’de yayımlanan Randomistas adlı kitabınızda deneysel yöntemlerin toplumsal sorunlara nasıl yenilikçi çözümler getirebileceğini öne sürüyordunuz. Randomista yaklaşımından (deneysel ekonomi) bahsedebilir misiniz? 

Randomista yaklaşımı, rastgele denemelere dayalı bir yöntem olup politikaların etkinliğini test etmek için en doğru araçlardan biridir. Bu yöntem, tıpkı yeni ilaçların test edilmesi gibi sosyal politikaların ve ekonomik önlemlerin hangi koşullarda işe yaradığını anlamak için kullanılır. Türkiye gibi gelişen ekonomilerde bu yaklaşım, özellikle sosyal politika alanında uygulanabilir. Erken çocukluk eğitimi, yoksullukla mücadele programları ve şartlı nakit transferleri gibi politikalar, randomista yaklaşımıyla test edilerek daha etkili hale getirilebilir. Rastgele deneyler, hangi politikaların işe yaradığını, hangilerinin kaynak israfına yol açtığını belirlemek için güçlü bir araçtır. Türkiye gibi ülkelerde, sınırlı kaynakların verimli kullanılması büyük önem taşıyor. Randomista yaklaşımı, hükümetlerin politikalarını sürekli iyileştirmesine olanak tanıyarak daha verimli ve etkili bir sosyal politika uygulaması sağlar. Ayrıca bu yöntem sayesinde ekonomik politikaların topluma olan gerçek etkisi net bir şekilde ölçülebilir ve bu da politikaların toplumun ihtiyaçlarına daha uygun hale getirilmesine yardımcı olur.


EŞİTSİZLİK NE ZAMAN DERİNLEŞİR?

YAPAY ZEKA VE EŞİTSİZLİK
Dijitalleşme çağında yapay zekanın hızla gelişmesi özellikle düşük vasıflı iş gücünü tehdit ediyor. Gelişen ekonomilerde teknolojiyle düşük vasıflı işlerin yok olması arasındaki dengenin kurulması büyük bir zorluk olarak karşımıza çıkıyor. Yapay zekanın getirdiği fırsatlar kadar yaratabileceği gelir eşitsizliklerini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bu konuda hızla reform yapılmadığı takdirde dijital uçurum daha da derinleşebilir.

ACİL GÜNDEM
Eğitimde reform yapılmazsa teknolojinin getirdiği yenilikler sosyal eşitsizliği derinleştirebilir. Dijital becerilere yapılacak yatırım, ekonomik eşitsizlikle mücadelede kilit rol oynayabilir. Uzaktan çalışma, yapay zeka ve dijitalleşme hızla yaygınlaşırken iş gücünün bu becerilere sahip olması ekonomik büyümeyi de tetikleyecektir. Eğitim reformları, özellikle genç nüfusun bu değişen dünyaya adapte olmasını sağlayacak en önemli adımlardan biri.

YENİ BİR MODEL
Sermaye getirileri ekonomik büyüme oranını aştığında toplumdaki eşitsizlik derinleşiyor. Uzun vadeli sürdürülebilir büyüme için sermaye kazançlarının vergilendirilmesi ve daha adil bir şekilde yeniden dağıtılması bu konuda atılacak en önemli adımlar arasında yer alıyor. Özellikle büyük sermaye sahiplerinin kazançlarından elde edilen vergi gelirlerinin eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere aktarılması ekonomik dengeyi sağlayabilir.



“KAZANÇ UÇURUMLARINA DİKKAT”

300 KAT FAZLA 
“En zengin yüzde 1, artık toplam kazancın büyük bir kısmını kontrol ediyor. CEO ve üst düzey yöneticiler, sadece birkaç on yıl öncesine kıyasla 300 kat daha fazla kazanıyor” diyen Leigh’e göre çalışanlar arasındaki bu uçurum özellikle teknoloji ve finans gibi sektörlerde belirgin hale geliyor.

SEKTÖREL FARKLAR 
Leigh, özellikle teknoloji ve finans sektörlerinde görülen bu kazanç farkının modern ekonominin dinamiklerinden kaynaklandığını belirtiyor. “Google, Apple gibi teknoloji devlerinin CEO’ları sıradan çalışanlara göre devasa maaşlar kazanıyor. Bu tür pozisyonlar, süperstar ekonomisinin en net örnekleri” diyen Leigh, bunun toplumsal uyumu bozduğunu ve ekonomik adaletsizliği körüklediğini vurguluyor.

TÜRKİYE’DE ARTABİLİR 
Leigh, “Türkiye gibi ekonomiler, dijitalleşmenin getirdiği fırsatları yakalamalı ancak aynı zamanda gelir eşitsizliğini büyüten bu tür kazanç uçurumlarına karşı dikkatli olmalı” diyor. Gelişen teknoloji sektörü ve küresel ticaretin artışıyla birlikte bu tür kazanç farklarının Türkiye gibi ülkelerde de hızla büyüyebileceği uyarısında bulunuyor. Hükümetlerin bu durumu dengelemek için vergi reformları ve daha geniş kapsamlı sosyal politikalar geliştirmesi gerektiğini savunuyor.



SOSYAL ADALETİN SAĞLANMASI İÇİN 6 ÖNERİ


  1. Zenginlik üretimi, yalnızca ekonomik büyümeyle sınırlı kalmamalı. Bu zenginlik toplumun tüm kesimlerine eşit olarak dağılmalı. Bu, toplumda sosyal barışın sağlanmasında kritik bir rol oynuyor. 
  2. Ekonomik dengesizlikler, piyasa mekanizmalarıyla kendi kendine çözülemeyebilir. Devlet, bu dengesizlikleri azaltmak için sosyal politikaları güçlendirmeli ve toplumun ihtiyaçlarına uygun müdahaleler yapmalı. 
  3. süreci, yalnızca fırsatlar sunmakla kalmaz aynı zamanda bazı grupların dışlanmasına da neden olabilir. Eğitim reformları, dijital becerilerin geliştirilmesiyle bu uçurumun kapatılmasında önemli bir araç. 
  4. Gelir adaletsizliği, toplumsal huzursuzluk yaratma potansiyeline sahip. Bu nedenle eşitsizliğin azaltılması amacıyla kapsayıcı politikaların hayata geçirilmesi önemli. 
  5. İklim değişikliği, gelecekteki ekonomik büyümeyi tehdit eden önemli bir faktör. Hükümetler, bu sorunun üstesinden gelmek için yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştirmeli.
  6.  Ekonomik sorunlar, yalnızca ulusal düzeyde çözülebilecek meseleler değil. Ülkeler, iklim değişikliği ve gelir eşitsizliği gibi sorunlarla başa çıkmak için uluslararası iş birlikleri oluşturarak daha güçlü bir etki yaratabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz