Şükrü Ergün’le koleksiyon tutkusunu konuştuk...
Nil Dumansızoğlu
ndumansizoglu@capital.com.tr
Koleksiyonerliğin insanın ruhunu zenginleştirdiğini düşünen Jotun Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Başkan Yardımcısı ŞÜKRÜ ERGÜN biriktirdiği objelerle vakit geçirirken zihninin boşaldığını söylüyor. Bir hat eserinin karşısına oturup sadece ona bakarak birkaç saat geçirebildiğini ve bu sayede rahatladığını belirten Ergün, “Sabırsız bir yapım var. Koleksiyonculuk bana sabretmeyi öğretti” diyor.
İş ve yaşam arasında dengeyi sağlamanın “mutluluk” getirdiğine inanan Jotun Doğu Avrupa ve Orta Asya Bölgesi Başkan Yardımcısı Şükrü Ergün, bunu da iyi bir planlamayla gerçekleştiriyor. Onun hayattaki en büyük tutkularından biriyse koleksiyonerlik. Değerli ve güzel olanın peşine düşüp tarihin kapısını tekrar aralamanın kendisine keyif verdiğini belirten Ergün, “Kendimi bildim bileli benim için anlamlı olan eşyaları biriktiriyorum. Dedemin kehribar tesbihi, süvari çizmesinin mahmuzları, amcamın Kore’de giydiği postallar; çocukluğumdan hatırladığım, biriktirmeye başladığım ilk eşyalar. Özellikle hat sanatı eserleri, fermanlar, tespih ve bastonlardan oluşan koleksiyonlarım var” diyor. Koleksiyonerliğin insanın ruhunu zenginleştirdiğini düşünen Ergün, bu tutkusunun kendisine en büyük katkısınınsa “sabır” olduğunu düşünüyor. Şükrü Ergün’le koleksiyon tutkusunu konuştuk:
Koleksiyon yapmaya nasıl başladınız?
Kendimi bildim bileli benim için anlamlı olan eşyaları biriktiriyorum. Küçükken anneannemin evinin tavan arasında bulduğum dedemin mahmuzları, üniformasının palaskası, amcamın Kore’de giydiği postalları, dayımın çocukluğundan kalan ilk av tüfeğini eve taşımamla başladı. Tabii annem hiç mutlu olmadı, çünkü bunlar ona göre döküntülerdi ama ben direndim.
Şu an kaç parçalık bir koleksiyonunuz var?
Toplam sayı vermem mümkün değil ancak silah koleksiyonum 130 parçaydı.
İlk hangi parçayla bu tutkunuz başladı?
Dayımın ilk av tüfeğiyle... Uzun yıllar 18-19’uncu yüzyıl silahlarını topladım ve çok zengin bir koleksiyonum oldu. Ancak çocuklarım silah koleksiyonuma sıcak bakmayınca elden çıkardım. Şimdi hat eserlerim, nadide tespihlerim, bastonlarım, dünyanın dört bir yanından toplanmış bıçaklarım ve karımın gözü gibi baktığı iğne oyası koleksiyonumuz var.
Topladığınız eserlerle ilgili nasıl bir değişim yaşadınız?
Elbette ilgilendiğiniz konuyla ilgili bilginiz ve kültürünüz arttıkça beğeni ve seçimleriniz değişiyor. İlk zamanlarda beğenerek aldığım bazı objeler şimdi torunumun oyuncağı oldu.
Nerelerden parçalar topluyorsunuz?
Av merakım dolayısıyla yıllarca Anadolu’nun köylerini ve dünyanın değişik, turistik olmayan bölgelerini gezdim. Oralardan çok fazla obje topladım. Ama hatlarımı muhakkak uzmanlara danışarak alırım. Sahtesi çok çünkü.
Hatlara olan ilginizi biraz açar mısınız? Örneğin hat için Osmanlıca öğrendiniz mi? Bu konuda “iyi eserleri” bulma peşinde neler yaptınız? Kendinizi nasıl geliştirdiniz? Hattatlarla tanıştınız mı?
Osmanlıca okuyup yazmayı başka bir nedenle öğrendim. Arapça hatları okumak için de Kur’an okumayı öğrendim. Müzayedeleri takip ettim, ilgimi öğrenenler benimle direkt temas kurmaya başladı. Dediğim gibi danıştığım üstatlar var. Kendileri de zaten hattat. Prof. Uğur Derman, Dr. Hüseyin Gündüz gibi isimleri bunların arasında sayabilirim.
Neyin değerli olduğunu öğrenmek için kendinizi nasıl geliştirdiniz?
Bu anlamda gözümü eğitmeye çalıştım. Hala da eğitmeye çalışıyorum.
Koleksiyon yapmanın sizin karakterinizde ve iş yaşamınızda nasıl bir etkisi oldu?
Koleksiyoner olmak insanın geçmişe dokunarak ruhunu zenginleştirmesini ve hayata anlam katmasını sağlıyor. Sabırsız bir yapım var. Koleksiyonculuk bana sabretmeyi öğretti. Çok yararlı oldu.
Bu koleksiyonlarınızı sergilemek, müze haline getirmek gibi hayaliniz var mı? Bu konuda neler yapacaksınız?
Hayır, bunu yalnızca kendi zevkim için biriktiriyorum. Ancak eşimin antika oya koleksiyonunu sergileme düşüncesi var.
“ESERLERİN KARŞISINDA SAATLER GEÇİREBİLİYORUM” EN DEĞERLİ PARÇA Koleksiyonlarımın bir kısmı İstanbul’daki bir kısmı da Birgi’deki evimizde duruyor. Koleksiyonlarıma parça seçerken en önemli kriterim, hoşuma gitmesi ve otantik olması. Bence en değerli parça, 18’inci yüzyıl hattatlarından İsmail Zühdi Efendi’nin evimize uğur getirdiğine inandığım bir hattı… Elbette benim için maddi değerinden ziyade manevi değeri çok yüksek. “KAFAMI BOŞALTIYORUM” Eski silah topladığım dönemde Amerika’da fuarları, Fransa’da ara sokaklarda bulunan antikacıları takip ederdim. Şimdi ancak denk gelirse yapabiliyorum. Koleksiyonunuzdaki objelerle ilgilenmek sizi bambaşka bir ortama taşıyor. Kafanız tamamen boşalıyor. Örneğin ben bir hat eserinin karşısına oturup sadece ona bakarak birkaç saat geçirebiliyorum ve bu beni çok rahatlatıyor. |
“DENGE ŞAŞARSA MUTLU OLAMAYIZ” AZ UYKU YETİYOR İş, yaşam dengesi şaşarsa hayatta mutlu olmak mümkün değil. Çok şükür ben bu dengeyi sağlayabildim. Benim avantajım, günde 4-5 saat uykunun bana yetmesi. Uyanır uyanmaz çalışmaya başladığım için kendime ve aileme vakit ayırabiliyorum ve bu dengeyi sağlayabiliyorum. Hem işte hem evde hem sosyal ilişkilerimde çok mutlu oluyorum. İnsan daha ne ister? ÇALIŞMA RUTİNİ Şu kadar saat çalışırım diye bir anlayışım yok. İşin gerektirdiği kadar diyebiliriz. Duruma göre bu bazen 16 saat, bazen 3 saat olur. Güne saat 04.00-05.00 civarı başladığım için ofise gittiğimde saat 08.00 civarı (eskiden daha erken giderdim) bürokratik tüm işler bitmiş, okunması gereken raporlar okunmuş, talimatlar yazılıp gönderilmiş ve günün planı yapılmış oluyor. Gece geç saatlere kadar çalışmanın yararına inanmıyorum. İşten vakitlice çıkmayanlar iyi planlama yapamayanlardır. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?