Capital
ve Ekonomist dergileri, her yıl CEO Club toplantıları çerçevesinde
bankacılık sektörünü bir araya getiriyor. Bu yıl da “Bankacılar Zirvesi”
temasıyla gerçekleştirilen zirvede, sektör masaya yatırıldı.
Hakan
Ateş, Meriç Uluşahin, Temel Güzeloğlu, Süleyman Aslan, Faik Açıkalın ve
Derya Gürerk’in yaptığı sunumlardan yola çıkarak sektörü inceledik.
Büyümeden kârlılığa tasarruflardan regülasyonlara 6 başlıkta
yöneticilerin tespitlerini, öngörülerini derledik.
1- NE KADAR DEĞER YARATIYOR?
Zirvenin moderatörlüğünü yapan Denizbank Genel Müdürü Hakan Ateş,
bankacılığın sektörünün Türkiye ekonomisine ciddi oranda katkı
sağladığını anlatan değerlendirmesinde şu başlıklara dikkat çekti:
“Bankacılık sektörünün kredi hacmi 983 milyar TL ve mevduat büyüklüğü
936 milyar TL.
Bu şu demek: Halktan topladığımız tüm mevduatı kredi
olarak veriyoruz, yetmiyor sermayemizi, o da yetmiyor toptan
finansmanımızı piyasalara veriyoruz. Bütçeye olan katkısı itibariyle
bankacılık çok değerli bir sektör.
Kurumlar Vergisi olarak geçtiğimiz
yıl 24 milyar TL’lik kâr üzerinden 5,8 milyar TL gibi bir miktar ödendi.
2013’ün sonuna doğru 7 milyar TL civarında bir vergi ödenmesi muhtemel.
Kârın da yıl sonunda 26-27 milyar TL civarında olacağı izlenimi var.
Diğer vergi, resim ve harçlara baktığımızda, 2 milyar TL gibi bir rakam
söz konusu. Bir de 172 milyar TL civarında Merkez Bankası’nda yatan
munzam karşılık toplamı var.~
Bunların toplam maliyeti yüzde 4, yani
munzam maliyeti 7 milyar TL. Bu, hem rezervlerimizin yükselmesi hem
ekonomiye katkı açısından artı puan. Ayrıca bir anlamda doğrudan bütçeye
katkı. Bunun yanı sıra ekonominin kayıt içine gimıesinde de etkiliyiz.
Özellikle kredi kartları, POS’laıia bankalar doğrudan Gelir İdaresiyle
konuşuyor. Dolayısıyla burada, bankacılığın katkısı, gerçekten
yadsınamaz. Bunları toplayıp kârımızla oranladı��ımızda yüzde 60’ların
üzerinde bir vergi yükü çıkıyor. Bankacılıkta kazandığımız paranın
neredeyse tamamını sermayeye koyuyoruz.
Sermaye maliyeti oldukça yüksek.
Sermaye kârlılığında ortalardayız. 185 milyar lira gibi bir para
konmuş, karşılığında kazanç yüzde 14,4. Özvarlık getirisi budur. Bu,
takdire şayan bir konu.”
2- BÜYÜME SÜRECEK Mİ?
Şekerbank Genel Müdürü Meriç Uluşahin, önümüzdeki dönemde bankacılık
sektörünün büyümesinin nasıl olacağını şöyle anlattı: “Aslında büyümenin
en sağlıklı yolu, kaynakların bankacılık öz kaynaklarından reel sektör
aktarılmasıdır.
Bu yıl biz sektör olarak yüzde 15 büyüdüğümüzü
söylüyoruz ama aslında bu pek gerçekçi değil. Çünkü öz kaynak
kalemlerinde bizim paydamız yeterince büyümedi. Hatta münferit
baktığımızda küçülmenin olduğunu da görebiliyoruz. Kamu kağıtlarındaki
erimeyi gerçek düzeylere çekersek büyümenin çok daha düşük seviyelerde
olduğunu görebiliriz.
Zaten kâra göre öz kaynaklarındaki düşük büyüme
bunu teyit ediyor. Dünyada tek haneli enflasyon ve tek haneli faiz
oranlarının geçerli olduğu yerlerde bankacılık sektörünün gerçek geliri,
hizmet gelirlerinden oluşuyor. Türkiye’de hizmet sunuluyor, ama
karşılığı ne yazık ki dünyadaki gibi alınamıyor.~
Bizim faiz dışı gelirlerimizle
faiz dışı giderlerimiz oranlandığında giderlerimiz, gelirlerimizden
daha fazla. Bu oran bizde 1’in altında, dünyada ise 1’in üzerinde.
Bankalar asıl gelirlerini buradan temin ediyor.
Biz yüksek enflasyon
nedeniyle faiz ödemeye alışkın ama komisyon ödemeye alışkın olmayan bir
toplum olduğumuzdan, yeni duruma uyum sağlayamadık. Bence önümüzdeki
dönemde iki şeye bakmamız lazım: İlki, büyüme vazgeçilmez olacak.
Daralan kâr marjlarını büyüyerek kapatmaya çalışacağız. İkincisi,
dengeyi adil ve şeffaf hizmet gelirleriyle sağlamamız gerekecek."
3- KÂRLILIĞI SÜRDÜRMEK MÜMKÜN MÜ?
Finansbank Genel Müdürü Temel Güzeloğlu, bankacılık sektörünün öz sermaye kârlılığının yüzde 15’in altında inmesinin ekonominin büyümesini de etkileyeceğini
düşünüyor. Sektörün bu oranı yakalayıp yakalayamayacağını ise şöyle
değerlendiriyor: “Önümüzdeki yıl muhtemelen yüzde 15’in altında kalırız.
Türkiye ekonomi sinde son 10 yıldır şöyle bir dinamiğin çalıştığını
görüyoruz: Bü yümekte olan bir ülkeyiz, bankalar rekabet ediyor. Çok
sayıda banka bilançosunu büyütmek peşin de. Dolayısıyla bilançoyu
büyütmenin en kolay ve akılcı yöntemi büyük kredilerle ve devlet
kağıtlarıyla büyümektedir.
Kurumsal kredilerde rekabet çok yoğun
Kurumlara verdiğimiz fiyatlar, son 10 yıldır gerçekten irrasyonel. Biz,
ticari kurumlardaki rekabetin faturasını dönüp tüketicilerden
kazandıklarımıza kestik.
Son 1-2 yılda her gelişmekte olan ve gelişmesinin son aşamasına gelen
ülkede olduğu gibi tüketiciyi koruma kanunları, regülatörlerin son
noktada getirdiği birtakım yeni düzenlemelerle bankacılıktan elde edilen
kârlılık ciddi şekilde aşağıya indi. Önümüzdeki yıl bunun etkisini
göreceğiz.~
O zaman iki şeyden biri olabilir: Ya kurumlara yapılan bankacılıkta
rasyonellik geri gelir, fiyatlar anlamlı seviyelere geri döner. Bu
fiyatlarla bankalar, yeniden sanayi getirilerini toplamaya başlar ve
yüzde 15’in üzerinde sermaye getirisi görrürüz.
Ya da dünyada oldukça
sık görüldügü gibi konsolidasyonlar yaşanır. Eğer Türkiye’nin yüzde 4-5
civarında büyüme hedefi varsa yüzde 15’in altında büyüyen bir bankacılık
sektörüne tahammülü olamaz."
4- TASARRUF SORUNU ÇÖZÜLÜR MÜ?
Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, tasarruflarda çok dramatik bir
düşüş olduğunu, bunun temel nedeninin ise özel kesimin tasarruflarındaki
azalma olduğuna dikkat çekiyor. Aslan, değerlendirmesine şöyle devam
ediyor: “Genç nüfusun ağırlığı çok fazla.
Bugünkü yüzde 12,7’lik
tasarruf oranı, biraz da bununla ilişkili. Önemli oranda tasarrufun
yastık altında olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim. Türkiye’de ciddi
anlamda finans sektörünün dışında kalan tasarruf var.
Bunların ne
şekilde finans sektörüne kazandırılacağı, reel sektöre açılacağı çok
önemli. İçerideki düşük tasarruflar, kaynak anlamında bizleri yurtdışına
itiyor ve cari açığın büyümesine neden oluyor.
Yastık altındaki ve sistemin dışındaki kaynakların sisteme
kazandırılması çok önemli. Bu konuda biraz daha teşvik sağlamak da fayda
var. Yurtdışındaki tasarrufların yurtiçine getirilmesi çok önemli.
Hükümetin bu konuda çok ciddi çabaları oldu ama yine de önemli ölçüde
kaynak yurtdışında kaldı.~
Bu konuda da zamana ihtiyacımız var.
Tasarrufların yaygınlaştırılması için aynı zamanda finansal
okuryazarlığı geliştirmemiz lazım. Sadece bireylerin değil, orta düzeyde
işletmelerin, KOBİ’lerin bile temel bankacılık nosyonosyonundan uzak
olduğunu, kolektif yatırım araçların ilginin ülke genelinde çok düşük
olduğunu görüyoruz."
5- REGÜLASYONLARIN ETKİSİ
Açıkalın, gittikçe sıkılaşan regülasyonların sektör üzerindeki
etkilerini şöyle anlattı: “Son 2 yıldaki düzenlemelerin, bankaların
kârlılıklarında ve büyümelerinde bir parça baskı yarattığını
görebiliyoruz. 2011’de yapılan düzenlemelerin, sektörün yıllık kârı
üzerinde 7,6 milyar TL olumsuz etkisi oldu.
Küçümsenmemesi lazım, çünkü
sektörün toplam kârının aşağı yukarı yüzde 25’i gitti. İkincisi, kredi
kartı gecikme faizine bir üst sınır getirildi. Bunlar işin gelir tablosu
tarafıydı.
2011’de sadece tüketici kredilerine getirilen karşılıklar nedeniyle
sektörün sermaye yeterliliğinde 60 baz puanlı olumsuz etki oluştu.
2012’de bu etkiyi hafif geçtik.
700 milyon TL civarında oldu. 2013’te
düzenlemelerin negatif etkisi, 4,5 milyar TL’ye vardı. Toplam kârın
yüzde 15’ine denk. Bir sürü kriz oldu. Ağustosta açıklanan ve önümüzdeki
3 yıl için geçerli olan bir karşılık düzenlemesi var. KOBİ’ler için
karşılıklar düşürüldü. Diğer bazı tüketici kredileri için artırıldı.
Bunun da önümüzdeki 3 yıl için net negatif etkisinin de aşağı yukarı 1,5
milyar lira olacağı tahmin ediliyor. Haziran sonu itibariyle sektörün
kârlılığı yüzde 19,7 artmış görünürken, sektörün öz varlığı sadece yüzde
1,6 arttı. Diğer taraftan baktığımızda yüzde 14-15 civarında bir
sermaye getirisinden bahsedildi.
Sermaye getirisinin niceliği kadar
niteliği de önemlidir. Sadece bir kereye mahsus satışları çıkardığımızda
temmuz-temmuz döneminde yüzde 25’lik artış değil tam tersine yüzde
25’lik bir azalış olduğunu görüyoruz."~ 6- KATILIM BANKACILIĞININ O PAYI ARTAR MI?
Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk, katılım bankacılığının
büyümeye açık bir alan olduğunu ve sektörden aldığı payı şöyle aktardı:
“Türkiye’de 2000’lerin başında katılım bankacılığının oranı yüzde 1
civarındaydı ve 5 banka vardı. Şu anda aktiflerde yüzde 5,5
civarındayız. Kredilerde ve mevduatlarda yüzde 6’yı yakalamış
durumdayız.
Son 10 yılda katılım bankacılığının başarısı, sektörünün
başarısını ikiyle çarptı. Şu anda 4 bankamız var. 16 binin üzerinde
çalışan, 950 civarında şube, 90 milyar TL civarında aktif büyüklük, 60
milyar TL mevduat, 65 milyar TL kredi hacmimiz söz konusu. Biz katılım
bankacılığına güçlü sermaye gelmesi durumunda çok daha hızlı
büyüyeceğine inanıyoruz.
Büyük denetçi kuruluşlardan birinin tahminine göre, katılım bankacılığı
önümüzdeki 10 yılda 100 milyar dolara ulaşacak. Bu da bankacılık
sektörünün yüzde 15’ine denk düşer. Bana kalırsa bu hesap biraz kısa
kalıyor. 2023 vizyonu, Türkiye’nin ekonomisinin 2 trilyon dolara
ulaşmasını öngörüyor.
Bizim şu anki büyüklüğümüz 45 milyar dolar, toplam
ekonominin yüzde 6’sı civarında. 2023’te toplam ekonominin yüzde 10’una
denk düşen bir büyüklüğümüz olursa bu 200 milyara dolara denk düşüyor.
Bu, kötü senaryodur. Şu anda bizim 3,5-4 milyar dolarlık bir sermayemiz
var. 200 milyar dolarlık bir ekonomide, 20 milyar dolarlık bir sermayeye
ihtiyaç var.
Önümüzdeki 10 yılda bu kâr artışıyla bu sermayeyi yakalamak mümkün
değil. O yüzden güçlü sermayenin gelmesiyle, sermaye ihtiyacının
doldurulmasıyla bu hedefe ulaşılacağına eminim. Projeksiyonumuz bu
yönde. İyi senaryo ise şöyle: Bankacılık sektörü dünyada olduğu gibi
ekonominin yüzde 150’si büyüklüğe ulaşır.
2023’te 3 trilyon dolara
ulaşırsa ve katılım bankacılığı yüzde 20 pay alırsa ortaya 600 milyar
dolarlık bir pasta çıkar. Sonuçta bu alana yeni rekabetçi firmalar
girecek ve rekabet kızışacak."
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?