Hiçbir Yatırıma Bu Kadar Sarılmadık

Cengiz Solakoğlu / Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı   Bir ortak Koç Holding, diğeri de Ata Grubu... Büyük grupların ilgilenmediği, uzak durduğu bir alana tam 37 milyon dolar yatı...

1.10.2002 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Cengiz Solakoğlu / Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı

 

Bir ortak Koç Holding, diğeri de Ata Grubu... Büyük grupların ilgilenmediği, uzak durduğu bir alana tam 37 milyon dolar yatırım yaptılar. Şimdi yatırımın meyvesini de alıyorlar. KoçAta adlı şirket, Harran Ova markalı sütlerini piyasaya sundu, sırada paketli etler var. Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı Cengiz Solakoğlu, 2-3 milyon dolarlık daha yatırım yapacaklarını söylüyor. “Bütün samimiyetimle söylüyorum, hiçbir işten bu kadar heyecan duymadık” diyor. Ardından da şunu ekliyor: “Hiçbir işe bu kadar sarılmadık. Onun için bu çiftliğin başarıya ulaşması için çok özen gösteriyoruz”...

 

Hayvancılık, son dönemlerin en popüler yatırım alanlarından biri. Birçok girişimci bu alanla yakından ilgileniyor. Büyük gruplardan bazıları hızla bu alana yatırım yaptılar. Birçok grup da  sektörü yakından takip ediyor. Bu nedenle Koç Holding ve Ata Grubu’nun Şanlıurfa’da kurdukları çiftlik, büyük bir ilgi görüyor.

 

Koç Holding Dayanıklı Tüketim Grubu Başkanı ve Koç Ata Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Solakoğlu, bu büyük ilginin kendilerini heyecanlandırdığını söylüyor. Ona göre, bu çiftlik örnek bir model olacak. Çok sayıda girişimci, bu deneyimden faydalanarak daha az yatırım ve hatayla hayvancılık alanına girebilecek.

 

Koç Holding’in hiçbir işinde bu kadar heyecanlanmadığını söyleyen Solakoğlu, “Bu iş bizi o kadar heyecanlandırdı ki her şeyi özenle yaptık. İleri teknoloji kullandık. Bu da yatırım miktarımızın 37 milyon dolara çıkmasına yol açtı”diyor.

 

Çiftliğe 2-3 milyon dolarlık daha yatırım yapılacak. Cengiz Solakoğlu, 1-2 yıl içinde yatırımın çok karlı bir duruma geleceğini söylüyor. Ona göre, hayvancılık kurallarına göre yapıldığında çok karlı bir iş.

 

Çiftlikten elde edilen süt ve sütlü ürünler Harran Ova markasıyla piyasaya sunuldu. Yakın bir zamanda üretilen etler de modern bir sistemle paketlenerek satış noktalarına ulaştırılacak.

 

Koç Ata Yönetim Kurulu Başkanı Cengiz Solakoğlu, çiftliğin geldiği noktayı, hedefleri Capital’e anlattı:

 

Teknoloji gelişiyor, katma değerli ürün üretmenin önemi konuşuluyor. Böyle bir süreçte Koç Holding yatırım yapmak için neden hayvancılığı seçti?

 

Kurucumuz Vehbi Koç, eskiden beri Türkiye’nin büyük bir tarımsal potansiyeli olduğuna ve bunun yeterince değerlendirilmediğine inanırdı. Özellikle Güneydoğu Anadolu Projesi(GAP) devreye girdikten sonra bu yörede önemli bir tarımsal potansiyel oluştu.

 

Bölgeyi yabancı uzmanlarla inceledik. Gördük ki, hayvancılık tarımda katma değeri en yüksek alanlardan biri. Ayrıca, bitme noktasına gelen hayvancılığa Türkiye’nin de ihtiyacı vardı. Dolayısıyla, hayvancılık hem ekonomisi olan hem de sosyal yanı olan bir projeydi. Böylelikle hayvancılık konusuna yatırım yapmaya karar verdik.

 

Projenin nasıl bir sosyal yanı vardı?

 

Bölgede hayvancılığı bütünüyle teknolojiye ve verimliliğe dayanan karlı bir hale getirerek model oluşturmak en temel amacımızdı. Bu model Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki girişimcilere örnek olsun dedik. Bölgedeki girişimciler coğrafyalarına uygun bir sektörde gelişme imkanı bularak Türkiye’nin doğusu ile batısı arasındaki gelir farkını azaltan bir unsur olsunlar istedik. Makro hedefimiz buydu.

 

Bölgeye yatırım yaparak yöre halkının kalkınmasına katkıda bulunmak istedik. Coğrafyası bu kadar uygun olan bir yerde neden bir model oluşturmayalım diye düşündük. Bütün samimiyetimle söylüyorum, hiçbir işten bu kadar heyecan duymadık. Hiçbir işe bu kadar sarılmadık. Onun için bu çiftliğin başarıya ulaşması için çok özen gösteriyoruz.

 

Burada batacak olan bizim paramız değil, Türkiye’nin umutları. Türkiye’nin bir tarımsal potansiyel olma umudunu gömmüş olacağız. Onun içinde sorumluluğumuz çok büyük.

 

Devletin verdiği teşvikler yatırım kararınızda ne kadar belirleyici oldu?

 

Sosyal gruplar arasında gelir farklılığının bu kadar derinleştiği ülkelerde hükümetler uçurumu kapatmak için birtakım teşvikler veriyorlar. Güney ve Doğu bölgemizdeki sorunların kaynağının işsizlik olduğu biliniyor. Devlet buralarda yatırım yapılması için özel sektörü teşvik ediyor. Yüzlerce teşvik verildiğini görüyoruz. Ama hiçbiri bölgenin coğrafyasına uygun olan sanayi kollarına el atmadığı için ya temel safhasında ya fabrika aşamasında başarısızlıkla sonuçlanıyor ve teşvikler ekonomiye geri dönemiyor. Hayvancılık Mezopotamya’dan beri bölgede var olan bir konu. Bu konuyu biz verimlilikle birleştirirsek bölgenin kalkınmasında örnek oluruz dedik.

 

Yatırım yapmadan önce çeşitli araştırmalar yaptınız. Nasıl bir çiftlik modeli planlayarak yola çıktınız?

 

Fizibilite çalışmalarımızda işi kurallarına göre yaparsak bu işin karlı olabileceğini gördük. Ancak, temel husus verimlilikte yatıyordu. Türkiye ortalamasında yılda 1 inekten bin 200 litre süt elde ediliyor. Türkiye’de yem bitkileri çok verimsiz üretiliyor. GAP’ın getirdiği olanaklarla modern sulama teknolojilerini kullanarak yem bitkilerini çok daha verimli hale getirirsek ucuza mal edebileceğimizi gördük. Yem bitkilerinde verimi artırırsanız süt verimini 5-7 fazlaya katlayabilirsiniz.

 

Türkiye ortalamasında bir hayvan günde 700-800 gram kilo alıyor. Bizim hedefimiz ise 1.3 veya 1.4 kilogramdı. Fizibilite çalışmalarımız sonucu belirlediğimiz bu hedefleri gerçekleştirebilirsek son derece verimli ve karlı bir proje olacağını gördük.

 

Bu verimsizliğin kaynağında ne yatıyor?

 

Türkiye’deki nüfusun yüzde 45’i tarımla uğraşıyor. Milli gelire katkıları ise sadece yüzde 15’tir. Avrupa’da nüfusun yalnızca yüzde 2’si tarımda çalışıyor. Verimliliğin ne kadar önemli olduğu buradan da anlaşılabilir. Böylesi yoğun bir nüfusun uğraştığı bir konuda sağladığı katma değerin düşük olması, Türkiye’nin çok ciddi bir tarım reformuna ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Mesela Medeni kanunun değişmesi gerekiyor. Miras hukukunda arazi giderek parçalanıyor. Halbuki Fransa’da toprak büyük çocuğa kalıyor. Toprak bütünlülüğünü bozmamak, verimliliği azaltmamak için işin köküne yani medeni kanuna kadar inmek gerekiyor.

 

Devlet destekli tarım politikaları verimsizliği nasıl etkiliyor?

 

Türkiye’de tarımda verimsizliğin faturası devlet bütçesinden ödenerek bugünlere gelindi. Yani bu verimsizliğin faturasını 65 milyon kişi ödedi. Dünya fiyatlarının üstünde tarım desteklenerek verimsizlik teşvik edildi. Fazla tütün ekildi, parası ödendi, sonra yakıldı. Verimlilikten uzak buğday dünya fiyatlarının üstünde ücretlerle satın alındı.

 

Türkiye’de bir dönümden 200 kilo buğday alınıyor. İleri ülkelerde bu 600 kilodur. Popülist politikalarla, yüksek taban fiyatlarla bir noktaya gelindi. Ama artık deniz bitti.

 

Dünyada verimliliğin standartları nedir?

 

Türkiye’nin hayvan varlığı 1997’de 11 milyonu sığır, 30 milyonu koyun olmak üzere toplam 41 milyondu. Hayvancılıkta böyle bir varlığa sahip olunmasına rağmen teknoloji ve imkanların kullanımında ve gerekse ırkların ıslah edilmemesi nedeniyle et ve süt verimi ileri ülkelerinin çok gerisinde kaldı.

 

İleri ülkelerde besi sığırının gün başına 1.2 kilo veya üstünde et tutması verimlilik ölçütüdür. Türkiye’de bu 700-800 gramdır. Avrupa’da hayvan başına yılda 7 bin kg süt alındığında verimli sayılır. Türkiye’de bu rakam bin 200’dür. İleri ülke ortalaması ise 9 bin kg’dır. Biz bu çiftliği kurarken 9 bin kg süt, ette ise hayvanın günde 1.3 kilo et tutmasını kendimize hedef olarak belirledik.

 

Bu hedeflere ulaştınız mı?

 

İleri ülke ortalamasının üzerinde rakamlara ulaştık. Türkiye’de bugüne kadar böyle bir verim  elde edilmemişti. Bizi umutlandıran rakamlar da bunlar oldu. Ancak, değişik nedenlerle henüz sütte tam kapasiteyi kullanır hale gelmedik. Ette ise yeni yeni kapasitemizin tamamını kullanmaya başladık.

 

Sütte neden kapasite sorunu yaşandı?

 

İşe başladığımız zaman süt hayvanlarını yurtdışından getirmemiz gerekiyordu. Urfa’nın iklimine ve şartlarına uygun Holstein cinsini hedefledik. İlk 300 hayvanı Almanya’dan getirdik. Daha sonra başka hayvanlarda getirecektik. Deli dana hastalığı Avrupa’yı sarınca ithalat yasaklandı.

 

Arkasından şap hastalığı çıkınca iç kaynaklara yönelmek zorunda kaldık. Bu kaynakları araştırmak da zaman aldı. Bu arada diğer ülkelere de bakmaya başladık. Uruguay’a kadar gittik. Dolayısıyla sütte tam kapasiteye ulaşmakta geciktik.

 

Şu an çiftliğin kapasitesi ne kadar?

 

Bin baş süt hayvanıyla yılda 9 milyon kg süt ile 6-7 bin besi hayvanıyla, 600 kg ortalamadan yılda 3-4 bin ton canlı ağırlık üretimi planlandı. Bugün besi hayvanımız 6 bin adeti geçti. İneğimiz henüz 500 civarında. Buranın kapasitesini bir miktar daha arttırmayı düşünebiliriz. Besi sürümüzü 8-9 bin adete, süt hayvanımız 2 bin veya 2 bin 500 adete çıkarmak için planlar yapıyoruz.

 

Yıl sonunda tam kapasiteye ulaşacağımızı tahmin ediyorum. 2004-2005’ten itibaren de bu işletmeyi fevkalade karlı bir hale getirmeyi hedefliyoruz. Yatırım yapan veya para harcayan bir konumdan çıkarıp para kazanan bir konuma getirmek istiyoruz.

 

Bugüne kadar ne kadar yatırım yaptınız? Daha ne kadar yatırım yapılacak?

 

Yatırım miktarı işletme sermayesi dahil 37 milyon doları buldu. Başlangıçta 17-20 milyon dolar olarak planlanmıştı. Ama bu iş bizi o kadar heyecanlandırdı ki özenle her şeyi yaptık. Dolayısıyla yatırım bedeli daha da arttı. 2-3 milyon dolar daha yatırım yapacağız. Ama 1-2 yıl sonra çok iyi paralar kazanacağız. Yöreye örnek olacak, yöredeki çiftçilerle de anlaşmalı bir şekilde onlara da katkı sağlayan bir hale dönüşecek.

 

Et, süt ve süt ürünleri üretiyorsunuz. Bu şirketler ile Maret ve Sek Süt arasında nasıl bir sinerji yaratılacak?

 

Buradaki ortaklık yapımızla, Maret ve Sek Süt’teki ortaklık yapımız farklı. Her işletmenin kendi ayakları üzerinde durması ve kar etmesi bizim için esastır. Kar etmeyen işletme kendini geliştiremeyeceği gibi varlığını da devam ettiremez. Serbest piyasa ekonomisi kuralları içinde yaptığımız tüm ürünler piyasaya açık. Yalnızca Maret veya Sek Süt’ün hammadde sağlayıcısı gibi bir durumumuz yok.

 

Süt ve süt ürünlerinde Harran Ova adıyla markalaşıyorsunuz. Ette böyle bir girişiminiz olacak mı?

 

Türkiye’de henüz et markalı bir şekilde satılmıyor. Burada hayvanları kesip, soğutmak, parçalara ayırmak ve hijyen koşulları içersinde Amerika’da olduğu gibi ambalajlayıp soğuk hava zinciriyle satış noktalarına ulaştırmayı planlıyoruz. Yani eti satış noktalarına paketli olarak ulaştıracağız. Türkiye’de henüz böyle bir sistem yok. Ulaşacağımız son nokta bu olacak. Ama henüz işin başındayız. Bunu yaparsak etimiz markalı olacak.

 

İşlenmiş ürün bazında bir yatırımınız olacak mı?

 

Yeni bir yatırım düşünmüyoruz. Başlangıçta burada bir kesim hane yatırımı düşünüyorduk. Ancak, yatırım miktarımız tahminlerimizin ötesinde bir rakama ulaştı. Dolayısıyla, bu yatırımı yapmak yerine bölgede yapılmış, boş duran kapasiteyi değerlendirmemizin daha akılcı olduğunu düşünerek Adıyaman’daki bir tesisle çalışmaya başladık. Bu tesise ilave yatırımlar yaptık. Tesisi hijyen koşullarına uygun hale getirdik.

 

Ette önemli bir boşluk var. Ancak, süt ve süt ürünlerinde yoğun bir rekabet var. Bu alana girmek sizin için verimli olacak mı?

 

Sektörde markanın yerleşmesi için çeşitli ürünlerin bulunduğu daha geniş çaplı bir yelpaze tercih ediliyor. Sütümüzün farklı bir özelliği var. Sütü sağlayan inek hijyenik koşullarda, iyi besleniyor. Sütün içeriğine herhangi bir müdahalede bulunmadan bir merkezde paketleme stratejisini benimsiyoruz. Yani bizim sütümüz özel çiftlik sütüdür. Sütümüzü bu sloganla satacağız.

Tam yağlı olmasına rağmen çok doygun, hafif ve lezzetli bir süt. Besi değeri çok yüksek. Bu özellikte süt Türkiye’de henüz yok. Eğer bu sütü aile alıp içerse ben iddia ediyorum başka süt içmek istemeyecek. Böyle bir sütü rasgele bir mandraya veya süt üretim merkezine verip heder olmasına gönlümüz razı olmadı. Markalaştıralım bu farklı sütü piyasa çıkaralım istedik. Harran Ova markası da buradan doğdu. İnek sayımızı 2-3 bine çıkarırsak tesislerimizi buraya kurup, sütümüzü kutulu olarak pazarlara göndermemiz mümkün olacak. Ama şimdilik sütümüzü Dimes tesislerine taşıyıp orada paketletiyoruz.

 

Türkiye’de et ve süt tüketimi çok düşük. Bu sizin için bir handikap değil mi?

 

Dünyada kişi başına düşen yıllık et tüketimi Hollanda’da 138.6, Amerika’da 73.3, Fransa’da 67.6, Almanya’da 62.8, Brezilya’da 40, Yunanistan’da  27 kg’dır. Türkiye’de ise yalnızca 7.9 kilo et tüketiliyor. Aynı nüfus yapısına sahip Almanya’da 29 milyon, Fransa’da ise süt üretim düzeyi 24 milyon tondur. Türkiye’de bu miktar 10 milyon tondur. Ülkemizde protein yoksunu bir nesil yetişiyor. Türk insanının yüzde 10’u bitkisel, yüzde 22.5 hayvansal protein fakiri. Nüfusun yüzde 21’i yeterli kaloriyi alamıyor. Her 5 çocuktan 1’inde büyüme geriliği var. Bu sorunun da kökeninde protein var. Dolayısıyla eğitim ve gelir düzeyi arttıkça et ve süte olan talep artacak.

 

“21.YÜZYILIN STRATEJİK SEKTÖRÜ TARIM OLACAK”

 

Türkiye’de tarımın nasıl bir geleceği olduğunu düşünüyorsunuz?

 

1950’de dünya nüfusu 2.6 milyar kişi idi. Bugün 6 milyara ulaştı. Bir projeksiyona göre 2050’de dünya nüfusu 12 milyar olacak. Buna karşılık dünyada tarıma ayrılan topraklarda ise son 50 yılda yüzde 23 küçülme var. Aradaki fark bugüne kadar verimlilik artışı ile karşılanmış. Ancak, bunun da bir sınırı var. Su havzaları, tarıma elverişli yerler, tahrip edilmemiş doğal yapı, kirlenmemiş su ülkelerin bundan sonraki zenginliklerini oluşturacak.

20.yüzyılın stratejik ürünü petrol ise, 21.yüzyılın stratejik ürünü gıda ve tarım olacak.

 

Ülkemize baktığımız zaman ise hayvancılığın ve tarımın giderek ölmekte olduğunu görüyoruz. Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki fakirliğin temelinde de bu yatıyor.

 

Hollanda’nın büyüklüğü Türkiye’nin yüz ölçümün 7’de 1’i kadar. Ancak, tarımsal ve hayvansal ürün ihracatından elde ettiği gelir 32.5 milyar dolar. Toprakları Doğu Anadolu kadar bile olmayan İsrail’in zenginliğini dünyanın her tarafına uçaklarla gönderdiği çiçekler ve tarım ürünleri oluşturuyor. Neden Türkiye’de bu duruma gelmesin?

 

“HAYVANCILIK SEKTÖRÜ ÇOK AÇ”

 

Hayvancılık nasıl bir alan? Yatırımcılara tavsiye eder misiniz?

 

Biz biraz acemiliğimizin faturasını ödedik. Ama diğer girişimciler bu faturayı ödemeden, daha az yatırımla, daha kısa sürede geri dönüşümü sağlayabilecekler. Herkese bu alanı tavsiye ediyorum. Türkiye’nin binlerce çiftliğe ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Rakip gelecek diye bir endişemiz yok. Türkiye’nin hayvan varlığı nüfusumuza oranla çok az. Süt ve et tüketimi düşük. Türkiye 1980 öncesinde et ihraç eder bir konumdaydı. 1985’den sonra da et ithal etmeye başladı. Maret’i kurarken ürünlerimizin yüzde 50’sini ihraç etmeyi planlıyorduk. Ama ithal etle fabrikayı çalıştırmaya başladık.

 

Türkiye’de bu sektör çok aç. Türkiye’de sütün  yüzde 70’ni sokak satıcıları satıyor. Yavaş yavaş sanayi sütüne doğru yönelme başladı. Bugün sütte birçok marka var, ama sokak sütünün tüketim oranı hala çok yüksek. Türkiye’nin eğitim ve gelir seviyesi arttıkça sanayi sütüne olan talep de artacak. Dolayısıyla mevcut fabrikalar yeterli olmayacak.

 

Yaptırdığımız araştırmaya göre, Türkiye’de süt ve sütlü ürünler sektörünün potansiyeli yılda 4.5 milyar dolar. Bugün ki hacmin ise 600 milyon dolar civarında olduğunu tahmin ediyorum. Gıda kodeksinin de uygulanmaya başlamasıyla birlikte sanayi sütüne olan talep artacak. Gıda kodeksi tam olarak uygulanırsa sokak sütünün hiç satılmaması gerekiyor.

 

“HAYVANCILIKTA PATLAMA OLABİLİR”

 

Yabancı yatırımcıların hayvancılık sektörüne ilgisi var mı?

 

Yabancıların ilgisi var. Nestle Mis Süt ile, Danone Sabancı Holding’le birlikte bu sektöre girdi. Türkiye biraz düzelse, iyi yönetilse bu sektörde çok ciddi bir patlama olacak. Dolayısıyla çok ciddi miktarda yabancı yatırımcının da Türkiye’ye geleceğini düşünüyorum. Tabii bütün bunlar Türkiye’nin iyi yönetilmesiyle gerçekleşebilir.

 

Yabancılar özellikle gıdada satın almalarla büyüyorlar. Bu trend sürer mi?

 

Türkiye’de bir ekonomik ‘size’ var. Sektörlerin karlı hale gelip rekabet gücü kazanabilmeleri için belirli bir büyüklüğe gelmeleri gerekir. Küçük küçük kalarak bir yere varmak mümkün değil. Önümüzdeki günlerde gıdada çok miktarda konsolidasyon bekliyorum. Yani satın almalar yoluyla büyüme, daha karlı hale gelme süreci bana göre başladı.

 

 

 

 

 

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz