Dr. Sait Türek Aslında sıradan bir öykü denebilir... Capital’de ele aldığımız, başarı öykülerinden... Ancak, Manisalı Türek Ailesi’ni farklı kılan, bildikler işte (core business) yoğunlaşmaları, ...
Dr. Sait Türek
Aslında sıradan bir öykü denebilir... Capital’de ele aldığımız, başarı öykülerinden... Ancak, Manisalı Türek Ailesi’ni farklı kılan, bildikler işte (core business) yoğunlaşmaları, aile dayanışmasıyla yola çıkmaları... Baba Hasan Türek’in kurduğu yağ fabrikasıyla başlayan macera, tıp fakültesi mezunu ikinci kuşak Sait Türek’in ataklarıyla devam etti. Yağ ve salça derken, konserve ve türevlerinin üretimine de yönelen grup, son yıllarda ihracata da başladı. İhracat 10 milyon dolara, “Yonca Yağ”ın pazar payı da yüzde 4’e ulaştı.
Türek Ailesi, Manisa’nın önde gelen sanayicilerinden. Baba Hasan Türek, sıcak demir dökümcüsü... İş yaşamına, küçük bir atölyede, tarım aletleri üretimi yaparak başlamış... Ardından, 1950’li yıllarda traktör ve motorlu araç bayiliği aldı. Bunu benzin istasyonu işletmeciliği izledi. 1980’li yıllara geldiğinde ise sanayi yatırımına yönelmeye karar verdi. İşte Ege Yağ Sanayi de işte bu dönemde doğdu.
Uzun yıllar Manisa Organize Sanayi Bölgesi Başkanlığı yapan 75 yaşındaki Hasan Türek, yöresinde tanınan, saygın bir isim... Oğul Sait Türek ise tıp eğitimi aldıktan sonra iş hayatına, 1988 yılında kendi kurduğu “Tür Gıda” adlı şirkette domates salçası ve pizza sosu üreterek başladı. İşleri başarıyla büyüttü. Türek Ailesi şu anda Yonca Ege Yağ adlı şirketlerinde sıvı yağ üretimi, Manisa Gıda Sanayi’nde ise konserve ve salça üretimi gerçekleştiriyor. “Yonca” markalı yağların iç pazardaki payı yüzde 4 civarında...
Konserve üretiminin yaklaşık yüzde 90’ını ihraç edilerek, yılda 8 – 10 milyon dolarlık sağlanıyor. Yağ üretiminin ise sadece yüzde 10’u ihraç ediliyor. Yonca Ege Yağ’ın ihracatı 2 – 3 milyon dolar düzeyinde. Çanakkale’nin Biga ilçesindeki Tam Yem ise büyükbaş ve küçükbaş hayvan yemi üretiyor. Tam Yem’in yıllık üretim kapasitesi 24 bin ton, 2000 yılı cirosu ise 2 milyon 200 bin doları aşıyor.
Dr. Sait Türek, kuruluş öykülerini, şirketlerinin bugünkü durumlarını ve hedeflerini Capital’e anlattı:
Şirketin kuruluşu, geçmişi, babanız şirketin ilk temelleri nasıl atmış? Siz şirkete nasıl başladınız?
Babam 75 senelik Manisalıdır. Dedem Birinci Dünya Savaşı’ndan çok önce Girit’te toplu katliamların başladığı zaman buraya göç etmiş. Esas mesleği sıcak demir dökümcülüğü idi. Önceleri küçük bir atölyede tarım aletleri üretimi yapıyor. Ardından, 1950’lerde, Türkiye Amerikan yardımlarıyla motorlu araçlarla, kamyonlarla, traktörlerle tanışıyor...
Bunların tamiri, bakımı konusuna el atıyorlar. Bir süre sonra traktör ve motorlu araç bayiliği alıyorlar, yedek parça satışı da yapıyorlar. Babam Goodyear bayiliği ve zirai ilaç bayiliği ile ticaret hayatındaki etkinliklerini artırdı.
1980’de karar değiştiriliyor. Artık sanayi yatırımlarına girmeye karar veriliyor. Ondan sonra zaman içinde bütün bu ticari işleri devrettik ve sadece sanayi yatırımlarımıza odaklandık. Örnek model olsun diye Manisa’da yem fabrikası temeli atıldı. 1969’da Manisalı bir grup girişimci tarafından kurulan bu yem fabrikası, o yıllardaki ilk halka açık şirket denemesidir. Babam 1969’da Manisa Organize Sanayi Bölgesini ilk kuran müteşebbis heyetin içerisinde yer aldı. 1994 yılına kadar Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nin başkanlığını yürüttü.
Yağ sektörüne nasıl girdiniz?
O yıllarda yem fabrikasına hammadde temin edebilecek tesis sayısı bölgemizde yeterli değil. Trakya menşeli hammaddeleri buraya getirmekten bıkıp, yoruluyorlar. Yağ fabrikalarının yan ürünleri yem sanayiinde değerlendirilebiliyor. Bunun üzerine bu girişimci grup, “Niye burada yağ fabrikası yok?” diyor ve 1980 yılında beş arkadaş yağ fabrikası kuruyorlar. Böylece Ege Yağ Sanayi doğuyor. Belli bir zaman içinde diğer arkadaşları sanayiciliği pek sevmedikleri için birer birer ayrılıyorlar. Fabrika 1988’de tamamen bize geçiyor. Daha sonrada atılımlar başlıyor. Çünkü, babamın felsefesi ise işten kazanılan, hep işe yatırmaktır.
Nasıl büyüdünüz?
Kurulduğunda sadece ayçiçeği tohumu işleyen bir kuruluştu. Ayçiçeği tohumunu işleyip, tam yağ olarak çıkan ürünü rafineci firmalara, geriye kalan küspesini de yem fabrikalarına satardı. Biz 1995- 1996 yıllarında Ege Yağ Sanayi’nin yeni fabrikalarını kurmak üzere karar aldığımızda, Türkiye şartlarına göre optimal büyüklükte bir tesis kurmak hedefiyle yola çıktık. O sıralarda Türkiye’de ayçiçeği yağı dışında farklı yağlar gündeme geldi. Mısırözü, kanola, soya yağı ile tanıştık. Bizim tesisimiz mısır, kanola tohumu, soya fasulyesi, hatta pamuk çekirdeği işleyerek farklı sıvı yağlar üretebilecek şekilde tasarlandı ve kuruldu.
Yağda ağırlığımızı iç pazara vermiş durumdayız. 1986- 1987 yılından beri piyasaya “Yonca” markalı ürün arz ediyoruz. Rafinerimiz 15 yıl önce, 30 tonluk kapasiteyle çalışmaya başlamıştı, 1990’lı yıllarda 75 tona çıktık. 2000 yılı sonunda kapasitemizi 150 tona yükselttik.
Bu kapasitenin yüzde 85- 90’ı iç piyasada, yüzde 10 civarında bir kısmı ihracata gidiyor. Bu firmamızda 155 kişi çalışıyor.
Bitkisel yağ pazarında “Yonca” markasının yeri nedir?
Yonca Ege Yağ’da markalaşma süreci daha erken başladı. Uzun vadede pazara kendi markamızla ürün arz etmeyi bir şirket politikası olarak belirledik ve 15 yıldır da bu konuda ısrar ediyoruz. Çok uzun, ince bir yolda gidiyoruz. Çok uluslu şirketler gibi büyük fonlar ayırıp, büyük reklam kampanyaları düzenleyemiyoruz. Daha yavaş ama daha sağlam, sabır isteyen bir yöntemle markamızı piyasada oturttuk diyebilirim. Bugün pazardan en büyük payı alan dev markalarının payları yüzde 10 – 11 düzeyinde. Bizim payımız ise yüzde 4 civarında. Bu pay azımsanacak bir rakam değil.
2001 yılında reklam ve pazarlama faaliyetlerine hız verecektik ama kriz nedeniyle erteledik. Ancak, sevindirici olan şu; çok uzun yıllardır kemikleşmiş tüketici kitlemiz oluştu. Sattığımız ürün miktarını bu krize rağmen koruyoruz. Zorlama ile değil, kendiliğinden oluşan kalite imajının ne kadar değerli olduğunu anladık.
Siz ne zaman iş hayatına atıldınız?
Ben 1983’te tıp fakültesinden mezun oldum. Ben, 7 yaşımdan beri ticaret hayatında babamın yanında yer aldım. Hep yardımcısı oldum, dolayısıyla işlerin içerisinde büyüdüm. Hatta tıp fakültesine giderken de akşam üzerleri boş kaldığımda, şirketin İzmir’deki işlerini yürütüp, eve öyle dönerdim. Dolayısıyla hep işlerin içindeydim.
İlkokula 6 yaşında başladım, üniversiteyi de 6 senede bitirdim, sene kaybım olmadı. 23 yaşında her şey bitmişti...12 Eylül’den sonra tıp fakültelerinden mezun olanlara mecburi hizmet zorunluluğu getirildi. İhtisas yapmadan önce mutlaka mecburi hizmetinizi yapmanız gerekiyordu. Ben mecburi hizmetimi 1984 – 1986 yılları arasında Erzurum’un bir köyünde zevkle yaptım. Yeni adı “Uncular” oldu, eski adı “Kiska” idi. Doğal güzellikler açısından çok zengin bir yerdi. Askerliğimi 16 ay Gökçeada’da tamamladım.
İlk sanayicilik sınavımı 1988’de kendi şirketimi kurarak verdim. Çünkü, babam “Hemen hazır işe giremezsin. Kendine bir şirket kur, ben sana yardımcı olayım” dedi. İşte Tür Gıda AŞ bu şekilde kuruldu. Domates salçası ve pizza sosu üretimi yapıyorduk. Fabrikamız Organize Sanayi Bölgesi’ndeydi.
Kapasitesi çok yüksek olmayan bu tesiste 5 yıllık bir çıraklık dönemini tamamladım. 1994 yılına geldiğimizde şirketi büyütmeye karar verdik. Akhisar- İstanbul yolu üzerinde bir arazi aldık. Orada Manisa Gıda Sanayi adıyla bir şirketimiz oluştu. Yine aynı ürünleri üreten, ama en son teknolojiyle yapan ve yaklaşık 4 katı büyük kapasiteli tesis kurduk.
Tür Gıda şirketi ne kadar kapasiteyle kuruldu? Kaç kişi çalışıyordu?
Biz sanayicilik hayatımızda hiç balayına denk gelmedik, zor zamanlarda yeni işlere giriştik. 1989’da Tür Gıda’yı faaliyete geçirdiğimizde, hemen hemen üretimin tümünü ihracata yönelik planlamıştık. Yaklaşık kapasitesi 1500 ton domates salçası idi. Bu da 1 milyon 200 bin dolar civarında ticari büyüklük demekti. Çok güzel işler yakaladık. Bu işe başladığım tarihte, bu kapasitede ihracat yapan herhangi bir fabrika yoktu.
Türkiye’den domates salçası ihracatını yapan şirketlerin sayısı bir elin parmaklarından daha azdı... Demko, TAT ve Tukaş gibi kuruluşlar vardı. Onun haricinde hiçbir küçük firma böyle bir ihracatı başaramamıştı, çünkü domates salçası alıcıları tarafından stratejik bir ürün olarak nitelendirilir. Belli dönemde üretilebilir ve uzun süreli depolama kapasiteniz olması gerekir. Ayrıca, kalite kriterlerine uygun üretim yapmayı küçük firmaların beceremeyeceğinden endişe edilirdi...
Ben inatla gece gündüz Malezya, Singapur ve Japonya’ya birkaç kez gittim, tek tek müşterileri ikna ettim. Hattta malın bedelini denedikten sonra ödemelerine razı oldu. Sonunda bu direnci yıktım ve başarılı olduk. Bu arada 1990’da bir Körfez Krizi yaşadık ve biraz durakladık. Sonradan geçen 2-3 yıllık biraz daha rahat bir dönemdi, bizi cesaretlendirdi.
Tür Gıda’yı ilk kurduğumuz zaman yaklaşık 30 kişi kadrolu 80 kişide mevsimlik çalışıyordu. Artık müşterilerimiz bizi zorlamaya başladı. “Gerek kapasite açısından gerekse tesisin teknolojisi açısından, onların ihtiyaçlarına cevap vermeniz güçleşti. Bunun üzerine ikinci bir hamle yaparak 1994 yılında yeni bir yatırımı başlattık.
Şu anda Tür Gıda ve Manisa Gıda Sanayi’nin kapasitesi ve çalışan sayısı nedir? İç pazardaki yeri ve dış pazar satışları, yurtdışı satışları rakamları nedir?
Manisa Gıda’da şu anda yönetici kadroda 29 kişi, mühendis kadrosunda 9 kişi, daimi işçi kadrosunda 109 kişi ve sezonda da 670 kişiye kadar ulaşan geçici işçi çalışıyor. Yaklaşık 750-800 kişilik bir istihdam yaratıyoruz. Tür Gıda faaliyetini, Manisa Gıda devreye girdikten sonra farklılaştırdı. Aynı konuda iki tane üretim yapan şirket olmasın istedik. Üretimleri Manisa Gıda’ya kaydırdık. Tür Gıda sadece soya fasulyesinden soya küspesi üretimi yapıyor.
Bu son yaptığımız değişikliklerle de Tür Gıda’yı bir dış ticaret firması haline dönüştürdük.
Geçen yıl Ağustos ayından itibaren ise yeniden yapılanma süreci başlattık. Sayın Profesör Dr. İlhami Karayalçın’ın önderliğinde bir organizasyon süreci yürütüyoruz. Kendileri bize çok destek oldular.
Yeniden yapılanmanızda başka yerlerden de danışmanlık aldınız mı?
Bizim bu tarz eğitim ve danışmanlığımızı SAM (Sanayi Analiz Merkezi) ve İlhami Karayalçın yaptı. İnsan kaynakları konusunda ihtiyaçlarımızı “Analiz Danışmanlık” adında bir firma karşılıyor. Şirketlerin mali yapısını Arthur Andersen denetliyor.
Spesifik konularda daha hizmet aldığımız kuruluşlar var. Yeniden yapılanma sonucunda şirketleri reorganize ettik. Yeniden yapılanma sonunda Yonca Ege Yağ Sanayi, Manisa Gıda Konservecilik Pazarlama ve Tam Yem, üretici firmalar olarak kaldılar.
Yonca Gıda İhtiyaç Maddeleri Pazarlama, grubun ürettiği ürünlerin iç piyasa satışını yürütüyor. Türkiye çapında 30’u aşkın bayimiz var. Dış piyasa satışlarını yapmakla da Tür Gıda AŞ. görevlendirildi.
Konserve işini büyütmeye ne zaman karar verdiniz?
Biz 1997’de Kavala Grubu’na bağlı Evin Konserve’yi satın aldık. Evin Konserve’nin fabrikası Turgutlu’daydı. Ancak, şehir içindeydi ve fiziki şartları gelişmeye, büyümeye uygun değildi. Fabrikayı yenilenen tesisleriyle birlikte Karaağaçlı’ya taşıdık. Evin Konserve ayrı bir kuruluş halindeydi. Manisa Evin Konserve adı altında faaliyet gösteriyordu. Hem lokasyonunu birleştirdik, hem şirketleri birleştirdik. O günden beri, Manisa Gıda Sanayi ve Konservecilik unvanını aldı.
Konserve işinde, iç pazar ve ihracat hedefleriniz nedir?
Alman markası olan Kurne ve Spriward, Fransız markası olan Amora Avrupa’nın en büyük gıda zinciri olan Alvi marketler zincirine üretim yapıyoruz. Türkiye’de iç pazarın gelişeceğini, önümüzün açılacağını düşünüyoruz. Bu doğrultuda da yavaş yavaş zincir mağazalarda faaliyetlerimize başladık. Şimdilik bölgesel kaldık. Kipa Mağazalarında faaliyet gösteriyoruz. Biz bu kararı geçen yıl almıştık. İyi ki de çok fazla iç piyasada zincir mağazalarda agresif biçimde yer almamışız. Çünkü, ülke çok büyük bir kriz içersine girdi, perakendeciler çok uzun vadede ödeme yapmaya başladı. Biz bu olumsuz durumdan çok fazla yara almadık.
Üretimimizin yaklaşık yüzde 75-80’ini ihracata gidiyor. Grup olarak yaklaşık biz yıllık 10- 12 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz. Bunun yaklaşık 9-10 milyon doları MGS’den , 2-3 milyon doları Yonca Ege Yağ’dan geliyor. İhracatımızın 2.5 doları milyon sadece bitkisel yağdır. MGS’nin de yaklaşık 8 milyon dolar seviyesinde ihracatı var. Hedefimiz ihracatımızı daha da artırmak.
Manisa Gıda Sanayi’nin 8 milyon dolarlık ihracat içinde hangi ürünler var?
İhracat yaptığımız ürünler arasında domates salçası, pizza sosu, rendelenmiş domates, salatalık turşusu, biber ve pancar turşusu var. Salamura ürünler arasında kapari, enginar kalbi, sarımsak püresi, acı biber sosu var. Pastacılık sanayiye yönelik kiraz konservesi, vişne konservesi, üzüm konservesi ihraç ediyoruz. Fransa, İtalya ve Almanya’ya ihracatta en çok giden ürünler bunlar.
Konserve tesislerini Karağaçlı’ya taşırken ne kadarlık bir yatırım yaptınız?
Karağaçlı tesislerinin 1994 yılında ilk temeli atıldı ve bugüne kadar 10 milyon dolar yatırım yaptık. Sürekli yenilik arayışındayız ve elde ettiğimiz bilgi birikimini, keşfettiğimiz niş alanları çok fazla açıklamak istemiyoruz. Bizim şirket olarak felsefemiz şu; herkesin yaptığı, bol miktarda yapılan, hiçbir özelliği kalmayan artık standartlaşmış şeyleri yapmak istemiyoruz.
Krizle ilgili olarak ne gibi önlemler aldınız?
Bu kriz bizim beklediğimiz bir krizdi. Ama ne zaman olacağı bilmiyorduk. Merkez Bankası Başkanı istifa ettirilince krizin derin olacağını anladık.
Önümüzdeki 3 ay için siz ne düşünüyorsunuz?
Türkiye çok kriz geçirdi. Bu krizi de atlatması çok zor değil ama bir daha krize düşmemek için ne yapılıyor? Ben bir vatandaş olarak hala daha devletin irreel sektörlere karşılıksız para verip vermeyeceğine emin olamıyorum. İncelendiğinde destekleme alımlarından, erken emeklilikten 10’ar, 15’er milyar dolarlık kamburlar 10- 15 yıl içerisinde oluşmuş. Bunlar kendiliğinden oluşmuyor. Bunları yapan, bunu talep eden yine Türk halkıdır. Karşılıksız bir şey verildiğinde kabul etmemelidir. Çiftçide kabul etmemeli, işçide kabul etmemeli,sanayicide kabul etmemelidir. Bir şirket sahibi olarak ben devletten böyle bir destek istemiyorum. Bana yarın Eximbank’tan 2 milyar dolar, 1-2 yıl vadeli kredi vereceğine vermesin, istemiyorum. Yeter ki, programını bileyim, bütçesinin açık vermeyeceğini bileyim, yaptığı uygulamaların denk olduğunu bileyim, buna emin olayım.
TÜREK AİLESİNDE YETKİ DAĞILIMI NASIL?
Siz bir aile şirketisiniz. Şirket içinde ailenin diğer fertleri de görev alıyor mu?
Annem ev hanımıdır. Bizimle birlikte çalışmıyor. İki kız kardeşim var. Birisi benden 2 yaş büyük, diğeri 8 yaş küçük. Büyük olanın ismi Ferah Sayar, ziraat mühendisi... İstanbul’da yaşıyor. “Zihni Sinir” tipinin yaratıcısı ünlü karikatürist İrfan Sayar ile evli. Küçük kız kardeşim Harika ise Ege Üniversitesi Konservatuarı Türk Müziği Bölümü’nden mezun, şimdi İzmir’de müzik öğretmenliği yapıyor. Bir ara TRT’de radyo programı yapımcılığı da yaptı. O da evli ve şirketle uğraşmak istemedi. Babam bizi bu konuda özgür bıraktı. Ben tamamen kendi isteğim ile işin içine girdim. Bu tamamen benim kendi tercihim.
Ailemize dışardan ortak olan sadece Faruk Sarı Bey var. Profesyonel yönetici olarak işe başlayıp, zaman içersinde hisse sahibi oldu. Kardeşlerimin de sembolik ortaklıkları var.
Babanız halen aktif olarak işin içinde mi?
Babam son 2 – 3 yıldır çok etkin olarak işin içinde değil.
Yetki devri konusunda sıkıntı yaşadınız mı?
Bazı konularda babamı ikna etmekte zorlandığım zamanlar olmuştur. Yetkilerin birinci kuşaktan ikinci kuşağa geçiş sürecinde sancılı günler olabiliyor.
“SOYA VE KANOLA YAĞI TÜKETİMİ TÜRKİYE’DE YAYGINLAŞACAK”
Soya, kanola gibi farklı yağlardan bahsediyorsunuz. Bunların Türkiye’deki şansı nedir?
Bu yağlar Türkiye’de insanlara şimdilik tanıdık değil ama bütün dünyada kullanılıyor. Mısırözü yağına Türk insanı alıştı. Bu yağlara da zaman içinde alışacaktır.
Neden bu alana da yatırım yaptınız?
Gelecek gördük. Kanada’da ve Avrupa’da ayçiçeği tohumu yetiştirmek zordur. Ayçiçeği üretimi, dünyada da iki noktaya lokalize olmuştur. Bir Karadeniz Bölgesi’ne (Rusya, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan, Türkiye), bir de Güney Amerika Arjantin Bölgesi... Buralar haricinde üretimi zor olan bir üründür. Bu nedenle, dünyanın yağ açığını kapatmaya yönelik alternatif bitkiler oluştu.
Bunlar içerisinde ekonomik değeri en yüksek olan soya fasulyesidir. Mucize ürün diye tanıtılan soya fasulyesinden soya yağı, soya küspesi üretiliyor. Ayrıca, araçlarda yakıt olarak kullanılıyor. Bunun yanı sıra, mürekkep, un olarak ve aklınıza gelen birçok yerde de kullanılıyor.
Kanola ise yine çok değerli besleyici özelliği olan bir tohum ve yem sanayide kullanılan bir küspesi var. Yağı da insan sağlığı açısından çok değerli yağ asitleri içeriyor. Türkiye’de yetişebiliyor. Türkiye’deki tesisler genelde ayçiçeği ve pamuk çekirdeğine konsantre olmuştur. Kuruluşları bu iki yağlı tohuma göre dizayn edilmiştir. Madem fabrikaları yenileyeceğiz biraz çok farklı ürünleri işleyebilen bir kuruluş olsun dedik. Tesislerimiz kanola, soya, ayçiçeği, hatta istenirse pamuk çekirdeği de işleyebilecek şekilde dizayn edildi. Ayın belli günleri ayçiçeği çekirdeği, ayın belli günleri soya fasulyesi, ayın belli günleri kanola tohumu işliyor.
Siz soya, ayçiçeği, kanola tohumu gibi farklı hammaddeleri işleyebiliyorsunuz. Bunu bir avantaj olarak kullanabiliyor musunuz?
Dolayısıyla biz de fabrikamızın çok fonksiyonlu bir işleme kapasitesine sahip olması nedeniyle zaman zaman ülkede oluşan farklı tutumlardan etkilenmeyip, hemen gerekli çevikliği gösterip, bir başka yağlı tohuma rahatlıkla geçebiliyoruz. Bunların hepsi de Türkiye’de kabul edilmiş, kullanılan, aranılan ürünlerdir. Ayçiçeği yağında ithalatında bir problem varsa soyaya ağırlık veriyoruz. Soyada bir problem varsa kanolaya ağırlık veriyoruz. Ülkemizin kendi kendine yarattığı krizlerden etkilenmemeye çalışıyoruz.
“MISIRÖZÜ YAĞI GÜMRÜK VERGİSİ İNDİRİMİ SAYESİNDE ATAK YAPTI”
Mısırözü yağının son yıllardaki atağını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Halk arasında insanlar bunu yanlış algılıyor. Mısırözü yağı, direkt mısırın tanelerinde yapılan bir yağ değildir. Mısırözünün ham yağı bir yan üründür. Adı üstünde mısırın özündeki yağdır. Mısır işlenirken, nişasta üretilirken çıkan mısırın özünden üretilen yağdır. Bununda en büyük kaynağı nişasta sanayidir. Nişasta sanayi geliştikçe, Türkiye’de de hammaddesi artmaya başladı. Ama ağırlıklı olarak ithal ediliyor. Aksi takdirde direkt tane mısırı alıp ta bundan yağ üretmek gayri ekonomik bir sistemdir. Dünyada böyle bir şey yoktur. Tanelerin göbeğinde bir beyazlık vardır, o ayrılır nişasta üretilirken, o ayrılan yer mısırın özü, tohumun geliştiği nokta, oradan yağ üretilir. Bir yan üründür. Ham olarak satılır. Bizim gibi rafinerisi olan firmalar alır, ham yağı rafine eder ve şişeler satar.
Mısırözü yağının son yıllarda büyük atak yapması, hükümetlerin uyguladığı yanlış politikalardandır. Ham ayçiçeği ithalatında devlet yüzde 38 Gümrük Vergisi alır. Ham mısırözünün ithalatında yüzde 12 Gümrük Vergisi alır. Devlet bu şekilde ayçiçeği üreticilerini ve ayçiçeği yağını korumaya çalışıyor ama sistem ters tepti. Aradaki gümrük farkı büyüyünce yağların fiyatı arasında doğal olan farkı kapatır hale geldi. Pahalı olan mısırözü yağı Gümrük Vergisi’nin düşüklüğünden dolayı ucuz konuma düştü, ayçiçeği yağı pahalı konuma geçti. Tüketicilerde zaten “mısırözü sağlıklıdır” imajı hakimdi. Fiyatının pahalılığından dolayı alınmazdı. Düşük gümrük vergisi sayesinde fiyatı ayçiçek yağına göre geriledi ve Türkiye’de bir atak yaptı.
“YABANCI ORTAK ARAYIŞI İÇİNDE DEĞİLİZ”
Gıda sanayi yabacı yatırımcıların çok ilgisini çekiyor. Sizin yabancı ortaklık kurmak gibi bir niyetiniz var mı?
Yağ sanayi büyük bir rekabetin yaşandığı bir sektör. Biz kendimizi bu geçişi başarıyla tamamlayan firmalardan biri olarak görüyoruz. Türkiye’deki gelişen koşullara vakti zamanında ayak uyduramayan yapması gereken yatırımları erteleyen kuruluşlar bugün bu sıkıntıları yaşıyorlar. Kimisi sahneden çekiliyor, kimisi aşırı sıkıntı yaşıyor. Elbette böyle sancılı bir ortamda bize de yansıyor. Neticede sıkışıklığa uğrayan kuruluşlar günlük sıkışıklıklarını gidermek için çeşitli gayri ticari sayılabilecek, hesaba, kitaba dayanmayan işler yapabiliyorlar. Bunların sıkıntıları bizlere yansıyor. Ancak, biz istikrarımızı ve kararlılığımızı bozmadığımız sürece bunları aşıyoruz.
Bugüne kadar çok firma geldi geçti. Yonca Ege Yağ olarak planlı büyüdü, istikrarlı satış politikası izledi, böylece pazarda sürekli varlığını korudu. Teknolojik yatırımları vaktinde yaptık. Bu konudaki en büyük katkıyı da Yonca Ege Yağ Genel Müdürü Faruk Bey yapmıştır. Kendini 19 yıldır bizimle beraber bu işe vakfetmiştir. Yabancı yatırımcılar konusunda zaman zaman bazı şeyler konuşuluyor...
Biz olaya şöyle bakıyoruz; sermaye eksikliğiniz varsa, satış veya üretim teknolojisi gibi konularda sorunlar yaşıyorsanız yabancı bir kuruluş belki size fayda sağlayabilir. Ancak, satışlarınızda, üretim teknolojilerinde, pazarlamada sorununuz yoksa, bütün bunları çözmüş iseniz, bir yabancı firmayla ortak olmanın gereği de yok. Buna karşı olduğumuz manası çıkarılmasın. Ama yapılacak olan bir işin amacı olmalıdır. Ya firmanın sermaye eksikliği olmalı bunu giderebilmeli ya teknoloji eksikliği olmalı bunu giderebilmeli veya marketing yönünde çok güçlü bir kuruluş olmalı bunu gidermelidir. Şu anda bizim bu tarz bir arayışımız yok. Ama birisi gelip de görüşmek istediğinde her zaman dinlemeye hazır oluyoruz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?