Meşhur Tüccardan Holding Sahibine

Yerli filmleri izleyenler bilir… 1960’ların filmlerinde işadamları “tüccar”dır.  “Meşhur tüccarlarımızdan” sözünü bu filmlerde çok duyardık. Sonra sanayileşme geldi. Sinemadaki yansıması ...

1.02.2003 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yerli filmleri izleyenler bilir… 1960’ların filmlerinde işadamları “tüccar”dır.  “Meşhur tüccarlarımızdan” sözünü bu filmlerde çok duyardık. Sonra sanayileşme geldi. Sinemadaki yansıması ise “fabrikatör” oldu. En çok da tekstil fabrikatörlerini izledik. Derken müteahhit, ihracatçı, reklamcı ve sonunda mafya-işadamı… Gerçekten de Türk sineması işadamı tipindeki dönüşümü çok iyi gözler önüne seriyor.  
 
Yönetim uzmanları Melora Wolff ve John K. Clemens’in 1999 yılında yazdıkları bir kitap, iş dünyasında büyük ilgi gördü. “Lessons in Leadership from Great Films” (Unutulmayan Filmlerden Liderlik Dersleri) adlı kitapta, Kwai Köprüsü’den Apollo 13’e kadar önemli filmler inceleniyordu. Yazarlar, bu filmlerden yöneticilere çıkan liderlik ve strateji mesajlarını ortaya koyuyorlardı.  
 
Kitabı okuyanlar hatırlayacaklardır. Gerçekten de filmlerdeki karakterler, çeşitli anlarda verilen kararlar ve diyaloglardan çıkan mesajlar, yöneticiler için önemli anlamlar içeriyordu.  
 
Bu kitap, sinema ve iş dünyası arasındaki ilişkiye yeni bir boyut getirdi. Sonrasında ciddi ekonomi ve iş yayınlarında farklı araştırmalar da yayınlandı. Ancak, iş dünyasındaki değişimi ortaya koyan filmlerle ilgili bir çalışma olmadı. Özellikle Türkiye için bu tür çalışma yapılmadı. Oysa, Wolff ve Clemens’in de yaptığı gibi, sinema iş dünyası için önemli bir mecra. İşlenen konulardan, karakterlere; diyaloglardan, mekanlara, iş dünyasındaki dönüşümü bütün yönleriyle gözler önüne seriyor.  
 
“Yaralı Kalp”den “Filler ve Çimenler”e, Türkiye’de çekilen filmler için de durum aynı… Gerçekten de 1960’lardan bu yana incelenen filmler, iş dünyasının, işadamı tipinin ne ölçüde değiştiğini çok iyi anlatıyor…  
 
“Büyük tüccarlarımızdan”  
 
Türk filmleri dönemsel olarak incelendiğinde, yaklaşık on yılda bir işadamı karakteri özelinde iş dünyasına yönelik temaların değiştiği görülüyor. Her ne kadar zengin kız ve fakir oğlanın aşkı çözümlenemese bile, zamanla “zengin baba” kimliği farklılaşıyor.    
 
1960’ların ilk yıllarında çekilen filmlerinde tüccar kimliği ön planda tutuluyor. Adanalı, Kayserili tüccar tiplemeleri dikkat çekiyor. 1962 yapımı “Yaralı Kalp” filminde kösele tüccarı, Anadolu kültürünün de yansımalarıyla işleniyor. Adanalı pamuk tüccarı kimliği, bu dönemindeki filmlerde yerini alıyor. Ali Şen ise tüccar karakterinin vazgeçilmez oyuncusu…  
 
1960’ların sonu ise uzun yıllar yıkılamayacak bir ekolü beraberinde getiriyor; “Fabrikatör”.  
Türkiye’nin endüstrileşmeye başlamasına paralel olarak Türk filmlerinde de fabrikatör işadamı öne çıkıyor. Fabrika sahibi olmanın, iş dünyasında en tepeye ulaşmanın bir göstergesi kabul edildiği bu dönemin filmlerinde, “kötü” ya da “iyi” fabrikatörler var. Kötü rollerde Avni Dilligil ve Kenan Pars; iyi rollerde ise çoğunlukla Hulusi Kentmenve Vahi Öz  gibi karakter oyuncuları rol alıyor.  
 
Başrollerini Münir Özkul ve Adile Naşit’in oynadığı “Bizim Aile”’de dört çocuklu Sadri Bey’in, üç çocuklu Halide Hanım’la evlenmesi ve çocuklardan birinin fabrikatör işadamının kızına tutulması konu ediliyor. Ertem Eğilmez’in yönetmeni olduğu filmde değişik sınıflar arasındaki farklılık anlatılıyor. Fabrikatör baba kavramı üzerinde duruluyor. Başrolünü Vahi Öz’un oynadığı “ Ne Şeker Şey” ise Adanalı Hacı Zeynel Bey’in üç kızıyla öyküsünü anlatıyor.  
 
İlk sendika filmi  
 
“Kadınlar Hep Aynıdır”da fabrikatörü canlandıran Hüseyin Peydah, kızı rolündeki Belgin Doruk’un korumalarından birine aşık olması üzerine çılgına dönüyor. Birbirlerini deli gibi seven iki genci ayırmak için elinden geleni yapıyor. Hüseyin Peydah kötü fabrikatör tiplemesiyle zorba, katı kuralları olan, asla pes etmeyen bir işadamını oynuyor.  
 
Benzer filmlere diğer bir örnek de 1960 yapımı olan “Ölüm Bizi Ayıramaz”… Filmde, Ekrem Bora ve Filiz Akın “Zengin” ve “Fakir”  ikileminde, fabrikatör babaya rağmen aşklarının peşine düşen gençleri oynuyor.  
 
Fikret Hakan’ın oynadığı başka bir filmde de iflas eden bir mensucat fabrikatörünün kızının bir müteahhite gönlünü kaptırması konu ediliyor.  
 
“Karanlıkta Uyananlar” ise sendikalaşmayı konu alan ilk film olarak Türk sinema tarihinde yerini alıyor. Erten Göreç’in 1965’de çektiği film, iş dünyasının işçilere yaptığı baskıyı anlatıyor. Filmde Fikret Hakan, Ayla ve Beklan Algan rol alıyor. “Karanlıkta Uyananlar”,  bir boya fabrikasında çalışan emekçilerle, babasının ölümünden sonra işin başına geçerek işçilerden yana olan genç bir işverenin savaşının öyküsünü anlatıyor.    
 
Bu dönemin en çok ses getiren  bir başka filmi ise “Acı Hayat”… 1962 yapımı filmin yönetmeni Metin Erksan… Fakir delikanlıyı oynayan Ayhan Işık, Milli Piyango’dan para çıkınca zengin bir işadamı oluyor. Terk eden sevgili rolünde ise Türkan Şoray var. Filmde eskiden fakir olan genç, para yüzünden onu bırakan sevgilisinden intikam alıyor.  
 
Londra’dan arıyorlar  
 
Sekreter odaya girer ve neredeyse bütün film boyunca işadamının ne iş yaptığını anlatan o tek cümleyi söyler: “Efendim Londra’dan telefon ettiler”… İşadamı olduğu için zengindir ve bir köşkte oturur. Bir çoğumuzun hafızasında böyle anekdotlar vardır.    
 
İşte bu klişeler fabrikatör kimliğinin belirginleştiği 1970’li yılların filmlerinde daha çok netleşiyor. Bu dönemde filmler belirli motifler üzerinde kurgulanıyor. Anlatılan konunun gereksinmelerine göre yaratılan ama işlevsellikten uzak bir işadamı karakteri ortaya çıkıyor.  
 
1976 yılında Atıf Yılmaz’ın yönettiği “Mağlup Edilemeyenler” filminde başrollerde Cüneyt Arkın ve Müjde Ar var.  Müjde Ar’ın oynadığı yoksul kız, zengin çocuk tarafından tecavüze uğruyor. Oğlanın işadamı olan babası ise olayı kapatmak için uğraşıyor. Bu filmin mesajı ise işadamının sahip olduğu güçtür.    
 
Ertem Eğilmez’in “Oh Olsun” filminde Tarık Akan, Halit Akçatepe, Gülşen Bubikoğlu, Hulusi Kentmen ve Adile Naşit rol alıyor. “Ferit” ise tabi ki Tarık Akan….Adana’da oturan fabrika sahibi, sert baba üç oğlunu okumaları için İstanbul’a gönderiyor. Ama Ferit ve kardeşleri kumar, kızlar ve siyasi olaylarla ilgilenip okumuyorlar. Sert, babacan işadamı Hulusi Kentmen, durumu öğrenince oğullarını fabrikada işçi olarak çalıştırıyor.    
 
Atıf Kaptan’ın 1974 yapımı “Diyet” ve 1973 yapımı “Bitirimler Sosyetede” filmleri ise yine benzer konularda 70’lerin işadamlarını yansıtıyor.  
 
Holding sahipleri geliyor  
 
1980’lerle birlikte toplumun sosyal ve ekonomik durumunun bir yansıması olarak, Türk filmlerindeki “Fabrikatör” yerini, “Holding sahibine” bırakıyor. 1990’lara kadar ki filmlerde dikkat çeken diğer bir nokta ise tekstil, reklamcılık gibi sektörlerin yavaş yavaş öne çıkıyor olması.  
 
Atıf Yılmaz, “Amele”de reklamcılık sektöründe dönen dolapları ortaya koyuyor. Filmde hazırlanan reklam kampanyası için bir amele örnek alınıyor. Kampanya süresince daire ve eşyalar veriliyor. Ancak, kampanya bitince, İlyas Salman’ın oynadığı amele tekrar sokağa atılıyor.                              
                                                                          
“Karanfilli Naciye”de, sermaye birikimi olması için, bir işadamı, kızını başka bir işadamının oğluyla evlendirmek istiyor. Ama oğlu pavyonda çalışan bir dansöze gönlünü kaptırıyor.  
 
Cüneyt Arkın, Gülşen Bubikoğlu ve Tarık Akan’ın oynadığı “Alev Alev” ise 80’lerle başlayan holding patronu karakterini pekiştiren bir film. Armatör olan Cüneyt Arkın gaddar bir işadamı ve Gülşen Bubikoğlu’da karısı. Cüneyt Arkın’ın yanında çalışan Tarık Akan ise  Gülşen Bubikoğlu’na aşık.  
 
Cüneyt Arkın, rol aldığı başka bir film “Paramparça”da da bir holding sahibini canlandırıyor. Burada ise müteahhit, madenci işadamı tipi ile birlikte mafya olgusu işleniyor.  
 
1980 yapımı “Banker Bilo”da İlyas Salman, üç kağıtçı bir işadamı karakterini oynuyor. Film, döneme damgasını vuran “Bankerler Skandalı”na eleştirile bir gözle bakıyor.  
 
Mafya ilişkileri  
 
Sinema eleştirmenleri, son dönemlerde çekilen filmlerde ise daha çok iş dünyası ve mafya ilişkileri üzerinde durulduğu görüşünde hemfikir. Bu döneme ilişkin iki film örnek gösteriliyor. “Filler ve Çimen” ve “Kolay Para” gibi son yıllarda çekilen  bu iki filmde de karanlık tipli işadamları dikkat çekiyor.    
 
Haluk Bilginer, Sanem Çelik ve Ali Sürmeli’nin rol aldığı “Filler ve Çimen”, iş dünyası, politikacılar ve mafyanın nasıl iç içe girdiğini konu ediyor. Film, bu üçgen içinde mafyaya bağlı çalışan otelcilik işini anlatıyor.  
 
Diğer bir film Kolay Para’da ise Özcan Deniz, Şebnem Dönmez ve Mustafa Uğurlu yine mafya ilişkilerini yansıtıyor. Mafya ve iş dünyası arasında yaşanan gergin olaylar gözler önüne seriliyor.  
 
Sinema eleştirmenleri son yıllarda yapılan filmlerden çok dizilerde, iş dünyasının işlendiğine dikkat çekiyor. Filmlerde daha sosyal içerikli konulara yer veriliyor. Bir iki örnekte de  eskinin İstanbullu, janti görünüşlü işadamları, yerini karanlık tipli karakterlere bırakıyor.  
 
Eleştirmenler, diğer bir film “Eşkıya”da  Şener Şen’in düşmanı rolündeki işadamı karakterinin, korkutuculuğu üzerinde duruyor. Ne iş yaptığı çok net olmayan bu karakterin yaşadığı evin ürkütücülüğü ile Hulusi Kentmen filmlerindeki aydınlık evlerin sıcak görünüşü belki de farkı ortaya koyuyor.    
 
İŞADAMI KARAKTERİ BİR ŞABLONDUR  
 
Giovanni Scognamillo/Yazar ve Sinema Eleştirmeni
 
 
Ünlü yazar ve sinema eleştirmeni Giovanni Scognamillo, Türk filmlerindeki işadamı karakterlerinin, filmin konusuna paralel olarak geliştirildiğini belirtiyor. Scognamillo şu değerlendirmeyi yapıyor:  
 
“Türk filmlerinde işadamı ön plana çıksa bile, aslında pek iş dünyası anlatılmıyor. Kahraman işadamı ise fabrikatör ya da sonraki dönemlerde holding sahibidir. Daima toplantılar yapılır. ‘Mallar geldi mi?’ gibi klişe konuşmalar geçer. Bunlar filimden filime aynı şekilde tekrarlanıyor. Yaptığı işle ilgili açıklayıcı diyaloglara rastlamak çok zor.  İşadamı olduğu için zengindir… Peki bu adamın sorunları, dertleri yok mu? Bu iş çevresi dediğimiz şey ne menem şeydir? O da yok.  
 
Dönemsel olarak bakıldığında da farklılıklar ortaya çıkıyor tabi. Yani 80’lere kadar fabrikatör işadamları var. Sonradan holding sahipleri oluyor. Ama temel kurgulamada çok belirgin farklılıklar göze çarpmıyor. Bu da tabi holding kavramının Türkiye’de pekiştirilmesiyle örtüşüyor. Ama her şey ne yazık ki yüzeysel gerçekleşiyor.  
 
İşadamı bir şablondur. ‘Kötü adam’ nasıl bir şablonsa, işadamı da kötü ya da iyi yine bir şablondur. Onun hiçbir derinliği yok. Asıl yaptığı işlere karşı bir ilgi de yok. Bir etiket yapıştırıyorsunuz. ‘Ne iş yapar bu adam?’ ‘Holding sahibi’ bitti. Ama bugün eski filmleri izlediğimizde, o dönemi yaşatabilen kimi unsurların olduğunu da görüyoruz. Temelde az ya da çok gerçeklik payı var. Belki de bugün bile bizi etkilemesinde gizli kalan gerçekler etkili oluyor.”  
 
İŞADAMI TİPİ FARKLILAŞTI  
 
Agah Özgüç/Yazar ve Sinema Eleştirmeni
 
 
Agah Özgüç, son dönemlerdeki Türk filmlerindeki işadamı tiplemesini, “Taşradan gelmiş, İstanbul’da zengin olmuş karanlık tipler” olarak anlatıyor. Eski filmlerde janti görünüşlü işadamlarının olduğunu belirten Özgüç şöyle devam ediyor:  
 
ESKİ İŞADAMI JANTİYDİ Yeni filmlerde hep Doğu kökenli işadamı tipi var. Eskiden işadamı tipleri çok jantiydi. Bu Türkiye’deki yaşamla da bağlantılı bir durum tabi. Eskiden gazinolar vardı. Önlerde oturanlar hep kravatlı, aydınlık yüzlü işadamlarıydı. Şimdi baktığımızda artık o insanları görmek mümkün değil.  
 
HULUSİ KENTMEN GİBİSİ YOK Hulusi Kentmen gibi yerine oturmuş bir işadamı karakterini pek göremiyoruz. Babacan, kravatlı işadamları yok. Aslında işadamlarının da bu geçen zamanda hem tipilojisi hem içsel kimlikleri değişti. Bugün Türkiye’de bir takım karanlık tipli adamların altında tipler görüyorsunuz. Tabi kendi emeğiyle bir yere gelmiş işadamları da var. Bunları da ayrı tutmak gerekiyor.  
 
Eski tiplemelerde işadamı olduğu tavrından belli oluyordu. Bir Nejat Eczacıbaşı’nın sinemaya yansımasıydı adeta. Çünkü, öyle işadamları çoğunluktaydı.  Bir de bölgesel olarak farklılıklar belirgindi. Karadenizli işadamı tiplemelerinde mesela daha çok denizcilik işi ön plandaydı.  Metin Erksan’ın ‘Suçlular Aramızda’ filminde çok önemli bir işadamı var. O filimde Atıf Kaptan tam bir Karadenizli işadamını oynuyor. Çok zengin ama cimri. Gelinine bile düğünde sahte gerdanlık takıyor. Ama daha sonra gerdanlığın sahte olduğu ortaya çıkıyor.”  
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz