''Patlama Bekliyoruz''

Haluk Ekinci / Ekinciler Holding Yönetim Kurulu Üyesi Ekinciler Holding Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Ekinci, 1997 yılın sonundan itibaren zor günler yaşayan demir-çelik sektörünün toparlanma süreci...

1.01.2000 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Haluk Ekinci / Ekinciler Holding Yönetim Kurulu Üyesi

Ekinciler Holding Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Ekinci, 1997 yılın sonundan itibaren zor günler yaşayan demir-çelik sektörünün toparlanma sürecine girdiğini söylüyor. Yurt dışından gelen olumlu sinyallerin, bu süreci desteklediğini söylüyor. Ona göre 2000 yılında tüm dünyada büyük bir talep artışı yaşanacak. Ekinci, ``Şubat ve mart ayından sonra talepte büyük bir artış bekliyoruz`` diyor.

Uzakdoğu´da yaşanan kriz pek çok sektörü etkiledi. Ancak bazıları gerçekten ağır darbe aldı, neredeyse ``koma``ya girdi. İşte bu sektörlerin başında teksil ve konfeksiyon geliyor. Bunları ise yine Türkiye için çok önemli bir sektör olan demir-çelik izliyor.

Ancak, demir-çelik, krizin darbelerini atlatmasını, daha doğrusu karşılamasını bildi. Sektörün büyük ve güçlü şirketlerden oluşuyor olması, demir-çelik üreticilerinin krize direncini artırdı. Bu nedenle krize karşı büyük bir direnç gösterdi. Ancak, kriz demir-çelik sektöründe var olan bazı sorunlarında su yüzüne çıkmasına neden oldu.

Biz de Capital olarak sektörün önde gelen firmalarından Ekinciler Holding Yönetim Kurulu Üyesi Haluk Ekinci ile birlikte sektörü ``masaya yatırdık''. Haluk Ekinci, demir-çelik sektörünün krizden etkilendiğini belirtiyor, ardından da sektörün son aylarda toparlanma sürecine girdiğini ekliyor. Üstelik yurtdışı piyasalardan alınan sinyaller, sektörün 2000 yılında ``patlama'' yapabileceğini gösteriyor. Ancak Haluk Ekinci uzun ve yassı çelikte yaşanan art-talep dengesizliklerine dikkat çekiyor:  

Uzakdoğu Krizi´nden demir-çelik sektörü nasıl etkilendi?
 
Son 10 yıla bakıldığında Uzakdoğu, demir-çelik sektörümüzün en çok ihracat yaptığı bölge konumundaydı. Örneğin, 1993 yılında Türkiye´nin toplam ihracatının yüzde 74´ü Uzakdoğu Asya ülkelerine gerçekleşmekteydi. Sonraki yıllarda, özellikle Çin Halk Cumhuriyeti´ndeki yeni kapasitelerin devreye girmesiyle bu oran yüzde 40´lara düşmüştü.

1997 yılının sonlarında başlayan, ancak etkisini gerçek anlamda 1998 yılında gösteren Uzakdoğu krizi, Filipinler, Güney Kore, Malezya, Tayland, Tayvan gibi ülkelere ihracatın tümüyle durmasına, Singapur ve Hongkong´a yönelik ihracatın ise azalmasına sebep oldu. Yılın ilk aylarında bu durum ihracat rakamlarına yüzde 20 düşüş olarak yansıdı. Bu durum 1998 yılı üretiminde bir önceki yıla göre yüzde 0.9 oranında bir düşüşe neden oldu.

1998 yılının ihracat rakamları itibariyle ise ihracatta nisbi bir iyileşme söz konusu. İhracattaki düşüş yüzde 20´lerden yüzde 10 seviyesine geriledi. Diğer taraftan fiyatlardaki düşüş yüzde 18 seviyelerinde kaldı.

Krizin yoğun olarak yaşandığı 1998 senesinde ihracattaki daralma, aynı zamanda patlak veren Rusya krizinin doğurduğu ucuz ithalatla birlikte yan yana denk gelmesiyle birlikte iç satışlarda da fiyatların ve talebin iyice düşmesine ve daralmasına sebep oldu.

Ekinciler olarak siz etkilendiniz mi?

Ekinciler firması olarak da Uzakdoğu´ya yukarıda belirttiğim gibi sektör olarak da ihracatımız yüksekti. Dolayısıyla Uzakdoğu´daki problem Türkiye´ye hem  genel olarak hem de sektöre yansıdı. Ama burada Ekinciler´in ihracatında genel olarak bir düşme gözlenmedi. Ekinciler´in teknolojisi diğer şirketlere göre daha üstün, maliyeti en düşük teknolojilere sahibiz. Dış piyasalarda, özellikle Avrupa ülkelerinden 13 ülkeye ihracat yapıyoruz. Fakat, bunların içinden altı tanesine sadece Ekinciler demir-çelik mal satabiliyor. Bizim satışlarımızda, genelde problem olmuyor. En son olarak ABD´de Türkiye´ye karşı bir anti-damping vardı. Biz bunu mahkemede kazandık. Şu anda bir tek Ekinciler Amerika´ya ihracat yapabiliyor, diğerleri yapamıyor. Yani Ekinciler´in satışında hiçbir problem gözlenmiyor.

Firmalar en çok neden etkilendiler?

Biz ark ocaklı firmalar olarak, hurda ile çalışan firmalarız. Krizle birlikte hurda fiyatları da düştü. Fakat hurda fiyatlarındaki düşüş, satış fiyatlarının düştüğü kadar olmadı. K^ar marjlarında daralma oldu. Fakat şu anda baktığımız zaman, tekrar Uzakdoğu´da bir açılma gözlüyoruz. Bu açılma tekrar ihracatı gerektiriyor. Şu anda talepler yine Uzakdoğu´dan gelmeye başladı. Krizin Türkiye´de tüm sektörleri ve demir-çeliki de etkilemesinin nedenleri ise şunlardır: Kriz başlayıncı piyasadan para çekilmesi oldu ve yatırımlar durmaya başladı. Yatırımlar durunca, bankalar şirketlere daha fazla kredi vermek yerine, Hazine bonolarında devlet bonolarıyla paralarını değerlendirme yönüne gittiler. Bazılarına hiç haber vermeden, bazen de krediyi durduracağız diyerek kredileri kestiler.

Dolayısıyla Türkiye´de birçok şirketin çalışmasına engel oldular. Şu anda bankaların kredileri açtığını görüyoruz, piyasalar da canlanmada başladı. Yani umutlu bir gelecek var.

1999 yılı nasıl geçiyor tahminleriniz neler?

1999 yılı başlarından bugüne doğru baktığımızda, sektör lehinde gerek Uzakdoğu gerekse de Körfez ve Ortadoğu bölgelerinde olumlu gelişmeler gözlüyoruz. 1999 yılıın ilk 8 ayı incelendiğinde, üretimde yüzde 8´lik bir artışın meydana geldiği görülüyor. Aynı paralelde, ihracatta da 1998 yılı aynı dönemine göre yüzde 1.7 oranında bir artış meydana geldi.
Sektör içinde Ekinciler Demir Çelik´in de yer aldığı nihai uzun ürün ihracatında ise 1998 yılına göre, 1999 yılının ilk yarısında yüzde 20 oranında bir artış olmuştur.

Ekinciler açısından ise durum sektördeki diğer kuruluşlara göre daha iyi. Bizim bazı avantajlarımız var. Tekonolojimiz yanında, biz hem üretici hem de ticari kimliğe sahip, sektördeki tek firmayız. Üretim açısından baktığımızda, satışlardaki dinamizmin neticesinde,  17 adet ark ocaklı  ve entegre mamul üreten tesisler içersinde, tam kapasite ile üretim yapan iki kuruluştan biriyiz. 

Sektördeki arz-talep dengesi konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Demir-çelik üretimini ikiye ayırmak gerekiyor. Birisi yassı ürünler, ikincisi ise uzun ürünler. Yassı ürünlerde Ereğli Demirçelik ve Borçelik olmak üzere iki üretici var. Bu iki üreticinin, örneğin 1998 yılı toplam fiili üretimi 2 milyon 850 bin ton. 1998 yılında yassı üründe tüketim ise 5 milyon 700 bin tonu buluyor. Aradaki fark, yani yaklaşık 2 milyon 850 bin tonun tamamı ithalat yoluyla karşılanıyor.

Uzun üründe ise, özel sektöre ait 15 adet ark ocaklı ile yüksek fırınlı dediğimiz, İsdemir ve Kardemir´in tesisleri var. Yani toplam 17 entegre kuruluş faaliyet gösteriyor. Bunların toplam kapasiteleri 15 milyon 270 bin ton. 1998 yılı fiili üretimleri ise 11 milyon 726 ton. İşte burada sektörün kapasite ve üretim fazlalığı ortaya çıkıyor. 

1998 yılında uzun üründe sıvı çelik tüketimi yıllık 5 milyon 100 bin ton olarak gerçekleştiğinden, aşağı yukarı 10 milyon ton civarı bir kapasite fazlalığı ortaya çıkıyor. Üretim fazlalığı ise 6 milyon 626 ton kadar. Dolayısyla tüm bu fazlalıkların ihracata yönelmesi gerekiyor. Ancak ihracata baktığımızda da, mamul ve yarı mamul ürünlerle birlikte ancak 5 milyon 66 tona ulaştığını görüyoruz. Yani sektörün bu kısmında büyük bir arz fazlalığı var.

Bir tarafta arz, bir tarafta talep fazla...

Uzun mamulde, eskiden beri gelen bir arz-talep dengesizliği var. Uzun mamulde, arz fazla. Arz-talep dengesinin düzelmesi gerektiğini gözlüyoruz. Bu da şu olabilir; Türkiye 5 milyon tonluk ihracat yapıyor. İsdemir´in bir an önce özelleştirilip, sac üretimine geçmesi lazım. Uzun mamulden çıkıp, yassı ürüne dönmesi lazım.

Yukarıda rakamlarını verdiğim gibi, yassı üründe tam tersine, ithalat var. Yani bir dengesizlik yaşanıyor. Bu dengesizliğin İsdemir ile düzeltilmesi şart. İsdemir, özelleştirilerek yassı ürün üretir hale getirilmeli. Zaten de öyle yapacaklar.

Tahminen 2000 yılının ilk çeyreğinde bir özelleştirme yapacaklar gibi görülüyor. Ekinciler de, bir konsorsiyum halinde bu özelleştirmeye talip.

Türkiye´nin dünya ticaretinde yeri nedir?

Türkiye uzun ürünlerde dünya ticaretinin yüzde 38´ine sahip. Fiyatların inmesinde ve çıkmasında Türkiye´nin ağırlığı var. Dolayısıyla böyle yüksek bir ağırlığa sahip Türkiye´nin birbiriyle daha fazla mutabakat içinde olması lazım. Yurt dışında kendi içimizde bir rekabet var. Fiyat düşürme şeklinde gelişiyor bu rekabet. Bu durum Türkiye´nin zararına oluyor. Direkt şirketlere, dolayısıyla Türk ekonomisine de zarar veriyor.

Türk şirketlerinin bir strateji çerçevesinde hareket etmesi gerekir. Bunlar tabii hep oturulup konuşuluyor fakat, bir türlü de olmuyor. Serbest piyasa ekonomisinde istediğiniz kadar, böyle yapalım deyin, üç gün sonra gidip başkaları farklı şeyler yapıyor.

İç piyasada rekabet keskin mi?

Keskin. Fakat örneğin, bizim Ekinciler´in bölgesinde bir İsdemir var, Yazıcı var. Biz onlarla beraber, çok büyük rekabet yapmadan piyasaya girebiliyoruz. Diğer üreticilerin zaten bizim bölgemize girme durumu olmuyor.

Bölgesel bir paylaşma mı var?

Hayır, fakat bunun bir navlunu var. O nedenle bölgenizde size yakın yerlere ürün satmanız tercih ediliyor. Fakat istersem ben İstanbul´a da satarım. Edirne´ye de mal sattığımız olur. Kurtarıyorsa, satarsınız; Kimse de niye sattın demez. Ama genel olarak navlun maliyetleri nedeniyle yakın bölgelere satılabiliyor. Fakat yoğun olarak şirketlerin bulunduğu bölgelerde, rekabet de daha yoğun olabiliyor. Örneğin İstanbul ve İzmir rekabetin yoğunlaştığı bölgeler.

Dünyada birleşmeler çok sık oluyor. Demir-çelik´teki kapasite fazlasını da düşünürsek, Türkiye´de de bunlar yaşanabilir mi?

Ben Türkiye´nin geleceğinin bu olduğuna inanıyorum. Birleşmelerin gelecekte olacağına inanıyorum. Olması gerektiğine de inanıyorum.

Diğerine, sadece kendi kendini kandırmak diye bakıyorum. Dünyada gelişim, şirketlerin birleşmesi yönünde. Türkiye´de demir-çelik sektöründe de aynı şeyler yaşanabilir. Eski nesil bunu istemeyebilir, fakat yeni yetişen genç kesimin bunu daha rahat uygulayacağına inanıyorum.

Önümüzdeki dönemde deprem nedeniyle 80 bin adet konut yapımı söz konusu, Bunun yanında birçok hasarlı bina var? Bu durum uzun demirde bir hareketlilik yaratır mı?

2000 yılının şubat ve mart ayından sonra hızlı bir talep artışı bekliyoruz. Talepte ve fiyatlarda büyük bir artış olacağını tahmin ediyoruz. Bu bir patlamaya dönüşür mü? Bu hükümetin alacağı kararlara bağlı. Bütün hazırlıkların tamamlanıp inşaatların başlayacağını düşünerek ben bu tahmini yapıyorum. Yurt dışında da, Amerika ve Avrupa´da da talepte artış bekleniyor. Dünyada da talepte bir artış bekleniyor.

Yurt dışı pazarları böyle genel olarak değerlendirirsek gelişme ne yönde?

Daha önce belirttiğim gibi, Uzakdoğu´da da haretlenme başladı. Uzakdoğu´da Hongkong, Singapur ve Güney Kore tek alıcı durumundadır. Ancak bölgedeki olumlu gelişmeler, 2000 yılında pazarın diğer Asya ülkelerini de içine alacağı sinyallerini veriyor.

Avrupa´ya gelince; Uzun mamulde giderek büyüyen bir talep çizgisini yakaladı. Avrupalı üreticilerin uzun mamul üretiminden, tesislerini yavaş yavaş kapatmak ya da farklı ürünlere çevirmek yoluyla çekilmeleri, pazarda Türk üreticilerin daha fazla yer almasına sebep oluyor.

Avrupa pazarının, diğer pazarlardan önemli bir farkı, ilgili ülkeye ait kalite uygunluk belgesi alma zorunluluğu olması. Biz Ekinciler olarak tüm bu ülkelere ihracat yapabiliyoruz. ABD pazarı ise Türk üreticilere halen rekabet vergisi uyguluyor. Bu vergiye muhatap olmayan tek üretici ise, Ekinciler Demir Çelik. Bugün ABD pazarı dünyadaki en dinamik pazar. Gerek durmadan devam eden yatırım projeleri gerekse de iç tüketimin bu sebeple giderek artması, ABD pazırını diğer pazarlardan farklı olarak demir-çelik sektörü içersinde özel bir konuma oturtuyor. 

''DEMİR-ÇELİK´İN TİCARETİNE YÖNELECEĞİZ''

Sizin grup olarak sektördeki planlarınız nedir?

Demir-çelik sektöründe planlarımızda ilk olarak İsdemir var. İsdemir zaten kendi başına bir devdir. Belli bir konsorsiyum içinde İsdemir´e talibiz.

Ağırlıklı olarak dünya ticaretinde söz sahibi olmak istiyoruz. Üretimden de ziyade, ağırlıklı olarak dünya ticaretinde söz sahibi olmayı hedefliyoruz. Ticaretine de ağırlık vermek istiyoruz. Bunun için, ABD´de, İran´da ve Ukrayna´da şirketlerimiz var. Bunları geliştirmek istiyoruz.

1998 sonu itibariyle, Ekinciler, Türkiye´nin en büyük, demir-çelik ihracatçısıdır. Buna hem kendi üretimimiz, hem de bizim haricimizde üçüncü şahıslara yaptırdığımı üretim ile Rusya´dan veya başka ülkelerden Türkiye´ye getirip burada işlettirdiğimiz ürünler de dahil.

Ticaretini gerçekleştirdikten sonra bu ürünün, üretici firma çok. İthalatın tabii engellenmesi lazım, fakat bizim gibi, ithal edip ihraç edenlerin de engellenmemesi lazım. Ama bozuk, düşük kalite demir ithalatının engellenmesi lazım. Nasıl bize yurt dışında anti damping uygulanıyorsa, Türkiye´nin de bunu uygulaması lazım. Yine elektrik fiyatlarının Türkiye´deki üreticilere dünya şartlarında verilmesi lazım.

''EKONOMİYE ÇOK İYİMSER BAKIYORUZ''

2000 yılı için Türk ekonomisine yönelik beklentileriniz ne yönde?

Biz ekonomiye çok çok iyimser bakıyoruz. 2000 yılı ve sonrasında ekonominin daha iyi noktalara geleceği düşüncesindeyiz. Bir kere IMF gerekli yatırımları yapacak düşüncesindeyiz. IMF ile anlaşma, Türkiye´yi iyi noktalara getirecek, çok güzel şeyler olacak. IMF ile anlaşınca, dünyanın diğer finans şirketleri de size para vermeye başlayacaklar.

Şu anda Türkiye´de en önemli şey paranın maliyeti. Dünyanın hiçbir yerinde böyle yüksek faiz yok. Bütçede de hükümetin daha dikkatli hareket edeceği görülüyor. Finans kuruluşlarının en büyük korkusu bu işten vazgeçilmesi. Bence Türkiye´yi çok iyi bir gelecek bekliyor.

Ancak dediğim gibi, paranın maliyetinin düşmesi lazım. Koalisyon hükümetinin de, 4 yıl iktidarda kalması durumunda, başarılı olacağına inanıyorum. Bir kere Türkiye´de istikrarın olması şart. En büyük problemlerimizden biri de istikrarsızlık. Hem siyasi istikrarsızlık hem de ekonomideki istikrarsızlık. Neyin ne olacağını kimse bilemiyor. İstikrarın olması lazım ve ben olacak diye de düşünüyorum.

''DEPREME KARŞI ÖZEL DEMİR KULLANILMALI''

``Devletin bundan sonra her demire izin vermemesi lazım. Deprem için üretilen özel demirler vardır. Sadece bunu biz üretmiyoruz, kamuoyuna da duyuruyoruz. Aslında bu çeşit demirler Türkiye´de yüksek oranda da üretiliyor. Bu demirlerin kullanılması gerekir.

Ayrıca üretilen her çelik için mutlaka TSE uygunluk belgesi alınmalı. Kalitesiz inşaat demiri ithalatı durdurulmalı. Yine kalitesiz ithal kütükten demir üretilmemeli. İnşaatlarda BÇ IV-a ısıl işlem çeliği veya BÇIIIA çeliği kullanılmalı.

Yine depreme dayanıklı konut inşaasında kalın profil ve çelik konstrüksiyonlar yüksek binalar için kullanılmalı. Orta ölçekli binalarda ise demirin standartlara uygun ölçü ve adetlerde kullanılması ve paslanmaya karşı epoksi boya ile kaplanması gerekiyor.

Türkiye´de zararına çalışan şirketler var mı?

Zararına çalışma olmaz, Türkiye´de en büyük problem faiz hadlerinin çok yüksek olması. Devletin buna bir çare bulması lazım. Faizler düşmediği sürece Türkiye´deki tüm sektörlerde olduğu gibi, demir-çelik de aynı problemi yaşayacaktır. Döviz kredisi alıpta yüzde 20´lerde geri ödemek çok zor. Faiz hariç kimsenin zarar ettiğini düşünmüyorum. Faizi çıkarırsanız, şirketler zarar etmez. Demir-çelik de olmaz. Ancak demir-çelikde üretim fazla.

Ark ocaklı tesislerle ark ocaklı olmayan tesisler arasındaki fark nedir?

Ark ocaklı tesisler, dediğimiz, hurdadan demir-çelik üretimi yapan tesislerdir. ABD´den dünyanın çeşitli yerlerindenn satın alınarak, hurdadan demire çevirmedir. Diğeri de cevherden çevirmedir. Bunlar Türkiye´de 3 tane, Ereğli, İskenderun Demir Çelik ve Karabük.

Sektörde yeni yatırım oluyor mu?

Şu anda büyük yatırımlar değil fakat, küçük yatırımlar oluyor. Bu yatırımlar daha çok ürün artırma şeklinde oluyor. Kapasite artırma şeklinde oluyor. Aslında bunlarında engellenmesi gerekli. Şu anda Türkiye´de görünen 20 milyon tonluk bir kapasite var. Ancak, Metaş, Çukurova tam çalışmıyor. Çebitaş gibi firmalar var fakat bunların üretim maliyetleri yüksek. Bu nedenle, tam kapasite ile çalışmıyor. Kapasitelerini tam olarak kullanamıyor. Fiyatlara göre tesislerini çalıştıranlar var.

Türkiye´de yassı sac dışında yatırım yapılması gereken bir alan var mı?

Türkiye´de kaliteli çelikte yatırım ihtiyacı var. Türkiye´de bu ürüne de ağırlık vermek lazım. Türkiye´de Çemtaş ile Asil Çelik kaliteli çelik üretiyor. Bu ürünün de ithalatı yapılıyor. Bunlar, otomobil gibi endüstrilerde kullanılıyor. İnşaatlarda, yapılarda değil de, daha çok çeşitli endüstrilerde kullanılıyor.

Biz tam otomotik olarak  çalışıyoruz. Hammaddemiz hurda. Hurdayı alıp kütük yapıyoruz, kütükten devam ediyor 8mm ile 50mm kadar üretim yapıyoruz.

Tarım konusunu nerden aklınıza geldi?

Bizim kökenimiz Adana, eskiden çukurova tarım bölgesiydi, insanlar ağalar vardı. Pamuğun para ettiği zamanlardı. GAP bölgesi devreye girmeye başlayınca, buraların maliyetleri  yüksek kalmaya başladı. Buralarda bir müddet sonra iş olmayacak. Zaten toprak büyümüyor aynı kalıyor. Topraklar bölünerek, küçük tarlalar haline dönüşüyor. Akrabalar bizim, köye bir şeyler yapmak lazım dediler. Ne yapmak lazım? Köyün en iyi bildiği şey tarladır. Antalya´da seracılık çok gelişmiştir. Biz de seracılık yapmaya başladık. Önce daha klasik şekilde seracılık yaptık. Sonra 3-5 kişi yapmaya başladık. Arkasından işi büyütmeye başladık. Sonra Fransız bir şirketten yardım aldık. Hormonsuz üretime başladık, Hollanda´dan arı getiriyoruz. Döllenme için.

Ciddi olarak bunu büyütmeyi düşünüyor musunuz?

İleriye dönük ticaretine atılmaya düşünüyoruz. Çünkü Türkiye´de bunu tam olarak bu işi yapan yok. Zaman içinde sanayisine de geçebiliriz. Örneğin, Asil Nadir´in şirketi Meyna vardı. Tabii çok kesin kararlar yok fakat ileride potansiyeli olduğunu düşündüğümüz, sanayisinde ve ticaretinde bir şeyler yapılabilecek alanlar olarak bakıyoruz bu işe.

Şu anda kar etmek amacıyla bakmıyoruz. Şirket kurdunuz mu? Ektar diye bir şirketimiz var. İsrailden ve Fransa´dan danışmanlardan yararlanıyoruz. Bölgedeki akedemisyenlerden de faydalanıyoruz. Topraksız tarıma geçiliyor. Projeler var. Saksılar içinde bir anlamda.

Tarımdan başka girmeyi düşündüğünüz alan var mı?

Şu anda bir şey söylemek istimiyorum. Yeni alanlar olabilir fakat bunu zaman gösterecek. Bundan sonra gireceğimiz şey büyük ve farklı alanlar olması lazım. Her şey olabilir. Bir karar vermiş değiliz.

Biz bu demirlere Termeksli demirler diyoruz. Deprem standartlarına uygun demirlerin kullanılması gerekir. Biz bu konudaki önerilerimizi, devlete de anlatıyoruz. Çimentocular da anlatıyor biz de anlatıyoruz. Bu konuda dünya standartları var. Herhalde düz yuvarlak olarak tabir ettiğimiz demir sanıyorum sadece Türkiye´de kullanıyor. Belki bir de Libya´da kullanılıyor. Oysa bizim bu konuda belli standartlara gitmemiz lazım.

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz