Türk Şirketleri Birbirlerine Rakip

Yaşar Küçükçalık / Küçükçalık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı    Yaşar Küçükçalık, Kayseri kökenli büyük tekstil grubunun eş başkanlarından… Çok fazla dağılmadan, sadece tekstilde büyümeye d...

1.08.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yaşar Küçükçalık / Küçükçalık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı  
 
Yaşar Küçükçalık, Kayseri kökenli büyük tekstil grubunun eş başkanlarından… Çok fazla dağılmadan, sadece tekstilde büyümeye devam edeceklerini söylüyor. Özellikle de ev tekstiline yönelik büyük hedefleri var. 2003 yılı sonunda 120 milyon doları bulması beklenen ihracat da bunun göstergesi… Ancak, Yaşar Çalık, son dönemde Türk şirketlerinin birbirleriyle rekabet ederek, fiyat kırdıklarına dikkat çekiyor ve “İspanya, İtalya ile rekabetten çok Türk şirketleriyle yarışıyoruz” diyor.  
 
Kayseri’de sanayiciliğe öncülük etmiş birkaç aile vardır. Bu ailelerden bazıları İstanbul’a taşınıp Türk iş dünyasının değişik alanlarında devam ettiler. Bir bölümü ise hala Kayseri’de yatırım yapıyor, rekabete Anadolu’nun orta yerinden devam ediyor.  
 
Sanayicilik geçmişi 1950’lere dayanan bu ailelerden biri de Küçükçalık. Manifaturacılıkla işe başlayan aile, bugün dünyaya 100 milyon doların üstünde perde ihraç ediyor.  
 
Küçükçalık’ın kurucusu Nuh Mehmet Bey, iş yaşamına tüccar olarak başlamış. Kayseri’deki ilk sanayi deneyimini ise çok ortaklı olarak kurulan Kayseri Birlik Mensucat’da gerçekleştirmiş. Şu anda Soley havlularını üreten bu yatırımdan sonra aile İstanbul’a taşınınca, yeni bir dönem de başlamış.  
 
1960’larda İstanbul’a yerleşen Küçükçalık Ailesi’nin yeni adresi, bir çok tekstil devinin çıktığı Sultanhamam olmuş. İki mağazada manifaturacılık işlerini yürütmüşler. 1970’lerde yılda iki milyon metre kumaş satan Küçükçalık Ailesi, oğullarının de büyümesiyle imalat sanayine yönelmiş.  
 
Yaşar ve Yılmaz Küçükçalık’ın iş hayatına girmesiyle aile işi büyümeye başlamış. İnegöl’de açılan 56 tezgah, o dönemde büyük bir yankı uyandırmış. Yaşar Küçükçalık o dönemlerde tül üretiminin Türkiye’de çok kısıtlı olduğunu söylüyor ve 56 tezgahın çok büyük bir fabrika olarak algılandığını anlatıyor. Yaşar Küçükçalık, “Fabrikanın kurulmasıyla iç piyasaya üretime başladık. Boyahane de devreye girince bitmiş ürün imal eder duruma geldik. Esas büyümemizi ise 90’ların sonunda ihracatla gerçekleştirdik” diyor.  
 
Yaşar Küçükçalık, Kayser’den milyonlarca dolarlık ihracata uzanan ilginç öykülerini ve hedeflerini Capital’e anlattı:    
 
Kayseri kökenli bir ailesiniz…. Küçükçalık Ailesi’nin iş hayatına girişi nasıl oldu?  
 
Babam Kayseri’de tüccardı. Sanayi yatırımlarına girişi ise 1950’lerde gerçekleşti. O yıllarda 11 ailenin iştiraki olarak Kayseri Birlik diye bir fabrika kuruluyor. Babam Nuh Mehmet Bey de o 11 kişiden biridir. Şimdi bu şirket Soley Havlu’yu üretiyor. Dolayısıyla, 1950’nin girişimcisiyiz diyebiliriz.  
 
Tabii şimdi içinde bulunduğumuz dönemde, 2000’lı yıllarda Türkiye’de sanayi düşünmek son derece doğal. Sokağa çıktığınızda bunu görebiliyorsunuz. Ama 1950’nin Türkiye’sinde, üstelik Kayseri’de sanayiyi düşünmek çok önemli. Kayseri’de Erciyes’e bakarak sanayi yatırımına yöneleceksin? Bu çok önemli bir olaydır.  
 
Üstelik biz bu işe girerken Kayseri’de manifaturacılık yapıyorduk. Sonradan çok ortaklı fabrika yatırımı geldi.  
 
Sonra İstanbul’a gelme fikri nasıl gelişti….  
 
Babam 1965’de enfarktüs geçirdi. O dönemde İstanbul’da da işleri vardı. Mal alıp satıyordu. 1995’de doktorlarında tavsiyesiyle İstanbul’a taşınmaya karar vermiş. Kayseri’nin rakımı yüksek. Bu nedenle, İstanbul’un hastalığına iyi geleceği tavsiye etmişler. Babam hırslı bir adamdı. Aslında Kayseri’de durması da zordu. Onun başarı hırsı vardı.  
 
Ben 1978’de liseyi bitirdikten sonra yurtdışına gittim. İngiltere’de pazarlama ve yönetim okudum. Kardeşim Yılmaz Bey’le yazın Sultanhamam’da çalışıyorduk. Kardeşim de, ben de tüccarlıktan gelmeyiz. Yılmaz Bey endüstri mühendisi. Zaten bir top satmayı beceremeyen, milyon metreyi hiç satamaz.  
 
Sanayiciliğe nasıl başladınız? Babanızın yönlendirmesi miydi?  
 
Bizim iki mağazamız vardı. Biri han içinde, diğeri de iki sokak ilerideydi. Ben askerden geldikten sonra mağazada çalışmaya devam ettim. Manifatura işi yapıyorduk. O sırada yavaş yavaş konut açığı belirmeye başlamıştı. Perde üretilmiyordu, kaçak geliyordu. Konutla birlikte Türkiye’de bir mefruşat işi doğmaya başladı.  
 
Ben bu nedenle manifaturacılığa devam etmedim. 1985’de Küçükçalık Tekstil’in dışında, Küçükçalık Mefruşat’ı kurduk. Belli bir zaman geçtikten sonra işler karışmaya başladı. Temelde yine bir olsak da şirketleri ayırdık. “Şapka öne düşsün, kel ortaya çıksın” istedik. O zamanlar Küçükçalık Tekstil yılda 2 milyon metre mal satardı. Babam çok bilinen bir adamdı. Oğlu olmakta kolay değildi. Mefruşata başladıktan sonra benim ve biraderimin sanayiye karşı ilgisi başladı.  
 
Peki işler nasıl büyüdü?  
 
İnegöl’de 56 tezgahla tül ürütmeye başladık. “Küçükçalık fabrika kuruyor” dediler. Türkiye’nin durumunu düşünün, sadece 56 tezgaha herkes şaşırmıştı. Ben tüccarken bile sattığım malın çözgüsünü, ipliğini bilirdim. Günde sadece 7 bin metre üretiyor ve iç piyasaya veriyorduk.  
 
O sıralarda içerde 4 dolara mal satıyorduk. Sanayicilik çok zevkliydi. 1993’de boyahaneyi kurduk. Yani ham üretim yerine, bitmiş ürün imal ettik.1996’da brode, yani işleme fabrikası üretime geçti. Şu anda İnegöl’de 3 çatı altında, aşağı yukarı 140 bin metrekare kapalı sahası olan, günde 220 bin metre üretim yapan bir tesisimiz var. 1997’den sonra bizim büyüme trendimiz farklılaştı.  
 
Hangi piyasalarla çalışıyorsunuz?  
 
Biz perdeciyiz. Ev tekstilini perde ve yatak olarak ikiye ayırmak lazım. Nevresim takımı, çarşafı, havlu bunlar yatağa giriyor. Perde de başlı başına bir alan. Biz yüzde 80 perdeciyiz. Yüzde 20’lik bir kısmımızla da ev tekstili üretiyoruz. Perde de Amerika, Avrupa, Uzakdoğu ile çalışıyoruz.  
 
Şu anki yapılanmanız nasıl? Kaç şirket var?  
 
Biz de çok az miktarda da giysi var. Kumaş üretiyoruz. Bünyemizde iç giyime aksesuar yapan, Union Küçükçalık şirketi var. İsviçreli bir şirketle joint-venture yaptık. Brode fabrikamızda iç çamaşırı aksesuarı yapıyoruz.  
 
İnegöl’de Küçükçalık Tekstil ve Küçükçalık Brode şirketleriyle üretim yapıyoruz. Küçükçalık Mefruşat, İstanbul’da iç piyasaya mal satıyor. Küçükçalık Kumaşçılık ise ticari bir kuruluş.  
 
Perde dışında başka alanlarda da olmanızın özel bir nedeni var mı?        
 
Artık ev tekstilinde rekabet çok arttı. Bizim fabrikamız da çok esnek bir tesis. İstersek perde, istersek kumaş üretebiliyoruz. Çeşitliliğimizi artırmak için başka alanlara da  girmiş durumdayız.  
 
Anadolu’daki şirketlerle siz bir dönem çok yoğun çalıştınız. Ne gibi farklılıklar var?  
 
Biz Allah’a çok şükür iki topu da, iki milyon metreyi de satmayı biliriz. İletişim tabi ki farklılaşıyor. Ama insanlar ve kurallar her yerde aynı. Amerika’daki düzgün tüccarla, Anadolu’daki düzgün tüccar arasında fark sadece eğitimde. Ama görgü kurallarında fark yok. Ticaretin kuralları her yerde aynı. Adam her yerde adam.  
 
İhracat işiniz nasıl gelişti? Birden mi patladı?  
 
1997’den sonra Yılmaz Bey fabrikanın genel müdürlüğünü üstlendi. 2002 yılına kadar fabrikada genel müdürlük yaptı. Ben babam varken yönetim kurulu başkan yardımcısıydım. Şimdi ben başkanım, kardeşim de eş başkan. Yılmaz Bey’in genel müdürlüğü ve İnegöl’deki ekibimizin motive olmasıyla beraber ihracat atağımız başladı.  
 
Etrafımızdaki potansiyelleri de değerlendirdik. Fasoncularımızla büyüdük. Çünkü, kendi enerjinize başka enerjilerde katarsanız, daha büyük şeyler yaratabiliyorsunuz. Biz de bugün çalışan bin tezgahın 450’si fasondur. Yani çevremize de faydalı bir firmaydık. Hep beraber kalkındık.  
 
En önemlisi de kapıdan içeri giren müşterinin bilgisini, görgüsünü bünyemize alabilmeyi becerdik. Çünkü, Ar-Ge dediğiniz olay bir firmaya gelen müşteri sayısıyla doğru orantılı. Çünkü, müşteri bilgisiyle beraber gelir.  
 
Üretimin yüzde kaçını ihraç ediyorsunuz?  
 
Yüzde 80’ni ihraç ediyoruz.  
 
Premier Home Mağazalarınız var. Perakende de büyümeyi düşünüyor musunuz?  
 
Premier Home, Olivium alışveriş merkezinde. Ben oranın da yönetim kurulu başkanıyım. Bizim Emintaş diye bir inşaat şirketimiz var. Olivium’u da bu şirket yaptı. Ama 1998’de tam kriz zamanı insan toplamak çok zordu. Soley’in yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğum için onları Olivium’a getirdim.  
 
Biz de Küçükçalık olarak bir mağaza açmak durumunda kaldık. Çünkü, müşteri bulamıyorduk. Şimdi 70-80 kişi sırada bekliyor. Premier Home’u geliştirmeyi düşünüyoruz. Ama zaman içinde. Şu anda ağırlıklı olarak fabrikamıza yoğunlaştık. Perakende ilerde gitmemiz gereken bir alan.      
 
İnşaat şirketinde neler yapıyorsunuz?  
 
Emintaş olarak Türkiye’de ilk rampalı sanayi sitesini yaptık. Bu şirket Küçükçalık, Baldöklü ve Alikişioğlu ailelerinin ortaklığıyla 1975’de birlikte kurdu. Merter’in girişinde ve Bayrampaşa’da iki iş sitesi yaptık. Ondan sonra da Olivium’u inşa ettik. Ama müteahhit değiliz.  
 
Tekstil bizi o kadar oyalıyor ki, inşaata tam sarılamıyoruz. Ancak, inşaat ve perakende gibi alanlarda da ilerleyeceğiz. Bugün dünyanın 500 büyük şirketi arasında tekstilci yoktur. Perakende de var, ancak tekstilde yok. Çünkü, tekstil ancak aile mesleği olabiliyor. Çok büyütemiyorsunuz. Kontrolünüzden çıktığı zaman çöküşe geçiyor. Tekstil dışında başka bir alana yatırım yapmayı şuan düşünemiyoruz. Ama ilerde olmaması için hiçbir neden yok.  
 
Son dönemde tekstil ve konfeksiyonda dikkati çeken gelişmeler var mı?  
 
Türkiye bugüne kadar fasoncuydu. Hala da bu devam ediyor. Ama yavaş yavaş markalaşıyoruz. Her şey bir örnekle başlıyor. Bir iki kişi çıkarsa, devamı gelir. Türkiye artık kendi çizgisini belirmeye doğru gidiyor.  
 
Tekstilde nelerde boşluk var. Hangi alanlara yatırım yapılmalı?  
 
Tekstilde artık nitelikli ürün yapmak önemli. Çünkü, basic ürünlerde yurtdışına mal satabilme şansımız yok. Ancak, nitelikli ürünlerle şansımız yükselir. Basic işlerde bin 400 dolarla mal göndermek zor.  
 
Türkiye 20 yıldır ihracat yapıyor.  Vagon olmak bir şey kazandırmıyor. İş lokomotif olmakta. Mesela, Çin ucuz bir ülke. Ama bu her şey demek değil. Dünyada pazarlama ön plana çıkıyor. Bugün artık yurtdışındaki bir alıcı siparişini bir anda yüzde 10-15 artırabiliyor. Buna uyum sağlayacaksınız. İstediği zamanda, istediği gibi vereceksiniz. Çin’i beklemek zorunda. Satış organizasyonu, lojistik destek öne çıkıyor. Bazı yerlerde stok yapıyorlar ama en önemli hadise bizim pazarlama da onlardan bir adım daha önde olabilmemiz.  
 
Türk şirketleri arasındaki rekabet dışarıda daha mı yoğun?  
 
Daha çok rakipsiniz. Bu var. Aslında olacak da... Bilhassa bizler birbirimize rakibiz. İspanya, İtalya ile rekabetten çok Türk şirketleriyle yarışıyoruz. Temel ürünlerde Uzakdoğu ile rekabet ediyoruz.  
 
Bizim hala basic ürünleri satmamızın nedeni lojistik destek. Talebi hemen döndürebiliyoruz, çoğaltabiliyoruz. Bunu yaptığımız için de yüzde 10-15 daha fazla veriyor. Çünkü, Uzakdoğu’ya malını tam vermek ve beklemek durumda. Hizmet ön plana geçiyor. Çünkü, ucuza aldığınız zaman pahalı satamıyorsunuz.  
 
“ÇARŞAF VE NEVRESİM TAKIMI BÜYÜYOR”  
 
Tekstil sektöründe hangi ürünlerin yıldızı yükseliyor? Talep nerelerde yoğunlaşıyor?
 
 
Ev tekstilinde, Uzakdoğu’daki hastalığın tam bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Türkiye’de yatak ve ev tekstiline talep son 6 ayda son derece arttı. Ev tekstilinde Pakistan ve Endonezya iyi işler yapıyor. Ancak, bu alanda yeni pazarlar açıldı. Mesela bir Rusya ortaya çıktı. Rusya daha düne kadar ev tekstilini çok fazla tüketen bir ülke değildi. Şimdi yükselişe geçti.  
 
Bana göre ev tekstilinde trendi yükselen ürünler arasında çarşaf ve nevresim takımları var. Bunlarda korkunç bir talep artışı yaşanıyor. Giyside çok fazla bilgim yok. Zaten evlerde standart arttığı sürece perde de standart hale gelecek. Bu zaman alacak. Paketli ürünler gelişecek. Giyimde de öyle metreli ürünler yerini, hazır giysilere bıraktı. Ev tekstili de buraya doğru gidiyor.  
 
“İHRACAT HEDEFİMİZ 120 MİLYON DOLAR”  
 
İhracatta nasıl bir büyüme trendi yakaladınız?
 
 
İhracatla beraber büyüme trendi yakaladık. Çünkü, iç piyasanın durumu belli. Biz bu büyümeyi de fasoncularımızla beraber gerçekleştirdik. Bu bir pazar yakalama hadisesidir. Geçen yıl 96 milyon dolar ihracat yaptık. Bu yıl 110-120 milyon dolar civarında bir rakam olur.  
 
Zaten yatırım bir ihtiyaçla birlikte oluşur. Bu ihtiyaç da piyasadan gelen istek doğrultusunda olur. Biz 1997’den sonra Amerika’ya açıldığımızda, dünyanın daha büyük olduğunu gördük. Türkiye’deki insanlar belliydi. Eğer biz ihracat dönmeseydik, bugün fabrikayı çalıştıramazdık. Zaten Türkiye’nin tekstilde bir yere gelmesi de ihracatla olmuştur.    
 
Yalnız tekstilde çok fazla büyümenin de tehlikeli olduğu zamanlar olabilir. Çünkü, tekstilin diğer sektörlere göre özellik arz eden bir yanı var. Mesela, otomotivde planlamanız yılda 50 bin araçsa, renkleri ve modelleri de bellidir. Bunu üretirsiniz. Ama tekstil değişkendir. Bir ay sonra nasıl bir istekle karşılaşacağınız belli değil. Onun için sahibini her an başında isteyen ve iş sahibi ile profesyonel yöneticinin son derece harmoni içinde çalışmasını gerektiren iş. Bugün bana sadece profesyonel yöneticiyle yürüyen başarılı olmuş bir tekstil fabrikası göstermeniz çok zor. Biri iki istisna olabilir.  
 
Mercedes araba yapıyor. Beş yıl aynı modeli satıyor. Ama tekstilde renkler, çizimler sürekli değişiyor. Küçükçalık Tekstil sürekli yeni ürün çıkarabiliyor. Geçen yıl üç bin 500 adet numune yaptık.  
 
“İSVİÇRELİ ORTAKDAN İŞ ÖĞRENİYORUZ”  
 
İsviçreli şirketle nasıl ortaklık kurdunuz? Neyi amaçlıyorsunuz?
 
 
İsviçreliler bu alanda 100 yılın üstünde tecrübe sahibi. Makine aldığımız İsviçreli şirket bizi Union ile tanıştırdı. Ortaklık teklif ettik. İşleme kapasitemizi perde dışında başka bir sektörde de çalıştıralım ki işsiz kalmayalım diye düşündük. Perdeye bir şey olursa, giyim sektöründe de bilgimiz olsun. Araba yokuşta durduğu zaman mutlaka bir takoz olacak. Türkiye’de yaşıyoruz. Uzun vadeli plan bugüne kadar yapamıyorduk. Ama inanıyorum ki bundan sonra yapacağız. Çünkü gidişat daha bir moral verici.  
 
Türkiye bu işi 15-20 yıldır yapıyor. Bu adamlar 100 yıldır bu işin içindeler. Ortağında akıllısı lazım. Onların bilgi birikimlerini aldık. Şöyle enteresan bir gelişme var. Biz bugüne kadar müşterilerimize hep Union’un desenlerini satıyorduk. En son katıldığımız bir fuarda Küçükçalık’ın desenleri sevilmeye başladı. Bu bir aşamadır. Olaya sadece maddiyat olarak bakmamak lazım. Kar tabi ki ödül. Ama olaylara maddiyat olarak bakarsanız karı yakalamayabilirsiniz. Önce işi öğrenmek gerek.  
 
 
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz