Vergide Ne Olacak?

Akif Hamzaçebi / Gelirler Genel Müdürü Akif Hamzaçebi, Gelirler Genel Müdürü... Yani verginin patronu... Beklenenin aksine, 2001 yılında vergide hedefe ulaşılacağını söylüyor. Türkiye’nin vergi s...

1.08.2001 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Akif Hamzaçebi / Gelirler Genel Müdürü

Akif Hamzaçebi, Gelirler Genel Müdürü... Yani verginin patronu... Beklenenin aksine, 2001 yılında vergide hedefe ulaşılacağını söylüyor. Türkiye’nin vergi sisteminde yapılacak yeni bir şey kalmadığını, sorunun uygulamada olduğuna dikkat çekiyor. Bunların da ancak vergi kimlik numarasıyla çözülebileceğine inanıyor. Ardından da, “Bugüne kadar vergide üç reform gerçekleştirildi. Gelir Vergisi’ne geçiş, KDV ve otomasyon... Vergi dördüncü reform olacak” diyor.
 
Türkiye´nin kamu finansman açığı çok yüksek, gelirleri yeterli değil. Harcamalar gelirlerin çok üzerinde ve bu sorunların sarmal haline gelmesiyle arka arkaya krizler yaşanıyor... Her ekonomide kamu finansmanında en sağlam gelir olarak görülen vergiler de, her kriz döneminde borçlanmayla birlikte kamunun aklına ilk gelen konu oluyor. Ya yeni vergi konuluyor, ya vergi oranları artırılıyor.  Yine de vergi gelirlerinin azlığından, vergi yükünün çokluğundan söz ediliyor. Geçen yıl konulan yeni vergiler hala herkesin hafızasında...

Ya bu yıl.. Ek vergi yok derken, sürpriz vergilerin konulmak istenmesi ve arkasından sadece iki kalemle yetinilmesi akıllarda hep soru işareti bıraktı. Acaba vergilerin devamı gelecek mi? Bu soruya yanıt verebilecek en önemli isimlerden birisi, Vergi İdaresi´nin patronu Gelirler Genel Müdürü Akif Hamzaçebi...

Her yaştan, her sektörden tüm insanların gelirlerini etkileyen kararlar alan Hamzaçebi, bürokrasinin en yoğun çalışanlarından biri... Formunu haftada üç kez aletli jimnastik yaparak koruyan, yorgunluğunu ise caz dinleyerek atan Hamzaçebi,  hem Türk Vergi Sistemi´ni değerlendirdi, hem de yaptıkları ve yapacakları çalışmaları Capital´e anlattı:

1985 yılında geçilen KDV sisteminden sonra Türk Vergi Sistemi’nde bu kadar radikal başka değişim ne oldu sizce?

Dolaylı vergilerde en modern sistem KDV’dir. Bundan sonra vergi yasaları değişti ama temel değişmedi. Şimdi gündemimizde Özel Tüketim Vergisi var ve KDV dışındaki diğer tüketim üzerinden alınan vergileri tek çatı altında toplayıp, AB’ye üyelik sisteminde gerekli gördüğümüz bu düzenleme siyasi iradeye sunuldu.

Bunun dışında vergi idaresi açısından vergi idarelerinin otomasyona geçirilmesi reform niteliğindedir. 1998’de başlayan bu sistemle Türkiye’de vergi gelirlerinin yüzde 75’i otomasyonlu vergi daireleri tarafından tahsil ediliyor. Bunun ikinci aşamasını bu yıl içinde ihale edeceğiz ve bu oran yüzde 90’a ulaşacak. Ancak, bu yeterli değil.

Neden?

Bunun ikinci bir adımı daha var. Vergi denetimini ekonomiden topladığınız veriler üzerine inşa etmek, ki bu da vergi kimlik numarası projesinden geçiyor. 1998’den bu yana 16 milyon kişiye vergi numarası verdik. Bununla taşıt alım satımı, gayrimenkul alım satımı ve sermaye şirketlerinin hissedarlığı ve yönetim kurulu üyeliğini izliyoruz.

1 Eylül’den itibaren de finans kesimindeki tüm işlemler ve hareketler vergi dairesinin bilgisi dahiline girecek. Bu, mükelleflerin beyanlarının kontrolü açısından bize çok önemli bir olanak sunuyor. Vergi kimlik numarasıyla topladığımız verilerle Kurumlar Vergisi, Gelir Vergisi, KDV ve muhtasar beyannamedeki bilgilerin doğru olup olmadığını değerlendirebileceğiz.

Gelinen noktada bu tür işlemler çok önceden yapılsaydı dediğiniz olgular neler?

Böyle bir değerlendirmeye gitmek çok doğru değil. Demek ki, konjonktür ancak böyle uygun oldu. Tek taraflı bir olay değil. İdare olarak hazır mısınız, donanımınız var mı, piyasalar buna uygun mu? Bütün bunların çakışması çok önemli. Gelir idaresi açısından geçmişte eleştirebileceğim bir durum görmüyorum. Vergi dairesinin performansını değerlendirdiğimizde, vergi gelirlerinin reel olarak yıldan yıla arttığını görüyoruz.

10 yılda yüzde 100’ü aşan artışlar var. 1980’lerde yüzde 11 olan vergi yükü, 2000 yılında yüzde 27’ye ulaştı. Ama harcamalardaki artışa baktığınızda, vergi gelirlerindeki artış, harcamalardaki artışın hızına erişememiş. Ama bu başarısızlığı göstermez. OECD ortalaması yüzde 28. Kuzey ülkeleri bu ortalamayı yukarı çekiyor. Bu ülkeleri ihmal edersek, Türkiye ortalaması OECD ortalamasını geçiyor.

Bunda 2000 yılındaki bir defalık vergiler etkili oldu...

2000 yılı, Cumhuriyet tarihinin en yüksek vergi yükünün olduğu yıl. Ama 1999’a geldiğimizde de bu oran yüzde 25. 2001 yılı projeksiyonu yüzde 25- 26. Vergi yükü açısından oldukça başarılı bir performans ama bunun yanında vergi yükünü nasıl dağıttığınız, hangi kesimlerden vergi aldığınız, dolaylı, dolaysız  vergilerin oranları da önemli başarı kriterleridir.

Türkiye’de dolaylı dolaysız vergilerin payı nedir?

Dolaylı vergilerin payı hayli yüksek. Bu kadar olmamalı ama krizin payı var. Dolaylı vergi payı yüzde 62. Dolaysız vergilerin payı yüzde 35. Gelişmiş ülkelerde dolaylı vergilerin payının artmasına yönelik bir eğilim var ama bizim oranımıza yaklaşan hiçbir AB ülkesi yok.

Bu oranların tam tersi olması gerekmiyor mu?

Çok haklısınız. Bu konuda eksiklerimiz var. Genel tüketim vergilerinin, toplam vergi gelirleri içindeki payına baktığımızda Türkiye’nin payı yüzde 30, OECD ortalaması, yüzde 17.9 düzeyinde. GSYİH’daki oranlar Türkiye’de yüzde 8.6, OECD ortalaması yüzde 7.3.

Kurumlar Vergisi’nin toplam vergiler içindeki payı Türkiye’de yüzde 5.78, OECD ortalaması yüzde 7.9, AB ortalaması yüzde 8.7 oranındadır. Bu tablo, Türkiye’de dolaysız vergiler alanında bir sorun olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de vergi oranlarının yüksekliği hala sorun değil mi?

Yüksek oranlar, mükellefin direncini artırır. Ama oran düşüşü yanında, vergi hasılatındaki azalışı telafi edecek başka unsurları devreye sokmazsanız, gelir azalır. İşte vergi kimlik numarası uygulaması yoluyla bu denetim sağlanabilir. Salt Gelir Vergisi ile Kurumlar Vergisi’ni ele aldığımızda oranların yüksek olmadığını görüyoruz ama bu oranların hala yüksek olduğundan söz edilmesinin nedeni, kâr payı vergilemesindeki oranların yüksekliğidir.

Bir sermaye şirketi kâr dağıttığında, kâr üzerindeki Kurumlar Vergisi artı dağıtılan kâr nedeniyle ödenen Gelir Vergisi’ni topladığımızda buradaki verginin yüksek olduğunu görüyoruz. Bu son derece önemli. Biz bu vergi uyumlaştırılması üzerinde çalışıyoruz.

Türkiye’nin vergi yönünden diğer ülkelerle rekabet edebilir hale gelmesinin şartlarından biri, vergi uyumlaştırılması oranıdır. Yaptığımız bir çalışmaya göre, Türkiye’de bu oran yüzde 25. Yani Kurumlar Vergisi’nin çok düşük bölümünü, Gelir Vergisi’nden mahsup ediyoruz. Bu oranının daha yükseltilerek, ödenen Kurumlar Vergisi’nden daha fazla bir bölümün, kâr payı vergilemesine mahsuben kabul edilmesi gerekir.

Bu oranlar ne olmalı?

Bu oran, Kurumlar Vergisi’nden, Gelir Vergisi’ne mahsuben alınan bölümün kurum düzeyinde alınan vergilerin toplamına oranlanmasıyla bulunuyor. Bizde yüzde 25, İspanya’da yüzde 80, Polonya’da yüzde 32. Yunanistan’da kâr payları tamamen Gelir Vergisi dışında. Biz şimdi bu oranın bizde ne olması gerektiği üzerinde teknik bir çalışma yürütüyoruz.

Tabii bunun yanında başka şartlar da var, ki bunlardan biri olan kurumların birleşme-devir konularındaki vergi engelinin ortadan kaldırılması, TBMM tarafından kabul edildi. Böylece bölünme diye isimlendirebileceğimiz Türkiye’de olmayan bir kurum da vergi yasalarına dahil edildi. Nasıl birleşme ve devir, ölçek ekonomisine uygun yeni işletmeler yaratılması gibi bir hedefi amaçlıyorsa, bölünme de ölçek ekonomisine uygun yeni işletmeleri amaçlıyor. Zamanında doğru kararlarla kurulan işletmeler, kötü yönetim ve enflasyonist ortamda ekonominin sırtına yük olmaya başlıyorlar.

Bunların yeniden ekonomiye kazandırılması için bölünme uygun görülüyor. Bu şekilde bir işletme bünyesindeki birden fazla işletme ayrıştırılarak, ayrı şirketler halinde örgütlenebiliyor, bir kurumun aktifindeki kaynaklar, kayıtlı değerleriyle bir başka yeni şirkete aktarılabilecek ve bütün bunlar vergisiz olarak yapılabilecek.

İkinci önemli düzenleme, birleşmede zarar mahsubu. 1999 yılında Kurumlar Vergisi mükelleflerinin konsolide zararlarının 6.5 katrilyon lira olduğu ve bunun Kurumlar Vergisi’nden mahsup edilememiş bir zarar olduğu görüldüğünde düzenlemenin önemi ortaya çıkıyor.

Vergi idaresinde suistimaller çok oluyor mu?

Hayır. Biz vergi denetiminde böyle şeyler yaşamayız. Böyle bir sorunumuz yok.

Son iki kalemde uygulanan vergi düzenlemeleriyle ne kadar gelir bekliyorsunuz?

100 trilyon lira. Bir şey daha eklemek istiyorum. Türkiye’de tarım sektörünün milli gelir içindeki payı yüzde 16. OECD ülkeleri içinde bu payın yüzde 5’in üzerinde olan 5 ülke var. Bunlardan biri Türkiye. Büyüklüğü dikkate aldığınızda efektif vergi oranı çok yüksektir. Çünkü, vergiyi daha dar bir alanda alıyorsunuz. Tarım sektörü küçüldükçe taban genişler, büyüdükçe vergi tabanı daralır.

2000 yılını “gelir idaresi” açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

İstikrar programı uygulamaya başlandığında, kamu maliyesi alanında uygulanacak disiplinli politikalar, özelleştirme ve para ve kur politikası diye özetlenebilecek üç ayak vardı. Kamu maliyesi alanında herhangi bir problem olmadı. Vergi gelirleri, hedeflerin üzerine çıktı. Faiz dışı fazlayı sağlamada, vergi politikası kendisinden bekleneni fazlasıyla verdi. Yıl sonunda hedef  25.5 katrilyon lira iken, gerçekleşen vergi geliri 26.5 katrilyon lira oldu. Yani bir önceki yıla göre yüzde 79 artış kaydedildi.

2001 yılı nasıl gidiyor?

Revize bütçe hedefi 37.7 katrilyon lira. Yani vergi gelirlerinde yüzde 42.2 artış öngörülüyor. Haziran ayı sonu itibariyle herhangi bir olumsuzluk yok. Konulan hedefler yakalandı. Yıl sonu hedeflerine de ulaşabileceğimizi görüyoruz. İlk 6 ayda 16.5 katrilyon liralık tahsilat gerçekleştirildi. Hedeflenenden 500 trilyon liralık fazla tahsilat var.

Ama kamuoyunda vergi gelirleri çok düştü düşüncesi hüküm sürüyor...

Geçen yıl yüzde 6’lık büyümeden sonra, bu yıl eksi 3 büyüme bekleniyor. Tabii ki vergi gelirleri olumsuz etkilenecektir. Ancak, biz krizi dikkate alarak hedefi belirledik. Bu yıl vergi yükü geçen yıldan daha düşük olacaktır. Bu bir gerçek. Ama vergide hedeflerin altında kalmak veya tahsil edememek diye bir sorunumuz yok.

Siz etkin vergi denetiminin en önemli enstrümanını vergi kimlik numarası uygulaması olarak mı görüyorsunuz?

Vergiyi sadece toplumsal bilinç sorunu olarak ele almamak gerekir. Diğer ülkelerin vatandaşları daha bilinçli olduğu için vergilerini ödüyor görüşüne ihtiyatla yaklaşıyorum. O ülkelerde vergi ödememenin müeyyidesi önemli. Mükellef bunu hissediyor ve doğal olarak vergiye uyumunu hemen artırıyor. Vergi aslında zor alım konusudur, sadece görülülük ve bilinç esasına oturttuğunuz zaman vergi toplamada çok fazla şansınız olmaz.

Türkiye’deki müeyyideler mi yetersiz?

Yetersiz değil, ancak bu müeyyidelerin yeterli süratle uygulanacağı vergi denetim sistemi şart. Biz bu eksiğimizi vergi kimlik numarasıyla tamamlıyoruz. Türkiye’de bugüne kadar gerçekleştirilen birinci reform, Kazanç Vergisi’nden Gelir Vergisi’ne geçiş; ikinci reform, KDV; üçüncü otomasyon projeleridir. Bunların devamı sayabileceğimiz reform ise vergi kimlik numarasıdır.

Krizin derinleşmesi ihtimali dahilinde değişik vergi düzenlemelerine yönelik çalışmanız var mı?

Türkiye’de son iki yıldır son derece önemli vergi önlemleri alındı. Bizim artık yeni vergi önlemleri üzerinde çalışacak programımız da yok zamanımız da yok. Gerek değişik vergi çalışmaları, gerekse oranlar konusunda şu anda ihtiyaç duyduğumuz hiçbir çalışma yok. Vergi hedeflerinde sorun yok. Dolayısıyla böyle bir ihtiyaç duymayacağız.

Servet Vergisi konusunda görüşünüz nedir?

Biz aslında servetin önemli bölümünden vergi aldık. İşletmelerin varlıkları üzerinden vergi alınmasını kastediyorsanız, bu ekonomik konjonktürde bu düşünceyi doğru bulmuyorum.

“KDV ORANLARI MECBURİYETTEN YÜKSEK”

Her kriz döneminde akla gelen ilk şey KDV oranlarını artırmaktır. Sizce KDV oranlarını artırmak anında tüketiciyi fiş almaktan caydırıp, tahsilatı daha da düşürmüyor mu?

Yüksek vergi oranları tabii ki hiçbir zaman iyi değildir ama belge düzenine Türkiye çok önem verdi. Anlaşmalı matbaalar, hafızası mühürlenmiş yazar kasalar... İşyeri kapatma cezası gibi Türkiye’ye özgü bir müeyyide bile uyguluyoruz. Buna rağmen belge düzeninde sorun yaşıyoruz. Belge düzenlenmediği yerde kazanç Vergi İdaresi’nin kontrolü dışına çıkabiliyor.

 Bütün perakende aşamayı kontrol edecek sayıda denetim elemanı görevlendirmemiz mümkün değil. Çözüm kaynağa dönmekte. Yüksek vergi oranlarını savunduğum anlamına gelmesin ama şunu da görmekte yarar var. Türkiye’de KDV oranları artışları vergi hasılatında artışla sonuçlandı. Çünkü, ekonominin kayıtlı işleyen bölümü de önemli büyüklükte. Yani fiş istemezseniz de kesmek zorunda olan bir sistem var. Yüzde 18 ve 26 gibi KDV oranları tabii ki yüksek ama ekonomik durumun yarattığı oranlar bunlar...

“HAYAT STANDARDINA İHTİYAÇ DUYMAMAK GEREKİR”

Hayat standardı konusundaki görüşünüz nedir?

Hayat standardı 20 yıl uygulandı. Sadece 2000 yılında alınan beyannamelerde uygulanmadı. 2001’de tekrar getirildi. Asgari bir vergi gelirini güvence altına alan bir uygulama olan Hayat Standardı, vergi idaresi açısından önemli. Ancak, diğer yönüyle bakarsak, mükellefin gerçek durumuna bakmaksızın, yani kazanç elde edip etmediğine bakmaksızın götürü bir vergileme getiriyor.

İki yıllığına tekrar sisteme sokuldu ama uzun vadede tabii ki hayat standardı esasındaki müesseseye ihtiyaç olmaması gerekiyor. İlerde Türkiye’nin gündeminde böyle bir konu olmayacaktır.  İdeal olan bu sisteme ihtiyaç duymadan belge düzenini yerleştirerek, vergi mükellefini kontrol edebilecek veri tabanına sahip olmak. O zaman herkes beyanını doğru yapacaktır.

KREDİ KARTIYLA SATIŞ YAPANLAR DENETİM ALTINA ALINIYOR

Denetim ordunuz vergi denetimi için yeterli mi?

2 bin 200 denetim elemanı var. Vergi denetimi deyince sorun denetim elemanı sayısı gibi anlaşılıyor ama asıl sorun uygulamada. Eğer vergi denetimini sadece klasik yöntemlerle yapıyorsanız, beklediğiniz sonucu alamazsınız. Bunun için vergi kimlik numarası çok önemli hale geliyor. 

Bir örnek vereyim, Türkiye’de sadece kredi kartı ile satış yapan işletmelerin satış hasılatları 1999 kasım ayından itibaren aylık olarak geliyor. Bunları mükelleflerin beyanlarıyla karşılaştırıyoruz , uyumsuz olanın denetimini yapıyoruz. Yani 10 binlerce mükellefi denetleyebiliyoruz. Türkiye’nin yeni denetim politikası budur. Aynı konudaki tüm mükellefleri aynı anda denetlemek... O nedenle sayı sorun değil.

Düşünün, bu denetim yöntemiyle kredi kartı ile satış yapanların satış hasılatlarını KDV beyanlarıyla karşılaştırdığımızda vergi dairesinde kaydı olmayan mükellefler gördük. Denetim elemanı sayısını bir kat artırmak isteseniz de zaten bu kişilerin sınavı geçmesi, yetiştirilmeleri güç bir süreç. Denetimde bütün mükellef gruplarına eşit davranılması gerekir.

Eylülden itibaren finans kesiminde de vergi kimlik numarası uygulanacağı için düşünün ki kişinin banka sisteminde yüzlerce milyar liralık nakit hareketini görebileceğiz. Ama beyannamede bunun izlerini göremiyorsunuz. Tabii her nakit hareketi kÂr anlamına gelmeyebilir ama ojektif kıstasları uyguladığınızda bunu anlayabilecek duruma gelebiliyorsunuz.

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz