Yılda 110 Bin Girişimci yaratmak zorundayız

Rıfat Hisarcıklıoğlu, TOBB’un başkanı… Son dönemin en aktif başkanlarından. Sürekli geziyor, nabız tutuyor. Özellikle de Anadolu’daki işadamı ve girişimcileri yakından izliyor. Bu illerdeki şirketl...

1.09.2004 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Rıfat Hisarcıklıoğlu, TOBB’un başkanı… Son dönemin en aktif başkanlarından. Sürekli geziyor, nabız tutuyor. Özellikle de Anadolu’daki işadamı ve girişimcileri yakından izliyor. Bu illerdeki şirketlerin, Ankara’dan etkilenmeden yollarına devam ettiklerini söylüyor. Sorunlarına rağmen çok başarılı şirketler olduğunu, ihracatta müthiş tempo yakaladıklarını belirtiyor. Ancak, Türkiye’nin daha fazlasına, özellikle de yeni girişimcilere ihtiyacı olduğuna dikkat çekiyor ve “Türkiye’yi dünyanın gelişmiş ilk 10 ülkesi arasına sokabilmek için her yıl 100 bin girişimci ortaya çıkarıyor olmamız lazım” diyor.

“YILDA 110 BİN GİRİŞİMCİ YARATMAK ZORUNDAYIZ”

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), Türkiye’nin en büyük iş örgütü. Edirne’den Kars’a onlarca oda, binlerce üyesi var. Yapısı gereği bütün sektörleri, işyerlerini kapsıyor. Üyeleri, doğal olarak Türkiye’yi yönlendiren girişimci, tüccar, esnaf, işadamı ve yöneticilerden oluşuyor.
TOBB’ın başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ise Türkiye’nin önde gelen sivil toplum örgütü liderlerinden. Şimdiye kadar görev yapan başkanlar arasında en aktif olanı. Avrupa Birliği amaçlı gezi ve toplantıların yanı sıra, Anadolu’yu da karış karış dolaşıyor. Bu söyleşi yapıldığında da yine bir Anadolu gezisinden dönmüştü. Dolayısıyla, binlerce işletmenin, onbinlerce üyenin nabzını da yakından tutuyor.

Biz de Hisarcıklıoğlu ile bu cepheyi konuştuk. Ondan, Anadolu’nun son durumunu, illerdeki girişimci, işadamı ve ihracatçının ne durumda olduğunu anlatmasını istedik. İşte sorularımıza verdiği yanıtlar:

-Türk iş dünyası , 2004’ün ilk 6 ayını nasıl geçirdi? İşler yolunda gidiyor mu?
Cumhuriyet tarihinde ilk defa, 10 yıllık süreçte, son üç yıldır üst üste büyümeyi yakaladık. Aynı zamanda da, bu büyüme, ilk defa Türk özel sektörü sayesinde olmuştur. Bu açıdan değerlendirdiğimizde, pozitif bir görünüm var.

İhracat rakamları da olumlu. Enflasyonla mücadele açısından, 2004’ün ilk 6 ayı da olumlu geçti. Faiz dışı fazla göstergesindeki gidiş de, borçların ödenebilirliği açısından iyi gidiyor. Makro ekonomik göstergeler açısından, gelinen noktada, iki tane çok önemli sorun var; iç ve dış borçların yüksekliği ve reel faizin hala yüzde 10’ların altına indirilememiş olması.
İkinci sıkıntı ise cari işlemler açığının hızla artıyor olması. Cari açıktaki ihracat-ithalat dengesi, ithalatın lehine gelişiyor. Burada, tüketim mallarının ithalatında çok büyük artış olmadığı söylenebilir. Ara malları ithalatında daha çok artış var. Ara malları ihracata destek anlamında pozitif etki yaratıyor, bu nedenle tedirgin olmaya gerek yok denilebilir.
Ama biraz detaylı bakınca, ithal edilen ara mallarının bir kısmı, Türkiye’de üretilen mallar. Böyle olunca, içeride bu malların üretimi duruyor. Nihai anlamdaki üretim devam ediyor, ama yan sanayi olarak ana sanayileri destekleyen sektörlerde gerileme oluyor.

Bugün sanayi kapasite kullanım oranları maksimum düzeyde, ama öbür taraftan en büyük sosyal meselemiz, istihdam ve işsizlik. Bu kadar büyümeye rağmen, işsizlikte bir azalma yok. İşsizliğin artmasının nedenlerinden biri, ara sektörlerin devreden çıkıyor olması. İkinci neden de, 2001 krizi Türk özel sektörüne verimliliği gösterdi. Bu nedenle, istihdam kapasitelerinde fazlalıklar ortaya çıktı.

-Peki bu durumda ne yapılmalı, ne öneriyorsunuz?
Ekonomide üzerinde durmamız gereken en önemli konulardan biri de yapısal reformlar. Bu süreç, 2001’de başlamıştır. Ancak, 3 yıldır bunlar sağlıklı olarak yapılamadı. Bu yılın, ilk 7 ayında da, yapılamadı. Bu yapısal reformlar yapılmadan, sağlıklı bir ekonomik yapıya kavuşmamız imkansız. Yılbaşında biz hükümeti bu konuda ikaz ettik. Yapısal reformların listesini yayınladık. Hükümetin, 2004’ü kazanması için bunları yapıyor olması lazım.

Biraz önce bahsettiğimiz, dengelerdeki bozukluğu düzeltebilmenin yolu bu reformların yapılmasından geçiyor. Bu kadar büyük cari işlemler açığı, sıcak parayla finanse ediliyor. Türkiye’ye yabancı yatırım çekilemiyor. Bunların nedeni, bu yapısal reformların gerçekleştirilememiş olmasıdır.
Milli Gelir oranına göre, bizden daha fazla cari işlemler açığı olan ülkeler krizden bahsetmiyor. Onların bu işi finanse ediş sistemi ile bizimki farklı. Onlar doğrudan yabancı yatırım çekerek ve kendi öz kaynaklarıyla  cari açığı kapatıyorlar. Bizi yabancı yatırıma ihtiyacımız varken, 10 yıl önce duvarların arkasına saklanmış ekonomiler, 10 milyar dolar çekiyor. Biz 500 milyon doları aşamıyoruz.

Yapısal reformlardan kastımız, bürokrasinin azaltılmasıdır. Fransa ziyaretimizde, özelleştirmeye katılan Fransız firmaları, Başbakan’a, “Sizin siyasi iradenizi, bürokraside görmedik” diyorlar. Bugün Türkiye’de, bir yat limanı yapımına 7 yılda karar verilirken, İtalya’da bu süre 3 aydır.
Halen, normal yatırım yapabilmek için 177 imzaya ihtiyaç duyuyorsunuz. Dünyada, yabancı sermayeyi ülkesine çağıran tek biz değiliz. Bu konuda dünyada büyük bir rekabet var. Akdeniz çanağında Fransa, İspanya, İtalya ve Yunanistan’la rekabet ediyorsun. Cari açığımızı, sıcak parayla finanse ettiğimiz sürece, en ufak bir söylentide, 5 saniye sonra, para yurtdışında.

Doğrudan yabancı yatırımlarda, bunun olması mümkün değil. Buradaki bir Mercedes fabrikasının, kapatma kararı en az 2 sene sürer.  Bunları AKP hükümeti de programına koymuş. Herkes, hastalıkta ve tedavi yönteminde mutabık. O zaman tedavi edecek, yapısal reformlar bunun için lazım.  Bugün özelleştirme yapıyormuş gibi yapıyoruz ama hiçbir şey yapmıyoruz. 

-Siz Anadolu’yu geziyorsunuz. Anadolu’daki sanayici ve işadamları açısından tablo nasıl? Orada büyük bir hareket var mı? 
Anadolu, Ankara’nın haberlerinden çok etkilenmez. Bu, Türkiye için büyük bir avantaj. Orada müthiş bir müteşebbis gücü ve dinamik bir ruh var. Bugün illere baktığınızda bunu açıkça görürsünüz. Bursa, Eskişehir, Denizli, Konya Kayseri, Antep, Maraş, Çorum ve diğerleri… Tamamı birer başarı öyküsüdür.

Geçen ay içinde Kayseri’de 101 tane fabrikanın temeli aynı anda atıldı. Bunların hepsini özel sektör yapıyor. Bu ruhun önünü açmak lazım. Üstelik hiçbiri artık devletten, kredi ya da para istemiyor. Tek istedikleri ise dünya standartlarına sahip olabilmek. Yurtdışındaki rakipleriyle aynı ortamda üretim yapabilmek. Elektriği benim rakiplerim 6 sente kullanıyorsa, bana 10 sente verme diyorlar. Devletin elektriği bu fiyata verebilmesi için kamuyu yeniden yapılandırması ve enerji piyasasını liberalleştirmesi lazım.

Sosyal güvenlik sisteminin özel sektör üzerindeki yükler açısından, dünyada 1 numarayız. Yüzde 100’e yakın vergi yükümüz var. Bugün Türk işvereni, iki işçi parası ödüyor ama bir kişi çalıştırıyor.
Hükümetin en rahat hareket edebileceği alan ekonomi. Çünkü, meslek örgütleri, muhalefeti ve toplumun tüm kesimleri bu işe, inanmış vaziyette. Bu zihniyet değişimini yapmak zorundayız. Bir iktidar için bundan bulunmaz nitem olmaz.

-Gezilerinizde Anadolu’da yeni büyük yatırımlar, öne çıkan işadamları saptadınız mı? Anadolu’da yatırım atağı yeniden başlayabilecek gibi görünüyor mu?
Hem de nasıl. Otomotiv sektörüyle ilgili bir araştırma yaptırdık. Çıkan sonuç şu; Avrupa’da mı yatırım yapmak istersiniz, Türkiye’de mi? Hangisinde daha ucuz yatırım yaparsınız? Bu sorulardan alınan yanıt, en ucuz ülkenin Türkiye olduğunu ortaya koydu.

Verimlilik ve maliyet açısından da Türkiye, Avrupa’ya göre daha ucuz. Türkiye’deki fabrikaların bir tanesi, bütün dünyadaki fabrikalarına göre, verimlilik açısından birinci olmuş. Diğer bir markanın Avrupa’daki fabrikaları içerisinde, buradaki fabrikası 1 numara olarak seçilmiş.
Bizim insanımızda bir kusur yok. Sıkıntımız sistemde. Sistemi değiştirdiğimiz yerlerde, örneğin spor gibi alanlarda başarıyı yakalamaya başladık. Yurtdışındaki işadamlarına bakın… Onlarda da büyük bir başarı hikayesi var. Almanya’da, 60 bin girişimcimiz, 350 bin kişi çalıştırıyor ve 7 milyar Euro’luk yatırıma sahip. Bunların, ciroları 35 milyar Euro.
Türkiye, 70 milyonluk bir ülke. Milli geliri 240 milyar dolar. İkisini oranladığın zaman, Türkiye’nin GSMH’sinin, 910 milyar dolar olması lazım. Sistemi getirdiğin zaman, uluslararası alanda rekabet edemeyeceğimiz ülke yok.

-Hangi sektörlerde hareket var, sorun yaşanan sektörler hangileri?
Bütün sektörlerde sorun var. Ancak, bütün sektörler diyor ki; öncelik benim meselem değil. Önce makro dengeleri sağla. Benim önüme koyduğun engelleri kaldır. Devlet vatandaşı için var. Vatandaşına güvenecek. Dünyada en çok kontrol mekanizmasının olduğu ülkelerin başında geliyoruz ama yine de yolsuzluklarda şampiyonuz.
Kurulan sistemle, yolsuzlukların önüne geçemedik. Tam tersine sistem yolsuzluğu doğurdu. Otomotiv sektörü, iç pazardaki talep daralmasından dolayı sıkıntıda. Tekstilde de sıkıntı var, ancak önlem alınmıyor. Türkiye bugün 800 bin ton pamuk üretiyor, yıllık ihtiyacı 1,5 milyon ton. Kalanını ithal ediyorsunuz ve pamuk ekimini de teşvik etmiyorsunuz.
İplik sektörüne baktığınız zaman, kapıları öyle açmış, öyle kontrolsüz hale getirmişiz ki, Çin’den Hindistan’dan, Pakistan’dan iplik geliyor. İplik fabrikaları otomatikman devre dışı kaldı. Bunun arkasından dokuma gelecek. Siz kendi itici güç olan sektörünüzü teşvik etmiyor, öldürüyorsunuz. Yunanistan’la ,Türkiye’nin pamuğa verdiği teşvik arasında tam üç misli fark var.

-Özellikle hangi iller sizin ilginizi çekiyor? Her şeye rağmen büyük hareketin, üretim artışının olduğu iller hangileri?
Bütün illerde gelişme var. İlk 3 aydaki yüzde 12’lük büyümeyi kim yaptı? Devlet yatırım yaptı da, oradan mı arttı? Tam tersine, faiz dışı fazla vereceğim diye, devlet yatırımları kıstı. Bu büyümeyi Türk özel sektörü sağladı.

Büyümedeki en önemli sıkıntı, hükümetin dikkate etmesi gereken en önemli nokta, tarımdır. Nüfusun yüzde 45’i hala kırsal kesimde yaşarken, 2001’den beri küçülme devam ediyor. Bu da yoksullaşmayı artırıyor.
İkinci sıkıntı ise finans sektöründeki 0’lı rakamlardır. Bugüne kadar küçülme devam ediyordu. Üç aylık büyümeye baktığınız zaman, 0’lı rakamların ortaya çıktığını görürsünüz. Finans sektörü olmadan güçlü bir yatırım yapamazsınız.

-Yaptığınız inceleme ve gezilerde, geçmişte büyük bir canlık olmasına rağmen sıkıntı çeken iller var mı? Bu sıkıntı neden kaynaklanıyor?
Bu illerin yaşadığı en büyük sıkıntı, 36 ili kapsayan teşvik kanunu. Bu iller de, teşvik kapsamına girmekten memnun değil. 81 ilden giren de, girmeyen de hepsi şikayetçi. İyi niyetli ama eksik bir iş yapıldı.
Artık dünyada teşvik sistemi değişti. Önce sanayi envanteri çıkarılacak. Kurulu gücünü bilmeden, bir şeyi teşvik etmen imkansız. Türkiye’deki un fabrikalarının üçte 1 çalışıyor. Hükümet şimdi, yeni un fabrikası kursan da, sana yeni teşvik veririm diyor.

Sanayi envanterinin dışında, yatırım haritasını çıkarmamız gerek. Bunu da, sektörel ve bölgesel çıkarmamız lazım. Devlet hangi bölgede, hangi sektörleri teşvik edeceğini bilmeli.Bunları yapmadan, teşvik verdiğinden dolayı, bütün Türkiye, 81 il şu anda rahatsız.

-Şirketlerin yaşadıkları sıkıntılarda sizce en önemli neden nedir? Ekonomik sıkıntının dışında, şirketler hangi nedenlerle zora giriyor, kapanma tehlikesi ile karşı karşıya geliyorlar?
Finansman, SSK, vergi ve enerji maliyetleri, ana sorunlardır. Bunlar; düşür, demekle düşmüyor. Biz artık devletten elektriği 6 sente düşür demiyoruz, biz elektrik piyasasını serbestleştir diyoruz. Devlet sadece kuralı koyup, denetlesin. Kaynağı devlet verince, yolsuzluk doğuyor.

-Türkiye, yeni iş kurma ve girişimcilikte ne düzeyde. Toplam 625bin şirket var. Bu sizce yeterli mi, girişimcilik neden yetersiz?
Bu şirket sayısı yeterli değil. Türkiye’de müthiş bir potansiyel var. Bunu değerlendirebilmek için müthiş bir girişimci ruhu var. İşsizlik sorununu çözebilmek ve Türkiye’yi dünyanın gelişmiş ilk 10 ülkesi arasına sokabilmek için her yıl 100 bin girişimci ortaya çıkarıyor olmamız lazım.
Ortalama bir girişimci yanında 15 kişi çalıştırıyor. Böylece yılda 1,5 milyon kişiye iş bulabiliriz. Şu anda 5 milyon insanımız işsiz. Her yılda 1 milyon kişi istihdam piyasasına giriyor. Bunlara iş bulabilmek için her yıl 100 bin tane genç girişimciye ihtiyaç var.

“9 AYRI KOBİ TANIMINI ÖNE 1’E İNDİRMEK LAZIM”

-Capital 500’e giren şirketler ve diğer orta-küçük ölçekli şirketlerin sorunları çok mu farklı  Bu konuda nasıl bir saptamanız var?
Yapısal açıdan bakıldığında, iki tarafın da problemleri var. Büyük şirketlerin, dünyanın ve Türkiye’nin değişimine hızlı ayak uydurması lazım. KOBİ’ler o noktada çok avantajlı. Devletin kurumlarının 9 ayrı KOBİ tanımı var. Siz devletin bir kurumuna göre, KOBİ, diğer kurumuna göre KOBİ olmuyorsunuz. Ne olduğunuz belli değil.

Öncelikle KOBİ tanımının, uluslararası standartlara göre belirlenmesi lazım. KOBİ’ler, toplam sanayinin yüzde 99,5’unu oluşturuyor. Ancak, kredi pasta payından yüzde 5 alıyorlar. Gelişmiş ülkelerdeki KOBİ’lere, baktığınız zaman, krediden aldıkları pay yüzde 55’ler civarında. KOBİ’ler ancak kendi öz sermayesi kadar dönebiliyor. Bunu nasıl geliştireceksiniz? Hızlı teknolojiyi yakalayabilme gücü ancak KOBİ’lerde var. Üretimde, en kolay KOBİ’de rekabet edebilirsin. Yine KOBİ’ler, toplam teşviklerin yüzde 35’ine ulaşabiliyor.

“İŞADAMININ GÜNDEMİNDE EKONOMİ VAR”

-Sizce Türkiye’deki işadamı ve yöneticilerin gündeminde, ajandasının ilk sıralarında ne var? Ekonomik sorunlar dışında nelerle başa çıkmaya çalışıyorlar?
Bizim gündemimizde ekonomi var. Ekonomi sadece bizim değil, siyasetçinin ve basının gündeminde de olmalı. Krizde her sektörden insanlar işsiz kaldı. Bir daha o günleri yaşamak istemiyorsak, gündemimizin birinci maddesinde ekonomi olmalı.

Türkiye’nin ekonomik göstergelerinin olumlu gitmesinin en önemli nedenlerinden biri, uluslararası siyaset. Bunlar olumlu geliştiği için, Türkiye’de ekonomi olumlu yönde seyrediyor. Uluslararası siyaset noktasında, gündemimizde lobicilik faaliyetleri var.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz