Mart ayında piyasalar küresel bazda olumlu
seyretti. ABD’de FED, faizi küresel
krizden beri üçüncü kez arttırarak yüzde
1’e çıkardı. Enflasyon ve işsizliğin dengeli
olduğu mesajını veren FED, 2017’de iki kez,
2018’de üç kez faiz artışı işareti verdi. Bu öngörüyü
makul bulan piyasalar, küresel bazda olumlu
tepki gösterdi. Ancak FED’in 2017 ve 2018 büyüme
tahmini yüzde 2 civarındayken Trump büyümeyi
yüzde 4’e çıkarma sözü vermişti. Trump’ın icraatına
göre FED faizleri daha fazla artırmak zorunda
kalırsa piyasalar için olumsuz bir sürpriz olabilir.
Trump’ın ilk davranışlarına bakarak bu senaryoyu
muhtemel görüyoruz.
FED’den hemen sonra karar veren TCMB ise
normal politika faizlerini (haftalık yüzde 8, gecelik
yüzde 9,25) sabit tuttu; ancak geç likidite faizini
yüzde 11’den yüzde 11,75’e artırdı. Böylece TCMB,
ortalama fonlama maliyetini de yüzde 11,3’e kadar
yükseltti. Enflasyonun bir süre daha belirgin şekilde
yüksek seyredeceğini tahmin eden TCMB kısa
vadeli faizleri likidite yoluyla artırarak hem yükselen
enflasyona hem dövizdeki dalgalanmaya karşı
zor bir mücadele veriyor.
TCMB’ye göre yurt içi talep hala zayıf seyrediyor
ama toparlanan Avrupa Birliği’ne ihracatın
artması ve geçici teşvik ve tedbir kararları iktisadi
faaliyeti destekliyor. Ancak büyüme potansiyelinin
önemli ölçüde artması için TCMB, yapısal reformların
hayata geçirilmesinin altını çiziyor.
OLUMSUZ SİNYAL
Moody’s’in 17 Mart’ta Türkiye kredi notu görünümünü
negatife indirdiği açıklamasında da belirttiği
gibi Türkiye’deki siyasi ortam, son birkaç yıldır
yapısal ekonomik reformların geri planda kalmasına
neden oldu. Küresel ve yurt içi tabloda 1994 ve
2001 krizi öncesine benzer bir gidişat görülüyor.
Trump’ın agresif büyüme planlarını 2018’e ertelemesi
FED takvimi açısından Türkiye’ye bir yıllık icraat
dönemi tanıyor. Türkiye, ekonomide güveni tesis
etmek için referandumun ardından kredi derecelendirme
kuruluşları dahil rasyonel eleştirileri dikkate almalı.
Çünkü turizm gelirleri, bu yaz daha da düşerse (ki
Avrupa ile yaşanan sorunlar öyle gösteriyor), oluşan
döviz açığını kapatmak için küresel sermayeye ihtiyaç
daha da artacak.
BES’TE BASİRETLİ YÖNETİM
1Piyasalarda geleceği tahmin etme çabası beyhudedir.
Bu şekilde yapılan yatırımlar spekülatif olup
sonuç şansa bağlıdır.
2En geçerli kural piyasaların döngüselliğidir: Piyasa
ne kadar düşerse yükselme ihtimali o kadar artar;
diğer yandan çok yükselen piyasanın düşme ihtimali
artar.
3Doğru davranış zor olandır: Her şey ucuzken panik
havası hakim olduğu için almaya eliniz gitmez; her
şey yükselirken olumlu atmosfer ve kâr hırsı satmanıza
engeldir.
4Bu davranışsal zaafları aşmak için en etkili yaklaşım
düşerken kademeli alıp çıkarken kademeli
satmaktır.
BES’ten örnek vermek gerekirse, portföyünüzü
risk toleransına göre birkaç ana varlık sınıfına bölün.
Bunun için geleceği tahmin etmeye çalışmayan ama
sizi tanıyan bir yatırım danışmanından fikir alabilirsiniz.
Mesela orta karar bir yatırımcı portföyünü hisse senedi,
döviz (Eurobond veya yabancı menkul) ve sabit getirili
(faizli veya katılım) fonları arasında üçe bölebilir.
Portföy dağılımını dinamik ve basiretli yönetmek için
borsanın her 10.000 yükselişinde hisseden yüzde 10
satıp dövize kaydırabilir; her 10.000 düşüşte döviz satıp
hisseyi yüzde 10 artırabilirsiniz.
Ama bunu kurala dayalı yapmazsanız, günün
atmosferi doğru hareketi yapmanızı zorlaştırır. Zaten
bu önerimiz, fon dağılımını kendi yönetebilen yüzde
1 azınlığa yönelik. Belki yüzde 5-10’luk bir katılımcı
grubu yatırım danışmanlığı alarak (şu an BES’te bu
imkan yok) fon dağılımını yönetebilir. BES’teki yüzde
90’lık çoğunluk katılımcı kitlesinin ise varlık dağılımı
basiretli kurallara göre yönetilen emeklilik planlarına
dahil olması en isabetli çözüm olacaktır.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?